Mehmet Zihni Sungur Yazio: Riskli Durumların İnkârı Psikolojisi: Koronavirüs Zamanlarında Uyumsuz Davranışları Anlamaya Yönelik İnsani Bir Çaba
Maske kullanma, fiziksel mesafeyi koruma, evde kalma gibi tedbirler ve sokağa çıkma yasaklarına riayet etmek virüsün yayılma riskini azaltılabiliyorsa, insanların bu yasaklara uyması herkes için yararlı ve mantıklı olan davranışlar olacaktır. Birçoğumuz toplumsal sorumluluklarımız olduğunun farkındalığı içinde herkesin yararına olacak bu tür davranışları sergilemeye özen gösteririz. Ancak bir kısım insan bu tür sorumlulukları alması gerektiğini bilmesine rağmen bildiklerini uygulamaz ve doğal olarak toplum içinde hızlıca yargılanırlar. Ancak bilgi ile uygulama her zaman el ele gitmez.
Başka bir deyişle, insanların tehlikeyi biliyor olması herkeste davranış biçimlerini değiştirmek için benzer bir motivasyon oluşturmaz.
İnsanlar genelde alışkanlıklarından hızlıca vazgeçemezler. Bazen bu motive olmadıklarından değil, otomatikleşmiş davranışların değişmesinin kolay olmamasındandır. İnsanlara evinde kal çağrısının yapılmasından önceki günlerde temas yoluyla bulaştığı bilinen virüsle ilgili olarak “Elinizle yüzünüze dokunmayın” önerisi yapılmıştır, ancak kaç kişi bu yerinde talebe kolayca uyum sağlayabilmiştir? “Elinizle yüzünüze dokunmayın” önerisi ile “Pembe tavşanı veya beyaz ayıyı düşünmeyin” söylemi birbirine benzer gelmiştir bana. Birine öncelikle “Şimdi başımın üzerinde pembe renkli bir tavşan olduğunu ve bu tavşanın saçlarımı tek tek yoluyor olduğunu hayal edin” deyip, ardından “Şimdi bir dakikalığına bu pembe tavşanı hiç düşünmemeye çalışın ve eğer buna rağmen aklınıza gelirse düşüncenizi durdurmaya çalışın” deseniz kaç kişi önce aklına getirilmesi, ardından da aklından çıkartılması istenen bu görüntüyü düşünmeden kalabilmeyi becerebilir? Bir deneyin isterseniz.
Bazen insanlar riskli davranışlarının farkındadırlar. Ancak kimi zaman alışkanlık ve bağımlılık, kimi zaman hızlıca hazza erişmek, kimi zaman da yaşamı kadere teslim etmek gibi nedenlerle risk taşıyan davranışlarını devam ettirirler.
Koronavirüs günlerinin en önemli özelliklerinden biri, hiçbir kararın tek kişiyi bağlamadığı günler olduğu gerçeğidir. Normalde insanların toplumda yaşayan herkes için önemli olduğuna inanılan kararlara uyması ve başkalarının hayatlarını olumsuz etkileyebileceklerinin farkındalığı ve sorumluğu içinde davranmaları beklenir. Ancak her toplumda olduğu gibi bizim yaşadığımız toplumda da bu sorumluluğu almayan insanlar olması çok şaşırtıcı değildir.
“Felaket miti” olarak tanımlanabilen bir görüşe göre, felaketler sırasında insanların bir kısmı mantıksız, kontrolsüz ve sosyal normlara uymayan uç davranışlar gösterebilirler.
Bu bağlamda, uyumsuz davranış gösterenleri hızlıca yargılayıp dışlamadan önce onların da yaşadığımız dünyanın paydaşları olduğunu hatırlamak gerekir. Bilim kurullarınca alınan sağlıkla ilgili akla yatkın kararlara uyum sağlamakta zorlanan kişileri anlamak için gayret etmek, bu gayreti gösterenlere bir şey kaybettirmez. Ancak dışlanan kişilere insancıl gelebilir, hatta onları iyileştirip tepkilerini değiştirmelerini sağlayabilir.
UYUMSUZ DAVRANIŞI ANLAMAKLA O DAVRANIŞA HAK VERMEK AYNI ŞEY DEĞİLDİR.
Riskli durumların inkârı psikolojisi
Riskli durumlarda insanların nasıl böylesine duyarsız davrandıkları bana birçok TV yayınında yöneltilmiş bir soru olmuştur.
‘Riskli durumların inkarı psikolojisi’ olarak da tanımlanabilecek bu tür davranışların arkasında birçok farklı düşünse süreç olabilir. Düşünce hataları ya da yanılsamaları olarak da tanımlanabilecek bilgi işleme süreçlerinin gözden geçirilmesi, anlamsız gibi görünen davranışları anlamakta yararlı olabilir.
1. Gelecekteki riskin miktarını geçmişe bakarak belirleme yanılgısı:
2. İstisnaları kaide gibi algılama yanılgısı:
Uzun yıllar sigara içmesine rağmen akciğer kanseri olmayan birçok insan olabilir. Hatta hayatı boyunca sigara içip 100 yaşından fazla yaşamış insanlar da olabilir.Ancak bu istisnalara rağmen bilinen gerçek akciğer kanseri gibi hastalıkların sigara tüketimi ile doğrudan bağlantılı olduğu ve sigara içenlerin büyük bir kısmının içmeyenlere göre daha genç yaşta öldüğüdür.Sigara içmeyenlere göre daha uzun yaşayanlar çoğu kez istisnalardır. Koronavirüsün bulaşmasını önleme doğrultusunda yeterli önlem almadan çalışmak zorunda kalan ve buna rağmen hastalığa yakalanmayan arkadaşları olduğunu ve bu nedenle kendisinin onlara göre çok daha az risk taşıdığına inanarak giderek önlem alma miktarını azaltan kişilerle de karşılaşabilirsiniz. Bu tür tutumlar da hastalanma ya da hastalığı yayma riskini artıracaktır.
3. Duygulardan yola çıkarak akıl yürütme:
İnsanlar olumsuz duygular hissettiğinde tehlike algıları nasıl artıyorsa, olumlu duygular hissettiklerinde de tehlike algıları azalıyor olabilir. 'İyi hissediyorum,
o halde tehlike yok' algısı gerçekçi değildir, çünkü insanlar alkol içtiklerinde de kendilerini iyi hissettiğini belirtirler ancak bu iyi hissediş kaza riskini artırıp hem bireyin kendisini hem de diğerlerinin yaşamlarını tehlikeye sokar.
4. Olumlu düşünme ihtiyacı söylemi:
İnsanların olumlu düşünmeye ihtiyaçları vardır, ancak gerçek tehlikenin olduğu yerde yalnızca olumlu düşünmek olumsuz sonuçlar doğurabilir. Dışarıda yağmur yağarken havanın güneşli bir güne dönüşmesini hayal edebilirsiniz, ancak bu yağan yağmuru durdurmayacaktır. Olumlu düşünmek, gerçekçi düşünmeye engel olmamalıdır.
5. Bağımsızlık ve özerklik ihtiyacı söylemi:
6. “Gencim, güçlüyüm ve dirençliyim” yanılsaması:
Genç ve sağlıklı olmanız, hastalığa yakalanmayacağınız ya da yakalandığınız takdirde ağır geçirmeyeceğiniz ya da kesinlikle zarar görmeyeceğiniz anlamına gelmez. Genç ve sağlıklı bir beden içinde yaşıyor olmak bir şans olsa da bu şansı fazla zorlamadan yaşamayı öğrenmek gerekir. Ayrıca size bir şey olmasa da sevdiklerinize farkında olmadan zarar verebilirsiniz.
7. Tehlikeyi küçültme yanılsaması:
8. Medya abartıyor algısı:
Medyanın haber değeri olarak olumsuzları daha çok seçmesi ve olumsuzları abartma eğilimi içinde olması bazen doğru bir saptama olmakla beraber, virüse bağlı ölümler her gün dünyanın her yerinde skor tabelası gibi verilmekte ve birçok insan bu hastalığa bağlı olarak yaşamını yitirmektedir. 1918-1921 yılları arasındaki virüs salgınında 50 milyonu aşan sayıda insanın öldüğü bilinen bir gerçektir.
Yaşama şansı insana hiç bir bedel ödemeden verilmiş en büyük armağandır. Bu armağanı hakkıyla alabilmek, hayatın içini anlamla doldurabilmekle mümkündür. İnsanların kendilerine armağan edilen hayatlarını özgürce ve dolu dolu yaşama istekleri son derece doğal ve anlaşılır taleplerdir.
Özgür olma ihtiyacı, hatta mevcut gerçekle uyuşmasa bile güvenli bir ortamda yaşandığına inanma ihtiyacı insan türü için çok anlaşılır bir gereksinimdir. Ancak, gerçeği değerlendirme yetisini korumak da hayatta kalabilmek için bir o kadar değerli ve önemlidir. Bu bağlamda kimseyi yaftalamadan, yargılamadan ve dışlamadan anlamaya çalışmak ve
onları karşımıza değil yanımıza almaya çalışmak, felaket günlerinin insani
gerekliliklerinden biridir.
Olağan dışı bir travmanın yaşandığı zaman diliminde ortaya çıkan insan tepkilerinin geniş bir yelpaze içinde farklılık göstermesi son derece doğaldır. Farklı tepki gösterenleri linç etmek yerine doğru seçimi yapmaları yönünde gösterilen ısrarlı çaba, kendilerine değer verildiğini görmelerini sağlar. Değer verilen, dışlanmayan ve yaşadığı topluma yakınlaştırılarak aidiyet duygusu verilen her insanın herkes için yararlı olabilecek kararları ihlal etme olasılığı azalır. Yaptıkları ve yapmadıkları ile başka insanların hayatlarını etkilediğine inanan insanlarda sorumluluk duygusu artar ve kendi hayatlarına olmasa bile başkalarının hayatlarına önem vererek yaşamayı öğrenebilirler. Tüm bu çabalara rağmen bazı insanlarda hiçbir davranış değişikliği sağlanamazsa o zamanda insanlık “Biz elimizden geleni yaptık!” diyebilme fırsatını elde etmiş olur. Bizler insan onuruna yaraşır biçimde yaşayalım,insan onuruna yaraşır davranışlar sergileyelim. Sağlıkla ve birbirimizle kurduğumuz insanlık bağı içinde kalalım.
Yorum Yazın
İstatistik ve risk algısı ile ilgili eksiğimiz çok. "Maske taksan da bulaşıyormuş" "Herkes dışarıda, millet işe gidiyor ben neden evde kalayım" gibi söylemle... Devamını Gör