Görüş Bildir
Haberler
Umut Nur Sungur Yazio: Aşk, Sevgi ve Sanat

etiket Umut Nur Sungur Yazio: Aşk, Sevgi ve Sanat

Umut Nur Sungur
14.02.2021 - 12:32 Son Güncelleme: 14.02.2021 - 14:12

Aşk kelimesini düşündüğümüzde çoğumuzun aklına masallardaki, filmlerdeki o göz alıcı, saf, romantik, hiç de karmaşık olmayan, içimizde kelebekler uçurtan, başımızı döndüren, bizi gülümseten sahneler gelmiyor mu?  Aşk, insanlığın varoluşundan itibaren her alanda; sanat, psikoloji, biyoloji, sosyoloji, antropoloji ve  kültürde incelenen, üzerine yazılan, tanımlanmaya çalışılan ve en çok merak edilen konulardan biri. 

Aşkın Yunan mitolojisinde önemli bir yeri vardır ve birçok tanrı sevgi duygusuyla ilgilenir. Örneğin;

- Agape, etimolojik anlamı 'kardeşçe sevgi' olan bu tanrının görevi, ideal aşkı sağlamaktır. Skolastik felsefede Tanrı için duyulan sevgiyi anlatmada kullanılmıştır. 

- Hepimizin bildiği okçu tanrı Eros aşk ve şehvet tanrısıdır. 

- Philia, genellikle 'arkadaşlık' veya kardeşçe sevgiyi ifade eder. 

- Storge, anaç sevgiyle ilgilenir. 

- Xenia, insanlar arasındaki kini ve düşmanlığı aşka dönüştürür. 

- Afrodit, aşk ve güzellik tanrıçasıdır. 

- Philautia kendini sevmekle ilgilidir. 

Erich Fromm’da psikolojide sevgiyi 5 türde sınıflandırmıştır: Tanrı sevgisi, cinsel sevgi, kardeşçe sevgi, anaç sevgi ve öz sevgi.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Peki aşk ve sevgi kavramları birbirinden farklı mıdır?

Peki aşk ve sevgi kavramları birbirinden farklı mıdır?

Eros’un ilişkilendirildiği “aşk” hızla yanan, ilkel, tutkulu, yoğun ve güçlü bir ateştir. “Sevgi” ise aşktan bağımsızdır. Erich Fromm’un “Sevme Sanatı” isimli kitabında belirttiği gibi; “Sevgi, bir şeye ‘kapılmak’ değil ‘içinde olmak’tır. Sevmek, almak değil öncelikle vermektir, paylaşmaktır. Kendini karşılıksız olarak adamak, sevgimizin sevilen kişide de sevgi oluşturacağı ümidini taşımak demektir.” 

Sevgi; ilgi, sorumluluk, saygı ve empatiyi içinde barındırır. Hepimizin sevmeye ve sevilmeye ihtiyacı vardır. 

Sevgi, kendini sevebilmekle başlar ve çoğalıp, yayılır. Başka bir şeyi sevebilmek için öncelikle kendimize değer vermeli, saygı duymalı, tanımalı, dürüst olmalı ve sorumluluk almalıyız. İşte o zaman başkalarını da sevebiliriz.  

Yaşamak nasıl bir sanat ise, sevginin de bir sanat olduğunun farkına varmalıyız. Yaşamayı nasıl deneyimleyerek, görerek, yaparak, dahil olarak, hata yaparak öğreniyorsak, sevmeyi de öğrenebiliriz. Örneğin mühendislik, tıp, marangozluk, müzik veya resim sanatını öğrenmek istiyorsak önce teorisine hakim olmalı sonra ise uygulamada ustalaşmalıyız. Başka bir deyişle resim yapma sanatını öğrenmek istiyorsak, değişik teknikler ve teoriler, sanat tarihi, değişik akımlar, malzemeler hakkında gerçekleri öğrenmeliyiz. Ancak teorik bilgiye sahip olmak bizi yetkin kılmayacaktır. Çok fazla pratik, uygulama yaptıktan ve teorik bilgilerimizi, pratik bilgilerimiz ve sonuçları ile bir araya getirip, harmanlandıktan, sezgilerimiz geliştikten sonra ustalaşabiliriz.  Ustalaşmanın son adımı ise ustalaşmak istediğiniz sanatın sizin esas ilgi alanınız olmasıdır, yani sizin için en önemli şey o olmalıdır. Bu müzik için de, tıp için de, sevgi için de geçerlidir.

Sevgi ile ilgili birçok şey okuyup, öğrenebiliriz. Ancak bunları bilmemize rağmen neden sevgiyi bulma ve yaşama konusunda hâlâ zorlanıyoruz?

Sevgi ile ilgili birçok şey okuyup, öğrenebiliriz.  Ancak bunları bilmemize rağmen neden sevgiyi bulma ve yaşama konusunda hâlâ zorlanıyoruz?

Çünkü, bir konuda iyi olmanın yolu onu günlük hayatınızın parçası haline getirmektir. Ve tüm sanatlar da olduğu gibi sevgi de zaman, emek, dikkat ve yaşadıkça öğrenmeyi gerektirir. Peki sizce insanlar sevgi sanatını öğrenme ve bunda ustalaşma konusunda gerçekten çaba gösteriyorlar mı?  

Aşka duyduğumuz derin özleme rağmen, neredeyse her şeyi; başarıyı, prestiji, parayı, gücü… Aşktan daha önemli sayıyoruz. Nerdeyse tüm enerjimizi bu amaçlara nasıl ulaşacağımızı öğrenmek için kullanırken, sevme sanatını öğrenmeyi geri plana atıyoruz. Nasıl bir çelişki, öyle değil mi?

Aşk, tıpkı sanat gibi, birçok farklı şekilde ifade edilebilir. İki ressamın birbirinden farklı tarzları olabileceği gibi, iki çift de eşit derecede sağlıklı ve sevgi dolu ilişkiler içinde olabilir. Belki dışardan bakıldığında bu çiftlerin ilişkileri gözlemciye farklı görünebilir. Bazı aşk ifadeleri daha açık ve dışa dönük, bazı çiftler daha sevecen ve fiziksel olabilir. Sevgi ifadelerimiz küçük ve basit olabilir (birlikte yemek hazırlamak veya gününün nasıl geçtiğini sormak gibi). Önemli olan çaba ve ilgi göstermek, sunulanı takdir etmek ve karşılık verebilmektir. Karşınızdaki kişinin sunduğunuzu algılayıp, alması, takdir etmesi ve karşılık vermesi ise onunla ilgilidir. Unutmamalıyız, sevgi sadece başımıza gelmesini beklediğimiz pasif bir şey değildir, katılmamız gereken aktif bir süreçtir. 

Aşk ve sevgi, tarih boyunca sanatta tasvir edilen en önemli temalardan biri olmuştur. Bu tasvirler, değişik ülkelerin kültürlerine bir bakış açısı sunar ve aşka bakış açılarının yüzyıllar boyunca nasıl geliştiğini yansıtır. Güney Amerika'dan Japonya'ya ve sevimliden şehvetliye kadar, aşıkların bu sanatsal tasvirleri, aşkın ve sevginin alabileceği sınırsız farklı biçimleri bizlere gösterir. Ortaya çıkan başyapıtlar sanat ve sevginin mükemmel bir eşleşme olduğunu göstermiyor mu sizce de?

Fransız heykeltıraş Auguste Rodin , 1882’de tanıştığı heykeltraş Camille Claudel’i stüdyo asistanı olarak işe alır.

Fransız heykeltıraş Auguste Rodin , 1882’de tanıştığı heykeltraş Camille Claudel’i stüdyo asistanı olarak işe alır.

Kısa sürede en güvendiği öğrencisi olan Camille, Rodin’in anıtsal figürlerinin el ve ayaklarının yapımı gibi zor görevleri alır. “La Valse” – Camille Claudel ve “L’Eternel Printemps” – Rodin, ikilinin arasında doğan tutkulu ve çalkantılı aşk ilişkisi yıllarında ürettikleri tanınmış eserlerindendir. Bazı eleştirmenlere göre “La Valse” sevginin özünü açığa çıkaran dışavurumcu ve otobiyografik bir eserdir.

Munch'un “Öpücük” tablosunda karanlıkla çevrili iki insanın öpüşmesini tanık oluyoruz.

Munch'un “Öpücük” tablosunda karanlıkla çevrili iki insanın öpüşmesini tanık oluyoruz.

Munch'un “Öpücük” tablosunda karanlıkla çevrili iki insanın öpüşmesini tanık oluyoruz. İkisinin de yüzleri birbirine kaynaşmış durumda. Her ikisi de öpme eyleminin içinde ve birlikte dahiller. Tablo çiftin tutkusunu yansıtıyor. Sanat tarihçisi Reinhold Heller’in bu eser ile ilgili yorumu “bu tasvirin, aşıkların birlikteliğini temsil ederken, aynı zamanda 'bireysellik kaybı, kendi varlığını ve kimliğini kaybetme'yi de temsil ettiği” yönündedir.

Son olarak şöyle bitirebilirim. Sanat, bir ifadedir. Her sanatçıda bir iletişim arzusu vardır. Aynı şey seven biri için de geçerlidir. Seven, arzusunu ve kalbini ifade etmek ister.  

Vincent van Gogh, 'İnsanları sevmekten daha sanatsal bir şey olmadığını düşünüyorum.'  

Web

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
11
7
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın