Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Demirtaş Çoktan Kazandı | Aslı Aydıntaşbaş | Milliyet
Birkaç günlü-ğüne yurtdışın-dayım. Salı günü annemi aradığımda, kulaklarıma inanamadım.
Figen Hanım, bütün Beyaz Türk asaletiyle Etiler’den bildiriyordu: ”Demirtaş’ın basın toplantısını izledim. Valla bayağı heyecanlıydı...” Sonra duraksadı: ”Belki oy bile verebilirim.”
Her şey olur, bu olmaz diye düşünüyordum. Anneme haksızlık etmişim. HDP adayının salı günü yaptığı coşkulu değişim çağrısı, 30 Mart’ta % 76 CHP’ye oy veren Beşiktaş’ta bile yankı bulduysa, bu memlekette gerçekten umut var demek.
Bu yüzden yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili umutsuz değilim. Hem de hiç. İster % 56’yla Tayyip Erdoğan, ister 2. turda Ekmeleddin İhsanoğlu kazansın. Onlar sadece tabeladaki skorlar.
Bana göre seçimin galibi çoktan belli. O da Türkiye’de demokrasi ve değişim talebinin tabeladaki bütün skorların ötesinde bir özgül ağırlığı olduğunu gösteren Selahattin Demirtaş’tır.
Türk-Amerikan İlişkilerini Sıkıntılı Günler Bekliyor | Murat Yetkin | Radikal
Senatör John McCain’in yapmak istediği çok açıktı.
“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” der gibi müstakbel Ankara Büyükelçisi John Bass’ı hırpalayarak Cumhurbaşkanlığına yürüyen Başbakan Tayyip Erdoğan’a mesaj vermek ister gibiydi.
Adeta, “Burada, Amerikan başkentinde hakkında işte böyle düşünülüyor” demek istiyordu.
Bass, 15 Temmuz günü Ankara Büyükelçiliği atamasının onayı için ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nin karşısına çıktı.
Aslında ABD’nin önümüzdeki dönem Türkiye siyasetine dair çok önemli başlıklar sıraladı; onlara geleceğim.
Sunumu bitince, soru cevap faslı başladı. Orada McCain söze girdi.
Demokrat Başkan Barack Obama’nın en dişli muhaliflerinden birisi Cumhuriyetçi Senatör McCain.
Bass’a (aslında yansıtma yoluyla Erdoğan’a) vurmaya başladı: Başbakan Tayyip Erdoğan Anayasayı değiştirerek gücü kendisinde toplamayı düşünüyordu.
Ekmel Bey, Türkiye, İslam Dünyası | Mustafa Balbay | Cumhuriyet
Hamala sormuşlar; “Yükü yokuş yukarı mı taşımak istersin, iniş aşağı mı?”
Hamal karşılık vermiş:
“Bunun hiç düzü yok mu?”
Türkiye’nin içinde ve çevresinde ne zaman yeni bir durum ortaya çıksa, akla ilk hangi yönü daha olumsuzdur sorusu geliyor. Aslında bunu yadırgamamak da gerekir. Zira, bu coğrafyada gelenek şudur; bütün olasılıklar yan yana konur, en kötüsü olur.
Bu gerçek bir yana, insanın doğası daha iyiyi de hiç akıldan çıkarmaz.
Dün, 12. cumhurbaşkanı seçimi sürecinin Türkiye’nin içindeki soğuk savaşı ve “Türkiye’ye yönelik soğuk savaş bakışını” sona erdirebileceğini paylaşmıştık. Uzlaşma adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu ’nun bu arayıştaki yerini bugüne bırakmıştık.
Öncelikle şunun altını çizelim; Ekmel Bey, AKP’nin Türkiye’yi sürüklemekte olduğu noktaya karşı tek başına bir kurtarıcı olarak bulunup aday gösterilmemiştir.
Siz De Tıpış Tıpış | Okay Gönensin | Vatan
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun seçmene son veciz talimatı “tıpış tıpış sandığa gideceksiniz” şeklinde oldu.
CHP başkanı diyor ki, “Bizim belirlediğimiz adayı beğenmemek gibi bir hakkınız yok, bizim istediğimiz şekilde oy vereceksiniz..”
Demokrat CHP’nin demokrat başkanı, kendi görevinin belirlediği adaya oy verilmesi için çalışmak olduğunu düşünmüyor. O bir aday belirlemiştir, işi bitmiştir, seçmenin görevi de tıpış tıpış oy vermektir.
CHP’nin siyasi fukaralığını, geriliğini genel başkan bir kez daha ifade etmiş oldu. Bu ifade CHP’nin kendi seçmenini nasıl gördüğünü de anlatıyor.
Kılıçdaroğlu Bahçeli ile anlaştı ve AKP seçmeninin oy verebileceğini düşündükleri bir cumhurbaşkanı adayı belirledi.
'3 Dakika 25 Saniye' Süren Otoriterleşme İtirafı | Cengiz Çandar | Radikal
Barack Obama’nın karşısına başkan adayı olarak dikilen ilk Cumhuriyetçi Arizona Senatörü John McCain idi. ABD ve dünya, Bush’tan sonra Obama gibi bir “Amerikan Başkan figüre” ne ihtiyaç duyduğu için kaybetti. Saygınlığından ise hiçbir şey kaybetmedi.
Senatör McCain, sadece ABD’nin dış politika alanında en kıdemli uzman siyasi şahsiyetlerinden biri olmakla kalmaz, “dobralığı” ile sözünü eğip bükmemesiyle, açık sözlülüğüyle tanınır ve saygınlığı büyük ölçüde bu özelliklerinden kaynaklanır.
Görev süresini tamamlayan Frank Ricciardone’nin yerine ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi olarak atanan John Bass’ın Senato Dış İlişkiler Komitesi’ndeki “atanmasının onaylanması” oturumunda ortaya koyduğu tavır, tam da bu bilinen dobralığı ve açık sözlülüğünün bir örneğiydi.
John McCain, kendisine “Başbakan Erdoğan’ın gördüğümüz kadarıyla otoriterleşme eğilimi ortaya koyan, anayasayı değiştirme ve diğer eylemlerinden kaygı duyuyor musunuz?” sorusuna kadar, basmakalıp diplomatik dil ile orta sahada top çeviren Büyükelçi Bass’ı köşeye öyle sıkıştırmış ki, top çevirmeye devam etmeye kalkışan yeni büyükelçiyi “Bana bak, böyle davranırsan atanmanı onaylamam; Ankara’ya gitmek yerine Washington’da oturursun” anlamına gelecek “veto tehdidi” nde bulunarak hizaya getirmiş.
Erdoğancılar, Selahattin Demirtaş'a Bozuk Atıyor | Hasan Cemal | T24
Yalçın Akdoğan , Başbakan Erdoğan’ın en yakın çevresinde yer alır.
Başdanışman ve milletvekilidir.
Erdoğan’ın günlüklerini de yıllardır o tutar.
Ayrıca gazete yazarıdır.
Üstelik bir değil, iki köşesi vardır.
Star gazetesinde kendi adıyla yazar, Yeni Şafak ’ta ise Yasin Doğan takma adıyla.
Yazıları ilgi görür.
Tayyip Erdoğan ’ın mesajları, düşünceleri konusunda daha iyi akıl yürütmek isteyenlerin yakın markajındadır bu iki köşe.
Yeni Şafak’ta takma isimle yazdığı köşesinde dün hem Kandil ’e, hem de HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ’a bozuk atıyordu.
“ Kandil’deki örgüt ağaları ” diyordu.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Özerklik Referandumu Olacak | Emre Uslu | Taraf
Cumhurbaşkanlığı seçiminde saflar iyice belirginleşti. Selahattin Demirtaş, taktik gerekçelerle Erdoğan’ı desteklemeyeceklerini söylese de, çizgiler netleşti; Erdoğan ve PKK ortaklığına karşı CHP-MHP ortaklığı.
PKK kendi stratejik gerekçeleriyle Erdoğan’ı doğrudan, ya da ikinci turu boykot ederek dolaylı olarak destekleyecek. Doğrusu PKK açısından son derece akıllı bir hamle bu. Zira PKK ile Erdoğan’ın anlaşması net: Başkanlığı ver özerkliği al...
Nitekim Erdoğan da bu niyeti gizlemiyor. Konuşmalarının satır aralarında verdiği mesajlarda “ yeni Türkiye ”yi tanımlarken 1921 Anayasası’na göndermeler yapıyor. 1921 Anayasası Kürtlere otonomi veren bir anayasaydı. Öcalan’ın da üstünde ısrarla durduğu anayasa modeli 1921 Anayasası...
Yanlış anlaşılmasın ben burada Kürtlere özerklik verilmesi iyidir ya da kötüdür tespiti yapmıyorum. Benimki Erdoğan ile Öcalan arasında varılan anlaşmadan hareketle yapılan bir durum tespiti...
Öcalan’la anlaşması gereği Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir anayasa referandumuna dönüştürmek istiyor. On yıldır tekrarladığı “ yeni Türkiye ” vurgusunu, vizyon belgesinde yenileyip yeniden vurgulaması buna işaret ediyor.
Erdoğan Takıntısı Ve İki Farklı Yüzü | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak
Toplumun, düşüncenin, kültürel varoluşun üzerine tahakküm kuran aşırı 'politizasyon', siyaseti toplumsaldan koparan bir tür 'depolitisazyon'dur.
Türkiye bunun kanıtlarını her daim ve her düzeyde sunar.
Aşırı siyasileşme 'yazar, çizer, münevver' düzeyinde fikri, anlamayı, analizi geri plana iten, hatta boğan, bunlar yerine kaba, adeta ideolojik körlük ve sualsizlik içinde mücadele, cephe, örgütlenmeyi öne alan bir dalga üretir.
Türkiye uzunca bir süredir hemen her konuda böyle bir dalgaya tabi.
Gezi olayları, 17 Aralık, Mart seçimleri, şimdi de cumhurbaşkanlığı seçimleri bu dalganın iç içe giren, arka arkaya dizilen dilimleri.
Dalga taraflaşma baskısı yapıyor, aidiyetleri keskinleştiriyor, vahimi toplumsal ve kültürel her unsuru, siyasi dönüşüme dair her ögeyi 'dar bir siyasi hesaplaşma'nın içine itiyor.
Bu koşullar, doğal olarak, taraflardan birisinin diğerine nitelik, akıl ve derinlik açısından galebe çalmasını da mümkün kılmıyor. Tersine, söyledikleri ne kadar farklı olursa olsun, sergiledikleri performans ve ürettikleri sonuç birbirine benziyor.
Ak Parti'nin Vizyon Toplantısı | Nazlı Ilıcak | Bugün
Tayyip Erdoğan’ın vizyon toplantısına katılan bazı gazetecilerin, onun, çoğulculuktan, özgürlükten söz etmesini öven yazılarını hayretle karşıladım. Meselâ Oral Çalışlar, “Tayyip Bey hitabetiyle, arkasındaki örgüt desteğiyle, önüne koyduğu özgürlükçü siyasi hedeflerle açık ara önde” diyor. Hitabetine ya da örgüt desteğine söyleyecek bir lafım yok. Ama ya özgürlük? Sanki bunu yazan gazeteci, Türkiye’de yaşamıyor. Çoğulculuktan bahseden Erdoğan’ın giderek otoriterleşen tek adam tavrını görmüyor. Cadı avına dönen uygulamaların farkında değil. Muhalif kalemlerin susturulduğunu, gazetecilerin işlerini kaybettiklerini, medyanın “Alo Fatih” lerle yönlendirildiğini hiç işitmemiş. Torba yasalarla getirilen keyfi düzenlemelerden ya da tatbik edilmeyen mahkeme kararlarından habersiz.
Milli iradenin yanlış bir yorumunu yapıp, tek adam uygulamalarını meşrulaştırmaya çalışan bir siyasetçi, çoğulculuğu savunurken nasıl samimi olabilir? Üstelik ciddi yolsuzluk isnatlarından henüz aklanmamışken, bir aday nasıl övgüye lâyık görülür? Bazı sanatçıların vizyon toplantısına katılması bu yüzden eleştirildi. Zira ortada masum bir yarış yok. Köşeye sıkıştığını hisseden bir politikacı, halkın sevdiği isimlerin desteğini aldığı izlenimini yaratmak suretiyle, itibarını tamir etmeye çalışıyor.
İhsanoğlu Olmadı, Demirtaş Verelim | Ahmet Taşgetiren | Star
Cumhurbaşkanlığı seçimi bir kesim nezdinde, Tayyip Erdoğan ’ın yolunu kesmek için sineğin kanadından yağ çıkarma işine döndü: İhsanoğlu ile muhafazakar oydan tırtıklama, Demirtaş ile Kürt oylarından tırtıklama. Bunu başarmak için de akla hayale sığmaz taklalar atma...
Demirtaş’ın adaylık lansmanının “Beyaz Türk medyası” na yansıyış biçimi, acayip bir heyecan dalgasını gözler önüne seriyor ki neresinden baksanız ortada garabetlere tanık oluyorsunuz.
Bakın şimdi burada bazı cümleler kuracağım, Demirtaş da düşünsün, Beyaz Türk medyası da:
Erdoğan’ın ikinci zaferidir Demirtaş. Birinci zaferi CHP gibi bir partinin Ekmeleddin İhsanoğlu ’nu Cumhurbaşkanı adayı gösterecek noktaya gelmesi idi, bunu daha önce ifade ettim. Neden ikinci zafer derseniz, izah edeyim: Erdoğan’ın liderliğinde başlayan çözüm süreci, Kürt Siyasi Hareketi içinden Demirtaş gibi birisinin Çankaya’ya aday olmasına, onun dilinin “Türkiyelileşme önceliği” kazanmasına ve en önemlisi “Tayyip Erdoğan’a gidecek Kürt oylarının önünü kesebilme umuduyla bir Beyaz Türk heyecanıyla buluşmasına yol açmış olması” sebebiyle Erdoğan zaferinden söz ediyorum.