Teknoloji ve Küreselleşmeden Nasibimizi Aldık: Türkçe Elden Gidiyor, Dilimiz Yozlaşıyor!
Dilimizin gelişen teknoloji ve yabancı dillerden geçen sözcüklerle birlikte fakirleştiği, yozlaştığı hepimizin farkında olduğu bir gerçek...
Peki, bu bozulmadan kim sorumlu? Bundan sonra ne yapabiliriz? Dilimizi zenginleştirmek için hangi adımları atabiliriz? İşte bugün bunları masaya yatıracağız ve dilimizdeki yozlaşmanın nedenleriyle birlikte gelecekte olabilecekleri tartışacağız.
İnsanların duygularını, düşüncelerini bildirmek için sözcükler ya da işaretler aracılığıyla yaptıkları anlaşma, öteki kişilerle iletişimi sağlayan ortama dil diyoruz.
Dilbilimci Ömer Asım Aksoy dilin önemini şöyle vurgulamıştır: “Dil, topluluklarını bir kitle, bir yığın olmaktan kurtararak onları aynı duygu, düşünce, ülkü birliği çerçevesinde toplar; ulus olma bilincine erdirir.”
Bu bilgiler ışığında dilimizin geldiği şu anki duruma yakından bakalım...
Okullarda Türkçenin öğretimine yeterince önem vermiyoruz ve dilimizi doğru bir şekilde öğretemiyoruz.
Burada kabahatli tabii ki öğretmenlerde ya da öğrencilerde değil, tüm öğretim birimlerini bir yarış atına çeviren sistemde aramalıyız. Öğretmenler müfredat gereği yalnızca sınavlara yönelik dersler sunarken, öğrenciler de iyi bir yerlere yerleştirilmenin kaygısıyla yalnızca sınavlara hazırlanıyor. Bu ezberci sistem de maalesef Türkçenin doğru bir şekilde öğretilmesinin ve öğrenilmesinin önünü kapatıyor.
Buradan eğitim sistemimizin kötü olduğu sonucunu çıkarmak da doğru değil elbette.
Eğitim sistemimizin eksikleri var ve Türkçe öğretimi açısından baktığımızda yabancı dillerin, internetin ve kaynakların yozlaşmaya katkısı çok büyük. Bu noktada da ilk aşamada kabahati aramadığımız öğrencilere çok iş düşüyor. Okuyan, araştıran ve doğrusunu bulan nesil için yozlaşma kaynaklarının hiçbir olumsuz katkısı olamaz. Dolayısıyla merak edip araştırmalı, elimizin altındaki kaynakları doğru şekilde kullanmalı ve tembellikten sakınarak dilin gelişimine katkıda bulunmalıyız.
Yeterince sözcük türetmiyoruz, türettiğimiz sözcükleri kullanmıyoruz.
Teknoloji ve küreselleşme ile birlikte dil kurumlarına çok büyük görevler düşüyor. Bunlardan biri de dile yeni katılan yabancı sözcükler için karşılık türetmek. İş sadece dil kurumlarıyla bitmiyor elbette... Özellikle medyada dilin yanlış kullanımlarının önüne geçmek çok önemli. Sunucuların metinleri doğru bir şekilde okumaları, gazetelerde dil bilgisi kurallarına uyulması, sosyal medyada özellikle körüklenen yanlış kullanımların son erdirilmesi bu noktada kıymet kazanıyor.
Dil kurumları, medya organları, eğitim sistemi dedik; peki kullanıcılar açısından baktığımızda ne görüyoruz? Evet, özentilik... Türkçesi varken yabancı sözcükler kullanıyoruz, türetilen kelimeleri beğenmiyoruz ve bu beğenmeme noktasından öteye geçip hiçbir şey üretmiyoruz. Gelişen teknoloji ve küreselleşme ile birlikte İngilizcenin yaygın dil haline gelmesine seyirci kalıyoruz, hatta katkıda bulunuyoruz.
Beyaz yakalı Türkçesi başımıza bela oldu...
Sırf havalı olmak, yabancı dil bildiğini belli etmek ya da ortamdaki yerini sağlamlaştırmak için beyaz yakalı çalışanlar İngilizceden devşirme kelimeleri Türkçe gibi kullanıyorlar. Yeni nesil ise bunların gerçekten dilde bulunduğunu düşünerek kanıksıyor ve bu şekilde kullanmaya devam ediyor. Toplantı set etmek, mail check etmek, müşteri push etmek artık her büyük şirket çalışanının kullandığı kalıplar... Yazık.
Medya organları dedik, işin içine ünlüleri ve kanaat önderlerini de katarak devam edelim...
Kar kürüme diye bir kelime yok, o kesin ama bir medya organının argoda kullanılan ve Türkçeyi kirlettiği söylenebilecek 'La' kalıbıyla okurlarına seslenmesine ne diyeceğiz?
Demet Akalın'ı anlayabilmek için sözlük lazım, bu artık kanıksandı...
Dil seferberliği de başladı...
Ve dizi gerçeği...
Tabii ki tek bir karakter üzerinden gitmek, tüm kabahati aynı senariste atmak ve bu şekilde yargılamak doğru değil ama dilimize giren pek çok 'tuhaf' kalıp dizilerden geliyor. Şimdilerde pek kullanılmasa da Avrupa Yakası dizisindeki Selin karakterinin pek çok kalıbı yayınlandığı dönemde Türkçemizi oldukça kirletti. Hepimiz o dönem oha falan olduk, ayıya bağladık, yalan olduk ve hepimize kal geldi. Hiciv olsa da bu kadar izlenen ve büyük bir kitleyi etkileyen bir yapım için biraz daha dikkatli olunmalıydı.
Peki, en yaygın sorunlar hangileri?
Bu konuda özellikle internette bilinçlenme başladı. İçerikler oluşturuldu, dil bilgisinin doğru kullanımı için herkes seferber oldu ve yanlış kullanımlar için bireyler uyarıldı. Bir kez daha biz söyleyelim:
Tüketmek fiili her ne kadar yaygın olarak kullanılsa da aslında yanlış biliniyor: Bu fiilin anlamı olumsuz. Yani bir şeyi tüketirseniz, lazım olan bir şeyi yok yere harcamış olursunuz. Dünyanın kaynaklarını tüketebilirsiniz ama elmayı, suyu tüketemezsiniz. Benzer şekilde uygulamak, paylaşmak fiilleri de yanlış kullanılıyor.
Kendinizi keyifli hissedebilirsiniz ama konser ya da arkadaşlarınızla yaptığınız sohbetler keyifli olmaz.
Ve tabii ki hiç bitmeyen derdimiz dahi anlamındaki -de'nin yazımı var.
Sonuç olarak, dilimizi büyük bir tehlike bekliyor.
En başta da söylediğimiz gibi, dilini kaybeden bir ulus birkaç kuşak içinde yok olacaktır. Şimdiki haliyle Türkçe için böyle bir şey söyleyemesek de önlem almanın tam zamanı... Dilimize sahip çıkmak, karamsar olmamak ve bir bilinç uyandırmak bu noktada büyük bir önem kazanıyor. Elimizi taşın altına koymalı ve Türkçenin doğru kullanımı için elimizden geleni yapmalıyız.
Yorum Yazın
Bazı kelimeleri dışlamak da olmaz yani slayt yerine yansı demem mesela. Nasıl konuşalım oğuzlar gibi mi?
Yeri gelmişken TRT Arapça ve TRT 6 niye var 😒
oha falan oldummm yaani,kal geldiiii :))