Zeki bir insan olmak, huzur ve mutluluğun önündeki en büyük engeldir.
Yoksa değil midir..?
Zeki bir insan olmak, huzur ve mutluluğun önündeki en büyük engeldir.
Yoksa değil midir..?
Birçok yetenekli çocuk maalesef bu yükün altında ezilmeye mahkumdur.
Hele ki sanat ya da bilimle ilgilenmiyorlarsa, yalnızlıkları katlanır da katlanır. Hayatın şifrelerini çözdükleri ya da hayatı umursamadıkları için de her şey, onlar için hiçbir şey olmuştur. Yalnızlıklarının sonunda ya intihar ederek ölümü tercih ederler ya da intihara meyilli olurlar.
Kanada’da bir üniversitede yapılan araştırmada IQ’sü yüksek olan öğrencilerin gün boyunca daha fazla endişe hissi yaşadığını tespit etti. Bunların çoğu gündelik, sıradan sorunlardı. Yaşanmış olumsuz bir olayı gün boyunca daha fazla düşünüyorlardı.
Bu deneyde yüksek not alanların hayattan daha fazla zevk aldıkları, ilişkilerinde daha iyi oldukları ve daha az endişe duydukları görüldü. Bunlar genellikle IQ seviyesi yüksek olan insanların sahip olmadığı düşünülen özelliklerdi.
Olaylara farklı açılardan bakarlar, pek çoklarının göremediği detayları yakalar, konunun üzerine giderler. Dünyanın verdiği tatminsizliği, yarattıkları hayal dünyası ile kapatmaya çalışırlar. O dünyanın içinde sonsuz huzuru yakalayacaklarına inanır, hayallerin içinde kaybolurlar.
Yaşamı boyunca zekasına dayanmış bir insanın bu zekanın kendisini yanlış yargılara itebileceğini kabul etmesi zordur. Belki de Sokrates’in dediği gibi “en bilge insan, hiçbir şey bilmediğini kabul eden insandır”.
Çevrelerinde yapacak onca şey fark etmelerine karşın, yapacak isteği bir türlü bulamazlar içlerinde. Yapmaya kalktıklarında ise diğer insanlar tarafından bir şekilde engellenirler.
Bir türlü tatmin olma duygusunu tam manasıyla hissedemezler, bu nedenledir ki herkese faydaları dokunur da kendi başlarına sürecek merhemi bulamazlar.
Şöyle ki; birkaç ilişki sonrasında karşısındaki insanın asıl yüzünü rahatlıkla görmeye başlasa da heyecan ve iyi niyet nedeniyle görmemezlikten gelir. Başına geleceği bile bile tam tersine inanmayı tercih eder. İyi niyet zekâyı bastırmıştır bir noktada. Buna rağmen, her ne kadar olanları görmemeye çalışsa da farkındalığı daima açıktır. İşte acı çekme durumu da tam burada başlar. Çünkü bir yerden sonra kendisini suçlamaya, kuruntulu bir insan olduğunu düşünmeye başlar. İçten içe kendisine kızmaya, ruh hastası falan olduğunu düşünmeye başlar. Bunun sonucunda da ilişkideki seven insan olma durumundan gün ve gün uzaklaşır.
Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmemesinin önemsizliğini kavrayabilecek kapasitede olmalarının bedelini, sosyal hayattaki tembellikleriyle öderler.
Bende bu yazılanların çoğu var fakat ben depresyona girmiyorum, psikolojimi iyi tutmaya çalışıyorum. Mutsuz değilim hatta öğrenmeyi çok seviyorum ve bu bana mutluluk veriyor. Aynı zamanda insanların anlayacağı şekilde merak ettiklerimi soruyorum ve öğreniyorum. Ve aynı zamanda sohbet de ediyorum. Zekanın gelişmesi diye de bir şey var. Yani öyle.
Sosyal zeka kavramı var tabi bir de. Onlar da topluma gayet iyi adapte oluyorlar. Bence sağlıklı bir birey olmak zeki olmaktan daha iyidir. İnsana insanlığa faydalı olunsun yeter.
Acaba zeki miyim diye kendimden bir şeyler bulmaya çalıştım ama yok. Bizim mutsuzluk ve depresyonumuzun sebebi para yok... O bakımdan.
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın