İnsan Sarrafı mısın?
İnsanlar hakkındaki tecrübene güveniyor musun? Bakalım insan sarrafı mısın?
1. Yeni girdiğin bir ortamda yapacağın ilk şey ne olur?
2. Bir dükkanın olsaydı hangi muhitte olmasını isterdin?
3. Çok iyi olduğunu düşündüğün bir özelliğin var mı?
4. Yeni biriyle tanıştığında kendini karşındakine göre nasıl konumlandırırsın?
5. 'İnsan sarraflığı' gibi bir müessesenin varlığına inanıyor musun?
6. Sultanahmet'e gitmiş bir turist olarak kendini hayal et. Hatıra olsun diye kendine bir şeyler almak istiyorsun. Hop! kendini bir anda önüne halı fırlatılırken buldun. İşbu artık esnafın pençesine takıldın kaçış yok. Halıyı almak ile almamak arasında bir seçim yapsaydın izleyeceğin yollar ne olurdu?
7. Son olarak, en tehlikeli bulduğun insan tipi?
İnsan sarrafısın!
Hem de nasıl insan sarrafısın! Eline geçen pırlantayı tek bakışta kaç karatlık olduğunu çözen yılların kurt kuyumcusu gibi sen de insan sarrafısın. Aslında şöyle bir göz gezdirdiğinde bile, karşındakinin aşağı yukarı nasıl biri olduğunu çıkartıyorsun. İnsanlar ilk başta senin çok ön yargılı olduğunu düşünebilir, ancak sonunda haklı çıkan sen oluyorsun! Çünkü belli ki yaşadıkların, tecrübelerin insanlar üzerine doğru çıkarım yapmanı kolaylaştırmış. Sen insanların nasıl biri olduğunu daha ilk görüşte bilmenin sırrına ulaşmış, vâkıf olmuş birisin. Eğer bu bir meslek olsaydı kesinlikle uzmanı olup çeşitli yerlerde bunun üzerine konferanslar verirdin. Ufkun oldukça geniş ve tecrüben engin. Unutma ki bu mertebeye ulaşmak için hayatının belli bir kısmı boyunca hep yanlış kişilere denk gelmenin cezasını ödedin. Önceleri hep kandırılan sen olurken, şimdi ise karşındakinin önüne yem atıp avını bekleyen bir avcı gibisin; aceleci davranıp tuzağa düşmeyip, şöyle bir süzüyorsun bakışlarınla, sonra bilerek 'aptala yatıyorsun.' İnsan sarraflığı bir loca ise sen o locanın üstadısın kısacası.
İnsan sarrafı değilsin!
Daha 40 fırın insan tanıman lâzım. Sen dükkanından sürekli gofret ya da gazoz aşırılan bakkal misali, her şeyin farkında olduğunu düşünüp, aksine büyük bir yanılgının içine düşmüşsün. Senin bir bakıma sorunun, insan ilişkilerinde aşırı temkinli davranıp, ön yargılarının esiri olman. Bu nedenle biri ile kaynaşmaya başladığında o kişiye hemen bağlanabiliyorsun. Kimin yakınında, kimin uzağında kalacağını tam kestiremiyorsun, hangisi hangi şemada veya kümede yer alacağını belirleyemiyorsun. Halbuki biriyle tanışmadan önce geride kalıp adım atmasını bekleyeceğine, hızlı davranıp sen kendini tanıtacaksın. Böyle böyle kolayca buzlarını kırarsın. Bir diğer hatan ise iyi olduğun noktayı pervasızca afişe etmen. Bu aslında bahsedilmemesi gereken bir sır gibidir. Kendini belki insan sarrafı olarak görüyorsun, fakat bunu açıkça dile getirerek aslında en zayıf noktanı da karşındakine söylemiş oluyorsun. Bu kör noktandan istifade edip bel altından vurmak isteyenlere davetiye çıkartıyorsun. Bu surlarının zayıf noktasını açık edip, düşman topçularına ateş edeceği yere göstermek gibi bir şey.
Bazen insan sarrafısın!
Sen aslında insan 'koleksiyoncususun'. Yeri geldiğinde insanları iyi tahlil ederken, bazen mantığınla değil de duygularınla hareket etmenin olumsuz sonuçlarını yaşıyorsun. Evet, bir sürü insan tanıyorsun ve tanıdıkların da seni güzel anıyor; fakat hâlâ 'nadide bir plağın ilk baskısını arayan koleksiyoncu' gibi kılı kırk yarıyorsun. Bu ısrarında direttiğin için iş çıkmaza giriyor ve bu çıkmazdan yolunu bulmak için duygularınla hareket etmeye başvuruyorsun. İşte senin zayıf noktalarından biri de bu. İçindeki o hep 'nadir olanı' arama arzusu insan çeşitliliğini keşfetmeni sağladığı gibi seni bunaltıp kalbinle davranmaya zorluyor. Yani insanlarla tanışmak senin için bir iletişimden öte, aradığın, arzu ettiğin şeye yönelik kıymeti olan parçaları toplamaya benziyor. Evet bu konuda yeteri kadar iyisin; en azından kendin için yeterli görüyorsun. Haksız sayılmazsın, çünkü sıradan yaşamların arasındaki gizleri araştırarak 'neredeyse' insan sarrafı kıvamına gelmişsin. Belki bu yüzden boş şişeleri atmıyorsun; hâlâ kullanılabilir olduğunu düşündüğünden. Sanırım insan 'koleksiyoncusu' sıfatını da bu yüzden hak ediyorsun.
İnsan "simsarısın!"
İnsanların nasıl bir karakterde olduğu önemli değil, çünkü sen onlarla nasıl iyi vakit geçirilir sorusunu kendine ilke edinmiş, bir anlamda herhangi bir komisyoncu gibi kendine avantaj sağlamanın derdindesin. Bunu kötü ya da iyi bir şey olarak algılama; yalnızca bir durum değerlendirmesi. Yani demek istediğimiz kağıt satan borsacı gibi insanları manipüle etmenin derdinde değilsin; onlara bir anlamda yardımcı olurken kendine de bu noktadan haklı olarak pay çıkarmak istiyorsun. Sürekli takasa giren bir araba galerisi sahibi gibi, birtakım şeyleri hayatından çıkarıp yenilerini alıyorsun. Normalde iş dünyasında simsar aracı kişi iken, sen ise insanları tanımada onları aracı pozisyonuna koyuyorsun. Bu nedenle dışardan seni görenler olumlu bir izlenime kapılıyor.
Yorum Yazın
Şaşırtıcı