Görüş Bildir

AİHM Haberleri

AİHM ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. AİHM ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Başbakan'dan Bahçeli'ye: 'İspatlamazsan Alçaksın, Adisin'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan AK Parti’nin haftalık grup toplantısında konuşuyor. Erdoğan konuşmasında Bahçeli'nin 'Pınarhisar'ı mumla arayacak' sözlerine cevap verirken Pınarhisar yerine yanlışlıkla Pensilvanya dedi.İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:AVRUPA ZİYARETLERİBildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta sonu itibariyle Avusturya ve Fransa’daki vatandaşlarımızın, orada yaşayan çalışan hayat kurmuş kardeşlerimizin samimi sizlere selamları var, bunu iletmek istiyorum. Perşembe günü Avusturya’nın başkenti Viyana’ya gittik, ayağımızın tozuyla kardeşlerimizle bir araya geldik. Avrupalı Türk Demokrat Birliği’nin 10’ncu kuruluş yıl dönümü kapsamında düzenlediği toplantı 10 bin kişinin katıldığı bir salonda yapıldı. Daha büyük bir salon talebi vardı, ancak çeşitli bahanelerle bu karşılanmadı.Avusturya’daki vatandaşlarımız akın akın geldiler. Salon içinde ve salon dışında çok büyük bir coşku çok büyük bir heyecan söz konusuydu. Ve saatlerce orada bekleyen vatandaşlarımızın salon dışında olanları da kapalı salondaki konuşmamızı sonuna kadar dışarda izlediler, beklediler, salon içindeki toplantıdan sonra çıkıp dışarda da açık hava mitingi yaptık.Gerçekten Türkiye’yi aratmayan, mitingleri aratmayan, heyecanın coşkunun muhabbetin zirve yaptığı anları Avusturya’daki kardeşlerim bizlere yaşattılar. Ertesi gün kaldığımız otelde Avusturya Dışişleri Bakanı’nı kabul ettik. Ardından Paris’e geçtik. Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Holland ile başbaşa görüşmemiz oldu.Bir güncelleme diyebileceğim geleceğe yönelik bir plan oluşturduk. Cumartesi günü Fransa’nın, aynı zamanda Türkiye’de 1200’ü bulan Fransız şirketi var. Bunların ileri gelenlerinden bir kısmıyla kahvaltı yaptık. Paris’teki bu resmi temaslar esnasındaki yaptığımız bu görüşme, Türkiye’deki yatırımların geleceğine yönelik de bir yeni değerlendirme fırsatı verdi. arzuları talepleri nelerdir, bunları dinlemek suretiyle de bu eksiklikleri gidermek ve geleceğe yönelik de yaptıkları yatırımların daha da artırılması için taleplerimizi kendilerine ilettik.Lyon kentine geçtik. Paris’ten sonra Fransa’nın en büyük kenti. Bölge valisi ve belediye başkanıyla görüşmeler yaptık. Belediye başkanı, aynı zamanda senatör. Lyon’da da yine Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin düzenlediği vatandaş buluşmasına katıldık. 20 bin vatandaşımızla buluştuk, hasret giderdik. Üç vatandaş buluşması gerçekleşti. İlkini Köln, ikincisi Viyana, üçüncüsü ise Lyon olmuş oldu. orada yaşayan vatandaşlarımızın morallerinin yüksek olduğunu bizzat müşahede ettim. Askerlikle ilgili konularda kolaylıklar sağladık, bulundukları ülkede oy verme hakkı, Türkiye ile ilgili irtibatlarını daha da güçlendirdi. Vatandaşlarımız ilk kez olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanacaklar. Tüm genel seçim ve halk oylamalarında Türkiye’ye gelmelerine gerek kalmaksızın demokratik tercihlerini yapabilecekler. Oy kullanma tarihleri tabi ki buradan farklı olacak, bazı ülkelerde 4 bazı ülkelerde 2 gün olarak bu oy kullanma süreci devam edecek.Yurt dışında ilk tur 31 Temmuz 3 Ağustos, seçimler ikinci tura kalırsa 17 ila 20 Ağustos tarihi arasında olacak. Büyükelçiliklerimiz seçimlerinin sağlıklı şekilde yapılmasını, katılımın yüksek olmasını sağlamak için çalışmalarını sürdürüyorlar.Cumartesi akşamı Fransa’dan döndük. Pazar günü çalışmalarımıza devam ettik. İlk olarak Ak Parti İstanbul İl Teşkilatımızın danışma meclisi toplantısına katıldık. Ardından milli irade platformunun düzenlediği STK buluşmasına iştirak ettik. Böyle bir buluşmayı 25 Ocak’ta yapmış, gerçekten istifade etmiştik.'BİZE OY VERENLER - VERMEYENLER DİYE AYIRMADIK'Sevgili peygamberimizin “ümmetimizin ihtilafı rahmettir” diye buyurdu biliyorsunuz. İhtilaftan kasıt çatışma değildi. İstikamet belliyken, menzil belliyken, helal haram çizgileri belliyken, farklı yolların izlenmesi hayırlı bir ihtilaf olarak hazreti peygamber tarafından rahmet olarak tarif edilmişti. Her insan nevi şahsına münhasırdır. Fikirler beceriler farklı olabilir. Mezhepler meşrepler tutulan yollar farklı olabilir. Bu farklılıklar çatışmanın değil, renkliliğin yani zenginliğin belirtisidir.Biz mezheplere meşreplere kültürlere karşı eşit mesafede olduk. Kucaklayıcı olduk, yapıcı davrandık. Hiçbir ferdi grubu bize oy verenler vermeyenler diye asla ayırmadık. Asla ve asla seçim sonuçlarını önümüze almadık. Kimin nereye oy verdiğini kriter olarak kullanmadık. Bizim kriterlerimiz bellidir, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olmak bizim için en önemli kriterdir.'YAŞAM TARZLARI BİZİM İÇİN ZENGİNLİK ALAMETİDİR'Bunun dışındaki her özellik, mezhep meşrep yaşam tarzları bizim için zenginlik alametidir. Türkiye’deki dini yapılanmalara cemaatlere aynen bu nazarla baktık. Bize oy versinler, yöntemlerimizi tasvip etsinler etmesinler, özgürce fikirlerini ifade edecekleri bir zemini inşa etmenin mücadelesi içinde olduk. On yıllar boyunca, örgütlenmenin, örgütlerin, dernek ve vakıfların üzerinde çok ciddi baskılar oldu, zulümler yapıldı. Farklı düşünen herkes ve her grup on yıllar boyunca ötelendi. Kurban derilerini kimlerin toplayacağı dahi bu ülkede bir dönem çok büyük zulümlere sahne oldu.'BU KURBAN SENİNDİR, DERİSİ DE SENİNDİR'Benim kurbanım, benim kurbanımın derisi, sana ne ya. Sen buna nasıl müdahale edersin? Hayır ben nereye istiyorsam oraya vereceksin dediler. Bunların hepsine biz son verdik. Dedik ki kardeşim bu kurban senindir, derisi de senindir. Nereye istersen oraya verirsin. Hristiyan, Musevi, Müslüman tüm inanç sahiplerinin, önündeki engelleri tek tek kaldırdık kaldırıyoruz.Azınlıklara ait gayrimenkuller el konulmuştu. Şimdi bu vakıflara tek tek biz iade ettik. Gayrimenkullerin toplam değeri 2 milyar doları aşmış vaziyette.Bundan dolayı Türkiye zayıflamadı. Toplumu korkuttukları gibi Türkiye bölünmedi. Azınlık vakıflarıyla ibadethaneleriyle ilgili bu adım, muhalefet partileri tarafından adeta sürekli sömürüldü. Bu Türkiye’nin sonu olur dediler, oldu mu? Hayır. Başörtüsünü yasaklayanlar, başörtüsünün Türkiye’yi böleceğini ifade ediyorlardı. Türkiye bölündü mü? Parçalandı mı? İşte biz serbest bıraktık. Dinlerle kültürlerle inançlarla ilgili yaptığımız her reformun öncesinde, başta CHP ve MHP olmak üzere, muhalefet karanlık tablolar çizdiler. Şu dilde tv açarsanız bölünür, klavyelere özgürlük getirirseniz Türkiye parçalanır. Peki ne oldu? hiçbir dedikleri çıkmadı. Ne oldu biliyor musunuz? CHP ve MHP’nin onların egemen zihniyetlerinin bizden önceki on yıllar boyunca gereksiz yere zulmettikleri ortaya çıktı.'CHP VE MHP VARLIK ZEMİNİNİ KAYBEDİYOR'Korkuları kendileri ürettiler. Korkularla milleti tehdit ettiler. Millete istedikleri gibi istikamet çizmeye çalıştılar. Aslında şu anda CHP ve MHP’nin hırçınlaşmasının altında bu yatıyor. CHP bölünme parçalanma korkusuyla işi idare etti. Varlık zeminini kaybediyor. MHP terör korkusuyla şehitleri istismar ederek işi idare etti. Şimdi bu korku ortadan kalkınca, o da varlık zeminini kaybediyor.Bu sabah yaptığı konuşmaya bakıyorsunuz Bahçeli’nin, aman yarabbi. Baştan aşağı, yine ifade ediyorum bu kürsüden ağzından salyalar akıyor. Biz öyle konuşmayacağız. Ve tamamıyla bir müfteri edasıyla yaptığı konuşma. İftiralarla dolu bir konuşma. 16 – 17 yıldır partinin başındasın geldiğin yer ortada. Ben MHP’li kardeşlerime hep sesleniyorum. MHP’yi küçülten bu adamla bir yere varamazsınız. Bu adam siyasette çırak bile olamadı, olamayacak da. Bunun varlığı MHP teşkilatı için bir tehlikedir. Bu denli bir tehlikedir. Bugün yine iftiralarla dolu, yolsuzluklar şu bu filan falan.'İSPAT EDEMEZSEN ALÇAKSIN ADİSİN'Kalkıp evladıma hazine arazilerinin tahsisinden bahsediyor. Bakın bu kürsüden söylüyorum. Terör örgütünün başıyla aynı sofraya oturup oturmamaktan bahsediyor. Ey Bahçeli, bunları ispat edemezsen sen alçaksın adisin.Üç buçuk yıl başbakan yardımcılığı yaptık. Takımın yargılandı. Niye kaçıp gittin iktidardan? Sakarya düzce depremlerinin altında kalan sensin sen. Oraları ayağa kaldıramadınız. Kaçıp gittiniz. Biz geldik ayağa kaldırdık. Bu ülkede faiz lobisinin ihya edilmesinin tek sebebi sizsiniz. Şu anda da beraber yandaş olduğunuz CHP o da aynı işi yaptı. CHP’nin yavrusu DSP ile beraberdiniz. Görev zararı adı altında, bu ülkede sıkıntılarının en önemli sebebi siz oldunuz. Ziraat Bankasını, Halkbank’ı batırdınız. Biz Halkbank’a şahsiyetini kazandırdık, kişiliğini kazandırdık. Esnafıma yüzde 47 ile kredi verirken, öbür tarafta aynı şekilde ziraat bankası yüzde 59’la kredi verirken. Biz bunları adeta sıfırladık, 0-5 aralığına indirdik. Bu halka zulmeden siz oldunuz.AYAKKABI KUTUSUNA MİLYARLARLA NE AVRO NE DOLAR SIĞMAZİkide bir ayakkabı kutularıyla konuşup duranlara sesleniyorum. Milyarlarla ne avro ne dolar sığmaz. O ancak sizin kasalarınıza sığar. Siz önce bunu ortaya koyun. Neler yaptıklarınızın hepsi ortada, o yüzden kaçıp gittiniz. Ben davalarımı yine açacağım. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına köksüz diyecek kadar kökten binasip olan kişi bunun hesabını verecektir. Despot diyen bir adam bunun hesabını verecektir.“CEMAAT MASKESİ ALTINDA İHANET ŞEBEKESİ İNŞA EDİLDİ”Görünürde öğrenci yetiştiriyor, yoksul öğrencilerin elinden tutuyorlardı. Milletimizin değerlerinin şefkatinin merhametinin yardım etme hissiyatının görünenden çok farklı amaçla kullanıldığı acı bir şekilde ortaya çıktı. 40 yıl boyunca cemaat maskesi altında ince ince sinsi şekilde bir ihanet şebekesinin inşa edildiğini gördük. Öyle bir notaya geldi ki, benden olmayanın söz hakkı yaşam hakkı yoktur demeye başladı. Hiçbir alanda başkalarının varlığına tahammül edemez hale geldiler. Tatmin edilemez bir hırsla, kendileri gibi her grubu son derece iğrenç metodlarla saf dışı bırakmaya başladılar. Kendilerine rakip olan herkes, yanlarındaki arkadaşlarını, telefonlarını dinleyerek, iftira atarak saf dışı bırakma gayreti içine girdiler.“BUNLARIN BİZİM DÖNEMİMİZDE BÜYÜDÜKLERİ GELİŞTİKLERİ İDDİASI ASILSIZ BİR İDDİADIR”Öyle bir noktaya öyle bir azgınlık seviyesine ulaştılar ki, Türkiye’nin istikametini tek başlarına belirlemek gibi bir şehvete kapıldılar. Orada maskeleri düştü. Gerçek yüzleri ortaya çıktı. Dertlerinin talebe yetiştirmek, yoksulların elinden tutmak olmadığı, dertlerinin iktidar olduğu güç olduğu orada ortaya çıktı. Başta emniyet ve yargıya yerleştirdikleri maşaları dışında teşebbüslere giriştiler. Bize farklı göründüler. Ama başka işlerin içine girdiler. Bunların bizim dönemimizde büyüdükleri geliştikleri iddiası asılsız bir iddiadır. 12 Eylül darbesine bakın bunların oradan güç devşirdiklerini görürsünüz 28 Şubat’ta görürsünüz. Uluslararası bazı çevrelerden özellikle de istihbarat örgütlerinden bunların güç devşirdiklerini görürsünüz. Her işlerinde tedbir adı altında 40 yıllık gizlenme taktiklerini kullandılar.“BÖCEK’TE BİZ İKİ YIL BEKLEMEDİK ONLAR ENGELLEDİ”Nasıl hukuk cinayetlerini işlediklerini geçmişte fark edebilmek kolay değildi. Evet mağdurlar biliyorlardı fakat ateş düştüğü yeri yakıyor. Bizim de milletimin de gerçeklerden haberdar olmamız engelleniyordu. İşte böcek soruşturması. Bazıları soruyor, neden iki yıl beklediniz? Biz iki yıl beklemedik, onlar maşaları yoluyla iki yıldır soruşturmanın üzerini örtüyorlar. Biz bunun takipçisiyiz. Bunu takip edeceğiz.“MASUM İNSANLARI DAHİ NASIL ZİNDANA ATTIKLARI TEK TEK ORTAYA ÇIKIYOR”Sırf kendileri gibi düşünmüyor diye masum insanları dahi nasıl zindana attıkları tek tek ortaya çıkıyor. Darbeyle mücadele ediliyor görüntüsü altında masum insanların nasıl mahkum edildiği tek tek ortaya çıkıyor.“BUGÜN EVET HAYIRCILARA YARADI”2010 yılında halkın oyuyla yaptığımız anayasa değişikliği bugün geç de olsa hatan dönüşün vasıtası olmuştur. O değişikliği olmasa halen içerde olacaklardı. AİHM’e gittikleri zaman böyle bir tabloyu karşılarında bulabilecekler miydi? Hayır. Fakat biz bireysel başvuruyu getirmek suretiyle böyle bir imkanı yakalamış oldular. Bugün bahçeli yine aynı şeyleri konuşuyor, diğeri konuşacak. Çünkü bunlar o referandumda biliyorsunuz bizim getirdiğimiz değişikliğe ‘hayır’ dediler. Biz ‘evet’in mücadelesini verdik, bugün evet hayırcılara yaradı.“HALA KENDİNE GELEMEMİŞSİN”Bazıları cezaevinden çıkınca, oradan intikam ifadeleriyle bağırıp çağırıyorlar. Sen bir defa kendine gel. Hala kendine gelememişsin. Bunu bir defa hal yoluna koymak gerekir. Ne olacak? Kılavuz ortada, kendileri de ortada. Bunların birbirinden farkı olmaz.O anayasa değişikliği olmasa 12 Eylül sorumluları yargıda da mahkum olmayacaklardı. AYM, HSYK değişikliğiyle ilgili seçimi yapmasa yargı tartışılıyor olmayacaktı. Yargı Türkiye’deki tüm devlet kurumları içinde son sıraya düşmüş durumda, güvenilirliği itibariyle.“İNANIN ORTAYA ÇOK DAHA FAZLA BİLGİ BELGE ÇIKACAK”Yargı ne CHP’nin ne MHP’nin ne Pensilvanya’nın egemenliğine asla teslim olmayacak. Yargı birilerinin arka bahçesi değil, milletin yargısı olacak. İnanın ortaya çok daha fazla bilgi belge çıkacak. Yargı emniyet içinde nasıl ahlak dışı vicdan dışı komplolara giriştikleri ortaya çıkacak. Ben milliyetperver olan yargı mensuplarına güveniyorum. Bu süreci onlar aslına dönüştürecekler.Hem yargı hem emniyet içinde vatanını milletini seven bütün vatandaşlarımız o mücadeleyi inanıyorum ki yüreklerini gönüllerini ortaya koyarak sürdürecekler. Daha önce de söyledim. Polis fezlekesine şüpheli diye isim koyacaklar, neye bakıyorlar, şüphelinin çocuğu hangi okulda okuyor, malum gazetelere üye mi değil mi? Buna bakıyor şüpheli yapıyorlar. Yargı bu urun temizlenmesi için cesur olmak zorundadır. Savcılarla ilgili öyle iddialar ortaya çıkıyor ki, hediyeler, tatiller vesaire. HSYK da ortada bu kadar deliller şüphe varken maalesef bunu izlemekle yetiniyor. Bir ülkenin başbakanın ofisine dinleme cihazı koyulması, sadece başbakanın şahsına değil, o ülkenin tamamına yapılmış bir ihanettir.“BİZ YARGIYA MÜDAHALE ETMİYORUZ, YARGIYA GÖREVİNİ HATIRLATIYORUZ”Başbakanın ofisine bu böcekleri koyanlar, kim bilir millete neler yaptılar, yapıyorlar. Binlerce on binlerce sanatçısına varıncaya kadar herkesi dinlemişler. Polis üniforması içinde birileri çıkıp da başbakanın ofisine koyuyorsa, yarın gidip hakimin savcının yatak odasına kamera koymaktan da çekinmez. Koymadıkları ne malum?Kitap yazma hazırlığını yaptı diye insanlar mahkum ediliyor. Ama dinleme cihazı koyan zanlılar, dışişleri bakanlığındaki toplantıyı dinlenmesinden haberi olanlar ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyorlar. Biz yargıya müdahale etmiyoruz, yargıya görevini hatırlatıyoruz. İşte 17-25 aralık’ta biz dik durmasaydık, ortada yargı diye bir şey kalmayacaktı.“O PENSİLVANYA’DAKİ (PINARHİSAR) YATIŞIMIN NEDENİ BENİM ASİLLİĞİMİN İFADESİDİR”SELAM örgütü diye bir örgüt uydurdular. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi toplamış olacaklardı. Hazırladıkları fezlekeyle, sizler burada, kendilerine tabii olmayan kim varsa alıp götüreceklerdi. Şimdi CHP MHP bu Pensilvanya çetesinin arkasında duruyor.Ne diyor Bahçeli biliyor musunuz? Pınarhisar’da yattığın günleri arayacaksın diyor. Ey Bahçeli, o Pensilvanya’daki (Pınarhisar yerine yanlışlıkla Pensilvanya dedi) yatışımın nedeni benim asilliğimin ifadesidir. Sen bir defa kendine bak. Pınarhisar günleri, senin düşündüğün ya da düşlediğin günler değil zaten. Eğer bizim için o tür günler yine gelecekse, biz öper başımıza koyarız. Bundan herhangi bir sıkıntımız yok. Yeri geldiği zaman Ziya Gökalp dersin…“Minareler süngü, kubbeler miğfer, Camiler kışlamız, müminler asker” Cümlelerinden rahatsız oluyorsan bu millet seni gerekli olan yere zaten mahkum edecek.“SON KULLANMA TARİHLERİ GEÇİNCE ONLARI DA SIRTLARINDAN HANÇERLEYECEKLER”CHP MHP Pensilvanya’nın arkasında duruyorlar. Son kullanma tarihleri geçince onları da sırtlarından hançerleyecekler. Kılıçdaroğlu mu dik duracak, Devlet Bahçeli mi dik duracaklar? Şimdi ki genel müdüre kurmayacaklarını mı zannediyorsunuz? Anayasa oylamasında parlamentoda bize bu haber geldiğinde, Baykal’la ilgili onu hemen yarım saat içerisinde yayından kaldıran benim. Fakat Kılıçdaroğlu hala bunu farklı şekilde yorumlama yollarına gidiyor.“BİZ CHP İÇİN DE MHP İÇİN DE DİK DURDUK, DİK DURACAĞIZ”Çünkü kendisi o kasetle geldi. MHP’li vekillere kurduklarının aynısını Devlet Bahçeli’ye kurmayacaklar mı? Onu da yayından süratle kaldırtan biz olduk. Bu Pensilvanya çetesi var olduğu sürece o kayıtları da muhafaza edecek. Gün gelecek CHP’yi MHP’yi yeniden dizayn etmek bunlar için önemli, o kayıtlar da ortaya çıkacak. Biz CHP için de MHP için de dik durduk, dik duracağız. Bu çetenin siyaseti yargıyı yasamayı dizayn etmesine asla müsaade etmeyeceğiz. CHP ve MHP bu çeteyi korusa da biz bu çetenin inlerine gireceğiz. Zaten girdik, giriyoruz.Cumhurbaşkanlığı seçimlerine artık 47 gün kaldı. Adaylık başvurusu için de 10 günlük süre var. Son değerlendirmeleri yapacak, adayımızı 1 Temmuz Salı günü açıklayacağız. Hemen ardından yollara revan olacak. Milletimizden adayımızdan yetki isteyeceğiz.Kendileri aday olamadılar. Siyasetin güç kazanmasını istemediler. Hatta şu ifadeleri de kullandılar 'Biz cumhurbaşkanlığı makamının siyasetçi olmasını da istemiyoruz'Yani siyasetçi olmasını istemeyecekseniz de apoletli olmasını mı isteyeceksiniz? adayımız kim olursa olsun, AK Parti'nin istikametinde, heyecanında, gücünde hiçbir değişiklik olmayacak. Bu konuda yapılan tartışmaları hem gereksiz hem de art niyetli tartışmalar olarak görüyorum. Önemli olan AK Parti'yi kimin yönettiği değil AK Parti'nin ne olduğudur. Şunu unutmayın.Baki olan davalar, fanilerden öte hizmetkarlarıyla yürür. Önemli olan şahıslar isimler değil muhtevadır. Allah’a çok şükür mayası sağlam, ilkeleri politikaları sağlam bir partimiz var. AK Parti şahıslara göre istikameti değişen değil, şahıslara istikamet belirleyen bir partidir.AK Parti başta parlamento grubu olmak üzere kulislerin bir partisi olmamalıdır olamaz. Şunu da açıkça söylüyorum. Ganimet paylaşımı peşinde olmayı arzu etmek bizim şiarımız değildir. Bizim hedefimizde sadece cumhurbaşkanlığı seçimi vardır. 2015’ten sonrası nasıl gidecek, bunları konuşmanın yanlış bir yaklaşım türü olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bırakın küçük hesapların peşinden başkaları koşsun. Küçük hesapların peşinden muhalefet koşsun. Biz büyük bir dava çınarının kollarıyız, büyük hedeflerin peşinden koşacağız. Küçük hesapların peşinden küçük insanlar koşar.Diyarbakır’da evlatları için yüreklerini ortaya koyan ağlayan anneleri burada görüşeceğiz. Neler yaptık, neler yapabileceğimizin değerlendirmeleri yapacağız. Bizler bu anneleri yalnız bırakmamak için bütün imkanlarımızla seferber olmuş durumundayız. Başta HDP olmak üzere burada yapmaları gereken görevler var. gittik dağdan şunları aldık getirdik diyeceksin, öbür tarafta sessiz kalacağız, belediyenin önünden kalkıp gitmesi için her şeyi yapacaksın. Hani siz özgürlük barış diyordunuz? Galatasaray annelerine gösterdiğiniz ilgiyi alakayı Diyarbakır’daki annelere niye göstermiyorsunuz?haberler.com
Aday Gösterilmeyen Başkan Bakan'ı Yuhalattı!
ADALET Bakanı Bekir Bozdağ, Ergenekon davasında gerekçeli kararın 7 ay gecikmesine rağmen yazılmadığını hatırlatarak, 'Haklarında hüküm tesis edilenler bakımından gerekçenin hala yazılamamış olması bir hak ihlalidir. Gerekçeyi yazmaları gerekip de bugüne kadar yazmayanlar da hukukun çizdiği sınırları aşmışlardır. Yani hakkın iyi niyetli kullanımı olarak nitelendirilemez' dedi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kastamonu kent girişindeki Kadıdağı mevkiinde Vali Erdoğan Bektaş, AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, İl Jandarma Komutanı Albay Tevfik Anzerlioğlu, İl Emniyet Müdürü Mustafa Yoldan, Kastamonu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Seyit Aydın ve partililer tarafından karşılandı. Bakan Bozdağ, buradan Vali Bektaş’ın makam aracına binerek Devrekani İlçesi’ne gitti. İlçe girişinde partililer tarafından karşılanan Bakan Bozdağ, Kaymakam Serdar Kaya’yı makamında ziyaret etti. UZUN TUTUKLULUK ELEŞTİRİLERİ KARŞILANDI Bakan Bozdağ, burada gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Bakan Bozdağ, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tahliyesi ve Ergenekon davasında beklenen diğer tahliyelerle ilgili soru üzerine, 10 yıl olan tutuklama üst sınırının 5 yıla çekildiğini, böylece uzun tutukluluk süresi konusundaki eleştirilerin karşılandığını söyledi. Ayrıca uzun tutukluluğun Türkiye’de artık olmaması gerektiğine dair bir yasal irade ortaya konulduğunu vurgulayan Bozdağ, 'Umarız ki bundan sonra yargılama süreçlerinde tutuksuz yargılamalar yapılır. Zorunlu hallerde elbette tutuklama tedbiri uygulanabilir. Ama bu zorunlu hallerin de toplumun ve herkesin arzu ettiği gibi belli alanlarla ve belli şartlarla yasal çerçevede sınırlı olmasını temenni ederiz. Bu açıdan Genelkurmay Başkanı’nın yargılandığı bir davada tutuklu yargılama baştan yanlıştı. Biz o zaman da ifade ettik. Tutuksuz yargılanması doğru olandır' dedi. Mahkum olan kişilerle ilgili AİHM, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar olduğunu hatırlatan Bakan Bozdağ, 'Bütün bu kararlar 5 yıllık tutukluluk süresinin mahkemenin karar verdiği tarih ile sona erdiğini ifade ediyor. Yani tutuklamanın fiilen uygulanmaya başladığı tarih ile mahkemenin mahkumiyet hükmünü verdiği tarih arasındaki geçen süre, bu 5 yıllık azami sürenin hesabında dikkate alınacak olan kısımdır. Yargıtay’da yani temyiz aşamasında geçecek sürenin bu sürenin kapsamında olmadığını hem AİHM, hem Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hem de Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru üzerine söylüyor. Yargının bu konuda kararı böyle. Tabii bundan sonra bu karar değişir mi değişmez mi onun da kararını verecek yine yargıdır' diye konuştu. ’GEREKÇENİN YAZILMAMASI HAK İHLALİDİR’ Bakan Bozdağ, tahliyelerle birlikte Ergenekon davasının çöktüğü yönündeki toplumda algı oluştuğunun hatırlatılması üzerine, yargılama süreci devam eden bir konuda davanın esasına dair görüş belirtmesinin doğru olmayacağını söyledi. Bakan Bozdağ, şöyle dedi: 'Ancak kararı veren mahkemenin 7 ay geçmesine rağmen gerekçeli kararı yazmamış olması kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü bizim mevzuatımız karar esnasında gerekçeli kararın da dosyaya konulmasını, karar anında konulamıyorsa en geç 15 gün içinde konulmasını emrediyor. Ergenekon diye bilinen davanın kararı verileli 7 ayı geçti. 7 ayı geçmesine rağmen gerekçeli kararın yazılmamış olması, hakkında mahkumiyet hükmü verilenler bakımından hak ihlalidir. Onların hak arama yolları böylelikle geciktirilmiştir. Kararın geç yazılması hem temyize gitmeyi hem bireysel başvuruyu hem de AİHM’e gitmeyi geciktiren bir durumdur. Ayrıca Yargıtay beraat verdiğinde o kişi gerekçeli kararın geç yazıldığı süreyi haksız yatmış olacak. Bunların hiçbirisi hukuken kabul edilebilir değildir. Haklarında hüküm tesis edilenler bakımından gerekçenin hala yazılamamış olması bir hak ihlalidir. Gerekçeyi yazmaları gerekip de bugüne kadar yazmayanlar da hukukun çizdiği sınırları aşmışlardır. Yani hakkın iyi niyetli kullanımı olarak nitelendirilemez.' ’ÇOK ÜZÜLDÜM’ TİB’in, 2012 ve 2013 yıllarında 1 milyonun üzerinde kişinin dinlendiğini açıklaması ile ilgili de Bakan Bozdağ, şöyle dedi: 'Ben bu açıklamaları dinleyince çok üzüldüm. Yasal da olsa Türkiye’de yüzbinlerce insanın dinleniyor olması hukuk devleti bakımından kabul edilemez bir durumdur. Bu konuda ortaya çıkan fotoğraf hepimizi rahatsız eden bir fotoğraftır. Bugün insanlar yan yana oturduklarında bile telefonlarını yanında bulundurmaktan çekinir hale geldi. Telefonda doğru dürüst konuşmaz hale geldi. Bu hukuki güvenlik bakımından, özel hayatın gizliliği, haberleşme hürriyeti, kişi hürriyeti güvenliği bakamından son derece önemli sorunlar ortaya çıkarmıştır. Dileriz ki bundan sonra Türkiye’de böylesi kötü manzaralar olmasın.' DİNLEMELER HUKUKA UYGUN DEĞİL Adli dinlemelerin hukukta başvurulması gereken son çare olduğunu hatırlatan Bakan Bozdağ, 'Şimdi baktığınızda son çare değil neredeyse dosya açılır açılmaz dinleme taleplerinin yapıldığını, dinleme kararlarının verildiğini görüyoruz. Bu hukukun himaye ettiği bir durum değildir. Talep eden savcı, karar veren hakim de olsa, talep eden, karar veren bakımından hukuka uygunluk var ama işin özü bakımından bana göre hukuka uygun değil. Onun içi dinlemeler konusunda adım attık. Onun için dinlemelerin Ağır Ceza Mahkemelerince oybirliğiyle karara bağlanmasının yolunu açtık. Dinlemelere sınır getirdik. Örgüt faaliyeti kapsamında olsa dahi 6 aydan fazla kimsenin dinlenemeyeceğini yasaya yazdık. Umarız ki bu düzenlemeler bundan sonraki süreçte dinlemelerin soruşturmada daha kolay neticeye ulaşmak için kullanılan bir yol değil, hukuki güvenlik bakamından yasaların öngördüğü bir yol olduğu herkes tarafından anlaşılır ve de öyle uygulanır' dedi. Dinlemeler konusunda muhalefetin samimi davranmadığını ifade eden Bakan Bozdağ, 'Dinlemeler böyle ortaya dökülürken ne ana muhalefet partisi ne diğerleri hukuku kullanarak, hukukun çiğnendiği bu yapılar karşısında bir cümle kurma zahmetinde dahi bulunmamışlardır. Umarım onlar da bu konuda hukuktan yana ahlaktan yana tavır takınırlar' diye konuştu. YENİDEN ADAY GÖSTERİLMEYEN BAŞKAN, BAKAN’A YUH ÇEKTİRDİ Bakan Bozdağ’ın Kaymakamlık ziyareti sırasında, AK Parti’den aday gösterilmeyince istifa ederek bağımsız seçime giren Devrekani Belediye Başkanı Mümtaz Aliustaoğlu’nu destekleyen kalabalık bir grup ilçe merkezinde toplandı. AK Parti Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’ye tepki gösterip ’Hakkının değil halkın dediği olacak’ yazılı döviz taşıyan kalabalık, Bakan Bozdağ önlerinden geçerken sloganlarla tepki gösterdi. Belediye Başkanı Aliustaoğlu ise Bakan Bozdağ’ın yanına yaklaşık 'Hoşgeldiniz' diyerek elini sıktı. Bakan Bozdağ’ın, 'Bu yaptığın terbiyesizlik' demesi üzerine Başkan Aliustoğlu da kalabalığa, 'Yuhalayın arkadaşlar' diye bağırdı. Bunun üzerine kalabalık Bakan Bozdağ’ı yuhaladı. Bakan Bozdağ’ın arkasından sloganlarla yürümek isteyen gruba polis engel oldu. Polis ve kalabalık arasında arbede yaşandı. ’MEYVESİ OLAN AĞAÇ TAŞLANIR’ AK Parti seçim bürosu açılışında konuşan Bakan Bozdağ, Türkiye’nin geleceğini Türk milletinin belirleyeceğini söyledi. Seçim meydanlarında herkesin konuştuğunu belirten Bakan Bozdağ, şöyle dedi:'Siz sayın Bahçeli’nin, sayın Kılıçdaroğlu’nun, diğerlerinin, ’Oy verirseniz projelerimiz şudur, yapacaklarımız bunlardır, bunları yapmak için sizden yetki istiyoruz’ dediğini duydunuz mu? Yok böyle bir şey. Yatıyorlar kalkıyorlar, yalan, iftira. Başka heybelerinde bir şey yok. Eğer sizin heybenizde proje varsa, program varsa, plan, hizmet varsa onu millete sunarsınız. Yetkiyi ona göre itersiniz. Yapmıyorlar. Neden? Çünkü alışmışlar eski Türkiye’nin siyasetine. Yalanla, dolanla, hileyle, allem edip kallem edip milletin oyunu alıp yan gelip yatmaya alışan bir siyasetin temsilcileri bunlar. Herkes Tayyip Erdoğan’a vuruyor, herkes AK Parti’ye vuruyor. Sanki tek parti, tek rakip AK Parti. Ama biz bundan rahatsız değiliz. Meyvesi olan ağaç taşlanır. Bizim hamdolsun ağacımızda meyve var. Onun için taş atıyorlar. Partiler arasında yarış yok. AK Parti ile diğer partiler arasında yarış var.'
Artık Şeker Yiyemeyecek Çocuklar
Çocuk ve ölüm kelimesini yan yana bile zikretmek insanın içini acıtırken biz çocuklarımızı bir bir mezara koyuyoruz. Ve daha da acısı onları mezara gönderenleri öğrenemiyoruz bile. Çocuklar ölmesin, şeker de yiyebilsinler...
''Hukuk Devletinde Bu Kadar Uzun Yargılama Olmaz''
AMASYA Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 'Hiçbir hukuk devletinde bu kadar uzun süren yargılamalar olmaz, olamaz da. Yargı süreçlerinin hızlanması, soruşturma ve kovuşturmaların hızlı yürümesi, adaletin doğru zamanda tecellisi için de şarttır' dedi. Amasya'ya gelen Bozdağ, Taşova ilçesinde çeşitli ziyaretlerde bulundu Bozdağ, kaymakamlık ziyaretinde gazetecilere yaptığı açıklamada, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamındaki suçlular için öngörülen 10 yıllık azami tutukluluk süresini 5 yıla indiren düzenlemeyi hatırlattı. Daha önce, 'düzenleme yürürlüğe girdikten sonra (bu düzenlemeyi bugüne kadar niye yapmadınız) diye eleştirenlerin bazı tahliyeleri görünce fikir değiştirip (bu tahliyeler niye oluyor, neden bunlar dışarı çıkıyor) diye fikir değiştirmezler' şeklinde görüşlerini dile getirdiğini anımsatan Bozdağ, 'Fakat geldiğimiz noktada hem medyada hem de siyasette bazı çevrelerin görüşlerini farklı bir şekilde, seçimin de etkisiyle ifade ettiğini görüyoruz. İşin doğrusu bundan da üzüldüğümü buradan ifade etmek isterim' diye konuştu Bozdağ, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olduğunu belirterek, şöyle konuştu: 'Hukuk devletinde herhangi bir vatandaş, herhangi bir insan bir suç isnadıyla karşı karşıya kalırsa hukuk kuralları çerçevesinde bu insanın soruşturulması, yargılamayı gerektiriyorsa yargılanması ve sonuçta da bir kararla bu sürecin tamamlanması lazım. Bir hukuk devletinde siz herhangi bir vatandaşınıza çok önemli suçlar isnat ediyorsunuz, yargılama 10 yıl devam ediyor, 5 yıl devam ediyor ve siz onu içeride aynı zamanda tutuklu bulunduruyorsunuz, bu insanınıza 'sizin suçunuz şudur, cezanız şudur' diyemiyorsunuz. Esasında kınanacak, ayıplanacak, yanlış denilecek şey budur. Hiçbir hukuk devletinde bu kadar uzun süren yargılamalar olmaz, olamaz da. Yargı süreçlerinin hızlanması, soruşturma ve kovuşturmaların hızlı yürümesi adaletin doğru zamanda tecellisi için de şarttır. Dolayısıyla halkımız ne diyor, geciken adalet adalet değildir.' 'Yargılama sürecini makul bir sürede sonlandırmak doğru olandır' Bozdağ, geçmişte tutuklamada üst sınırın olmadığını hatırlatarak, 'İlk defa sınırı biz getirdik. 10 yılık sınır uygulamaya girdiğinde bazı tahliyeler oldu. O zaman 10 senedir içeride tutuklu olan insanlar vardı. 10 yıl suçun ne iddianamede belli, suç şu, peki mahkeme karar vermiş mi suçun olduğuna dair, karar vermemiş ve o kişi içeride 10 senedir tutuklu duruyor. Böyle bir hukuk devleti olur mu, olmaz. Bu kararı bir şekilde vermek lazım. Bu yargılama sürecini makul bir sürede sonlandırmak doğru olandır. 5 sene, 10 sene suçunun hala mahkeme kararıyla sabit olmayan kişilerin içeride tutuklu kalması hukuken doğru değildir. Biz bunu her defasında ifade ettik' dedi. TMK 10'u kaldıran kanunun tutukluluk süresinin azami üst sınırını 10 yıldan 5 yıla çektiğini anımsatan Bozdağ, burada tutukluluğun azami 5 yıl olacağını ancak 'tutuklu kime denir, buna dair son çıkan kanunda değerlendirme olmadığını' söyledi. Bozdağ, tutuklunun kim olduğunun zaten mevzuatta belli oluğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kararında belli. Anayasa Mahkemesi'nde bireysel başvuru üzerine verdiği karar var, AİHM'in verdiği karar var. Bu kararlar ve mevzuatımız uygulamada tutuklanan kişi hakkında tutuklama kararının uygulandığı andan itibaren hakkında mahkumiyet kararının verildiği tarihe kadar geçen süreyi kapsadığını, tutukluluğu ifade ediyor. Hükümden sonraki süre tutukluluktan sayılmıyor, o hükümlü oluyor, dolayısıyla tutuklu statüsünün dışına çıkıyor, hükümlü oluyor. Bu kanun kapsamında tahliyesi yapılanların tutuklular olması esastır. Çünkü bu kanun, hükümlülerin tahliyesini yani tutukluluktaki 10 yıllık süreyi 5 yıla çekerek sadece tutukluların, bu süreyi dolduran varsa o süreyi dolduranların tahliyesini otomatik hale getiriyor.' 'Hükümlülerle ilgili tahliye Yargıtay hüküm aşamasında resen talep üzerine kendisi bu yönde karar verebilir, başka tür kararlar olabilir' diyen Bozdağ, 'Ama bu kanunda süre azalması nedeniyle hükümlü olanların tahliyesine ilişkin karar gerekçeleri oluşturulması işin doğrusu bana göre hukuken doğru bir gerekçe değil. Ergenekon davası kapsamında tahliyesi yapılan kişilerin bir kısmının tahliye gerekçelerinde tutukluluğun 10 yıldan 5 yıla indirilmesi var, diğer bir kısmın da tahliye gerekçesinde de Anayasa Mahkemesi'nin İlker Başbuğ hakkında verdiği kararın gerekçesi doğrultusunda verilen tahliye kararının gerekçesine benzer bir gerekçe var' diye konuştu İlker Başbuğ hakkında verilen karar Bozdağ, İlker Başbuğ hakkında gerekçe doğrultusunda verilen tahliyelerin gerekçesini de hukuken doğru bir gerekçe olarak gördüğünü belirterek, şu ifadeleri kullandı: 'Zira kalkmış olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yedi ayı aşkın bir süredir karar verdiği kişiler hakkındaki kararın gerekçesini yazıp dosyaya koymuş olmaması, haklarında karar verlier kişilerin Yargıtay'a, Anayasa Mahkemesi'ne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru hakkını kullanmalarını geciktiren bir tutumdur, bir sonuç ortaya koymuştur. Eğer gerekçeli karar vaktinde dosyaya konmuş olsaydı tabi bu kişiler Yargıtay'a gidecek, belki Yargıtay dosyayı bozacak, belki bazı kişilerin tahliyesine karar verecek, belki bazılarının beraatını isteyecektir. Dolayısıyla gerekçeli kararın yazılmamış olması, gecikmiş olması, geciktirilmiş olması bu davada mahkum olan kişilerin, bu kararı denetletme haklarını kullanmalarına engel olmuştur. Şu anda yapılan tahliyer de büyük oranda 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin vaktinde gerekçeli kararı yazmamış olmasına dayanmaktadır, bunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Bu tahliye kararlarının da gerekçelerinde bir kısmın hukuken bana göre, tabi başkaları farklı değerlendirebilir, gerekçelerine katılmıyorum. Yani 10 yıldan 5 yıla indi, o yüzden tahliye ediyoruz gerekçelerine ben hukuken katılmıyorum ama gerekçeli karar geç yazıldı, bu da hak ihlali doğurdu, bu nedenle de tahliyesine karar veren şeklinde bazı gerekçeler var, o gerekçelere katıldığımı ifade etmek isterim.' Bozdağ, 'Aynı davada mahkum olan kişilerden diyelim bir kısmı bir mahkemeye müracaat ediyor, bir kısmı da başka mahkemeye müracaat ediyor. Sonuçta hepsi hükümlü ama tahliye gerekçelerine baktığımızda mahkemelerin birbirinden farklı tahliye gerekçeleri hazırladığını da görüyoruz. İşin doğrusu aynı konuda yasal mevzuat aynı olduğu halde kişilerin durumu da aynı olduğu halde tahliye gerekçelerinin bu kadar farklı olmasını da işin doğrusu hukuken anlamakta zorlandığımı ifade etmek isterim. En azından ana omurgasının aynı olması beklenirdi. Çünkü hepsinin durumu aynıdır, çok farklı tahliye gerekçeleriyle de karşı karşıyayız' dedi. 'Kaldırılmış bir mahkemenin yargılama yetkisi söz konusu edilemez' Bozdağ, bir gazetecinin '13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı üzerine HSYK'nın soruşturma izni var mı, varsa izniniz olur mu' sorusuna, şu yanıtı verdi: '13. Ağır Ceza Mahkemesi diye şu anda bir mahkeme yoktur, 13. Ağır Ceza Mahkemesi yasayla kaldırılmıştır. Kaldırılmış bir mahkemenin yargılama yetkisi söz konusu edilemez , böyle bir yetkisi yoktur. Sadece geçici maddeyle verilen yetkileri kullanabilir o da 15 gün içinde eğer karar yazmamışlarsa karar yazacaklar, bir de dosyaların devrine ilişkin işlemleri tamamlayacaklar. Onun dışında bir işlem yapmaları yargılama faaliyetinde bulunmaları kesinlikle mümkün değildir. Olmayan bir mahkemenin eski hakimlerinin mahkeme varmış gibi karar tesisleri asla kabul edilemez, hukuken doğru değil. Ayrıca Meclis'in çıkardığı yasaya yorumları da hukuken doğru bir yorum değil.'AA
AİHM Öcalan İçin Kararını Verdi
AİHM, Abdullah Öcalan’ın tutukluluk koşullarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğu iddiasıyla açtığı davayla ilgili kararını verdi. Öcalan’ı kısmen haklı bulan mahkeme, tazminat öngörmedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan'ın, tutukluluk koşullarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğu iddiasıyla Ankara'ya karşı 2003 yılında Strasbourg Mahkemesi önünde açtığı davada kararını verdi. 3’e karşı 4 oyla alınan kararda, Abdullah Öcalan kısmen haklı bulundu. Mahkeme, 2009 yılından önceki dönemdeki tutukluluk koşullarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğu sonucuna vardı. Abdullah Öcalan'ın AİHM önünde Ankara'ya karşı 1999 yılında açtığı ilk dava Mayıs 2005'te karara bağlanmış, AİHM, Öcalan'ın, gözaltının hukuki olup olmadığı hususunu ileri sürebileceği bir iç hukuk yolunun olmaması, yakalandıktan sonra hemen bir hakim önüne çıkarılmamış olması, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanmamış olması ve adil yargılanmadığı ve adil olmayan bir yargılama neticesinde ölüm cezasına mahkum edildiği gerekçeleriyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin birçok maddesinin ihlalinde hüküm kılmıştı. AİHM buna karşılık, Öcalan'ın yakalanışının 'uluslararası komplo' olduğu, 'Kürt kimliğinden ötürü ayrımcılık gördüğü' ve Kenya'dan getirilişinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğu tezlerini geri çevirmişti. AİHM, Öcalan'ın maddi ve manevi tazminat taleplerini de reddetmiş, Ankara'yı davacıya 120 bin Euro mahkeme masrafı ödemekle cezalandırmıştı. AİHM, Abdullah Öcalan'ın, 'Türkiye'nin 2005 yılında açıklanan AİHM kararını uygulamayıp kendisini yeniden yargılamadığını' gerekçe göstererek 2007 yılında yaptığı bir diğer dava başvurusunu ise 2010 açıkladığı bir kararla reddetmişti. Milliyet
"Türkiye Öcalan Defterini Kapattı"
AİHM’in Abdullah Öcalan ile ilgili verdiği kararı değerlendiren adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Türkiye bu defteri daha önceden kapattı. Yeniden açılması söz konusu değildir. İdam cezasının kaldırılması, şartlı tahliye hakkı vermez. AİHM kararı ne olursa olsun bizim kararımız bu yöndedir” dedi.Gazetecilerin gündeme dair sorularını yanıtlayan Bozdağ, idam cezasının, Meclis onayınca infazı yapılan bir ceza olduğunu vurguladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Öcalan tarafından Türkiye aleyhine açılan davanın bugün açıklanan nihai olmayan kararında, idam cezasının kaldırılmasıyla birlikte Abdullah Öcalan’ın cezasının ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildiğine dikkat çekti. Mahkeme şartlı serbest bırakılma ihtimali bulunmayan hapis cezasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üçüncü maddesine aykırı olduğuna hükmetti. Mahkemenin İngilizce yayımlanan basın açıklamasında, “Mahkeme, herhangi bir gözden geçirme mekanizmasının var olmadığını göz önüne alarak Öcalan’a verilen ömür boyu hapis cezasının ‘indirgenemez’ bir ceza olduğuna ve aynı zamanda insanlık dışı muamele olduğu şeklinde görüş belirtti” denildi. Mahkeme ayrıca 17 Kasım 2009′a kadar Öcalan’ın sosyal tecrit altında tutulmasının önüne geçecek iletişim imkanları tanınmaması ve ziyaretçilerin İmralı hapisanesine ulaşımında “devam eden büyük zorlukların” insanlık dışı muamele olduğuna dair görüş belirtti. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre taraflar mahkeme kararının ardından üç ay içinde kararın mahkemenin temyiz makamınca gözden geçirilmesini isteyebiliyor.ZETE
Gezi'ye Destek Veren Öğretmenlere Meslekten Men
Yeni dershane yasasıyla Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) kadrolarında başlayan tasfiye sürecinin yankıları sürerken, Bartın’da öğretmenlere yönelik ‘Gezi’ soruşturmasından skandal karar çıktı. Bartın Kız Meslek Lisesi öğretmenleri Aysun İleriler ve Sebahat Polat’a, yedi öğrenciyle Gezi direnişine destek verdikleri için meslekten men cezası verildi.Öğretmenlerin, Leonardo Da Vinci meslek eğitimi programı kapsamında Portekiz’e götürdükleri öğrencilerle Gezi eylemlerine destek vermek için pankart hazırlamaları ve pankartlarla çektirdikleri fotoğrafları Facebook’ta paylaşmalarının ‘meslekten men’ cezasıyla sonuçlanması tartışma yarattı. Okul Müdürü Ercan Koyuncu, fotoğrafları görünce, 2 öğretmeni “resmi bir geziyle gittikleri Portekiz’de bu tür eylemler yapmamaları gerektiği” konusunda uyardı. Bartın İl Milli Eğitim Müdürlüğü ise iki öğretmen hakkında idari soruşturma başlattı. İleriler ve Polat’a “meslekten men” cezası verildi. Sonuç yine değişmedi Ardından Eğitim-Sen, devreye girdi. Sendika yetkilileri, öğrenciler ve aileleri, muhakkikin kendilerinden ‘zorla ifade’ aldığını yazılı olarak bildirdi. Yazıyı, MEB Merkez Disiplin Kurulu’na gönderen sendika, başsavcılığa da suç duyurusunda bulundu. Savcılık, soruşturmayı bakanlığın Teftiş Kurulu’na yönlendirirken, Teftiş Kurulu öğretmenlerin soruşturulması için okula aynı muhakkiki gönderdi. Aynı kişinin yaptığı soruşturmanın da sonucu değişmedi. Kararın durdurulması için dava açılacak Eğitim-Sen Bartın Şube’den yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Üyemiz Aysun İleriler ve Sebahat Polat, hazırladıkları afişlerle ‘Gezi direnişi’ne destek verdikleri için ‘meslekten men’ edilmiştir. Hükümetin intikam ve gözdağı yaratmak için hedef seçtiği öğretmenimize tüm örgütümüz sahip çıkmaktadır. Gerek maddi gerekse hukuki süreçlerde kararın durdurulması için dava açılacak, AİHM de dâhil tüm yasal yollar kullanılacaktır.” (Milliyet)
Bahçeli: 'Fezlekelerle AKP'li Vekillerin Tavrını Göreceğiz'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 4 bakan için TBMM’ye gönderilen fezlekelerin AK Partili vekiller için sınav olduğuna işaret ederek, “Milleti sevdiğini, maneviyatçı-muhafazakar olduğunu söyleyen bu vekiller acaba yolsuzluk ve hırsızlık için hangi tavrı ortaya koyacak bunu göreceğiz. Bu fezlekelerin hem vekiller, hem de halkımız tarafından bilinmesinde fayda var” dedi. Geceyi geçirdiği Ordu’dan karayoluyla Giresun’a gelen MHP Lideri Devlet Bahçeli, Piraziz ilçesinde kalabalık bir partili topluluğunu selamladı. Ankara’da kendisini ziyarete gelirken bir süre önce trafik kazası geçiren MHP Belediye Başkan adayı Uğur Melikoğlu ile ilçe binası önünde görüşen ve geçmiş olsun dileklerini ileten Bahçeli, Giresun kent girişinde de ellerinde tüfekleriyle Giresun Karşılaması oynayan halk oyunları ekibince karşılandı. CHP'Lİ BAŞKAN DA KARŞILAMADA Giresun’un CHP’li Belediye Başkanı Kerim Aksu’nun da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi karşılayanların arasında bulunması dikkat çekti. Bahçeli, daha sonra partililer eşliğinde kentin en işlek caddesinde yürüyerek vatandaşları selamladı, bir otelde kısa bir süre dinlendi. Osmanağa Meydanı’nda toplanan yaklaşık 3 bin kişiye hitap eden Devlet Bahçeli, şunları söyledi: “Milli mücadele kahramanı Osman Ağa’nın torunları. Milli Mücadele’de 2 gönüllü alay çıkaran Aziz Giresunlular, sizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasi yönden önemli sorunlarının olduğu hepimizin gerçeğidir. Türkiye’nin yakın komşularıyla olan ilişkilerinin taşıdığı dış politika sorunları ülkemizin omzunda yüktür. Türkiyemiz çok büyük iç ve dış tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bulunmaktadır. Böyle bir süreçte Türkiye’de 30 Mart seçimleri yapılacak. Bu seçimlere 25 siyasi parti katılıyor. Bin 394 seçim çevresinde seçimler gerçekleştirilecek. Bütün siyasi partilerimize ve değerli adaylara MHP olarak başarılar diliyorum. Demokrasimizin vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilen ve siyasi hayatımızda güzide yeri bulunan, 45’inci yıldönümünü kutlayan, ilkeli, dürüst siyasi anlayışla, köklü ve gelenekli bir kurum olarak kabul edilen MHP, bütün seçim çevrelerinde seçimlere katılmakta, diğerleri gibi demokratik hakkını kullanmaktadır. Bu önemli bir işarettir. Özellikle bazı çevreler, iç ve dış odaklar, Türkiye’nin geleceğini kendi çıkarlarının gerisinde tutanlar, arzuladıkları siyaset mühendisliği ile birilerini bir yere getirmede kendilerini maharetli kabul edenler; son günlerde yine gündeme çıkmışlar. Televizyonların gizli odalarında ne konuşacaklarını planlayarak, mahalli idareler seçimlerinin yorumlamasını yapmaktalar. Sözde besleme yorumcularla Türkiye’nin milli iradesini Ak Parti ve CHP’nin kafesine koymak suretiyle Türkiye’nin geleceğini kendi irade ve istekleri doğrultusunda ambargo altına almak istemektedirler. Araştırmalarla önce Adalet ve Kalkınma Partisi’nden, sonra CHP’den bahisle, iki partinin varlığını ortaya koyarak yorumlar yapmaktadırlar. ‘Birkaç puanla ya AKP veya bir iki puanla CHP geçebilir’ diyerek kamuoyunu akıllarınca yönlendirmeye çalışmaktadırlar.” “KAMUOYU ARAŞTIRMASI YAPTIRMADIK” MHP’nin Türkiye genelinde hiçbir kamu araştırma kuruluşuna araştırma yaptırtmadığını da vurgulayan Devlet Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu araştırmaları yapanlar 3 bin 500 bilemediniz 4 bin denekle araştırma yaptıklarını söyleyerek, AKP ve CHP’ye belli oranları, geri kalanlara ise küçük oranlarda pay vermektedirler. Bu araştırmayı yapanlar kararsızları da AKP ve CHP’ye yazıyorlar. Kamuoyu araştırmalarındaki deneklerin toplamı bu meydanın 10’da biri etmez. Bu meydanı görmeyenler; kimi kandırıyorsunuz. Bu meydan diyor ki, ‘ne AKP ne CHP, ille de MHP.” Bahçeli, Türkiye’nin bazı sorunlarının altını çizmek istediğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “30 Mart sadece belediye başkanlığı seçimi olmayacak. 28 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı seçimi olacak. Halk tarafından seçilecek artık cumhurbaşkanı. Üçüncü siyasi olay da 2015 yılının en geç 12 Haziran’ına kadar genel seçimlerin yapılmasıdır. Bu üç siyasi olay Türkiye’nin kaderini değiştirecek, geleceğini yeniden belirleyecek ve siyasi yönden yeni bir iktidarın şekillenmesine de önemli bir işaret verecektir. Özellikle 30 Mart seçimlerinde bunu görmek mümkün olabilir. Önce belediye başkanlarınızı seçeceksiniz. Sayıma hile ve çalıntı oylar karıştırmamak suretiyle, bugünkü siyasi iktidarın önemli oranda oy kaybetmesi hali, 2015 yılına kadar geçecek siyasi süreçte yeni bir dönemin başlangıcının izlerini ortaya koyacaktır. O nedenle bütün siyasi partilerimiz bu seçimlere önem vermelidir. MHP bu hassasiyetle çalışıyor. Hangi partiden olursa olsun öyle bir şuura sahiptir ki bu vatan evlatları, bir an gelir ‘önce vatan sonra partim’ der. ‘Millet iradesiyle geldim’ diyerek yüzde 49’u yok farz eden, ama yüzde 51 milli iradeyi de hiç önemsemeyen, birisi derdini açıkladığı zaman ‘Al ananı git, vermeseydin oyunu’ diyen bir siyasi iktidar inşallah geldiği gibi gidecektir. Bunun başlangıcı 30 Mart’tır. 30 Mart’ta AKP, ağzına sakız ettiği milli iradeden, milleti her konuda istismar ederek bir çok oyunlara girdiği bir dönemi kapatmak için bir uyarı alacaktır. Ya bu uyarıya uyacak, kendine çeki düzen verecek, veya ‘uyarıyı dinlemiyorum, otoriterim, tek adamım, diktatörlüğü doğru yol alırım’ diyorsa, Topal Osman’ın uşakları inşallah gereğini yapacaktır.” AKP’NİN VAAD ETTİĞİ BÖYLE BİR TÜRKİYE Mİ? Ülkemizin önemli ve dar bir boğazdan geçtiğini de vurgulayan Devlet Bahçeli, şöyle konuştu: “Türkiye kara bir tünelin içine sokulmuş. Bir çıkış arıyor. 11 yıl evvel bugünkü iktidara oy veren kardeşlerim, şimdi bu çıkış yolunda sizlerle beraber olarak yeni bir arayışın içine giriyoruz. 2002 yılında önemli sıkıntılarla, ekonomik geçimsizliklerle, hayat standartlarının altında kalarak, ezilerek hayatını zorla devam ettirmek durumunda kalanlar, yeni kurulmuş siyasi partiye ‘acaba bunlar benim derdimi çözebilir mi?’ diyerek destek vermişlerdir. Aradan geçen 11 yılda bu aziz kardeşlerimiz sorunlarının çözülmediğini, hayat standartlarının yükselmediğini, gelir seviyesinin artmadığını görmüştür. Esnaf ve çiftçi de sorunlarının çözülemediği bir dönemle karşı karşıya kalmıştır. Baktılar ki gittikçe yoksullaşıyorlar. Şu anda ülkemiz 76 milyondur. Yüzde 59’u yoksulluk sınırının altındadır. Bu 44 milyon kişi demektir. 44 milyonun 13 milyonu açlık sınırının altındadır. Açlık sınırı fukaralıktır, kimsesizliktir. Başı dertten kurtarılmama halidir. Çoluğun çocuğun küçücük isteğini dahi karşılayamayan bir babanın sıkıntısıdır. Yine bugün sabah acı ve ızdırap vardı. Bir yerde 7 kişi, diğer yerde 3 kişi hayatını kaybetmiş. Asayişsizlik başını almış gidiyor. Cinayetler salgın halinde. Bunalıma düşerek cinnet getirenler, çoluğu çocuğu katlediyor. Kadına şiddet her gün gündemde. Yuvalar dağılıyor. AKP’nin vaadettiği Türkiye böyle bir Türkiye mi acaba? Bu nasıl bir rezalettir. Bunları nasıl görmemezlikten gelebilirsiniz?” 'KİME KÜRT, KİME TÜRK DİYECEĞİZ' Bahçeli, çözüm sürecine de eleştiriler yönelterek şöyle konuştu: “Oslo’dan başlayan, İmralı ziyareti alışkanlık haline gelen, Kandil’in tercihine bırakılan müzakere süreci var. 30 Mart’tan sonra PKK’nın uzantısı olan sözde siyasi kuruluş 2014’ün Türkiye’nin özerklik yılı olacağını işaret ediyor. Suriye’ye baktığınız zaman göreceksiniz. Suriye’nin iç çatışmaya girdiği süreçte PKK’nın uzantısı olan PYD; Batı Kürdistan Özerk yönetimini oluşturmuştur. Başbakan’ın Barzani ile Diyarbakır’da buluşması, hiç duymadığımız, ne idüğü belirsiz sanatçıyı getirip beraber yaptıkları gövde gösterisinde Kuzey Kürdistan’dan söz edilmiştir. Birileri de bundan cesaretlenerek ‘30 Mart’tan sonra özerkliğimizi ilan edeceğiz’ demektedir. Onun öncesinde TBMM’de yolsuzluk ve rüşvetin ayyuka çıktığı dönemde, bir gece yarısı 4'üncü demokratikleşme paketini çıkarmak suretiyle demokrasi ve insan hakları adına Türkiye’nin bölünmesine yüksek katkı sağlayan bir ihanet yolu başlatılmıştır. Bu ülkede her şeyden önce vatansever olanlar, ülkenin huzur ve barış içinde olmasını isteyenler, milli devlet, üniter yapıdan taviz vermeyenler, bir konuyu net olarak ayırmalıdırlar. Türkiye’de dört bir tarafta yaşayan kardeşlerimiz bin yıllık komşuluğumuzun ve kardeşliğimizin eseridir. Bunlar aziz milletimizin güzide evlatları olarak kabul edilir. Kız alıp vermişler, 4 milyon 200 bine yakın yuva kurmuşlar. 4- 5 çocukları olmuş. Bunları kim nasıl ayırt edecek? Kime Kürt kime Türk diyeceğiz. Bölücü terör başka bir olaydır. Sözde Kürt sorunu adı altında yeni bir siyasal hareketi başlatmak başka bir şeydir. İkincisi milleti bölmektir. Birincisi ise kökü kazınacak ihanet örgütü olarak görülmelidir.” 'AKP’Lİ VEKİLLERİN TAVRINI GÖRECEĞİZ' Devlet Bahçeli, “Şimdi AİHM de bu sürecin başka halkası olarak bir karar alıyor. Ama hükümet bu karara karşı bir yorum yapmıyor. Neden? Çünkü Allah bu iktidarın başına öyle bir bela verdi ki, tam 93 günden beri bu bela ile uğraşıyor. Nedir bu bela? 17 Aralık günü yolsuzluk ve rüşvet sorgulamasıyla AKP’nin ayağı, kolu, başı birbirine karışmış vaziyette. Bu konu gittikçe yaygınlaşıyor. Bugün TBMM’de AKP’ye gönül vererek desteklediğiniz milletvekilleri, 17 Aralık kara gününün, büyük rezaletin karşılığında haysiyetli bir davranışla fezlekeleri hiç tartışmadan bütün millete açıklayarak Yüce Divan’a gönderme açısından önemli bir kararı almalıdırlar. AKP’nin vekilleri, milletin huzuruna çıkıp neyi anlatmışsa, meclisteki davranışlarıyla arasındaki açıyı göreceğiz. Milleti sevdiğini, maneviyatçı - muhafazakar olduğunu söyleyen bu vekiller acaba yolsuzluk ve hırsızlık için hangi tavrı ortaya koyacak, bunu göreceğiz. Bu fezlekelerin hem vekiller hem de halkımız tarafından bilinmesinde fayda vardır. Çünkü bu fezlekeleri hazırlayanlar cumhuriyetin savcılarıdır. Delilleri toplayan cumhuriyetin, devletin kolluk kuvvetleridir. İktidarın polisi olarak algılanamaz, yorumlanamaz, kullanılamazlar. Güneydoğu’da PKK’nın kontrolü altına girmiş il ve ilçelerde, devletin varlığını korumakla görevli olan bu değerli vatan evlatları, İstanbul’a geldiklerinde hırsızların, vurguncuların hamisi ve koruyanı olamaz. 8 bin polis kardeşimizi 40 gün içinde darmadağın eden, savcıları kıyan, HSYK’nın yeniden oluşmasına zemin hazırlayan, korsan ve torbalı yasalarla Türkiye’yi kendine hizmet ettiren anlayışı iyi değerlendirmek gerekir. Artık yeter demek gerekmektedir” dedi. 'TEK DOĞRU KENDİSİ' Başbakan Erdoğan’a sert eleştiriler yönelten Devlet Bahçeli, sözlerini şöyle tamamladı: “Başbakan şaşırmış, gittikçe çılgınlaşmış halde. Nerede ne konuştuğu ne anlaşılıyor, ne biliniyor. Neye inanmış olduğu da belirsiz. Herkese hain ve alçak diyor. Tek doğru kendisi, bütün vatandaşlar ve siyasi partiler ona göre işbirlikçi ve yanlış adamlar. Böyle saçmalık olabilir mi? Millet bu duruma daha fazla tahammül edebilir mi? Recep Tayyip Erdoğan, sonun geliyor, siyasi ömrün tükeniyor. Millet sana ‘seni sevdik ama artık senden soğuduk. İstenmeyen adam ilan ediyoruz' diyor. Bunun yolu demokrasi içinde olacak. Seni milli irade getirmişse, seni istenmeyen adam ilan edip iktidardan kovacak olan da milli iradedir. Bu seçimler iktidarın değişmesinin işaretini verir.” Konuşmasının sonunda Giresun Belediye Başkan adayı Orhan Erzurum ile halkı selamlayan Bahçeli’nin konuşma yaptığı Osmanağa Meydanı’nı dolduran partililerin elindeki, “Ula uşaklar,. Habu Teyyo da hırsız çıkti daa”, “Her yer boş bakan, bu ne güzel Başbakan”, “Kanunsuz devlet, dinsiz millet, MHP’siz hükümet olmaz”, “Sen yürü Türkmen Bey’i arkandayız, oynanan oyunun farkındayız” ve “Hırsız var” pankartları dikkat çekti. Bahçeli, konuşmasının ardından Gümüşhane’ye hareket etti. Korkusuz Medya
'Öcalan'ın Cezası 2024'te Gözden Geçirilmek Zorunda'
Sedat Ergin: 10 yıl sonra Türkiye, her halükârda Öcalan’ın cezasını gözden geçirmek durumuna girecektir AİHM’in Abdullah Öcalan’la ilgili verdiği “Şartlı tahliye olasılığı olmaksızın ömür boyu hapis cezası verilmesiyle ilgili olarak Sözleşme'nin 3'üncü maddesinin ihlal edildiğine oybirliğiyle karar verilmiştir” kararını değerlendiren Hürriyet yazarı Sedat Ergin, “Türkiye, AİHM’nin bu kararını uygulamakla yükümlüdür. Yapılması gereken, bir yasa değişikliğiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası mahkûmlarının durumlarının belli bir süre sonunda gözden geçirilmesini ve ayrıca kendileri açısından şartlı tahliye imkânının değerlendirilmesini mümkün kılan bir düzenlemenin getirilmesidir” dedi. Sedat Ergin, “Gözden geçirme ne zaman olabilir? Geçen yılki “Vinter” içtihadına bakıldığında, AİHM’nin müebbet hapis mahkûmları açısından 25 yıl tutukluluğun tamamlanmasını “gözden geçirme” için makul bir süre olarak telaffuz ettiği görülüyor. Öcalan 1999 yılında tutuklandığına göre, 25 yıllık bekleme dönemi 2024 yılında bitecektir. Yani 10 yıl sonra Türkiye, her halükârda Öcalan’ın cezasını gözden geçirmek durumuna girecektir” görüşünü dile getirdi. Öcalan’ın cezası 2024’te gözden geçirilmek zorunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) önceki gün Abdullah Öcalan’ın dosyası hakkında verdiği karar, kendisinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının on yıl sonra gözden geçirilmesini zorunlu kılacak bir boyut taşıyor. AİHM, önceki gün Öcalan’ın avukatlarının son başvurularıyla ilgili aslında beş ayrı karar aldı. Bu başvurular ağırlıklı olarak Öcalan’ın İmralı Adası’ndaki koşullarını konu alıyordu. Avukatları, Türkiye’nin, İmralı’daki koşullar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz” şeklindeki 3’üncü maddesini ihlal ettiğini ileri sürdü. AİHM, yaptığı incelemede bu şikâyeti 2009 öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı dönemde değerlendirdi, her iki dönem için farklı doğrultuda karar verdi. 2009, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) adaya yaptığı ziyaretten sonra hazırladığı eleştirel rapor üzerine Türk hükümetinin İmralı’daki cezaevi koşullarında bir dizi iyileştirme yaptığı yıldır. AİHM, (1) ilk olarak 2009 öncesi dönemde Türkiye’nin AİHS’nin üçüncü maddesini “ihlal ettiğine” karar vermiştir. Önemli nokta, kararın 7 kişilik dairede 4’e 3 çıkmış olmasıdır. AİHM’deki Türk yargıç Prof. Işıl Karakaş, karara muhalefet eden üç kişilik grupta yer almıştır. AİHM, (2) 2009’dan sonraki dönemde ise bu maddeden “ihlal olmadığına” karar vermiştir. Bu karar 6’ya 1 çıkmıştır. Çoğunluğun, hükümetin attığı adımları yeterli bulduğu anlaşılıyor. 2009 sonrası dönemde kosterin bozulması, hava koşulları gibi “tekrarlanan”gerekçelerle Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüşmesinde yaşanan sorunların AİHM tarafından bir hak ihlali olarak görülmediği anlaşılıyor. Öcalan’ın bir diğer şikâyeti, İmralı’da ailesiyle temasına ve ayrıca haberleşmesine getirilen muhtelif kısıtlamaların AİHS’nin “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir” şeklindeki 8’inci maddesini ihlal ettiği yolundaydı. AİHM, (3) bu başlıktaki şikâyette Öcalan’ın dış dünyayla haberleşmesine getirilen sınırlamalarda -4’e 3 oyla- Türkiye’nin 8’inci maddeyi “ihlal etmediğine” karar vermiştir. AİHM, gerekçesinde Türk hükümetinin, Öcalan’ın dış dünyayla haberleşmesini PKK üyeleriyle temas kurmak için kullanabileceği yolundaki kaygılarını haklı bulmuştur. Mahkeme, aynı zamanda Öcalan’ın özel ve aile hayatına getirilmiş olan kısıtlamaların da “kabul edilebilir sınırları aşmadığına” hükmetmiştir. Bir diğer şikâyet konusu, Öcalan’a idam cezası verildiği 1999 yılında Türkiye’de idam cezalarının zaten infaz edilmediği, genelde 36 yıl hapis cezası olarak uygulandığına dikkat çekmekteydi. Avukatlar, bu durumda Öcalan’ın cezasının daha sonra ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmesinin AİHS’nin “Hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” şeklindeki 7’nci maddesinin ihlali olduğunu ileri sürdü. AİHM, (4) bu şikâyette de oybirliği ile “ihlal olmadığına” karar vermiştir. Kararın en kritik bölümü, Öcalan’ın beşinci şikâyetini konu alıyor. Bu, kendisine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesinin AİHS’nin “insanlık dışı ve onur kırıcı ceza ve muamele”yi yasaklayan 3’üncü maddesinin bir başka ihlalini oluşturduğu iddiasına dayanıyor. Öcalan, bu şikâyetinde AİHM tarafından -oybirliği ile- haklı bulunmuştur. Bunun nedeni, AİHM Büyük Daire’nin geçen yıl aldığı “Vinter ve diğerleri/Birleşik Krallık” başlıklı içtihat kararıdır. Bu karara göre, müebbet hapis cezasının AİHS’nin 3’üncü maddesiyle uyumlu olabilmesi için muhakkak “serbest bırakılma olasılığı” ve “cezanın belli bir süreden sonra gözden geçirilmesi” perspektifini içermesi gerekir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Türkiye’de mahkûmlar açısından şartlı tahliyeye hiçbir şekilde kapıyı aralamayan son derece katı bir yaptırım olarak uygulanıyor. AİHM, (5) kendi içtihadı çerçevesinde Öcalan hakkındaki ağırlaştırılmış müebbet cezasının Sözleşme’nin 3’üncü maddesinin “ihlali olduğuna” kanaat getirmiştir. Türkiye, AİHM’nin bu kararını uygulamakla yükümlüdür. Yapılması gereken, bir yasa değişikliğiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası mahkûmlarının durumlarının belli bir süre sonunda gözden geçirilmesini ve ayrıca kendileri açısından şartlı tahliye imkânının değerlendirilmesini mümkün kılan bir düzenlemenin getirilmesidir. Gözden geçirme ne zaman olabilir? Geçen yılki “Vinter” içtihadına bakıldığında, AİHM’nin müebbet hapis mahkûmları açısından 25 yıl tutukluluğun tamamlanmasını “gözden geçirme” için makul bir süre olarak telaffuz ettiği görülüyor. Öcalan 1999 yılında tutuklandığına göre, 25 yıllık bekleme dönemi 2024 yılında bitecektir. Yani 10 yıl sonra Türkiye, her halükârda Öcalan’ın cezasını gözden geçirmek durumuna girecektir. AİHM’nin bu kararının önemli bir sonucu, gelecekte PKK ile girilen barış sürecinin derinleşmesi ve koşulların olgunlaşması halinde, Türk hükümetine Öcalan’ın durumu konusunda belli bir esneklik marjını şimdiden tanımakta olmasıdır.T24
Erdoğan'a ‘Savaş Suçu'ndan AİHM'de Dava
Erdoğan’a ‘Suriye’de savaş suçları ve teröre destek’ suçlarıyla açılan dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kabul edildiSuriye Arap Haber Ajansı’nın haberine göre, Strasburg’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Uluslararası Cezadan Kaçmakla Mücadele Örgütü Başkanı Lübnanlı Avukat Mey Hansa’nın Suriye’de savaş suçları ve insanlığa karşı cinayetler işlemeleri nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı açtığı mahkeme davasını kabul ettiği belirtildi.Haberde, Hansa’nın ‘Suriye’de fabrikaların yağmalanıp çalınması, Lübnanlı rehinelerin kaçırılması, Malula rahibelerinin kaçırılması, Halep kırsalında iki metropolitin kaçırılması ve terör gruplarına daimi desteği’ suçlamalarıyla Erdoğan’a karşı açtığı mahkeme davasının kabul edildiği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Barselona’daki merkezinden resmi belge aldığı açıklandı.Davanın ön kayıtlara alındığına işaret eden Hansa davada aktif bir şekilde çalışmakla birlikte öne sürülen suç ve suçlulara ilişkin belgelerin takdim edilmesi talebinin kendisine bildirildiğini söyledi.Sendika.Org