Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Kılıçdaroğlu: 'Silah Sevkiyatını Belgelerle Açıklayacağız'
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 'Bölgeye silah göndermeyin dedik şimdi oraya silahı nasıl gönderiyorlar belgeleriyle kamuoyuyla paylaşacağız.' dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuşuyor. Gündeme dair açıklamalar yapan Kılıçdaroğlu, 'Bölgeye silah sevk ediyorlar. Her şeyi önümüzdeki günlerde belgelerle açıklayacağız. Biri birini öldürecek insanların eline Türkiye Cumhuriyeti silah tutuşturmasın dedik. O bölgede barış olursa bizim ülkemizde de barış olur. Şimdi IŞİD ortaya çıktı. Başbakan Erdoğan ona terör örgütü diyemiyor, sırtını sıvazlamaya devam ediyor. Her şeyi belgelerle açıklayacağız.' dedi.
'ORADAKİ TÜRKLER İÇİN BM'Yİ HAREKETE GEÇİRİN'
Kemal Kılıçdaroğlu, 'Buradan hükümete çağrıda bulunuyorum merkezi Irak yönetimi ve bölgesel Kürt yönetimi ile görüşün. Oradaki Türklerin güvenliği için BM'yi harekete geçirin. Oradaki insanlarımıza yardım etmeliyiz. Silah değil. Uluslar arası kuruluşları harekete geçirmeliyiz.' şeklinde konuştu.
'BELGELERLE SİLAH SEVKİYATINI AÇIKLAYACAĞIZ'
Kılıçdaroğlu, 'Türkmenleri korumak için gerekirse kuzeyde Kürt yönetimiyle görüşülmeli ve onların da desteğiyle koruma sağlanmalıdır. Bölgeyi korumamız lazım. Bölgede huzursuzluk hepimizi için huzursuzluktur. Düne kadar söyledik 'Bölgeye silah göndermeyin' diye. Yüzlerce TIR gitti silah dolu. Önümüzdeki günlerde silahı nasıl gönderiyorlar bütün ayrıntılarını belgeleriyle kamuoyuyla paylaşacağız.' dedi.
İşte Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısındaki açıklamalarından satırbaşları
'IŞİD ÇİĞ ÇİĞ KALP YİYOR, ERDOĞAN SIRTLARINI SIVAZLIYOR'
'Türkiye'nin durumunu biliyoruz. Ortadoğu da malum. Kan gövdeyi götürüyor. Yazık günahtır dedik. Bölgeye silah sevketmeyin dedik. Türkiye Cumhuriyeti ellerine silah tutuşturmasın dedik. O bölgede huzur olursa bizim ülkemizde de olur. Kardeşlikten hiçbir toplum zarar görmez. Ama kavga her zaman zarar verir. şimdi IŞİD çıktı. Şu Allah'ın hikmetine bakın Erdoğan bu bir terör örgütüdür diyemiyor. insanları yatırıyor göğsünü çıkarıyor kalbini çiğ çiğ yiyor ama o sırtlarını sıvazlıyor. bunu anlamıyorum. İnsan olarak anlamıyorum. Bırakın siyasetçiyi. İnsana zulmeden insanı öldüren bir kişiye siz nasıl sempati duyabilirsiniz?
'SİLAH DEĞİL İNSANİ YARDIM YAPMALIYIZ'
Yüze yakın Türk Musulda tutsak. Rehin alındı. Güvence altında oldukları söyleniyor. Ama Türkiye'ye getirilemediler. Türkmenler de var. Telafer'den 300 bine yakın TÜrkmenin çıktığını biliyoruz. Türkiye'den yardım ve destek bekliyorlar. Erdoğan'ın bir şey yaptığını duydunuz mu? Vicdan sorgulaması yapıyor mu? Onun derdi başka. Onun derdi yeşil para da değil yeşil dolarlar. Aile boyu bu planın içindeler. Türkiye'nin ortadoğudaki gücü iflas etti. Buradan hükümete çağrı yapıyorum. Merkezi Irak yönetimiyle görüşün. Bölgesel kürt yönetimiyle görüşün. Oradaki Türklerin güvencesi için her türlü çabayı gösterin. BM'yi harekete geçirin. İnsani yardım için Zaho'da merkez kurun. O insanlara bir şekilde bizim elimiz ulaşmalı. Silah değil. İnsani yardım yapmalıyız. Uluslararası kuruluşları harekete geçirmeliyiz. Irak yönetiminin Şiiler için kutsal mekanları korumak için askeri yığınak yaptığını biliyoruz. Türkmenleri de korumak için Kürt yönetiminin de desteği alınarak güven sağlanmalı.
'SİLAH SEVKİYATINI BELGELERLE AÇIKLAYACAĞIZ'
Bölgeyi korumamız lazım. Bölgede huzursuzluk hepimizin için tehlikelidir. Fatura ağır çıkarsa bunun tek sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan olacaktır.
Düne kadar söyledik bölgeye silah göndermeyin. Yüzlerce tır gitti. Hepsinin içi silah dolu. Önümüzdeki günlerde bu konuda bir dosyayı arkadaşımız açacak. Göreceksiniz. Silahı nasıl sevk ediyorlar. Bütün ayrıntıları kamuoyu ile paylaşacağız. Türkiye'nin itibarını ayaklar altına almaya Erdoğan'ın hakkı yoktur. Cumhuriyetin birikimlerini özgürlük birikimlerini bir seferde ayaklar altına almaya hakkı ve yetkisi yoktur. Takipçisi biz olacağız.
'KİMSENİN BURNU KANAMASIN İSTİYORUZ'
Diyarbakır'a gittim. Büyük bir zevkle gittik. Bir grup milletvekili arkadaşımız da vardı. Onlara önce cumhurbaşkanlığı seçimlerini dikkatle izlemelerini ve oy kullanmalarını söyledik. Bizim yaptıklarımızı bölgede AKP şöyle anlatıyor. Biz bu sorunu çözeceğiz CHP engel oluyor diyorlar. Onlara bizim bu sorunun çözümüne yönelik yaptığımız bütün çalışmaları anlattım. Demokrasi bir bütündür dedik. Doğuda da batıda da demokrasi olacak. Bütün ayrıntıları anlattım. Beraber tartıştık. Sonuç şu. Biz samimi olarak bu sorunun çözülmesini isteyen partiyiz. Düşüncelerimizi samimi ifade ediyoruz. Adres olarka TBMM'yi gösterdik. En başından itibaren böyle yaptık. Orada da adresi gösterdim. Çünkü biz kimsenin burnu kanamasın istiyoruz. Ülkede barış ve huzur olsun. Böyle bir Türkiye arzuluyoruz.
Sonunda şu sonuca vardık. Sorunu çözmek istemeyen Adalet ve Kalkınma Partisidir. Onlar sorunu çözmek değil sorunu yönetmek istiyor.
BALYOZ YORUMU
AYM balyoz davasıyla ilgili önemli bir karar verdi. Karar oy birliğiyle alındı. Ankara'da hakimler var dedirtti. Avrupa İnsan Hakları mahkemesine başvurmadan oraya gitmeden bu ülkenin yargıçları kendi özgür iradeleriyle en temel bir soruna çözüm geldi. Bu üç nokta çok önemlidir. Ankara'da hakimler var dedirten Anayasa Mahkemesi'ne şükranlarımı sunuyorum.
Dava konusunda yıllarca haksızlık yapılıyor dedik. İnsanlar boşuna zindanlarda bekliyor dedik. Hastalarla ilgilenilmiyor dedik. Deliller sahtedir dedik. Biz bunları dedik onlar bize siz de Ergenekoncusunuz darbecisiniz dediler. Oysa darbelerden en çok mağdur olan biziz. Bizim genelbaşkanlarımız hapse girdi. Onlar hapse girmedi. Bizim gençler öldürüldü onların gençlerine bir şey olmadı. Ama biz darbeci onlar özgürlükçü oluyormuşuz. Anayasa mahkemesi bunu ters yüz etti.
325 sanık yargılanıyordu. Bir toplantıda sözde darbe kararı alıyor. Fakat gerçek şu 275'i hiç bu toplantılara katılmamış. Ben katılmadım diyor. Hiç önemli değil. Bütün bunlar yaşandı. Sadece bu mu? Dijital veriler mahkumiyete gerekçe. Şu ana kadar dijital verilerin hangi bilgisayarda üretildiğini kimse bilmiyor. Ama bir gerçek var bütün veriler TSK bilgisayarında üretilmemiştir. Gölcük'te 5 numaralı hard disk bulundu. Samsung marka. 6 yıl sonra imal ediliyor. 6 yıl önce siz kullandınız diyor. Dünyada yok. Ama siz kullandınız diyorlar. Böyle bir buluşları olsa dünyaya söylerlerdi. Bu da önlerine konuldu ama dinlemediler. Siz mahkum olacaksınız dediler.
'SEVİNÇLERİN ARKASINDAKİ HÜZNÜ GÖRMEK ZORUNDAYIZ'
Delillerin sahteliği konusunda çok sayıda bilirkişi raporu konuldu. Biz sizi mahkum edeceğiz dediler. Savunmaları sınırladılar. Kendileirni savunurken sizi mahkum edeceğiz dediler. En sert tepkiyi biz gösterdik. Toplama kampıdır dedik. Burada adalet yoktur dedik. Gene dönüp bize siz Ergenekoncusunuz dediler. İnsanlar dışarı çıktılar bir sevinç dalgası var toplumda. Ama bunun arkasındaki hüznü hepimiz görmek zorundayız. İnsanlar öldüler. Yazık günah değil mi o insanlara. Düşünün intihar edenler oldu. Ölenler oldu. Acı ve gözyaşı vardı. Yıllarca aileler beklediler. Eşlerini beklediler. Biz bunu unutacak mıyız? Bu unutulacak mı? Mahkeme bu kararı verdi diye sorgulamayacak mıyız? Bunu yapmak zorundayız. Adalet gelecekse adaletsizliğe yol açanların da hesap vermesi gerek. Bu olmazsa olmazdır.
'MİZAH GİBİ OLACAK AMA ERDOĞAN...'
Biraz mizah gibi olacak ama anlatacağım. 15 Temmuz 2008. Erdoğan kendi grubunda konuşuyor. Diyor ki, 'Bir anlamda savcılık ise evet ben bu davaların savcısıyım' diyor. Gittiğim her yerde eleştirdim. Senin ne işin var savcılıkta yargıya müdahale ediyorsun. Özel yetkili mahkemelerin adalet dağıtmadığını söyledim. Sonra aradan bir süre geçti. 3 yıl geçti. 2011... Söylediği şu: 'İkide bir benimle ilgili bir şey söylüyor. Benim savcı olduğumdan bahsediyor. Hiçbir yerde bu ifadeyi kullanmış değilim. Ben milletin avukatıyım demiştim'.
Zaytungcular bunu kullanır heralde. Emin olun hayatımda bu kadar yalan söyleyen ikinci bir adamla karşılaşmadım. Emin olun samimi söylüyorum. Bu davalar dolayısıyla sadece bu konuşmadı. Örnek vereyim. 3 Temmuz 2008. Bülent Arınç hükümet sözcüsü. Türkiye bağırsaklarını temizliyor diyor. Sahte delillerle adamları mahkum et aileleri perişan et neymiş Türkiye hukuk devletine gidiyormuş.
'KENDİ ORDUSUNU KÜÇÜMSEDİ'
11 Mart 2009'da... Allaha şükrediyorum ki Türkiye savaşa girmemiş yoksa savaşacak halleri yok demiş. Kendi ordusunu bu kadar küçümseyen biri olamaz. Yeri gelince peygamber ocağı derler. Hepsini asacağız keseceğiz diyorlardı.
2013 yine Bülent Arınç: 'Allah o savcılardan razı olsun ki korkmadan soruşturmaları güzel bir şekilde yaptılar. Mahkemede inceleme yaptı yargı kararını verdi. Hükümet sadece siyasi olarak bu işin arkasında durdu'
Siyasi sorumluyu gösteriyor. Şimdi AYM kararından sonra siyasi sorumlu çıktı ortaya. Siz hükümet olarak bunun arkasında durdunuz mu? Sahte delilleri görmezden geldiniz mi? Aileler sessiz çığlık eylemi yaparken duydunuz mu? O aileleri kendi dramlarıyla başbaşa bıraktınız.
Erdoğan'ın da bir sürü lafı var. Diyor ki: 'Türkiye değişmek zorunda, zincirlerinden kurtulmak zorunda' diyor.
'SAHTE DELİLLERLE İÇERİ ATTILAR'
Sahte delillerle at içeri prangalarda kurtulacakmış. Bu gerçeği ne zaman gördüler? 17 Aralık operasyonundan sonra gördüler. 17 Aralık en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla karşı karşıya kalınca uyandılar. Ülkede bir şey mi oluyor dediler. Bakanların çocuklarının evleri basılmış. Korkarak oğluna telefon ediyor. Oğlum paraları sıfırladın mı diye. İiçişleri bakanı Başbakanlık müsteşarı sürekli devreye giriyor. Yönlendirmeye çalşıyor. Bu işten nasıl kurtarırız diyor.
Bizim diktatör bozuntusunun aklı 17 Aralık'ta başına geldi. 4 Ocak 2014'te diyor ki. Yeniden yargılama haktır diyor. Uyandı. Yeniden yargılama yapılabilir diyor. Sonra 5 Ocak'ta 'Yeniden yargılama konusuna olumlu bakıyoruz' diyor. Günaydın.
Bu konuda hiçbir çalışma yapmadılar. Bir tek parti bu çalışmayı yaptı. Yasa teklifini de parlamentoya verdi. O partinin adı halkın partisi CHP'dir.
'BALYOZ'UN BAŞ AKTÖRÜ SEN DEĞİL MİSİN?'
Malatya mitinginden sonra gazetecilere diyor ki: 'Balyoz davasını alelacele hallettiler. Ergenekonda hala gerekçeli karar hazırlanmadı. Katakulli olduğu gerçek'
Sen bu katakullinin baş aktörü değil misin? Şimdi hangi yüzle bunları söylüyor inanamıyorum. Bir kaç defa okudum. Gerçekten Erdoğan mı söylüyor diye. Bütün bu davalarda intikam hissiyle hareket edildi diyor. Sen o intikam hissiyle hareket ettin. Sen orduyu aşağıladın. Sen değil miydin? Başka birisi mi yönetiyor bu ülkeyi. Günah çıkarmaya çalışıyor.
'SEN ONLARDAN ÖZÜR DİLEYECEKSİN'
En son 22 Haziran'da diyor ki: 'Onlardan teşekkür de beklemiyoruz. Ama bu ülkede hukuk mücadelesini kimlerin verdiğini bilsinler o yeter' diyor. E pes ya. Vallahi pes. Sen onlardan özür dileyeceksin özür. Özür dileyeceksin sen onlardan.
O aileler sürekli sokaktaydı. Sessiz çığlık eylemi yapıyorlardı. Adalet istiyorlardı. Sen adlaet mi sağladın. Teşekkür de beklemiyormuş beyefendi. Önce adam gibi özür dile. İnsan olanlar özür diler. Ama o erdemden nasibi olmayan birinin böyle bir şansı yoktur. Onun için buna diktatör bozuntusu diyoruz. Dün ne diyordu bugün tam tersini söylüyor.
'İTİBARLARI İADE EDİLMELİ'
Biz bununla da yetinmiyoruz. O insanların itibarları iade edilmeli. Hiçbir tereddütümüz yok. Grup başkanvekili arkadaşlarıma söyledim kanun teklifini hazırlayın Meclis'e verin. O insanların itibarları iade edilmeli. Eğer biz bunu yapabilirsek sorunu çözmüş oluruz. Ama arkada kalan acılar hüzünler unutulmayacak. O acılar maalesef kalıcı acılar. Ama sonuçta acıyı bal eylemesini de hep beraber bileceğiz. Türkiye'yi demokrasi ve özgürlüğe kavuşturmak için...
12 Eylül darbecilerinden hayatta kalan iki kişi mahkum oldu. Yine onun üzerinden demokratlık çıkarıyor. Biz demokrasiyi getirdik diyor. Mahkumiyetler tamamen göstermelik. Hiçbir zaman hapsede girmeyecekler. Ama sen gerçekten demokratsan özgürlükçüysen darbe hukukunu değiştireceksin. 12 Eylül'ün siyasi yönüyle yüzleşeceksin. Değiştirmiyorsan sen de kusura bakma apoletsiz Kenan Evren'sin.
12 Eylülcülerin elinde sopa vardı sıkı yönetim mahkemeleri vardı. Bunun elinde de sopa var. Özel yetkili mahkemeleri var mıydı? O iktidarın sopası mıydı? Toplumu dizayna çalışıyorlar mıydı? Evet. 12 Eylül darbecilerini mahkum ettim diyorsun sen 12 Eylül darbe hukukunun yarattığı adamsın. Onunla yüzleşirsen eyvallah. Yüzde 10 seçim barajını kaldır. Kaldırmaz. Onu Kenan Evren getirdi, Erdoğan ve arkadaşları savunuyor. Birinin apoleti var diğerinin yok. YÖK'ü kaldır. Üniversitelere özerklik gelsin. Kaldırır mı? Kaldırmaz. Getiren Kenan Evren ve arkadaşları sürdüren de Erdoğan ve arkadaşları.
Siyasi partiler kanununu demokratikleştir. Yapmaz. Getiren Evren ve arkadaşları arkasında duran Erdoğan ve arkadaşları.
EVREN'İN DİYEMEDİĞİNİ DEDİ
Yasama Yürütme ve Yargıyı güçler ayrılığında konumlandır. Ne diyor? Yasama ve Yargı ayak bağıdır diyor. Emin olun Kenan Evren bile bunu diyemedi. Bu ondan bir adım ileri gitti.
Basının üzerindeki sansürü kaldır. Bunun yerine havuz medyası oluşturdu. Emin olun Kenan Evren ve arkadaşlarının aklına havuz medyası oluşturmak gelmemiştir. Şeytanın aklına gelmeyen bunların aklına geliyor. Sokakta gençleri öldüren de bunlar. İkisi de diktatör.
EVREN BİLE ERDOĞAN'IN GERİSİNDE KALDI
Sendikal hakları getirebilyior musun? Toplantı ve gösteri hakkı.. Kenan Evren'in anayasasında bile yapılabilir diyor. Bu ise izin almadan yapamazsın diyor. Evren'in bile gerisinde. İnsanları TOMA'yla copla dağıtıyor. Kenan Evren'den daha ilerde bir diktatör.
Faili meçhulleri o da savunuyordu bu da savunuyor. 12 Eylül darbe hukuku ile yüzleşirsen sorunumuz kalmaz. Ama sen hala Kenan Evren ve arkadaşlarının getirdiği yasaları savunmakla ömrünü tüketiyorsun. Senin demokratlığın su götürür.
17 Aralık rüşvet operasyonundan sonra bizim ilk işimiz dört bakanla ilgili soruşturma komisyonu kurmaktı. Önergemizi verdik. 19 Mart 2014'te. AKP de bir önerge verdi. Ama onların önergesinde rüşvetten bahsetmiyordu. Usulen bir önerge. Cemil Çiçek o önergeyi içtüzüğe aykırı olarak işleme koydu. Onlar eski önergelerini çektiler seçimden sonra. 24 Nisan'da yeni önerge verdiler. Görüşmeler 5 Mayıs 2014'te başladı. Cemil Çiçek pazartesine denk getirdi. TV'de vatandaşlar dinlemesin diye. Cemil Çiçek. TBMM başkanı AKP'nin hamisi ve koruyucusu. Görüşmeleri vatandaş duymasın işitmesin diye gizli yapalım dedi. Kuruldu komisyon. 12 Mayıs'ta bütün gruplara yazı yazıldı. Komisyon için üye bildirin denildi. Biz 15 Mayıs'ta 12 üye bildirdik. Cevap yok. 21 Mayıs'ta tekrar yazı yazdık. Tık yok. 29 Mayıs'ta bir daha yazı yazdık. Ne oldu bu komisyon. Yine tık yok. 2 Haziran'da bize bir yazı. Efendim sizin 9 üyeniz daha önce düşünce açıkladıkları için görev alamazlar değiştirin. Eyvallah. Amacımız kurulması. Yeni üye bildirdik. Bugün 24 Haziran arkadaşlar. Aradan tam 51 gün geçti hala komisyon kurulmuş değil.
Şimdi ben Cemil Çiçek'e sormak zorundayım. Sen o koltukta neden oturuyorsun? TBMM'de dört bakanın rüşvet aldığı iddiası varken sen parlamentonun itibarını korumak görevini üstlenmen gerekirken parlamentonun itibarını ayaklar altına almaya hakkın var mıdır=? Onlar üye belirtmese de sen CHP'nin bildirdiği üyeleri seçeceksin. Biz de fezlekelere bakacağız. Fezlekeler 28 Şubat 2014'te geldi. Kimse göremedi. Sayın Cemil Çiçek soyadını değiştirsin. Cemil Biat yapsın. Ya da Cemil Akbiat yapsın. Çıksın açık açık söylesin. Ben meclis başkanı değilim AK Parti grubunu temsil ediyorum de. Eğer bunlar olmazsa yolsuzlukları örtmenin sorumlularından birisi de Cemil Çiçek olacaktır. Bu ağır itham onun çocuklarına miras olarak kalacaktır. Yolsuzlukları örten başkan olarak...
'AKP'DE DOĞRU SÖYLEYEN BİRİ VAR'
Arada bir biliyorsunuz doğru söyleyen biri var. AKP'de. Adı Bülent Arınç. 2 Haziran'da gazeteciler soruyor. 'Ne oldu AKP üye bildirdi mi?' Cevabı şu: 'Zannediyorum ki bu hafta içinde üyeleri mutlaka bildirmiş olacaktır. Bildirmezse o zaman kasıtlı bir gecikmeden bahsedilebilir. Bunun sorumlusu AK Parti grubu olur'.
Emin olun Cemil Çiçek'ten daha cesur. Hiç değilse bunda biraz vicdan var. Bildirmezse sorumlusu AK Parti olur diyor. Bu kadar büyük bir ayıpla karşı karşıya Cemil Çiçek. Erdoğan herşeyi Pensilvanya'ya bağlıyor. Soruşturma komisyonunun kurulmasını da Pensilvanya engelliyor heralde.
'2 HAVUZU VAR BUNLARIN'
Şimdi Cumhurbaşkanlığına soyunuyor. Malı daha büyük götürmek için. 17 Aralık bir gerçeği ortaya çıkardı. Medya havuzu. Bir de rüşvet havuzu vardı. 2 Havuz var. Biri medya malum paralar geldi Binali onun koordinatörüydü adına Milyon Ali dedik. Milyon dolarla oynuyor çünkü. Arkasından bir de rüşvet havuzu vardı. Nüfuz ticaretiyle para aktarılıyor. Onun yeri de başbakanın çocuklarının yer aldığı TÜRGEV vakfı. Bakanlar kurulu bunlara vergi muafiyeti vermiş. Rüşvet havuzuna bakanlar kurulu kararıyla vergi muafiyeti.
'MALI GÖTÜRDÜ SESİ ÇIKMIYOR'
Böyle birinin Başbakanlık koltuğunda oturması bu ülke için büyük bir ayıptır. Her siyasi görüşe saygım var ama kimse kusura bakmasın hırsızlara kul hakkı yiyene saygım yoktur. Bu Sıtkı bey, Wikileaks'te adı geçen Sıtkı Ayan. O belgelerde bir gerçek daha vardı. Erdoğan'ın İsviçre bankalarında iki ayrı kanaldan çek edilmiş 8 ayrı hesap olduğu söyleniyordu. Ben dün de çağrı yaptım. Avukatını görevlendir bir dilekçe versin yazı alsın. Dilekçe nasıl hazırlanır diye merak ediyorsan sayın Baykal'ın avukatı nasıl yazmışsa aynısını verirsin aklanırsın. Parayı çok sevdiği için belki avukata para vermek istemiyorsa vallahi avukatın parasını ben ödeyeceğim dedim. Dilekçeyi versin. Ben sandım ki bugün diyecek ki. Ne demek ben senin parana muhtaç mıyım avukatı görevlendireceğim diyecek. Dedi mi? Tık yok. Neden? Malı götürdü de onun için. Sen nasıl kendini aklamazsın. İsviçre gibi demokratik bir ülke. Verirsin dilekçeyi senin ve çocuklarının hesabı vardır veya yoktur. Sana verecekler belgeyi sen de diyeceksin ki bu Wikileaks belgeleri sahtedir hesabım yoktur. Ama diyemiyor. Tam dut yemiş bülbül gibi.
'MAHKEME KARARLARINI YERİNE GETİRMEMEK SUÇ OLMAKTAN ÇIKIYOR '
Anayasanın 138. maddesi diyorki mahkeme kararlarının yerine getirilmesi geciktirilemez. Siz 2 yıllık bir süre öngörüyorsunuz. Nasıl bir hukuk anlayışıdır bu. Aynı maddede şunu öngörüyorlar. Eğer bir kamu görevlisi mahkeme kararına uymadı yerine getirmediyse, ne olacak? Bugünkü yasaya göre ilgili kişi haksızlığa uğradığı için suç duyurusu yapacak. Yeni düzenlemeyle mahkeme kararlarını yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında ceza soruşturması yapamaz. Yani ne istersen yap. Mahkeme kararını uygulama. Bu mu hukuk devleti.
Hukuk fakültelerine sesleniyorum. Barolar... Nerdesiniz siz? Yarın haksız olarak görevden alınırsanız nereye başvuracaksınız? Mahkemelere değil mi? Gidip bir diktatör bozuntusunun önünde diz çöküp ona mı yalvaracaksınız? Bunun adı hukuk mu? CHP herşeye itiraz ediyormuş. Peki buna itiraz etmeyip de neye itiraz edeceğiz? Neden siz çıkıp sesinizi yükseltmiyorsunuz. Bu üniversiteler nasıl üniversitedir. Hukuk devletini savunmuyorsanız neden o fakülteri kapatmıyorsunuz? Nasıl olsa bir kişinin dediği olacak.
'ÖZELLEŞTİRME YASASINI DEĞİŞTİRİYORLAR'
Bununla bitmiyor değerli arkadaşlar. Özelleştirme yasasını da değiştiriyorlar. Özelleşitirmeler hakkındaki yargı kararlarıyla ilgili olarka sözleşmede belirtilen haller dışında bu kuruluşların geri alınması yönünde işlem yapılamaz. Özelleştirilen kuruluş nedir? Vergilerle bir şirket kurulmuş insanlar çalışıyor. Bunu alıyorsunuz yandaşlara peşkeş çekiyorsunuz. Beşte bir fiyatına satılan yerler var. Sonra ne oluyor? Bir kaç namuslu adam mahkemeye başvuruyor. Haksılzık var diyor. Mahkeme de karar veriyor. Bunlar devlete iade edilecek diyor. Şimdiki düzenlemeyle bunlar geri verilemez diyor. Yani mahkeme kararını işlemden kaldırıyor. Anayasanın 138. maddesi ne diyordu. Mahkeme kararı geciktirilemez. Bırakın geciktirmeyi bunlar uygulatmıyor bile!
Soruşturmalar gizli yapılır biliyorsunuz. Kimse müdahale edemez. Ama bunlar müdahale ettiler. Dosyaları kapattılar. Şimdi yeni düzenlemeyle soruşturmalara doğrudan müdahaleyi suç olmaktan çıkarıyorlar. Hangi hukuk devletinden söz ediyoruz biz? Hangi demokrasiden söz ediyoruz? Ben merak ediyorum. Bu havuz medyasında yazı yazan kalemlerin vicdanı var mı acaba? Halkın arasına çıktıkları zaman nasıl bir davranış içindeler? Türkiye tarihinde ülkeyi bu konuma getiren başka bir iktidar var mı acaba? Demokrasi ve özgürlükten söz ediyorsunuz, saydam devletten sözediyorsunuz peki nedir bunlar? Elinizi vicdanınıza koyarak bu konuda kalem oynatıyor musunuz? O halde o kalemler satılık kalemdir. Bütün havuz medyası bütün desteklere rağmen gazetesini satamıyor. Bu ayıp onlara yeter. Devletten besleniyorlar. İhalelerden para alıyorlar. O nedenle adları havuz medyası oluyor. O medyanın bu ülkeye vereceği hiç bir şey yok. Namuslu kalem olan birisinin de o havuzda yazmaması lazım.'
haberler.com