'1 Mayıs'da Ya Kalkan Olacağım Ya Kurban'
Taksim ambargolu 1 Mayıs öncesinde gözlerin çevrildiği yerlerden biri de CHP. Ana muhalefet partisinin milletvekili Şafak Pavey'in de bu konuyla, 'AKP'nin tutarsızlıklarıyla' ve CHP'nin nasıl yol alması gerektiğiyle ilgili söyleyecekleri var.
Taksim ambargolu 1 Mayıs öncesinde gözlerin çevrildiği yerlerden biri de CHP. Ana muhalefet partisinin milletvekili Şafak Pavey'in de bu konuyla, 'AKP'nin tutarsızlıklarıyla' ve CHP'nin nasıl yol alması gerektiğiyle ilgili söyleyecekleri var.
1 Mayıs'ta ya kalkan olacağım ya da kurban
CHP Milletvekili Şafak Pavey Meclis’e girdiği günden beri sokağın sesi oldu. Çünkü o, siyasete girmeden önce de kadınlarla, mültecilerle, sivil toplum örgütleriyle, çevrecilerle beraber sokakla iç içeydi. Onların sesini hem CHP’ye hem de parlamentoya yansıtabilmek, kendi deyişiyle ‘işlevsel’ olabilmek için siyasette kendine yer aradı. Klasik milletvekili kalıplarını kırdı. Erkek sesinin egemen olduğu siyaset sahnesine sokağın farklı renklerini yansıtma hedefiyle yola çıktı. Pavey’in ambargolu 1 Mayıs için söyleyecekleri var.
1 Mayıs’ta DİSK,CHP, BDP, HDP ve sivil toplum girişimleri Taksim’de olacaklarını açıkladılar ama hükümet Taksim ambargosunda ısrarlı. Ne olacak?
Taksim Meydanı çok ağır bir hatıranın mabedi. Dolayısıyla sivil toplum örgütlerinin, sendikaların Taksim konusunda ısrarcı olmaları, orada kutlama yapmayı istemek hakları. Ayrıca bu hak AİHM tarafından da tanınmış. Ama hükümet ‘lütufla hak’ arasında bir kargaşa üzerinden çatışma yaratmak istiyor. Hukuk sisteminde de ‘suçla günah’ arasında yapıyor aynı şeyi. Bu kavramlar arasındaki kargaşadan çıkan çatışmalardan beslenip güçleniyor.
Gidecek misiniz?
Tabii ki... Herkesle birlikte kalkan olmaya çalışırken bunu başaramazsam herkesle birlikte kurban olacağım.
Hükümet çok rahatlıkla’’buyrun gelin Taksim’de kutlayın’’ diyebilir ve bunu derse de ne güçsüz olur ne de seçmen gözünde küçülür...
Ama bilinçli bir tercih hükümetinki. ’’Beni beğenmeyenleri de yönetirim’’i göstermek amacı. İstese ortada mesele kalmaz elbet. 2010’da Başbakan ‘’1 Mayıs Taksim’de kutlanacaktır ve bayram olacaktır’’ dedi. Ama bunu bir hak olarak değil, lütuf olarak görüyor. İstediğim zaman açarım istediğim zaman kaparım siyaseti oldukça tutarsız.
Bazı yazarlar da ‘’1970’lerden kalma demode solculuk merakı’’ olarak değerlendirdiler.
İnsanların acılarına büyük saygısızlık olur bunu söylemek. Ağır ve acı hatıraları var o meydanın. Bunları anabilmek en temel ve büyük haklarıdır.
Biraz önce kalkan olacağım dediniz. Oysa polis oraya kimseyi sokmayacak gibi görünüyor. Şimdiden barikatlar hazır.
Dileğimiz kimsenin burnu kanamasın. Kalkan olmak milletvekilleri olarak görevimiz ve olacağız.
Gelelim siyasete. Yerel seçim bitti şimdi sadece Cumhurbaşkanlığı seçimini konuşuyoruz. Yeni bir muhalefet türü gerekmiyor mu?
Hükümetin iyi yönettiği gibi bir illüzyon var. Oysa hukuk ve medya çöktü, eğitim delik deşik. TÜİK rakamlarına göre 5 gençten 3’ü işsiz. Ama biz genç işsizliği gibi Türkiye’nin en önemli sorununu konuşmadan cumhurbaşkanlığını konuşuyoruz. 4500 deremizi kuruttuk son beş yılda. Elektrik üretmeyen HES’ler var. Gıda sağlığı tehdit altında.
Ama AKP seçmeni kendi partisi etrafında kenetlendi. Demek ki mutlu ve oy veriyor?
İyi yönetiliyoruz algısının değişmemesinin kültürel kodlarda yattığını düşünüyorum. Yerel seçim haritası önemli ipuçları veriyor. Moderniteyi temsil edenler, dini referanslara oy verenler ve etnik kimliğe verenler olarak ayrılıyor. Bizim çok daha ikna edici kültürel kodları iyi okuyarak toplumuzu daha farklı ikna etmemiz gerekiyor. Muhafazakâr kesimin önüne modernitenin kazançlarını koyduğunuzda, örneğin çocuklarının din adamı mı yoksa mühendis mi olmasını istedikleri sorulduğunda mühendisi seçeceklerini biliyorum.
Yani dindarlığı ve toplumun muhafazakâr yapısını artık siyaset reddedemez, görmek zorunda diyorsunuz. Evet ama daha da önemlisi muhafazakârlara da modernitenin kazançlarının Türkiye’yi Türkiye yaptığını daha iyi anlatmamız, buradaki kargaşayı görmelerini sağlamamız lazım.
Nasıl bir parti olmalı CHP?
Sığınmışların partisiyiz biz. Otoriter bir rejimi kabul etmeyen, seküler bir hukuk devletini, moderniteyi savunan ama aynı zamanda farklı görüşlerden gelenleriz. Bunları kendi aramızda yeniden tanımlamalıyız. Tutkalımız ise modernitenin kazançları. Hayat tarzı, sosyal özgürlükler gibi kazanımları daha çok vurgulamalıyız. Özellikle belediyelerimiz üzerinden, onların modern belediyecilik yapmasını sağlayarak kendimizi anlatabilirsek topluma daha fazla güven veririz. Çocuğu engelli olanların tayinini Eskişehir’e çıkarmak için uğraşmaları bize çok iyi bir örnek olmalı.
‘Occupychp’ hareketi genişleyerek daha güçlü hale gelmeli mi?
Bu hareket Gezi’nin bir sonucu ve devamıdır. Gençler modernitenin kökünün CHP’de olduğunu hissettiler ve bize çok önemli bir şeyi hatırlattılar.Gençler hep siyasete girsin deniliyor. Halbuki ben onların sadece siyasete yönlendirilmesini değil onlara her alanda yer açılması gerektiğini düşünüyorum.
CHP’nin söylemi de bu mu olmalıdır?
Kesinlikle. Bu kadar genç bir nüfus varsa onların vasıflı bireylere dönüşmesi için uğraşmalıyız. Nöbet değişimi var. Sürekli yer açmalıyız birbirimize, dolayısıyla gençlere...
CHP’de değişim nasıl olacak? Gençlerle mi kadınlarla mı?
Kadınların sorunlarının dini referanslara bağlandığını görüyoruz. Sorunları çözülemiyor. Diğer yandan siyasette varız ama sivil haklar konusundaki sorunlar halledilmeden siyasette aldığımız yer ikram edilmiş koltuğa dönüyor. Her şey kadınlar üzerinden tartışılıyor: Kıyafeti, hamileyken sokağa çıkmalı mı tartışmaları... Kadınların modernleşmesi gerekiyor. Modernleşince de kadınlar siyasette daha fazla yer alacak.
Bu elitist bir CHP söylemi olarak görülmez mi? Modernlik ne demek?
Modernitenin imkânlarının iyi kullanılması benim için modernlik demektir. İnançla kıyafetle ilgisi yok. Teknolojiyi kullanmak, iyi eğitim, sunduğu fırsatlardan yararlanmak.
Yerel seçimden çıkardığınız sonuç?
Farklı kesimlere yönelmemizin faydasını gördük. Ankara’da büyük başarı yakaladık. Umulmadık yerlerde başarılı olduk, mesela Üsküdar’da. İktidarın isteğiyle bütün kuralların değişeceğini de gördük ama başka stratejilerle başka başarılar yakalayabileceğimizi de gördük.
CHP Gezi’den oy çıkaramadı eleştirilerine ne diyorsun?
Gezi’nin en önemli kazanımının sivil toplumu güçlendirmesi olduğunu düşünüyorum. Ama orada verilen mesajları okuyup politikalarımıza yansıtmaya çalışıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde isminiz aday olarak geçiyor?
Evet, gençler özellikle böyle söylüyorlar. Çok da onur verici onların takdirini kazanmak.
İster miydiniz?
Yaşım tutmuyor. ( Gülüşmeler)
Cumhurbaşkanlığı konusunda AKP cephesini nasıl tahlil ediyorsunuz?
Şu anki koşullar Başbakan’ın lehine görülüyor. Kendisi aday olmak istediğinde olacak gibi görünüyor. Abdullah Gül’le aralarında mesajlaşma var ama kamuya yönelik değil kendi aralarında bu mesajlaşma. Abdullah Gül’ün siyasi tarihine baktığımızda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce de Başbakan taraftarları ‘aday olma’ mesajı vermişlerdi. Ama Gül Cumhurbaşkanı oldu. Abdullah Gül’ün siyasi niyetleri konusunda kapalı olduğunu düşünüyorum. Başbakan ise niyetlerini açık orataya koyuyor. Hep birlikte göreceğiz.
Haşim Kılıç’ın sert açıklamalarına hükümet sert tepki verdi. Hatta Kılıç’ı “muhalefetin haklarını gasp ederek siyasi tavır aldığını” söylediler. Haşim Kılıç’ın sizin yerinize muhalefet ettiğini düşünüyor musunuz?
Gerçekleri yansıttı. Hukuk, yasama, denetleme çöktü. AKP’li milletvekilleri bile torba yasaların içinden ne çıkacağını bilmiyor. Kılıç’ın bu tablo içinde hukukun üstünlüğünü ve özgürlükleri hatırlattığını düşünüyorum. Ayrıca ‘vicdan yolsuzluğu’ tanımını kullandı. Bunun üzerine ne eklenebilir?
1915 olayları için hükümetin taziye mesajı yayımlamasını nasıl karşıladınız?
Taziye mesajı çok değerli bir adım. Ancak AKP’nin tutarlılık sorunu var. Ben söze değil icraata bakarım. İçtenliğini sorguluyorum çünkü “Affedersiniz Rum” deyip özür dilememiş, kaçak Ermenileri atarım demiş, Berkin Elvan’ın annesini yuhalatmış, sınır açılacak denmiş sonra unutulmuş, barış anıtı yıktırılmış. Hangisi gerçek AKP? Tutarlılık çok önemli benim için.
CHP destek verecek mi? Yeni atılacak adımların takibinde olacak mı?
Sınır meselesinin çözülmesi değerli katkı olacaktır. Azeri-Ermeni sorununun çözümüne aracılık edebilir Türkiye.
Sosyal projeler de olabilir mi?
Biz 14 yıl önce Hrant Dink’le birlikte bir grup genç sosyal girişimci Ahdamar Kilisesi’nin restore edilmesi için girişim başlattık. “Kiliseye konulacak her tuğla ruhlarımıza da konulacak bir tuğladır” dedik. Bir de sosyal bir girişim daha ekledik ve Ermenistan’dan gelecek gençlerle Türkiye’den gelecek gençlerin beraber restorasyonu yapmasını hedefledik. Ama hükümet bu bölümünü iptal etti, sadece inşaat projesine dönüştürdü. O fırsat kaçırılmasaydı bugün o Ermeni gençleri ve belki şu anda Ermenistan’da karar verici konumuna gelmiş olanları kazanmış olacaktık. Hrant’ın hayaliydi bu.
Şirin Payzın / Radikal
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!