Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
İktidar değişiyor mu? | Hüseyin Yayman | Vatan
Seçime az bir süre kaldı. Liderler çalışmalarına ara vermeden devam ediyor. AK Parti’den sonra CHP’de de süreç hızlandı. CHP bu ayın sonunda ön seçim yapacak. Ön seçim, CHP’de ciddi bir mobilizasyon yaratmış durumda. MHP ve HDP’de ise henüz büyük bir hareketlilik gözlenmiyor.
Önceki gün Mehmet Acet’in İskele Sancak programında seçimi konuştuk. KONSENSUS Araştırma’dan Murat Sarı ve ANAR’ın sahibi İbrahim Uslu vardı. İbrahim Uslu, AK Parti için anketler yapan bir isim. Ancak üç genel, üç yerel, iki referandum ve cumhurbaşkanlığı seçimini bilen bir şirketi var. KONSENSUS ise ANAR’a göre daha bağımsız hareket ediyor.
Ancak her iki şirketin araştırmalarında da yakın sonuçlar çıkıyor. Öncelikle muhalefetin iddialı sözlerine rağmen iktidar değişmiyor. AK Parti’nin birinciliği devam ediyor. Hatta CHP ve MHP’nin sayısal toplamı AK Parti’nin oyu kadar etmiyor. Murat Sarı yayında KONSENSUS’un Şubat 2015 araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Sarı, bulduğu sonuçları rakamsal aralık olarak sunmayı tercih ediyor:
AK Parti: Yüzde 45-48
CHP: Yüzde 25-28
MHP: Yüzde 14-17
HDP: Yüzde 7-9
Sizi gide kozmik yalancılar sizi | Ahmet Hakan | Hürriyet
Gelinen son noktada şu üç gerçek ortaya çıktı:
BİR: Bülent Arınç’a suikast iddiası palavraymış.
İKİ: Arınç’a suikast palavrasının sebebi Kozmik Oda’ya dalmakmış.
ÜÇ: Kozmik Oda’ya dalanlar, devletin en gizli bilgilerini resmen çalmışlar.
Cemaat ve hükümet yazarlarına sesleniyorum: El ele, baş başa verip kurduğunuz tezgâh net bir şekilde açığa çıktı. Şimdi size düşen bir görev var.
‘Kozmik Oda Şenlikleri’ sırasında yazdığınız… Savcı istediği yere girer kardeşim… Kozmik Oda dokunulmaz değildir kardeşim… Kozmik Oda’ya girerek demokrasiyi güçlendiriyoruz kardeşim… Kozmik Oda’daki derin devleti açığa çıkarıyoruz kardeşim… Diye yaptığınız goygoylamanın hesabını verin.
Paris Katili Ne Renk? | Aydın Engin | Cumhuriyet
Gözünüzden kaçmamıştır, “Kozmik Oda”nın sırları, sırların kimlerin eline geçtiği tartışmaları yeniden alevlendi. Tartışmalar bizlere yeniden bellek tazeletti. Seferberlik Tetkik Kurulu denen, kimilerinin kontrgerilla diye adlandırmayı yeğlediği kara ünlü kuruluşun ülkede “milliyetçi, gerekirse tetikçi” çok sayıda elemanı, gerektiğinde kullanmak üzere eli altında bulundurduğu, onları da siyah, beyaz, yeşil, turuncu olarak sınıflandırdığı, bunların pek çok faili meçhul cinayette parmağı olduğu yeniden yazılıp çizilmekte.
Bu renklerin ne anlama geldiğini; “en katili”nin hangi renk grubunda yer aldığını bilmiyorum, bilmiyorsunuz; bilenler de konuşmuyor. Ama var oldukları artık ayan beyan. Ben bile rengini bilmesem de bu uğursuzların birkaçının adını yüzde yüze yakın bir isabetle sayabilirim... (“Haydi say bakalım” demeyin. Saymam. Korkarım).
Şimdi eğer henüz okumadıysanız, bu Tırmık’ı okumaya ara verin bizim “karanlık işler” habercisi Ahmet Şık’ın bugün yayımladığımız “Kandil söyleşisi”ni dikkatle okuyun. Söyleşi sizi Paris’e de götürecek. Hani iki yıl önce, 9 Ocak 2013’te Paris’te bir profesyonelin elinden çıktığı kuşku götürmez cinayete; PKK kurucularındanSakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Gençlik Hareketi üyesi Leyla Söylemez’in öldürülmelerine...
Fırsatçı Sotacılar, Vicdanlı Şotacılar! | Umur Talu | Habertürk
Kasımpaşa’yı çocukluğumdan bilirim.
Bütün Kasımpaşalılar “Onlar vandal, bunlar mandal” diye ayırmaz insanları…
Bazı Kasımpaşalılar da “donk” gibi kafamıza vurur o güzel ihtimali: “En iyi futbolcu, en iyi teknik direktör olamayabilirsin; her maçı kazanamayabilirsin. Ama iyi bir insan olabilirsin!”
***
İyi ki “Sota”dakilere karşı Şotalar var.
Yenilirse istifa etmeyi belli ki aklına koyduğu bir maçta, “ayıp” bir golle öne geçip üstüne yatmayı sindiremedi…
Kendi kalesini rakibe açtı!
Şimdi bu nedir biliyor musun:
Kalbini, gönlünü hepimize açtı!
Çözümün gerçekçi koşulları | Etyen Mahçupyan | Akşam
Kürt meselesinde çatışmadan çözüme yönelmede önemli etkenlerden biri dünya genelinde yaşanmakta olan zihniyet açılımının Türkiye’ye de yansımış olmasıydı. Bu süreçte İslami kesim bir zihinsel sekülerleşme yaşadı. Dindarlıktan kopmadı ama bir yandan ekonomi ve siyaset, diğer yandan ahlak ve etik ile din arasına ‘mesafe’ koydu. Bunun siyasi alandaki tezahürlerinden biri Türk kimliği ile Müslümanlık arasında da bir mesafenin oluşması ve Türk-İslam sentezinin çökmesidir. Nitekim AKP hükümetlerinin Kürt kimliğine ve kültürüne daha ‘geniş’ zaviyeden bakması bu sayede mümkün oldu. Aynı süre zarfında Kürt siyaset algısında da benzer bir açılım yaşandı. Kürt kimliği ve kültürü Kürt milliyetçiliğinin tekelinden kurtuldu. Bu kimlikle ona özgü milliyetçilik arasına bir mesafe kondu. Bugün ne Kürt olmak ne de Kürt kültürüne sahip çıkmak için ille de siyasi bağlamda Kürt milliyetçisi olmak gerekmiyor. Böylece birbirini ‘gören’ ve konuşmayı yadırgamayan iki toplumsal aktör ortaya çıkarken, siyasi aktörler de bu değişime uyum sağladılar.
Suikast iftirası Türkiye’yi vurdu | Kadri Gürsel | Milliyet
CHP Milletvekili Umut Oran’ın “Fuat Avni” adlı Twitter hesabıyla direkt mesajlaşma yoluyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye’ye suikast planları yaptığı şeklindeki yalan, ahmaklıkta sınır tanımayabilir... Ama seçim öncesinde iktidar medyasının manşetinden üfürüldüğü için bu yalanın demokrasiye oluşturduğu tehdit, içerdiği ahmaklık nispetinde tüyler ürpertici ve vahimdir.
CHP’nin üyesi, Umut Oran’ın da başkan yardımcısı olduğu Sosyalist Enternasyonal doğru tepkiyi göstererek bu iftiranın vahametini çok ciddiye almış olmalı ki kuruluşun Genel Sekreteri Luis Ayala, dayanışmasını göstermek için Türkiye’ye gelmiş...
Dün Umut Oran’ın düzenlediği öğle yemeğinde Ayala ile buluşan bir grup gazetecinin arasındaydım.
Ayala ile sohbetimizden süzülen notlar üç ana başlıkta toparlanabilir.
Birincisi, Ayala’nın Ankara’daki temasları sırasında iktidar partisinden hiçbir yetkiliyle görüşememiş olmasının yarattığı hayal kırıklığı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Hükümet Sözcüsü Arınç randevu taleplerine olumlu cevap vermemişler. Başbakan Davutoğlu da bir yakınının vefatı üzerine verdiği randevuyu iptal etmiş.
Gizlenen MİT raporu | Nazlı Ilıcak | Bugün
Ayakların baş olduğu bir ülkede, hakkında çeşitli iddialar bulunan şüpheliler de artık baş tâcı. Bunun bir örneği, Rıza Sarraf’ın hakarete uğradığı gerekçesiyle Kemal Kılıçdaroğlu’na açtığı tazminat davası. İstanbul 9. Asliye Hukuk, Sarraf hakkında MİT’in de Tayyip Erdoğan’ı uyardığı iddiası karşısında, bu teşkilâta yazı yazarak, böyle bir rapor bulunup bulunmadığını sordu. MİT’ten gelen cevap yazısında şöyle deniliyor: “18 Nisan 2013 tarihli Rıza Sarraf’ın suç işlediğine dair tespitleri içeren, teşkilâtımız tarafından hazırlanarak Başbakanlık makamına sunulan bir rapor bulunmamaktadır.”
MİT’in raporu zaten, Rıza Sarraf’ın suç işlediğini belirtmiyordu. Sadece, bazı bakanlarla ilişkisinin hükümeti zor duruma sokacağından söz ediyordu. Söz konusu bilgi notu, Sarraf’ın faaliyetleriyle ilgiliydi. 3 sayfalık metinde şu bilgilere yer veriliyordu: “Hassas kaynaktan derlenen istihbarata göre, Kapalıçarşı’da altın döviz işini yapan Rıza Sarraf, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve İçişleri Bakanı Muammer Güler ile yakın ilişki içinde olup, kardeşi Muhammed Sarraf’ın TC vatandaşlığı için bazı girişimlerde bulunmuştur. Barış Güler’e danışman sıfatıyla 2 yıl boyunca 15 bin dolar vereceği, Çağlayan’ın Sarraf’ın özel uçağıyla umreye gidip geldikleri öğrenilmiştir. Sarraf’ın Çağlayan ve Güler ile mevcut ilişkisinin ortaya çıkması halinde, söz konusu hususların hükümet aleyhinde kullanılacağı değerlendirilmektedir.”
Başkanlık Sistemi: Liyakat mi, sadakat mi? | Hilmi Yavuz | Zaman
Haydi sıradan bir ifade ile başlayayım: Tanzimat’tan bu yana, Türkiye Cumhuriyeti de dahil, açık veya örtük [gizli] askerî veya sivil bir bürokratik vesayet [belki de ‘bürokratik iktidar’ demeliydim!] ile yönetilmiştir.
Abdülmecid’in ve kardeşi Abdülaziz’in, hatta V. Murad’ın hükümdarlıkları döneminde gerçek iktidar, hiç şüphe yok, Tanzimat paşalarının, ‘Büyük’ Reşid Paşa ve onun yetiştirmeleri: Keçecizâde Fuad ve Ali Paşa’ların iktidarı! Paşaların bürokratik sultasına son veren, II. Abdülhamid olmuştur;-Tanzimat zihniyetini devam ettirmeyi tahayyül eden Midhat ve Mütercim Rüştü paşaları tasfiye ederek!
Şunu öncelikle belirtmekte yarar var: Tanzimat öncesinde ve Osmanlı’yı, Eisenstadt’ın deyişiyle, bürokratik bir imparatorluğa dönüştüren Fatih Sultan Mehmed’den sonra, Sultan’ın kulları olan yönetici tabakanın [bürokrasinin], Sultan tarafından hangi ölçütlerle seçildiği kadar, onur ve mevki dağıtımında neyin, yani seçimde liyakatin mi yoksa sadakatin mi ağır bastığı büyük önem kazanır.
Tanrı aydından, organik aydına... Olimpos’tan sokaklara… | Markar Esayan | Yeni Şafak
20. yüzyıldan çıkar, 21. yüzyılın ilk çeyreğine doğru ilerlerken, sadece Türkiye’de değil, dünyada da 19/20. yüzyıla ait modern kurumlar sarsıcı bir erozyona uğradı ve bunun nedeni sorunlara çözüm üretmekte zorlanmaktan öte, sorunun kendisi haline gelmeye başlamaları oldu.
Bugün dünyada tektip modern hukuk, bilim, akademi, kültür, eğitim, demokrasi anlayışı ve yaşam biçimi dayatması kendi cüssesi altında eziliyor; çünkü modernite yola çıkarken sahip olduğu en önemli niteliği, kendisine kuşkuyla bakabilme özelliğini yitirdi. Küresel egemenlik mücadelesinin kapsayıcılığı, bilimden hukuka, sanatta insan hakları hareketlerine kadar değerli alanların iktidarın aparatları haline gelmesine yol açtı.
Kendisine kuşku ile bakma yetisini kaybeden ve tüm dünyayı tek bir hakikate göre düzenlemek isteyen (A)kıl, onu donuklaştırma konusunda epeyce başarılı oldu. Bugün dünyanın en ücra köşelerindeki eşsiz kültürler gittikçe daha hızlı bir şekilde ABD’nin kötü kopyalarına dönüşmekteler; hatta IŞİD için bile bunu söylemek mümkün.
Her şeyi komploya bağlamanın rahatlığı | Ergun Babahan | Millet
Dolar yükseliyorsa, mutlaka uluslararası para çevreleri Türkiye’ye komplo kuruyordur. Ya da IŞİD’i Amerika, Türkiye’yi bölmek, petrolü kontrol altına almak için kurup sahneye sürmüştür. Batı zaten kurulduğu günden beri Türkiye’yi bölmeye çalışmaktadır…
Bu teorilere inanırsak başta Amerika olmak üzere bütün Batılı ülkelerin işi gücü bırakıp kafayı Türkiye’ye taktığına, Türkiye’yi zora sokmak için planlar geliştirdiğine ikna oluruz. Okumayan, araştırmayan beyinler için en kolay çözüm komplo teorileridir.
Komplo teorisinin tersten okunuşu, aslında bizim çaresiz birer piyon olduğumuz gerçeğidir. Her şey Batılı merkezlerde kararlaştırılmakta, biz sadece seyretmekteyiz. Geçtiğimiz 10 yıl büyümemizi istedikleri için biraz kalkındık, şimdi frene bastılar gerilemeye geçtik gibi.
Sabah’ın dünkü nüshasında doların yükselişi ülke ekonomisinin gerçeklikleri, siyasi ortamın gerginliği, Merkez Bankası’na yapılan müdahalelerle değil de yine komplo teorileriyle açıklanıyordu. Oysa en sıradan iktisatçı bile, para spekülatörlerinin kâr peşinde olduğunu, kazanç görünce kan kokusu almış köpekbalığı gibi saldırıya geçtiğini bilir. Burada ülke önemli değildir, kazanç veya kayıp duygusu önemlidir.