Daha Sade Bir Yaşama Yelken Açmak İsteyenlere: Ruhunuzu Doyurmanın 10 Sırrı
Dünyanın dört bir köşesinde, büyük şehirlerde gerçek yaşam gittikçe sıkışmaya başladı. Milyonlarca şehirli insan günlük rutinlere sıkışmış ve mutsuz. Evden işe, işten eve, AVM’ler, pazar günleri düşünmeden yapılan ev alışverişleri, bir önceki pazar alınanların çöpe atılması….
Bu gidişatı durdurmak yetmiyor, geri çevirmemiz şart. Tırnakların altlarının kirlenmesi, bir iki tane hafif kesik, kendi yemeğini toplamak ya da yakalamak… Bunlar nefes almak ve yaşadığımızı hissetmek için yapabileceklerimizin sadece bazıları.
1. Doğanın ritmine uy!
2. Şans ver, dönüştür. Çöpe atma...
Humus için haşladığın nohutun kabuğuna, kahvenin posasına, modası geçti mi ne dediğin cekete, dolabın köşesinde bozulmaya yüz tutmuş limonlara… Şans ver, dönüştür. Çöpe atma, iğne ipliği eline al. Hiç olmadı birine hediye edersin.
Giydiğin siyah gömleği yine giy. Bu kez bir askıyla, fularla giy. Gel anlatalım, peyniri nasıl saklayabileceğini, pilavdan kalan pirinci dönüştüreceğin çorbayı. Değerlendirmenin keyfini hatırla ki ruhun doysun...
3. Nereden başlayacağını bilmiyorsan şu an olduğun yerden başla. Sadeleştikçe ferahlayıp, nefes alacaksın...
Gel, mutfakta hatta yaşamın geri kalanında atığı önlemek için yapabileceklerinden bahsedelim. Bugünden sonraki hayatına, hem karnını hem gözünü ama en çok da ruhunu doyuracak bir geri dönüşüm yemeği yaparak başla...
4. Paylaşmaktan çekinme! Sofrandaki bir kap yemeği de, yaşam ve doğa hakkındaki tecrübelerini de...
Tecrübe paylaştıkça yenilenir ve büyür. Hikayeni bir zamanlar sen neredeysen orada duranlarla, bilmeyenlerle paylaş.
Taze fasulyeyi kışa nasıl hazırladığını, kalan patates püresini nasıl değerlendirdiğini, en sevdiğin yemeğin tarifini, sadeleşmek için bulduğun yolları anlat. Ruhunu sen nasıl doyuruyorsun? Birbirimizden öğrenecek, paylaşacak çok şeyimiz var.
5. Her gün yürüdüğün yoldaki ağaçları tanıyor musun? Apartmanda kaç kişiyle selamlaşıyorsun? Biraz yavaşla...
En son ne zaman kendin oldun, kendin kaldın?
Biraz yavaşla. Durmak ve kendini yeniden öğrenmek gibisi yoktur bazen. Hayat zaten koşuyor, sen nefes nefese kalma. Balkona kendi küçük bahçeni ektin, şimdi bekle, filiz versin. Gel beraber öğrenelim sabretmeyi, turşuyu beklemeyi. Yavaşla ki ruhun doysun...
6. Kulak ver! Nefeslendiğin ormanda, ayağını bastığın toprakta kaç mantar yetişiyor?
Belki de seni mahallenin en iyi manavına götürecek sohbete, içtiğin kahvenin tarihine, gözünü de ruhunu da doyuran meyvelerin sofrana gelene kadarki yol hikayesine...
Kulak ver! Nefeslendiğin ormanda, ayağını bastığın toprakta kaç mantar yetişiyor? Hepsinin hikayesi var. Biz, bu hikayeleri aktarmaya geliyoruz, derin bir nefes al ve dinle. Bakarsın bir gün mantar toplamayı öğrenirsin, diğer gün hangi çırayla ateş yakacağını.
7. Daha yakından bak!
Bir filizi diriltmek için günlerce uğraşan birini tanıdın mı? Ya da 40m2’lik evlerin her santimin hakkını vererek yaşayanları? Peki göçün beslenme kültürünü nasıl şekillendirdiğini, zenginleştirdiğini hiç merak ettin mi? Balıkların nesli tükenmesin diye çalışanların, atıksız yaşayanların, sadece bahçesinde ürettiklerini yiyenlerin öyküleri sandığın kadar uzak değil. Senin öykün, aslında onlarca kişinin öyküsü. Yalnız olmadığını gör...
8. Dış güzelliğe takılma...
Üretici pazarlarından “çirkin” meyve sebze al. Pazara gitmenin bizce en güzel yanı, “kilosu kaça” demeyi anımsamak. Esnafının sohbetine doyum olmayan pazarlardan başla...
9. Bildiklerini unut! Zenginlik bazen daha az şeye sahip olmaktır.
Bir hamak yatağından daha rahat olabilir bazen. Konfor da sandığın şey değildir belki. Kendi kendine yetebiliyor, üretebiliyorsan ev senin olduğun, kalbinin attığı yerdir. Yeşilin ortasında, konteynerden dönüştürülmüş ince zevkli bir ortam da içi ilhamla doluysa evdir. Bildiklerini unut!
10. Yola çık ve doğaya kavuş, temelli olmasa bile...
Büyük şehirler, yüksek binalar, trafik, kalabalık bizi yoruyor evet. Temelli olmasa bile kaçmak zor değil. Şehirlerin ardında yeşil ormanlar, görkemli dağlar var. Yeter ki yola çık...
Yorum Yazın