Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Türkiye Eski Eser Trafiğinin Kavşağı Oldu | Cem Erciyes | Radikal
IŞİD parçalamadığı tarihi eserleri de yağmalayıp satıyor. Suriyeli satıcıların Gaziantep'te üstlendiği, satılan eserlerin Türkiye limanlarından Avrupa'ya gönderildiği söyleniyor. Ortadoğu'nun hafızasını sıfırlayan bu korkunç trafiği engellemek de yine Türkiye'ye düşüyor.
UNESCO direktörü İrina Bukova’ya göre, bugün Irak ve Suriye’de yaşanan şey bir ‘kültürel temizlik’. Tıpkı ‘etnik temizlik’ gibi bu bir insanlık suçu. Antik heykeller, kent kalıntıları yıkılıyor parçalanıyor, müzeler yağmalanıp yok ediliyor, gizlice satılabilecekler ise satılıyor. Eski çağlarda böylesi kültürel yıkımı gerçekleştiren istilacılar, farklı kavimlerden olurdu. Şimdi, gariptir o tarihe sahip çıkanlar da yok edenler de Müslüman...
IŞİD’in heykel parçalama görüntülerinin, kafa kesme videolarından ideolojik olarak hiç farkı yok. Propaganda bakımından da öyle. IŞİD ve El Nusra gibi Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren İslami terörist grupların en büyük gelir kapılarından biri de tarihi eserler.
Taksim'e Sen İzin Vermiştin | Yalçın Doğan | Hürriyet
Mehter takımıyla geliyor Hak-İş, davulla zurnayla geliyor DİSK, pankartlarla geliyor Türk-İş, özel giysilerle geliyor bazı azınlıklar, kendine özgü sloganlarla geliyor Antikapitalist Müslümanlar, 2012'de her renkten topluluk, Taksim'de 600 bin kişi 1 Mayıs'ı kutluyor.
Bu manzaralar mazide kalıyor, coşku da olsa, hüzün de olsa, Taksim kalbimde hep yara, 1977 yarası.
AKP'nin ilk yıllarında işçiler 1 Mayıs'ı Kadıköy, Çağlayan, Saraçhane'de kutluyor. O meydanlar işçilere yetmiyor.
- 2007 1 Mayıs 1977'nin, 37 kişinin can verdiği olayların otuzuncu yılı. Dönemin DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ödün vermiyor, 'Taksim'de olacağız' diyor. Gaz bombası, basınçlı su ve coplara rağmen, sekiz bin işçi Taksim'e çıkıyor.
- 2008'de gaz bombası, TOMA, cop şakır şakır, Taksim'e izin yok, yaralı çok.
- 2009 herhalde vahiy iniyor, 'Taksim'e makul sayıda gidebilirsiniz' kararı çıkıyor. 'Makul sayı' dev gibi büyüyor, bir anda 150 bin kişi 1 Mayıs'ta Taksim'de. Kucaklaşma, hasret giderme.
Sosyal Medyanın Kurt Adamları | Atilla Yayla | Yeni Şafak
Geçenlerde mizahçı Hasan Kaçan'ın bir televizyon programında sosyal medyanın bazı insanları kurt adama çevirdiğini söylediğini duydum. Bu söz benim anlatmak istediğim bazı şeyleri kestirmeden ve daha kuvvetli şekilde ifade ediyor.
Sanırım kurt adamın ne olduğunu bilmeyen yoktur. Ben yine de hatırlatayım. Bir kurt tarafından ısırılınca insanların bünyesine kurt adama dönüşme geni aşılanır. Bu gen dolunay gecelerinde harekete geçer ve diğer zamanlarda normal biri olan kişiyi kurtlaştırır. Kurtlaşmak insan kurt karışımı bir varlığa dönüşmek ve diğer insanlara ve hayvanlara sınırsız vahşet uygulamak sonucunu verir. Geceki avdan sonra kurt adam sabaha doğru normal hâline döner. Kurt adama dönüşmemek kişinin elinde değildir, zira vücudunun kontrolü elinden çıkmıştır.
‘Mehmetçik Suriye'de’ Manşeti | Aslı Aydıntaşbaş | Milliyet
Yakın bir Iraklı dostum 3 hafta önce ”Suudların Yemen’den sonraki durağı Şam olacak” deyince, kulak arkası ettim.
Ardından, Huffington Post’ta, Washington’da önemli birileri tarafından bilerek sızdırıldığı her halinden belli olan bir haberde Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Suriye’de Esad rejimine karşı ortak harekât konusunda anlaştığı yazıldığında, ”Abartıyorlar” diye pek ciddiye almadım.
Ancak son günlerde Türkiye’nin Suriye içinde ”güvenli bölgeler” oluşturmak amacıyla Suriye’ye “girebileceği” dedikodusu NATO koridorlarında bile konuşulmaya başlayınca, ister istemez kulak kabartmaya başladım.
Malum, Ankara ve Suudi Arabistan arasında son yıllarda Arap Baharı, Ak Parti hükümetinin Müslüman Kardeşler yanlısı tutumu ve Mısır’daki darbe yüzünden nahoş bir hava vardı. Ancak ocak ayında Suudi kralının ölümü ve yeni kralın tahta geçmesi, iki ülke için de ilişkileri düzeltmenin fırsatı oldu. Yeni Kral Selman bin Abdülaziz’in yeni bir doktrini var.
Bir Sünni Meselesi | Etyen Mahçupyan | Akşam
Yaklaşan seçimlerin gizli kahramanı Aleviler olacak ve ‘mücadele’ CHP ile HDP arasında yaşanacak. Seçime katılımın yüzde 85-90 aralığında olabileceği düşünüldüğünde, HDP’nin barajı aşmak için 4,7 milyon oya ihtiyacı var. Anketler desteğin şu günlerde 3,8’e ulaştığını ve yurtdışı oyla birlikte 4 milyona varılacağını gösteriyor. Bundan sonrası büyük ölçüde Alevilerin oylarına muhtaç.
Diğer taraftan Alevi seçmenin 5,5 milyon, sandığa gidenlerin ise 5 milyon olduğunu ve bunun yüzde 80’inin CHP’yi desteklediğini öne sürmek gerçekçi. Böyle bir durumda HDP ihtiyacı olan 0,7 milyonu söz konusu CHP’li Alevilerden devşirmek zorunda. Yani CHP’li Alevilerin yüzde 20’sinin HDP’ye kayması gerek.
Nitekim Savcı Kiraz’ın rehin alınarak öldürülmesi sonrasında CHP ve HDP refleks olarak Alevi toplumunu yanlarına çekeceklerini düşündükleri cümleler kurdular. Diğer taraftan Alevilerin ‘resmi’ toplumsal temsilciliğini yürüten kurumların da bu cinayete karşı güçlü bir kınama sesi yükseltmiş olduklarını söylemek mümkün değil. Bu belirtiler Kürt meselesinin çözüme yöneldiği bir ortamda toplumsal kırılma üretmek isteyenlerin Alevilere ‘bakacaklarını’ ima ediyor.
Kalimerhaba | Sezin Öney | Taraf
Kuzey Kıbrıs’ta, Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesi, Ada için gerçekten de “yeni” bir dönemin başlangıcı olabilir.
Zira Akıncı, gerek seçim kampanyası boyunca, gerekse de seçildikten sonraki ilk konuşmalarında verdiği mesajlarda, Türkiye siyasetinde unuttuğumuz –belki de tam anlamıyla hiç sahip olamadığımız bazı şeyleri “hatırlattı”: çözüme odaklılık, rasyonalite, serinkanlılık, net politik gündem ve uzlaşmacılık.
Akıncı, “tarafsız, bağımsız, tüm partilere eşit uzaklıkta bir cumhurbaşkanı olmayı, kendi ayakları üzerinde duran bir Kıbrıs’ı idealini ve Kıbrıs Sorunu’nda, Güney Kıbrıs- Yunanistan- Türkiye’nin hep beraber ‘kazanacağı’ bir barış ortamı yaratmayı” politik hedefi olarak ortaya koyuyor.
Kutuplaşma bataklığına sapmadan, diyalog yoluyla, hedefler üzerinden ortaklaşarak, toplumsal ve uluslararası sorunları çözme.
Aslında, siyaset da tam anlamıyla bu değil mi?
Çalışanı Mutlu Etme Formülü: Asgari’den Vergiyi Kaldır! | Yahya Arıkan | Cumhuriyet
Asgari ücretteki artış sadece parasal bir rakam değil, Türkiye’de ücretli olarak çalışan nüfusun kendisi ve ailelerinin geleceğini belirleyen bir husus. Türkiye’de neredeyse iki kişiden biri asgari ücretle çalışıyor. Dolayısıyla asgari ücret yalnızca bir gösterge rakamı değil, pek çok ailenin geçimini sürdürmek zorunda olduğu bir ücret konumunda.
Asgari ücrette 2015 yılının birinci ve ikinci altı ayı için yüzde 6 artış yapıldı. Buna göre;
ilk altı ay için asgari ücret brüt 1201 TL, net 949 TL, ikinci altı ay ise brüt 1273 TL, net 1000 TL olarak belirlendi.
İlk altı ay uygulanan asgari ücret brütüyle, asgari ücretlinin eline geçecek tutar arasındaki 153.19 TL’lik fark ise gelir vergisi. Bu verginin kaldırılmasının bütçe üzerinde oluşturduğu yükü tespit etmeye çalıştık. Tabii ki bunu yaparken elimizdeki verilerden yararlandık ve bazı noktalarda rakamların ortalamasını esas aldık.
Taksim Esiri 1 Mayıs | Okay Gönensin | Vatan
Aynı güne mecburen yine geldik. Dünyanın her yanında herkesin işçi bayramı, emekçi bayramı, çalışan bayramı olarak kutladığı gün yine bizim için orta çapta bir kabus günü olmaya devam ediyor.
Türkiye’de 1 Mayıs’ın işçi bayramı olmasının uzun ve acılı hikayesini anlatmaya gerek yok. Her yıl bugün, 30 Nisan’da solcu bilinenlerin otomatik gözaltına alındığı günlerden yüz binlerin katıldığı 1 Mayıs kutlamalarına ulaşmanın uzun ve acılarla dolu hikayesi genellikle biliniyor.
En çok bilinen hikaye de o korkunç 1 Mayıs 1977’den sonra zar zor gelinen, adına uygun, dünya geleneklerine uygun kutlamalar.
Sonra yine çok anlaşılmayan bir çatışmaya girildi ve her yıl 1 Mayıs arifesi ve 1 Mayıs günü gerilim ve korku günleri olmaya başladı.
Alet Olmayın Artık, Ayıptır! | Murat Sevinç | Diken
Bu satırları, AKP’nin, türban yasağı ve ikna odalarını işleyen yeni reklam filmi üzerine yazıyorum.
Muhterem türbanlı arkadaş,
Sizin üzerinizden türban sorununa bininci kez gönderme yapan parti reklamını izledim ve adınıza bir kez daha üzüldüm. Ancak bu kez üzüntü ve tepkim, türbanlı olduğunuz için eğitim hakkınızdan mahrum bırakılmanıza değil.
O günler geçti. Şimdi üzüntüm, bir kadın, bir yurttaş ve birey olarak, inancınızın açık sömürü aracı oluşuna izin vermenizdendir. Ayrıca propaganda filminin, bir dönem sorun olan dini/siyasi gerekçelerle baş örtme isteğinizle hiçbir ilgisi olmadığını düşünmemdendir.
Çünkü Direnmek Asla Vazgeçmemektir | Aslı Aydın | BirGün
Yarın 1 Mayıs. Yarın dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler, emekliler, kadınlar, gençler, yüreği emekten ve halktan yana atanlar alanlarda konuşacak. Bu köhnemiş dünyanın kurulu düzenine karşı söyleyecek sözlerinin olduğunu, değiştirecek güçlerinin olduğunu birliğin ve dayanışmanın en coşkulu örneğiyle haykıracaklar.
Portekiz’den İspanya’ya, İtalya’dan Yunanistan’a Güney Afrika’dan Latin Amerika’ya ve de Türkiye’ye dünyanın tüm işçileri, emekçileri işsizlik, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretler, kuralsızlaştırılmış enformalleştirilmiş, güvencesizleştirilmiş çalışma yaşamına karşı haklarına, taleplerine sahip çıkacaklarını hep bir ağızdan bağıracaklar.
Çok uzun bir zamandır neol-iberalizmin insafsız saldırısı karşısında alınteriyle geçinen çoğunluğun ürettikleriyle zenginleşenlere karşı, bugünkü rakamlarla konuşmak gerekirse küresel servetin yüzde 48’ini elinde tutan ve sayıları dünya nüfusunun yüzde 1’ini geçmeyenlere, bu yüzde 1’i yaratan akla ve anlayışa karşı “başka bir dünya mümkün” yürüyüşü başlıyor yarın. Peki yarını Türkiye işçileri ve emekçileri nasıl geçirecek?