Başbakan Davutoğlu: 'Kalıcı Barış İçin Yoğun Çaba Harcıyoruz'
Başbakan Davutoğlu, 'İç ve dış birçok provokasyona rağmen Türkiye içinde kalıcı barışı temin etmek için ne yoğun çabalar sarfettiğimize herkes şahittir' dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Çözüm Süreci gibi önemli süreçlerde başarıyı isteyen aktörler olduğu kadar, başarısızlığa oynayan ve başarısızlığı tahrik eden aktörler de bulunduğuna dikkati çekerek 'Bu tür süreçler de onlarca yıldır birikmiş yaraların konuşulduğu süreçler olduğu için aynı zamanda herkesin soğukkanlı yürütmesi gereken süreçler” dedi.
Davutoğlu, Şanlıurfa’da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle akşam yemeğinde bir araya geldi.
Ortadoğu’daki büyük değişim sürecinde asıl tarihin yaşandığını ve tarihi yazmaya çalıştıklarını ifade eden Davutoğlu, tarihin yazılmasını sağlayan temel hususun 'ortak irade sergileyecek psikolojik ortam' olduğunu söyledi.
Ortak kader bağlarını kaybetmiş, ortak vatandaşlık bağları zayıflamış, aynı şehirde, aynı köyde yaşama kültürünü kaybetmiş ülkelerdeki son derece trajik tabloların her gün gözler önüne serildiği anlatan Davutoğlu, bugün Suruç’taki Kobani’den gelen sığınmacıları ziyaret ettiğini ve orada doğan 3 kız çocuğuna AFAD’a duyulan minnetin göstergesi olarak Afad adının verildiğini kaydetti.
Davutoğlu, Harran, Akçakale, Viranşehir, Hatay ve Osmaniye’deki kampların da ziyaret edilmesi halinde Suriye’den gelen Arap, Türkmen, Süryani ve birçok farklı kökenden insanları görme imkanının bulunabileceğini belirterek, şöyle devam etti:
'5 sene önce Suriye’ye gittiğimizde bu kardeşlerimiz aynı toplumsal çerçevede yaşıyorlardı, şehirleri paylaşıyorlardı, sokakları paylaşıyorlardı ve bir şekilde ortak bir gelecek perspektifinden bakıyorlardı. Ben Suriye’ye son 3 yıl hariç 12 yılda 62 kez gitmişim. Barışçı bir toplumdu. Çok köklü bir geçmişi vardı, bütün şehirlerin. Özellikle Şam’ın, Halep’in hepimizin şahit olduğu bir geçmişi vardı ve sokaklarda birçok farklı kökenden kardeşlerimiz barış içinde yaşıyordu ama bugün baktığımızda toplumun nasıl parçalandığını, şehirlerin, mahallelerin nasıl dağıldığını, ailelerin nasıl karşılıklı düşmanlar haline geldiğini hep beraber acıyla müşahede ediyoruz. Buradaki en temel husus bu ortak psikolojiyi kaybetmiş olmaları.'
Başbakan Davutoğlu, geçen hafta Bağdat ve Erbil’i ziyaret ettiğini, Suriye’ye gidemese de Suriyelilerle ilgili müşahede ettikleriyle bu ülkelerde gördüklerinden, tarihi bir kritik aşamada olunduğunu ifade edebilecek bir resim çizme imkanı bulabileceğini anlattı.
Son 1 haftalık programında yurtdışında Bağdat ve Erbil, yurtiçinde de Patnos, Erzincan, Tunceli’yi ziyaret ettiğini, bugün de Suruç’ta Kobani’den gelenlerle buluştuğunu bildiren Davutoğlu, 1 hafta içinde Kürt, Arap, Türkmen, Sünni, Şii her kesimden insanları görme imkanı bulduğunu dile getirdi.
'Türkiye’de olup, Suriye ve Irak’ta olmayan ne vardı' diye sorulduğunda Türkiye’deki, toplantının yapıldığı salondaki psikolojik ortama dikkat çekmek gerektiğini belirten Başbakan Davutoğlu, 'Suriye ve Irak’ta sarsılan temel şey: ortak kader bilinci ve bu ortak kader bilinci üzerinde inşa edilmesi gereken yeni siyasi yaklaşımların dayandığı psikolojik zemin” diye konuştu.
'(Kerkük'e IŞİD saldırısı) Bugün bazı tedbirler alınması icap etti'
Toplantıya gelmeden önce Irak Başbakanı Haydar el-İbadi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile telefonda görüştüğünü ifade eden Davutoğlu, 'Kerkük’teki durumla ilgili. Biliyorsunuz dün gece Kerkük’te IŞİD saldırıları olağanüstü arttı, bunun üzerine bugün bazı tedbirler alınması icap etti' ifadesini kullandı.
Irak’ta ve Suriye’de yaşayanların başları dara girdiğinde, 'Gidilebilecek neresi var?' dediklerinde akıllarına Türkiye’nin gelmesinin önemli olduğunu söyleyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Kobani’den kaçanlar Haseki’ye doğru yürümediler, Türkiye’ye doğru yürüdüler. Biliyorlardı ki Haseki yolu problemli ama Türkiye’ye girdiklerinde canları, malları emniyette olacak ya da Halep’ten gelen Arap, Türkmen, Kürt kardeşlerimiz başka yere yönelmediler, Türkiye’ye yöneldiler. Irak’ta IŞİD saldırılarından kaçan Yezidiler, Türkmenler, Kürtler de yine Türkiye’ye sığındılar. Türkiye’nin sadece kendisi için değil, bölge için taşıdığı önem var. Türkiye’deki demokratik sistemin sadece Türkiye için değil, bölge için bir anlam ifade etmesinin taşıdığını önem var. Türkiye’deki kamu düzeni, sadece Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımız için değil, bölge halkları için de bir umut kaynağı olduğunu göstermek acısından önemli. Suriye’den kaçan Irak’ta bir hayat alanı bulamıyor, çünkü Irak’taki topraklarda kamu düzeni temin edilebilmiş değil. Gelip Irak’ta Kerkük’e sığınırsa veya Erbil’e, Sincar Dağları'nın eteklerine sığındığı zaman orada da tehlikeyle karşı karşıya. O zaman bizim hep beraber oturup bu tarihi muhasebeyi tekrar tekrar yapmamız lazım.'
Başbakan Davutoğlu, bugün Şanlıurfa’da Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden bazılarıyla bir araya gelmesinin de önemli olduğuna işaret ederek, bir istişare masasında, özellikle Türkiye’de Çözüm Süreci bağlamında atılması gerekenleri konuşmanın önemli olduğunu vurguladı. Çözüm Süreci gibi süreçlerin kolay yürümediğini belirten Davutoğlu, 'Bu tür süreçlerde başarıyı isteyen aktörler olduğu kadar, başarısızlığa oynayan ve başarısızlığı tahrik eden aktörler de var. Bu tür süreçler de onlarca yıldır birikmiş yaraların konuşulduğu süreçler olduğu için aynı zamanda herkesin soğukkanlı yürütmesi gereken süreçler' değerlendirmesini yaptı.
Tunceli ziyaretinde Dersim olayları konusundaki, son derece insani ve vicdani hususlardaki, ifadelerinin nasıl yankı bulduğunu, ne tür tepkilerle karşılaştığını tüm kamuoyunun gördüğünü kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Dersim’de yaşananları savunanlar ya da bunları unutalım diyenler, Dersim olayları etrafında muhasebe yapmak çağrısını neredeyse vatana ihanet olarak tanımlayanlar hep bu bir hafta içinde, 10 gün içinde gözlerimizin önünde oldu. Bizim yapmak istediğimiz şu: Acı varsa hepimizin acısı, yanlış varsa hepimizin yanlışı veya bu yanlış içinde ders alınması gereken hepimizin ortak bir gelecek arayışıdır. Bulunması gereken çözüm hepimizin çözümü. Sonunda bir çözüm oluştuğunda ülkede barış ve demokratik bir atmosfer yerleştiğinde bundan istifade edecek olan hepimiziz. Iraklı, Suriyeli başı dara düştüğünde Türkiye’ye sığınmayı düşünüyor, peki Türkiye’nin başı dara düştüğünde gidebileceği yeri var mı?
Bu topraklar asırlardır hepimizin mekanı oldu, bundan sonra da inşallah ebediyete kadar mekanı olacak. Burada dışarıda ve içerideki konjonktürden etkilenmeden gelecek vizyonuyla yola çıkan, hareket eden herkesin, devlet ve hükümet yetkilileri olarak bizlerin, sivil toplumu temsil eden taraflar olarak sizlerin, sosyal hayat içindeki her bir etkili kamuoyu önderinin bence sorumlulukları var. 62. Hükümeti kurar kurmaz ilk attığımız adımlardan biri, daha hükümet güven oyu almadan, Çözüm Süreci mekanizmasını kurmaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminden itibaren gelen süreci takip etmek ve bir an önce başarıya ulaştırma kararlılığımız var. Olağanüstü Kongre’de de hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem de ben bunun en temel meselemiz olduğunu vurguladık. Çünkü son 12 yıl içinde yaşadıklarımızı biz biliyoruz. Şunu biz öğrendik 12 yıl içinde ne zaman bu ülkenin şu veya bu yarası sarılmaya kalkışıldığında mutlaka bir şekilde sabote ediliyor.'
'Olağanüstü halin arkasında güç kullanmaya kalkmadık'
Konuşmasında ne zaman ülkenin şu veya bu şekilde bir yarası sarılmaya başlansa bunun bir şekilde sabote edildiğini ifade eden Davutoğlu, iktidara gelir gelmez eve dönüş yasası, OHAL ve EMASYA'nın (Emniyet Asayiş Yardımlaşma Protokolü) kaldırılması gibi çok geniş alanda reformlar yaptıklarını bildirdi.
Davutoğlu, partisinin iktidara gelmesinin hemen akabinde OHAL'i kaldırdığını belirterek, 'Daha bizim samimiyet testimiz o gün yaşandı ve o gün böyle bir test varsa bundan çoktan geçtik. Olağanüstü halin arkasında güç kullanmaya kalkmadık. Olağanüstü hali kaldırarak biz aslında siyasi anlayışımızın zeminini kurduk' diye konuştu.
2006'da Türkiye'de bir tabunun yıkıldığını ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:
'2006 başında TRT Şeş yayına girdi. Türkiye'de hani 80'li, 90'lı yıllarda Kürtçe bir kaset barındırmanın bile suç gibi görüldüğü bir dönemden, resmi olarak Kürtçeyi yayın hayatına sokma kararı aldık ama aynı yıl içinde biz bu demokratikleşme hamlelerini yaparken adından başka hiçbir şeyi cumhuriyeti temsil etmeyen büyük mitinglerle toplum destabilize edilmeye çalışıldı.
2007 seçimleri... Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin nasıl sancılı olduğunu bilirsiniz, Hemen arkasından anayasa reformuyla demokrasiyi taçlandırmak istedik. Dağlıca baskını ve arkasından gelen süreçle biraz önce telefonda son derece samimi şekilde ve ortak kader bilinciyle konuştuğum Mesut Barzani'nin yönetimindeki Kuzey Irak'a, neredeyse Kuzey Irak ile Türkiye arasında bir savaşın başlaması için çaba gösterildi. Bir Türk-Kürt savaşı başlatılsın istendi ve anayasa çalışmaları akamete uğratıldı.
Daha sonra Oslo süreçleriyle Başbakan Yardımcımız Sayın Beşir Atalay'ın da o zaman takip ettiği geri dönüşler, Türkiye'ye dönüşler, dağdan inmeler başladı, Habur sürecini hatırlayın, ne kadar büyük bir emek vermiştik, ne ümitlerle başlamıştık ama daha ilk dönüşler başladığında ortaya çıkan ve tahrik edilen psikolojik ortam devamının gelmesine izin vermedi.'
'Herkes şahit'
2010 referandumu ve sonraki süreçten itibaren 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' adıyla tekrar büyük hamleler yaptıklarını bildiren Davutoğlu, son olarak 2012 sonunda Nevruz'da karşılıklı mesajlarla zirve dönemine ulaşan Çözüm Süreci'ni devreye soktuklarını ifade etti.
Bu süreci anlatmasının nedenini aktaran Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
'12 yıl içinde AK Parti iktidarlarının siyasi iradesinden, iyi niyetinden kimsenin tereddüdü olmamalıdır. İç ve dış birçok provokasyona rağmen Türkiye içinde kalıcı barışı temin etmek için ne yoğun çabalar sarf ettiğimize herkes şahittir. Geçen seneden bu seneye baktığımızda, tabii hep beraber istişare edeceğiz, hükümet olarak bizim yapmamız gereken ne varsa her türlü çaba gösterildi. Kürtçenin siyasi propaganda dili olarak kullanılması izninden, hapishanelerde kullanılmasına, seçmeli ders olarak okutulmasına kadar geniş bir alanda faaliyet gösterdik.
En son ve en önemli adım da haziran ayında yasayla bu teminat altına alındı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, çözüm sürecini teminat altına alan yasa çıkardı. Bizim bütün bu gayretler sonrasında beklediğimiz, arzu ettiğimiz, silah dilinin, nefret dilinin ve şiddet dilinin uygulamadan, ortadan kalkmasıydı. Bu inançla hemen 62. Hükümet kurulur kurulmaz bir çözüm süreci mekanizmasını kurduk, Bakanlar Kurulu kararı çıkardık ve herkesi resmen görevlendirdik ve HDP yetkilileriyle yaptığımız görüşme ve diğer temaslarla da yoğun bir tempoyla bir an önce Irak ve Suriye'de yangın varken Türkiye'ye bu yangının sıçramasına engel olmak için güçlü bir iradeyle yola çıkma kararı verdik.
Güzel görüşmeler oldu, çok pozitif bir ortam vardı. Ta ki 6-7 Ekim'de Kobani olayları bahane edilerek ülkemizin en güzel şehirlerinin ateş içinde kalması, kamu binalarının, parti binalarının, neredeyse alternatif düşünen herkesin, iş adamlarının tümüyle tehdit altına alınması, baskı altına alınmasına dayalı, açıkçası hepimizi büyük üzüntüye sevk eden ve karabasan gibi ülkenin üzerine çöken bir tecrübe yaşadık.'
Görevlerinin, çözüm süreciyle ülke ve gençlerin istikbalini teminat altına almak olduğunu vurgulayan Davutoğlu, 'Gençlerimizin bir tanesinin bile o veya bu gerekçeyle kaybolmasını istemiyoruz, kaybetmek istemiyoruz ama aynı zamanda çözüm süreciyle birlikte halkımızın kamu düzeni içinde huzurunu teminat altına almak' dedi.
'Niyet defakto bir durum yaratmak mı?'
Başbakan Davutoğlu, 6-7 Ekim olaylarının ardından çözüm sürecindeki kararlılığı bir kez daha gösterdiklerini belirterek, 'Arkasından Akil İnsanlar Heyeti ile bir araya geldik. Bundan sonra sadece Akil İnsanlar Heyeti olarak değil. Nereye gidersem çözüm süreci bağlamında istişare toplantıları, masaları oluşturacağız ve çözüm sürecine bir ivme katabilmek için toplumsal kesimleri temsil gücüne sahip bütün kamuoyu önderleriyle, sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle bir araya geleceğiz. İlk uygulamasını da bugün yapıyoruz' dedi.
6-7 Ekim'de bir türbülans yaşandığını, şimdi herkesin bundan ders çıkarmasının gerektiğini belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:
'Birinci önemli ders, tekrar çözüm sürecinin psikolojik ortamını tahkim etmek durumundayız, psikolojik zemini güçlendirmek durumundayız. Açık söyleyeyim, sizler bölgede çok güçlü toplumsal temeli olan kuruluşlarsınız. 6-7 Ekim olayı hükümet açısından da birçok kesim açısından da bir iyi niyet ve irade konusunda tereddüt doğurmuştur.
Niyet demokratik sistem içinde hakları teminat altına alacak ve herkesin haklarını korurken hiçbir kesimin etnik ve mezhebi ayrıma tutulmadan eşit vatandaşlık haklarından istifade etmesini sağlayacak barışçıl, çoğulcu bir istişare ve siyasi süreç yürütmek ve sonunda buna ulaşmak mı, demokratik anlamda daha sağlam bir zemine ulaşmak mı yoksa çözüm sürecinin getirdiği psikolojik ortamı kullanarak alanda defakto bir durum yaratmak mı?
1 Ekim'de Sayın Demirtaş ile yaptığımız görüşmede, çok berrak bir şekilde, beraber çok ciddi bir yol alacağız diye düşünürken, 1 hafta sonra yaşadığımız olaylar üzerine bu soruyu sorma ihtiyacı hissettik. Bazı uygulamalara baktığımızda maalesef ikinci kanaatin belli yerlerde ağırlık taşımaya başladığını gördük. Yani mesele biran önce demokrasiyi evrimleştirerek bir çözüme ulaşmak değil, defakto güç alanları oluşturmak.
Nasıl paralel devlet yapısı, şimdi mücadele ettiğimiz yapı paralel kanallarla demokratik yolla iktidara gelmiş milli irade dışında bir bürokratik güç ve hiyerarşi doğurmaya çalışıyor, bazı kesimler de çözüm süreci istismar edilerek başka bir paralel güç alanı oluşturulmaya çalışılıyor. İşte burada çözüm sürecine taraf olan herkesin yeni ve güçlü bir psikolojik irade beyanına ve bunu yansıtacak davranışlara ihtiyacımız var. Bu yönde son günlerde atılan adımları da görüyoruz. Olumlu yönde yapılan açıklamalar ve bu gelişmelerden duyulan üzüntüyle ilgili beyanlar. O sebeple de son yaptığımız çözüm süreci mekanizması toplantısı sonrasında bazı yeni adımlar atılıyor. Siz de bunları görüyorsunuz.'
Bu psikolojik ortamı destekleyecek ikinci unsur ise sosyal zemin olduğunu ifade eden Davutoğlu, 'Çözüm Süreci sadece bir tarafla hükümet arasında yürütülen bir süreç değildir. Çözüm sürecinden bizim kastettiğimiz, Türkiye'nin bir bütün olarak tek tipçi, dayatmacı ve tanımlayıcı siyaset ve devlet anlayışından çoğulcu, herkese saygı gösteren, demokratik bir devlet anlayışına geçişin mücadelesi. Biz yeni yeni Türkiye'den bunu kastediyoruz' diye konuştu.
'Süreç tüm kesimleri kucaklıyor'
Alevi vatandaşlarla bir araya gelip sorunlarını doğrudan dinlediğini ifade eden Davutoğlu, Çözüm Süreci'ni bütün toplum kesimlerini kuşatan bir süreç olarak gördüklerini bildirdi.
Başbakan Davutoğlu, 'Dolayısıyla bizim çözüm sürecinden anladığımız, tek tarafa dayanan, tek soruna bağlı bir süreç değil, Türkiye'nin bütün toplumsal kesimini kuşatan daha çoğulcu, demokratik bir yapıya geçişin aşaması. Hal böyleyken bizim ve sizlerin çözüm sürecini bir taraf içindeki bazı negatif unsurların provokatif eylemlerine kurban etmememiz lazım. Bunun yolu sadece siyasi iktidarın yapacağı çalışmalardan geçmez. Toplumun ve sosyal hayatın içindeki bütün aktörlerin, sivil toplum kuruluşlarının, diğer siyasi partilerin herkesin bu süreci benimsemesi ve sahiplenmesi lazım' diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu'na, bölge sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle yaptığı yemekte Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay da eşlik etti.
Yemeğe 11'i Diyarbakır'dan 25 sivil toplum kuruluşunun temsilcisi davet edilirken, farklı siyasi partilere yakınlığıyla bilinen sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de yemekte yer aldığı görüldü.
Başbakan Davutoğlu'nun, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin Çözüm Süreci'ne ilişkin değerlendirmelerini dinleyeceği öğrenildi.
- AA