Görüş Bildir
Haberler
Cevabını Milyonların Merak Ettiği ama Çok Az İnsanın Gerçekten Bildiği 12 Bilimsel Soru

Cevabını Milyonların Merak Ettiği ama Çok Az İnsanın Gerçekten Bildiği 12 Bilimsel Soru

Amy Santiago
28.11.2020 - 07:45

Neyin neden öyle olduğuna dair soruları sürekli soruyorsanız, aklınıza düşen o sorular arasında bunlar da yer alıyor olabilir:

Yüzlerce sorunun cevabını öğrenmeye devam ediyoruz.

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Bir Rüzgar Türbini Ne Kadar Enerji Üretiyor?

1. Bir Rüzgar Türbini Ne Kadar Enerji Üretiyor?

Rüzgar türbinleri rüzgarın hızı saatte 8 ila 50 kilometre arasında olduğunda elektrik üretebiliyorlar. Genellikle kuruldukları yerlerde, zamanın yüzde 75’inde rüzgarın hızı bu aralıkta oluyor. Fakat rüzgar sabit bir hızda esmez. Bu nedenle, rüzgar türbinlerinin ürettiği enerji miktarı da çok değişken. Buna rağmen, yapılan ölçümler gösteriyor ki; tek bir rüzgar türbini, ortalama 350 evin bir yıllık elektrik ihtiyacını karşılayabiliyor.

Kaynak

2. “Sonsuz Sayı + 1” İşleminin Sonucu Nedir?

2. “Sonsuz Sayı + 1” İşleminin Sonucu Nedir?

Matematikçilere göre aslında sonsuzluğun birden çok şekli var. Bunların en basiti, aynı zamanda en ufak sonsuz sayı olarak görülüyor. Adı 'alef-sıfır' olan sonsuz sayı, sonsuza dek sayabilmeyi temsil ediyor. Fakat göreceli olarak sonsuzluğun en basit sembolü olan alef-sıfırın bile kendi içinde birçok garip özelliği var. Ona ekleyebileceğiniz yeni bir sayı ne kadar büyük olursa olsun, bu zaten sonsuz olan rakamı artık daha fazla genişletemiyor. Yani bir başka sonsuzluk eklesek bile, sonuç yine önceki kadar sonsuz.

Kaynak

3. Nanenin Tadı Nasıl Oluyor da Serin Hissettiriyor?

3. Nanenin Tadı Nasıl Oluyor da Serin Hissettiriyor?

Bir şeyin serin veya sıcak olduğunu algılamamızın sebebi, sinirlerimizde yarattığı elektrik sinyalleri. Beyin bu sinyalleri aldığında farklı kategorilere ayırarak “Bu çok sıcak, sakın ona dokunma!”, ya da “Bu yeterince serin” gibi yorumlar üretiyor.

Nane, aktif bileşeni olan mentol nedeniyle serinlik ve tazelik hissi vermekte. Mentol, sinir hücrelerindeki gözenekleri etkileyebiliyor ve bunun sonucunda hücredeki elektrik aktivitesi değişime uğruyor. Mentolün elektrik aktivitesini kandırarak yarattığı sinyalle, gerçekten soğuk olan bir maddenin algılanması sırasında üretilen sinyalin arasında hiçbir fark yok. Dolayısıyla beyne ulaşan mesaj da soğuk bir madde ile karşılaşıldığı yönünde oluyor. Tüm bunların sonucunda nane yediğimizde serinlemiş hissediyoruz.

Kaynak

4. Kutup Işıkları Neden Hep Belli Renklerde Oluyor?

4. Kutup Işıkları Neden Hep Belli Renklerde Oluyor?

Aurora denilen kutup ışıkları, Güneş’ten gelen yüklü parçacıkların, Dünya atmosferinin en üst katmanıyla temas ettiğinde oluşan çarpışma nedeniyle görülüyor. Yüksek hızlı enerjik parçacıklar, Dünya atmosferine temas ettiğinde buradaki atomlar ile çarpışıyor ve çıkardıkları yüksek enerjiyle 'auroral ışıma' denilen ışıkları yaratıyorlar.

Parçacıkların çarpışmaları sonucu yaydıkları enerji ve meydana çıkardıkları renkler, atomların kimyasal bileşimlerine bağlı olarak değişiyor. Her bir atomun türü, kendisine özgü bir renk deseni üretiyor. Yani kutup ışıklarındaki renk dağılımı, Dünya atmosferindeki farklı elementlerle şekillenmekte. Oksijen molekülleri yüksekliğe bağlı olarak yeşil ya da oksijen kırmızı ışıklar oluşturuyor. Mavi auroral görüntüler, azot moleküllerinin bir yansıması. Moleküler oksijen ve azot, Dünya atmosferinin en yaygın bileşenleri. Dolayısıyla, auroral renkler de mavi, kırmızı ve yeşil oluyor. Atomik oksijen yüksek irtifalarda oluştuğu için, kutup ışıkları çoğunlukla yeşil üzerinde kırmızı renkler olarak görülürler.

Kaynak

5. Beyinlerimiz Protezleri Nasıl Kontrol Edebiliyor?

Yeni nesil protezler, beyinden alınan sinyalleri değerlendiriyor ve gerçek bir organ gibi çalışıyor. Bu protezlerin sırrı, mikro boyuttaki elektrotlarda yatıyor. Deri altına veya bazen sinirlere yerleştirilen elektrotlar beyin sinyallerini ölçerek değerlendiriyorlar. Beynin her bir hareket için organlarımıza gönderdiği sinyallerin bir eşi daha yok. Yani her farklı hareket, tamamen başka bir sinyal ile geliyor. Protezlerde bu sinyaller, kullanıcıların doğru bir şekilde hareket edebilmesi için kusursuz işlenmek zorunda. Ancak bilim hâlâ protezlerin gerçek bir organdan farksız olabilmesi için yeni çözümler üretmeye devam ediyor. Bu teknoloji ilk olarak maymunlar üzerinde denenmişti. O zamandan günümüze çok büyük gelişmeler kaydedildi.

Günümüzdeki en modern protezler yüzlerce sensör kullanarak, beyinden gelen sinyalleri girift bir biçimde işleyip, doğru hareketleri eş zamanlı olarak gerçekleştirebiliyorlar. Fakat hareketler hâlâ sınırlı ve bu nedenle geliştirme çabaları devam ediyor. Özetle henüz gerçeğinin yerini tam olarak tutabilen bir protez yok. Yine de günümüz nanoteknoloji ürünü mikro işlemcilerin gelişmesiyle yakın gelecekte çok daha gerçekçi hareket mekanizmalarına sahip olacak protezlerin geliştirilmesi mümkün.

Kaynak

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. Atletlerin Kırdığı Rekorların Sonu Gelecek mi?

Kimi sporlarda birden çok ivmelenme dönemi var. Örneğin bisiklet tasarımı bisikletçilerin performansını etkiliyor. Karbon fiberin icadı, bisikletçilerin rekor üstüne rekor kırmasını sağladı. Anabolik steroidler, kimi pist sporlarında yeni rekorların sorumlusu olabilir ve suda sürtünmeyi azaltan yeni mayo kumaşları yüzücülerin bu spor dalında yepyeni standartlar belirlemesine yardım ediyor. Ama Olimpik sporlarda hem teknik hem de teknoloji bakımından yeniliklerin hızı giderek azalıyor olabilir. Parisli araştırmacı Geoffroy Berthelot 2008’de Olimpiyatlardaki 147 spor dalındaki 3.000’den fazla rekoru 1896’ya kadar taramış. Rekorları zamanla karşılaştırdığında, üssel olarak azalan bir oran tespit etmiş. Araştırmacı buna “dünya rekoru ilerlemesinde görülen büyük küresel gerileme” adını veriyor. Atletizm dallarının üçte ikisinde 1990’ların başından bu yana gerileme görülüyor ve diğer bireysel sporlarda da yavaşlama var. Berthelot “Artık ortada” diyor. Atletler belki de sonunda biyomekanik sınırlarına dayanıyorlar.

Kaynak

7. Balinalar Nasıl Çok Uzun Süre Nefeslerini Tutabiliyor?

Bazı balina türleri iki saat nefes almadan suyun altında kalabiliyor. Balinaların bu özelliğinin akciğerlerinin boyutuyla ilişkili olduğu düşünülebilir. Aslında vücut büyüklüklerine oranlandığında denizde yaşayan memelilerin akciğerleri, karada yaşan memelilerinkinden daha küçüktür. Deniz memelilerinin suyun altında uzun süre nefeslerini tutabilmelerinin temel nedeni aldıkları oksijeni uzun süre verimli bir şekilde kullanabilmeleridir.

Deniz memelilerinin solunum ve kalp-damar sistemleri karada yaşayan diğer memeli türlerinden farklı özelliklere sahip. Örneğin deniz memelilerinde kan hacminin vücut hacmine oranı, insanlardakinden yaklaşık 3-4 kat daha fazladır. Kanlarındaki hemoglobin (kandaki oksijen taşıyan protein) oranı ise insanlardakinin yaklaşık iki katıdır. Deniz memelilerinde kas dokularında oksijen depolayan protein olan miyoglobin oranı da insanlardakinden 10-20 kat fazladır. Ayrıca suyun altında oksijen tüketimini mümkün olduğunca azaltabilmek için balinaların kalp atım hızları azalır ve kan sadece kalp, beyin ve kaslar gibi gerekli organlara pompalanır.

Kaynak

8. Tellere Konan Kuşları Neden Elektrik Çarpmıyor?

8. Tellere Konan Kuşları Neden Elektrik Çarpmıyor?

Elektrik akımı direnci sevmez. Eve dönmek için daima en kısa ve kolay yolu seçer. Bir su birikintisi içindeyseniz ve elektrikli bir tele dokunursanız, akım telden en kolay yol olan vücudunuza girer, oradan da son derece iletken olan su birikintisine geçerek, topraktan eve döner. Elektrik telleri üzerine konan kuşların toprakla teması yoktur. Onlar elektriğin evine dönmesi için bir kısa yol yaratmazlar. Elektrik onların vücudundan geçmektense, kendisine kuş vücudundan daha az direnç gösteren, iki ayakları arasındaki teli tercih eder. Kuşlar da bu nedenle bütün bir gün boyu, yüksek voltaj taşıyan, çıplak elektrik telleri üzerinde pineklerler. Eğer bu arada kuş kazara elektrik tellerini taşıyan direğe temas ederse, elektrik akımı kuşun gövdesi ve direk yolu ile toprağa geçer ve kuş ölür. Yüksek enerji hatlarının direklerinde oturan kuşların telleri gagalama alışkanlıkları vardır. Bir zamanlar Almanya’da bu şekilde kuş ölümleri o kadar arttı ki, direkler ve destekler topraktan izole edilerek kuşlar ölümden kurtarıldı.

Kaynak

9. Bir Kişiye Dokununca Elektrik Çarpması Neden Olur?

9. Bir Kişiye Dokununca Elektrik Çarpması Neden Olur?

Statik elektrik, 'durgun elektrik', insan vücudunun yüzeyinde biriken elektrik yüküdür. Her zaman olur, ama yün benzeri giysilerle insanın üzerindeki elektrik yükü artmaktadır, eğer bu elektrik toprağa iletilemezse (kauçuk, plastik türevi tabanlı ayakkabılar) insan üzerinde gerilim artar, ve iletken bir maddeye ilk temasta bir boşalma olur.

Gerilim kelimesinin üzerinde biraz durursak, elektrikte kullanılan gerilimle, günlük hayatta kullanılan gerilim birbiriyle çok bağlantılıdır. Stres de elektriksel kelimeyle aynıdır. Yani stresli durumlarda insanın üzerindeki elektrik miktarı daha dazla olur.

Suyla temasın bütün halleri bu elektrik yükünün azalmasına neden olur, en çok da denize girilince nötrleniriz. Denize girmek ve duş yapmak bu yüzden rahatlatır insanı. Toprakta çıplak ayakla yürümek de bu elektriği alır.

Kaynak

10. Grip Virüslerine Verilen H1N1 Gibi Tuhaf İsimler Nereden Geliyor?

10. Grip Virüslerine Verilen H1N1 Gibi Tuhaf İsimler Nereden Geliyor?

Gribe neden olan virüsün yüzey proteinleri olan Hemaglutinin (Hemagglutinin, H) ve Nöraminidaz (Neuraminidase, N) isimli kimyasallardan. Sayılar ise, bu yüzey proteinlerinin farklı tiplerinin keşfedilme sırasını belirtiyor. Örneğin H5N3 tipi virüsün Hemaglutinin proteini, H9N5'ten önce keşfedilmiştir.

Bu isimlendirmenin kökenleri, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) 1980'de işleme soktuğu isimlendirme kurallarına dayanmaktadır. Normalde virüslerin adı H1N1 gibi isimlendirmelerden çok daha uzundur. Kurallara göre ismin başına eğer virüs insanda tespit edilmediyse, tespit edildiği hayvanın adı; keşfedildiği coğrafi bölge; soy hatlarının sayısı; virüsün izole edildiği yıl ve protein antijen tipi eklenmek zorundadır. Dolayısıyla 2009 yılında Dünya'yı kasıp kavuran meşhur domuz gribi virüsünün adı aslında H1N1 değil, A/Kaliforniya/04/2009(H1N1)'dir.

Kaynak

İçeriğin Devamı Aşağıda

11. Uçaklar Yıldırımlardan Nasıl Korunur?

11. Uçaklar Yıldırımlardan Nasıl Korunur?

Yıldırım bir uçağa çarptığında hiç zarar vermeyebileceği gibi ciddi hasarlara da yol açabilir. Yıldırımların sebep olduğu son kaza 1988 yılında meydana geldi. Sonraki yıllarda ise yıldırımların uçaklar üzerinde etkilerinin belirlenmesi sayesinde etkin koruma teknikleri geliştirildi. Yıldırımlar uçakları çoğunlukla tırmanır ya da alçalırken bir bulut içinden geçtikleri sırada çarpar. Uçaklar elektrik yüklü bölgelerden geçerken de yıldırım oluşumu tetiklenebilir.

Yıldırım çarpan bir uçak elektriksel olarak zıt yükle yüklenmiş bölgeler arasındaki, örneğin bulut ile yer ya da bulut ile başka bir bulut arasındaki yük aktarım hattının bir parçası olur. Yıldırım ilk olarak uçağın burun ya da kanat ucu gibi sivri kısımlarına temas eder. Yıldırımın uçağa temas ettiği noktanın çevresinde, havadaki moleküllerin iyonlaşması nedeniyle bir parlama görülebilir. Yıldırım hattı boyunca hareket eden elektriksel olarak yüklü parçacıklar daha sonra uçağın iletken dış yüzeyi boyunca ilerler ve uçağın sivri olan başka bir kısmından, örneğin kuyruktan çıkar.

Uçakların gövdeleri genellikle elektrik iletkenliği yüksek olan alüminyumdan üretilir. Günümüzde ise uçakların gövdelerinde farklı özellikte malzemelerin birleşiminden oluşan kompozit malzemeler kullanılabiliyor. Bu malzemelerin iletkenliği genellikle alüminyumdan daha düşük. Kompozit malzemelerden üretilen kısımlar bu nedenle yıldırım çarpması durumunda elektriksel olarak yüklü parçacıkların uçağın dış yüzeyi boyunca sorunsuz bir şekilde aktarılması için iletkenliği yüksek malzemelerle kaplanıyor.

Yıldırımların uçağın temas ettiği noktalarda oluşan kıvılcımlar erimeye ya da yanmaya neden olabilir. Yıldırımların uçakların gövdelerinde neden olduğu hasarlar genellikle 1 mm’den daha derin değildir. Uçakların dış kaplamaları bu tip etkilerden zarar görmelerini engelleyecek kadar kalın malzemelerden, çoğunlukla da metalden üretilir. Ayrıca uçak üzerinde biriken statik yükün atılması için de kanat uçlarında ve arkalarında çıkıntı şeklinde özel parçalar (static discharger olarak isimlendirilir) kullanılır.

Kaynak

12. Mumyalar Neden Çürümez?

12. Mumyalar Neden Çürümez?

Mumyalama süreci, 5.000 yıl önce bile gömülen bir bedenin mucizevi bir şekilde bozulmamış olarak kalmasını sağlıyor. 

Mumyalama işleminin sırrı kurutma sürecinde yatıyor. Bu da vücuttaki tüm nemli oluşumların atılması ve tamamen kuru bir hale getirilmesi demek oluyor. Aslında bedenlerin çürümesinin nedeni, bakterilerin nemli ortamda gelişim gösterip yayılmalarından kaynaklanıyor. Sonuçta deri ve organlarda bozulma yaşanıyor. Ancak suyun olmadığı bir ortamda bakterinin de hayatta kalması imkansız.

Eski Mısır Medeniyeti’nde ve Güney Amerika’da gerçekleştirilen mumyalama işlemleri de bu gerçeğe dayanılarak yapılıyordu. Mısırlılar, tüm organları çıkarıp, bedeni içten dışa tuzlu bir karışımla kaplıyorlardı. Aradan 40 gün geçtiğinde, tuzlama işlemi geriye kalan tüm nemi emmiş oluyordu. Ayrı bir ortamda kurutulan organlar da bu işlemin tamamlanmasıyla birlikte genelde tekrar yerlerine konuluyordu. Ama mumyaların bazen talaşla doldurulup, reçine ve ketenle sarılmış oldukları da görüldü.

Kaynak

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
119
27
20
10
6
4
3
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Dilan Bayram

Bayılıyorum böyle içeriklere. Ellerinize sağlık.

sergo

Çok uzun yazmışsınız hiçbirini okumadım...

Uygar Aytun

Bilim sen ne harikasın.