“Bak banyo yapmazsan Allah seni evine almaz.”
“Karıncayı mı ezdin sen? Cennete gidemezsin artık.”
“Ekmek kırıntılarına basma, çok günah.”
“Anneye karşı gelinir mi hiç? Allah taş eder taş.”
“O sözü bir daha duymayacağım. Allah dilini keser.”
“Gece sakız çiğnersen, ölü eti yemiş olursun.”
…
Yazsak roman olacak daha birçok nasihat var. Ne kadar Allah’tan korkan, daha günahsızken cehennemin ateşiyle tanışan, önümüzde yaşanılacak musmutlu hayat varken öbür dünya gösterilen bir nesil yetiştirilmişiz. Ve hâlâ da günümüzde devam ediyor. Güzel ahlak verelim derken evdeki bulgurdan oluyoruz.
Kendilerince tabi ki kötü niyetli değil. Hepsinde bizi daha güzel, daha ahlaklı bir hayat hazırlama telaşında. Ama bunu korku imparatorluğu kurmadan dizginleselerdi! Hadi o zamanlar öyleydi diyelim. Ya şimdi?
Bilgiye ulaşmanın bir tıklama kadar yakın olduğu bir dönemde, daha okumayı bilmeyen bir çocuğun elinde telefonla sesli arama yapabileceği bir devirde bunlarla korkutamazsınız, korkutmamalısınız. İlkokul çocuğu internetten “Allah taş eder mi” diye arattığında karşısına gelecek onlarca yazıyı okuduktan sonra sizin güvenilirliğiniz ne olacak. Ya da yaratanın bu kadar gaddar olabileceği kanısına kapılıp uzaklaşsa.
Karıncayı öldürmenin günah olduğunu söylemeden önce onunda bir canlı, bu dünyayı beraber paylaştığımız ortak bir payda olduğu anlatmak daha zor olmaması gerek. Ekmek kırıntılarının günahından önce bunları toplayıp karıncaları beslesek peki. Kendi eliyle karıncaların önlerine koysa, sırtladıklarını izlese ve yuvasına soktuklarını görse. Bak vicdan oluşmaya başladı bir kere. Artı değerlerimiz: “Paylaşmak”
“Biz böyle büyüdük. Bak hiçbir şey olmadı” diyenler için bence çok şey oldu sizin fark edemediğiniz. Mesela hâlâ mezarlığa gittiğimde bir mezarı işaret parmağımla gösteremem. Gösterdiğimde hemen o parmağı ısırırım. Niye mi? Çünkü gösterdiğim mezara benim gireceğim öğretildi. Sizin de ister istemez bilinçaltınız “din, ahlak ve vicdanı” harmanlayıp en baskı, korku yaratılan etkeni ayırıp bir gün ansızın yüzünüze pat diye vuruyor ve vazgeçmek de kolay olmuyor. Ve zamanla düşünceleriniz ve öğretiler zıtlaşıyor, tartışıyor ve çarpışıyor. İşte tam burada sorgulama devreye giriyor ve etrafındaki arkadaşları, sevdikleri ya da okuduğu kitaplar bile fikrini değiştiriyor. İster istemez sorgulamayan, bilmeden savunan, özgüvensiz bir bireye dönüşüyor
Din ve ahlak karıştırılmamalı. Çocukluğumuzdan ve şimdiye kadar gelen dersimizin adı da bu değil mi? “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi”. Ahlak bir kişinin huy, tutum ve davranışlarının tümüdür. Ahlaklı olan bir çocuk olumlu bir tutum sergiler ve toplumun her ferdine saygı duyup haklarına riayet eder. Bizler de güzel ahlaklı çocuklar yetiştirirken korkutmadan, sevilecek şeyleri uzaklaştırmadan, onların anlayabileceği şekilde yüreklerine dokunursak eminim “Allah bizi taş eder” ilkesinden uzak “bu yaptığımla kötü bir çocuk oldum” anlayışına iter ve hem bütün canlılara hem yaratana daha sıkı sıkı sarılır.
Instagram
Twitter
Yorum Yazın