Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Hava Karanlıksa da Aydınlatırız | Ezgi Başaran | Radikal
Hava karanlık. Hava kötü.
Bu hava insanı kendi karanlığına, ruhsuzluğuna, boz bulanık doğasına çekiyor. Dibe yani.
Öyle olunca da ‘değiştirme gücünü’, aslında neler başarabileceğini, bu ülkeye, bu topluma neler katabileceğini unutabiliyorsun.
Umutsuzluk, bedbinlik, bıkkınlık böyle bir şey.
Haksız da sayılmazsınız, böyle hissedenler. Ne kadar zor bir ülke olduk. Nobel ödülü almış bir yurttaş için gurur duymadan önce, etnik kimliğini, siyasi tandansını irdelemeye ve kör dövüşüne başlıyoruz.
Yanyana durup sevinmek mevhumu taze bitti kalbimizin dükkanlarında.
Hakikaten zor bir ülke. Kimilerinin kof bir kalabalık, kimilerinin boş bir yalnızlık hissettiği günlerden geçiyoruz.
Ucuz Kahramanlık... | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak
Şu sözler, bir gazeteden alıntı ve İlker Başbuğ'a ait:
“2001'de ABD'de George W. Bush Başkan oldu. Onun dönemi, ılımlı İslam projesine inanan Yeni Muhafazakârların (Neo-Con) dönemi olarak ortaya çıkacaktı. Ayrıca Irak'a askeri müdahale planları üzerinde çalışmalara başlanmıştı. 15 Kasım 2002'de Ankara'daki ABD Büyükelçisi, Washington'a şöyle bir telgraf göndermişti: 'Türkiye'de ordu, bürokrasi ve yargıdan bir derin devlet vardır. Derin devletin merkezinde de ordu bulunmaktadır. Derin devlet, ABD'nin de desteklediği reformların önündeki en büyük engeldir.' Bush yönetimi; Türk ordusunu, derin devlet olarak görmekteydi. Bu derin devlet; Ortadoğu'nun yeniden şekillendirilmesine, ılımlı İslam konseptinin uygulanmasına, Türkiye'deki terör sorununun 'siyasi çözüm' ile çözülmesine engeldi. 1 Mart 2003'te tezkerenin geçmemesinin sorumluluğu da TSK'ya yıkılınca, bu yönetimin TSK'ya karşı yapılanlara sıcak baktığı, devlete ait bazı kurumların ve kurumlardaki bazı kişilerin bu oyunda rol aldıkları veya destek verdikleri ifade edilebilir…”
Bayram Değil Seyran Değil Üretim Niye Coştu? | Güngör Uras | Milliyet
Sanayi üretimini sadece bir önceki ayın ve bir yıl önceki ayın endekslerine bakarak değerlendirmek yanıltıcı olur. Her ay sanayi üretimi dalgalandığı için önemli olan belli bir dönemde ve bir yılda sanayi üretiminin ne kadar arttığıdır.
Sanayi üretimindeki değişimi TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) izliyor. 2010 yılı toplam sanayi üretimini 100 kabul ederek, aylık ve yıllık ortalama değişimi endeks sayısı ile açıklıyor.
- 2015 Ağustos’ta sanayi üretimi endeksi 124.7 oldu. Temmuz ayında endeks 119.2 idi. Buna göre ağustos ayında sanayi üretimi yüzde 4.7 oranında arttı.
- 2014 Ağustos’ta endeks 115.0 idi. 2015 Ağustos’ta 124.7 oldu. Buna ağustostan ağustosa yıllık sanayi üretimi artışı yüzde 8.5’tur. Ancak... Sanayi üretimini sadece bir önceki ayın ve bir yıl önceki ayın endekslerine bakarak değerlendirmek yanıltıcı olur. Çünkü sanayi üretimi aydan aya değişiyor.
- 2014 yılında temmuz ve ağustos endeks rakamları en düşük üretimi işaret ediyordu. Ağustos endeks rakamı 115.2 idi. Ama yıl içinde endeks 120’lerin üzerinde dolanmıştı. Eylül ayında 127.5 olmuştu.
Dişli Siyasetten İçli Siyasete | Nuray Mert | Cumhuriyet
Allah kimseyi bu duruma düşürmesin; “Türkiye bölgesinde oyun kurucu”, “küresel aktör”, “yumuşak güç, hatta gerekirse o kadar da yumuşak olmayan güç” diye şişirilen dış politikanın geldiği nokta ve hezimetin derecesi, bu sayıklamalara başından beri itibar etmeyen benim gibilerin bile tasavvurunu aştı. O kadar ki, Rusya’nın son hamlesi karşısında, hiç olmazsa iç politikada işe yarar diye devreye sokulan göstermelik heyheylenmelere bile girişilemedi, “kırgınız” dendi. “Dişli” dış siyasetten, “içli” dış siyasete hızlı geçiş yaptık, ulusça kırgınız.
Türkiye’nin en büyük sorunu, dünyada olan biteni ve yeni gelişmeleri doğru dürüst kavramak üzerine kurulu uzun vadeli siyaset üretememesi. Türkiye, her şeyden önce, Soğuk Savaş dönemi sonrası dünyaya ayak uyduramadı; bu dönemde, Turgut Özal’a atfedilen “vizyon sahipliği” de fazlasıyla abartılıdır, onun değişimi kavrayışı da fazlası ile sığ idi. Zaten ardından doksanlı yılların ters tepmesi geldi.
Nobel | Yılmaz Özdil | Sözcü
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi embriyoloji bölümü öğretim üyesi profesör, trenlere mescit yapılmasını istedi, devlet demiryolları inceledi, virajlarda kıble denk getirilemeyeceği için yapılamadı.
İstanbul Teknik Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin mühendislik fakültelerinde öğretim üyeliği yapan profesör, rüyasında tarikat şeyhi gördü, tarikat şeyhi “YÖK yanlış yapıyor” dedi, şeyhin rüyadaki sözlerini dilekçeye döktü, “kader dostum” diye hitap ettiği Tayyip Erdoğan’a gönderdi, Başbakanlık dilekçeyi inceledi, gereğinin yapılması için milli eğitim bakanlığı’na havale etti, milli eğitim bakanlığı dilekçeyi inceledi, gereğinin yapılması için Yök’e havale etti.
Dumlupınar Üniversitesi Fen Fakültesi botanik bölümü öğretim üyesi doçent, evini dergaha çevirdi, eşi kendisini peygamber ilan etti.
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Başkanı profesör, dekolte giyen kadınların tecavüzü göze alması gerektiğini söyledi, “kadının evden çıkması caiz değildir, parfüm haramdır, kadının topuklu ayakkabı giymesi ayete aykırıdır, saç boyama caiz değildir, kadının fazla laf etmeden konuşmasında sakınca yoktur” dedi.
'Seküler İttifak' İşbaşında | Hilal Kaplan | Sabah
Nasıl ki 17-25 Aralık operasyonu, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki petrol ittifakından gelen paranın ABD bankasına değil de Halkbank'a yatmasından ve İran'a yönelik ambargoyu delen finans kaynağının ABD şirketlerine aktarılmasını önleyecek düzenlemelerle Halkbank'a yatmasından bağımsız okunamazsa, 6-8 Ekim Katliamı da ABD'nin 'katkısı' görmezden gelinerek okunamaz.
Türkiye'nin DAEŞ'e destek verdiği haberleri ilk ve en çok ABD basınında yer almıştır. Türkiye kamuoyu bu hususta paralel yapının MİT TIR'larını durdurmasından itibaren işlenmiş, HDP'nin de şayiayı bir 'ana politika' haline getirmesiyle başarıya ulaşmıştır. 'İslâm bayrağı altında birleşmek' metaforunu işleyen ilk Newroz çağrısıyla başlayan sürecin sonunda bölge öyle bir hale getirilmiştir ki sakallı ve başörtülü eşi olmak, dindar hayat tarzı, DAEŞ'çiliğe delil sayılmıştır. Soyları melelerden gelen Kürt gençleri bu psikolojiye adım adım işlenerek sokulmuştur.
ABD'nin ilk katliamların gerçekleşmesinin ardından, 7 Ekim gecesi, ilk kez Kobane'deki DAEŞ'i bombalamasının bir tesadüf olduğunu mu sanıyorsunuz?
AKP’ye Seçmen Desteği: Ekonomik Nedenler | Korkut Boratav | Sendika
Seçimler doğru dürüst yapılacak mı? Resmî sonuçlar gerçeği yansıtacak mı?
2 Kasım’da bu soruların “evet” olarak yanıtlanmış olacağını kabul edelim. Sonuçlardan birini şimdiden öngörüyoruz: AKP, oyların dağılımında ve parlamentoda birinci parti olacaktır. Demek oluyor ki, bugün için AKP’nin seçmen tabanında emekçiler, sayısal olarak diğer partilerden daha fazla yer almaktadır.
Türkiye nüfusunun ve parti seçmenlerinin sınıfsal paylarını, alt katmanlara da inerek karşılaştırmıyoruz. Sadece toplamlara bakıyoruz ve emekçi seçmenlerin en fazla desteğine mazhar olan partinin AKP olduğunu belirliyoruz.
AKP’yi neoliberalizmi, yani sermayenin genel programını izlediği için eleştiriyoruz. Bu programın emekçi çıkarlarıyla uzlaşmadığını da biliyoruz. Bu uyumsuzluğa rağmen bu partinin seçimlerde ortaya çıkan kitle desteği nasıl açıklanabilir?
Soru Türkiye’ye özgü değildir. Temsilî demokrasinin önemini abartan bir tuzak da içerebilir. Ancak, salt bu gerekçelerle geçiştiremeyiz. Siyaset, tarih, sosyoloji, iktisat disiplinlerini ilgilendiren bir soru söz konusudur.
Dink Soruşturmasında Son Gözaltıların Anlamı Ne? | Alper Görmüş | Al Jazeera Türk
Hrant Dink cinayeti bağlamında sürdürülen kamu görevlileri soruşturmasında savcılık dokuz yeni gözaltı kararı aldı, soruşturmada tutuklu bulunan 5 polisten dördünün yeniden ifadelerine başvuruldu ve 24 saat içerisinde hepsi serbest kaldı. Savcılığın bu yeni hamlesinin anlamı ne?
Hrant Dink cinayeti bağlamında sürdürülen kamu görevlileri soruşturmasında savcılık dokuz yeni gözaltı kararı aldı ve davada tutuklu bulunan 5 polisten dördünün yeniden ifadelerine başvurulacağını açıkladı.
Savcı, sekiz ‘şüpheli’yi ‘tasarlayarak öldürme’ ve ‘örgüt kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak’ suçlamasıyla, tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk etti, fakat mahkeme sanıkların tümünün bu suçlamalardan tutuklanmalarına gerek olmadığına hükmedip tümünü serbest bıraktı. ‘Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’ suçlamasıyla daha önce tutuklanan dört polisin tutukluluk halleri ise devam ediyor. (Cinayet sırasında İstanbul İstihbarat Müdürü olan Ahmet İlhan Güler mahkemeye sevk edilmeden serbest bırakıldı.)
4+4+4= -36.401 Kız Çocuğu | Sefer Levent | Hürriyet
Diyarbakır'ın Yukarıdibek Köyü'nde yaşıyordu Songül Karahanlı. Aralık 2003'te Ankara'da UNICEF'in düzenlediği bir toplantıya konuktu. Kürsüye çıktı, heyacanla mikrofonu aldı ve haykırdı:
'Maddi durumu bahane etmeyin. Biz ilerde meslek sahibi olup size bakarız. Arkadaşlarım, velilerinin saçma sapan fikirleri yüzünden okula gönderilmiyor. 'Kız okuyup da ne yapacak' diyorlar. Bence kız ve erkeğin hiçbir farkı yok. Bütün Türkiye el ele tutuşursa, okumayan kız kalmaz.'
Yıl 2015. 24 yaşındaki Songül Karahanlı dün yine kürsüdeydi. Aydın Doğan Vakfı ve Birleşmiş Milletler (BM) işbirliğiyle İstanbul'da çok sayıda uzman ve STK'nın katılımıyla 'Dünya Kız Çocukları Günü Konferansı'nda konuşmacıydı. Karahanlı bir çırpıda 12 yıllık serüvenini anlattı. Başta annesi olmak üzere ailesinin 5 kardeşiyle birlikte kendisini okutmak için gösterdikleri çabayı paylaştı. Bir üniversiteyi bitirmiş yetinmemiş şimdi ikinciyi okuyordu. En çok kendisini okuttuğu, desteklediği için babasına teşükkür etti. Songül Karahanlı, 'Ben şanslıydım, okutuldum. Şimdi görevimiz diğer kız çocuklarının okumasını sağlamak' dedi.
Ergenekon, Darbeciler ve Yolsuzlar | Nazlı Ilıcak | Bugün
İlker Başbuğ, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde savunma yaptı. Önce bir yanlışı düzelteyim… Bazı gazeteler haberi duyururken, daha önce savunma hakkı Başbuğ’un elinden alınmış gibi olayı takdim ettiler. Bu iddia doğru değil. 27 Mart 2012’de Başbuğ, hâkime savunma yapmayacağını kendisi belirtmişti. Fakat aynı gün öğleden sonra, bir ses kaydının mahkemede dinletilmesi sırasında, söz aldı ve 10 dakika süreyle konuştu. Savcının esas hakkındaki mütalaasını takiben de yeniden imkân verildi. Bunun üzerine Başbuğ, 45 dakika savunma yaptı; o savunmasında İnternet Andıcı ile ilgili iddiaları bir bir cevaplandırdı. Başbuğ, İnternet Andıcı belgesini paylaşan “vatansever subayı” da suçladı. Herhalde Genelkurmay’da kapalı kapılar ardında yürütülen psikolojik harekât faaliyetlerini meydana çıkaran subay, ona göre vatansever değil vatan hainiydi.
Tabii herkese göre vatanseverliğin de vatana ihanetin de tarifi başka. Bence seçilmiş bir hükümete karşı darbe hazırlamak ya da darbe zemini oluşturmak üzere psikolojik harekât siteleri kurmak vatana ihanettir.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!