'Ben Bu Anı Daha Önce Yaşamıştım' Dedirtip Aklınızdan Şüphe Ettiren Dejavu Kavramını Açıklıyoruz!
Daha önce hiç görmediğiniz bir mağazanın önünden geçerken o tanımlayamadığınız tanıdıklık hissi oluşmuştur. Ya da yakın arkadaşınızla derin bir sohbet içindeyken bir anda sanki yaşadığınız bir anın tekrarıymış hissine kapılmışsınızdır. Bu yalnızca görüntülerle de olmaz. Bazen bir koku ya da yediğiniz bir yiyeceğin tadı da size bu şekilde hissettirebilir.
Bunun 'dejavu' olarak nitelendirildiğini hepimiz biliyoruzdur. Ancak bu tuhaf yanılsamaların neden ve nasıl oluştuğunu düşündünüz mü hiç? Bu içeriğimizde sizlere, dejavuya dair birkaç teoriden bahsedeceğiz.
Fransızca bir terim olan 'dejavu' ya da Türkçe tabiriyle 'bu anı daha önce görmüştüm'ün, birçok varyasyonları var.
South Methodist Üniversitesi'nde psikoloji profesörü Alan Brown'ın dejavu için üç kategorisi var. Epilepsi gibi biyolojik işlev bozukluğunun, örtük aşinalığın ve bölünmüş algının dejavuya neden olduğuna inanıyor.
Bunlardan ilki olan 'çağrışımsal/ilişkisel dejavu' normal, sağlıklı insanların yaşadığı en yaygın dejavu türü. Birçok araştırmacı bu tür bir dejavunun hafızaya dayalı bir deneyim olduğunu düşünür ve beynin hafıza merkezlerinin bundan sorumlu olduğunu varsayar.
Dejavuyu incelemek tahmin edileceği üzere oldukça zor, çünkü çoğunlukla çok kısa sürelidir. Öyle ki, yüzyıllardır, psişik araştırmacı Emile Boirac'ten Freud'a birçok uzman kişi bu gizemi çözmeye çalışıyor.
Freud, bu deneyimlerin, insanların artık normal hafıza olarak erişemediği stresli bir olayla ilgili bastırılmış arzularından veya anılarından kaynaklandığını teorileştirdi. Bilim insanları, 20. yüzyılın büyük bir bölümünde dejavuyu açıklamak için 'paramnesia' adı verilen bu teoriyi kullandılar.
Son zamanlarda ise araştırmacılar, anıların nasıl oluştuğu, depolandığı ve alındığı hakkında daha fazla şey keşfetmek umuduyla beyin görüntüleme teknolojisini kullanmaya başladılar. İçinde parahippokampal girus, renal korteks ve amigdala bulunan 'medial temporal lobun' bilinçli hafızamızda yer aldığını belirlediler.
Stanford Üniversitesi'nden John D.E. Gabrieli, 1997'de hipokampüsün olayları bilinçli olarak hatırlamamızı sağladığını ortaya koydu. Ayrıca, parahipokampal girusun/jirusun neyin tanıdık olduğunu ve neyin olmadığını (belirli bir bellek olmadan) belirlememizi sağladığını da buldu.
Dejavu deneyimlerinin, yaşla birlikte azaldığına işaret eden bulgular da var. Yüksek gelir ve eğitim düzeyi, açık fikirli olma, daha fazla seyahat etme ve aktif hayal gücü ise dejavu olayını artıran etkenlerden...
Bazı araştırmacılar, ne kadar yorgun veya stresli olursanız, dejavu yaşama olasılığınızın o kadar yüksek olduğunu da söylüyorlar. Ancak diğer araştırmacılara göre ne kadar tazelenmiş ve rahatlamış olursanız, dejavuyu deneyimleme olasılığınızın o kadar yüksek oluyor. Anlıyacağınız bu konuda hala ortak ve net bir karara varılmış değil.
Dr. Alan Brown, dejavuya benzediğini düşündüğü bir süreci yeniden yaratmaya çalıştı. Bir grup öğrenciye, hangi yerlerin tanıdık olduğunu sormak amacıyla çeşitli yerlerin fotoğraflarını gösterdiler. Ancak onlara bazı fotoğrafları göstermeden önce, fotoğrafları bilinçaltı hızlarda (yaklaşık 10 ila 20 milisaniye) ekrana yansıttılar; bu, beynin fotoğrafı kaydetmesi için yeterince uzun bir süreydi.
Gerçekte bu yerlere gitmemiş olup bilinçaltına işlenen görüntüler, gitmiş olanlara oranla çok daha yüksek oranda tanıdık geliyordu.
Bu fikre dayanarak Alan Brown, 'cep telefonu teorisi: bölünmüş dikkat'i öne sürdü.
Bu, dikkatimiz dağıldığında, etrafımızdakileri bilinçaltında ele aldığımız, ancak onu gerçekten bilinçli olarak kaydetmeyebileceğimiz; ne yaptığımıza odaklanabildiğimizde ise, olmaması gerektiğinde bile bize etraftakilerin/olayların tanıdık geliyor gibi görünmesine dayalıydı.
Diğer bir teori olan 'hologram teorisine' ve teoriyi öne süren psikiyatrist Hermon Sno'ya göre anılar hologram gibi. Yani üç boyutlu görüntünün tamamını, bütünün herhangi bir parçasından yeniden yaratabilirsiniz. Bununla birlikte, parça ne kadar küçükse, bütün resim o kadar bulanık olur.
Dejavuda da durum aynı; detaylar geçmişimize ait bir hatıra kalıntısına benzer ve beynimiz o parçadan bütün bir sahneyi yeniden yaratır.
Başka bir teori, Robert Efron'ın 1963'te Boston'daki Gaziler Hastanesi'nde test ettiği ve bugün geçerli olan bir fikrine dayanıyor: Gecikmiş bir nörolojik yanıtın dejavuya neden olması...
Efron, gelen bilgilerin sıralanmasından beynin sol yarım küresinin temporal lobunun sorumlu olduğunu buldu. Ayrıca temporal lobun bu gelen bilgiyi iletimler arasında milisaniyelik bir gecikmeyle iki kez aldığını buldu.
Bu ikinci aktarım biraz daha gecikirse, beyin bu bilgi parçasına yanlış zaman damgası koyabildiği ve daha önce işlendiği için onu önceki bir bellek olarak kaydedebildiği için dejavu oluşuyordu.
'Diğer kaynaklardan alıntılar' teorisi ise yalnızca kendi deneyimlerimiz değil, aynı zamanda gördüğümüz filmler, resimler ve okuduğumuz kitaplar da dahil olmak üzere hayatımızın birçok yönünden gelen ve derinlerde kalan birçok anıya sahip olduğumuzu öne sürüyor.
Okuduğumuz ya da gerçekten deneyimlemeden gördüğümüz şeyler hakkında çok güçlü anılarımız olabilir ve zamanla bu anılar aklımıza geri itilebilir. Bu anılardan birine çok benzeyen bir şey gördüğümüzde veya deneyimlediğimizde, bir dejavu hissi yaşayabiliriz.
Dolayısıyla çocukken ünlü bir restoranda sahnesi olan bir film gördüğümüzde ve bir yetişkin olarak filmi hatırlamadan aynı yeri ziyaret ettiğimizde tanıdıklık hissiyatı hissetmemiz çok normaldir.
İsviçreli bilim insanları ve bazı araştırmacılar, 'önsezisel rüyaların' birçok dejavu deneyiminin kaynağı olduğuna kesin olarak inanıyorlar.
Dünya Savaşı'nda uçak tasarlayan bir havacılık mühendisi olan J.W. Dunne, 1939'da Oxford Üniversitesi öğrencilerini kullanarak yaptığı çalışmalara göre, deneklerinin hayallerinin %12,7'sinin gelecekteki olaylarla benzerliklere sahip olduğunu buldu. 1988'de Nancy Sondow'un da dahil olduğu çalışmalar da benzer sonuçlandı.
Bu araştırmacılar ayrıca, bir günden sekiz yıl sonrasına kadar herhangi bir yerde meydana gelen dejavu deneyimlerini önsezilerle alakalı rüyalara bağladılar. Deneyimlerin neden tipik olarak sıradan günlük şeyler olduğu sorusu gündeme geldiğinde ise Funkhouser, daha heyecan verici bir şeyin hatırlanma olasılığının daha yüksek olması ve bir dejavu deneyimini daha az olası hale getirmesi olarak açıkladı.
Deja vu yüz yıldan fazla bir süredir bir fenomen olarak çalışılmış ve araştırmacılar nedeni hakkında onlarca teori geliştirmiş olsalar da, bunun ne anlama geldiğine veya neden olduğuna dair basit bir açıklaması hala yok.
Belki teknoloji daha da ilerledikçe ve beynin nasıl çalıştığı hakkında daha fazla şey öğrendikçe, bu garip olayı neden yaşadığımız hakkında da daha fazla ve daha anlaşılır bilgiler sahibi olacağız umarız ki.
Yorum Yazın