Görüş Bildir

Arabuluculuk Haberleri

Arabuluculuk ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Arabuluculuk ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

"Çözüm Sürecinde Birleşik Krallık Örnek Alınabilir"
Ekmeleddin İhsanoğlu: Türkiye’nin daha ölçülü ve daha kalibre edilmiş bir dış politikaya sahip olmalı. Hem Türkiye’nin yüksek menfaatleri, hem de Ortadoğu’daki mazlum halklar savunulmalı. Başbakan Tayyip Erdoğan ’ın, Gazze’de arabuluculuk yapmadığı iddiasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu , “Ramallah’a Sayın Abbas’la, Gazze’ye; Haniye ile Şam’a, Meşal’le görüşmeye gittim. Sonunda 19 Aralık 2006’da Sayın Abbas ile Sayın Haniye arasında 9 maddelik bir anlaşma imzalandı. ‘Yapmadı’ diyor ya, gülüyor. Ben size bunun vesikasını göstermek ve hatırlatmak isterim. Ben boş konuşmayı, tezvirat yapmayı bilemem. Ben bu ucuz siyaset içinden yetişip gelmedim” dedi. İhsanoğlu çözüm süreci konusunda, Konu ne olursa olsun, demokrasi içinde ve insan haklarının genişletilmesi çerçevesinde çözülmeli. Kavga etmeden, medeni ülkelerde olduğu gibi oturalım konuşalım” dedi. Çözüm için Birleşik Krallık’ı örnek gösteren İhsanoğlu, “Galler, İskoçya var. Bütün bunlara baktığınızda Türkiye bunları çözebilir. Çözüme matuf olan çalışmaların desteklenmesi lazım” ifadelerini kullandı. Anadil konusundaki görüşlerine açıklık getiren Cumhurbaşkanı adayı, “Diyarbakır’da doğmuş büyümüşsünüz fakat anadilinizi kullanma hakkına sahip değilsiniz. Neden? Çünkü eli sopalı biri geldi kafanıza vurdu ‘Konuşmayacaksın’ dedi. Bundan daha büyük zulüm olamaz” dedi. Türkiye’nin dış politikasını eleştiren Ekmeleddin İhsanoğlu, “Ben şahsen Türkiye’nin daha ölçülü ve daha kalibre edilmiş bir dış politikaya sahip olmasının hem Türkiye’nin yüksek menfaatlerinin hem de Ortadoğu’daki mazlum halkların savunulması bakımından daha faydalı olacağına inanıyorum. Yine mazlumun yanında olacaksınız ama daha farklı bir üslubu takip ettiğiniz zaman herkes daha kazançlı olacak. Çatışmada taraf olduğunuz zaman kendinizi çatışmanın içinde bulursunuz. Ama çatışan taraflar arasında arabuluculuk yaparsanız daha kıymetli olursunuz” dedi. “Homofobi evrensel bir mesele değildir” sözleriyle çok konuşulan İhsanoğlu, “Bizim toplumumuz muhafazakâr bir toplum. Muhafazakâr toplumun hassasiyetlerini düşünmemiz lazım. Türkiye’de 76 milyon insanın değerlerine saygılı olmamız lazım” diye konuştu. Hürriyet gazetesinde Cansu Çamlıbel ’e konuşan Ekmeleddin İhsanoğlu, son dönemde tartışma konusu haline gelen noktalara değindi. Gazze: Ramallah’a Sayın Abbas’la, Gazze’ye; Haniye ile Şam’a, Meşal’le görüşmeye gittim. Sonunda 19 Aralık 2006’da Sayın Abbas ile Sayın Haniye arasında 9 maddelik bir anlaşma imzalandı. (Dosyasından bir belge çıkarıp bana uzatıyor). ‘Yapmadı’ diyor ya, gülüyor. Ben size bunun vesikasını göstermek ve hatırlatmak isterim. Ben boş konuşmayı, tezvirat yapmayı bilemem. Ben bu ucuz siyaset içinden yetişip gelmedim. CHP-MHP uzlaşmasını arkasına alarak Cumhurbaşkanlığı yarışı için yola çıkan, yolda 8 partiyi daha çatıya katan Ekmeleddin İhsanoğlu ile Diyarbakır durağının ardından buluştuk. İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği döneminden iyi tanıdığım İhsanoğlu, siyasetin temposunu sevmiş görünüyor. Ancak siyasi atışmalarda karşı tarafa laf yetiştirmek söz konusu olduğunda içinden ‘devlet terbiyem el vermez’ geçen cümleler kurmaya devam ediyor. Zaten ona kalırsa bu kadar kısa zamanda gördüğü ilginin merkezinde de bu munis tavır var. Kürtçe eğitim, LGBTİ hakları gibi mayınlı alanlarda üzerine gidince ‘bunları böyle ayak üstü konuşmak doğru olmaz’ diye kesiyor tartışmayı. Mahmud Abbas’ın Başbakan Erdoğan hakkında kapalı kapılar ardında söylediklerini anlatmaya ikna edemedim. Ama Erdoğan’ın ‘Yapmadı’ dediği Gazze arabuluculuğunu belgesiyle anlattı. Kampanya nasıl gidiyor? Sanki Türkiye’de 76 milyon insan adam yetiştiremeyecekmiş gibi bir anlayışın yıkıldığını görüyorlar. Ben buna çok seviniyorum. Bu uzlaşmanın odağında bulunmam benim için şeref vesilesidir ama bu yükü kaldıracak, layıkıyla ifa edecek çok insanın varlığını ben biliyorum. Milletin önündeki bir perdenin kalkmış olması en müspet gelişmelerden biridir. Bu yarıştaki zorlu rakibiniz Tayyip Erdoğan kendi inandığı çizgiden asla taviz vermeyen, karşıtlarıyla uzlaşma gibi bir derdi olmayan güçlü bir lider profili çizerken farklı siyasi görüşlerin uzlaşma adayı oldunuz. Kişiliğiniz ve tarzınızla da adeta bir antikahraman gibi çıktınız toplumun karşısına. Bu tabiri ilk defa sizden duyuyorum. Daha çok sinemada kullanılan bir tabirdir. Alışıldık başrol tiplemesinin zıddı bir karakteri anlatır. Biz şimdi gerçek hayatı konuşuyoruz. (Gülüyor) Bu tabii milletin beklentisi. Milletin artık daha munis bir şekilde konuşup ikna etmeye çalışan, akıllara hitap eden, huzura davet eden, kavgayı ve ötekileşmeyi reddeden, cepheleşmenin karşısında olan bir kucaklanmaya ihtiyacı vardı. Bu gerçekleşiyor. Bunu buldular. Cuma günü Diyarbakır’daydınız. MHP’yi zaten söylemeye gerek yok da CHP’nin de pek varlık gösteremediği ve kabul görmediği bir şehir. Giderken tedirgin oldunuz mu? Başından beri hiçbir partinin programını da benimsemedim ya da onları temsil etmeye çalışmadım. Zaten benim kim olduğumu herkes biliyor. Ben öyle meçhulden gelen bir insan değilim. 35 seneden beri Türk kamuoyunun önünde açık açık duran, bütün faaliyetleri herkes tarafından takip edilen bir Türk vatandaşıyım. Devletime hizmet ettim, uluslararası ilişkilere hizmet ettim. Herkes tanıyor. Belki televizyonları olmayan köy ve kasabalarda tanımayan olabilir ama bütün Türkiye tanıyor. Ben Diyarbakır’a o partinin ya da bu partinin siyasi programını temsilen gitmedim. Müşterekleri ifade eden ve Türkiye’yi yeniden birleştirmek isteyen, Türkiye’yi daha huzurlu bir ülke haline getirmek isteyen bir adayım. Zaten iki partiyle durmadı ki iş, 10 partiye kadar geldik. Bu partiler içinde sağ partiler de var sosyalist parti de var, kadın partisi de var. Başbakan Erdoğan çatıya son katılan partilerin oy oranlarını espri malzemesi yaptı adeta ‘hepsini toplasan kaç ediyor’ diye. O Sayın Başbakan’ın kendi görüşüdür. Başka şeyler de söylüyor. Ama ben baştan beri yüksek bir çıta koydum, o çıtaya riayet edeceğim ve sadece kendi görüşlerimi ifade edeceğim. Bu yarış Türkiye’nin en yüce makamı için yapılan bir yarıştır. Yarışanlar o makama layık şekilde hareket etmek durumundadırlar. Türk siyasetine biraz daha yüksek kalite ve seviye getirmek için ben gayret edeceğim. Kürt siyasi hareketi ile Ak Parti’nin çözüme bakışlarında ciddi farklar olsa da sonuçta hükümetin başlattığı bir süreç var. Siz ne vaat ediyorsunuz Kürtlere? Türkiye bölünmek istemiyor, can kaybı istemiyor, çatışmak istemiyor. Çok can kaybettik. Sırf bu meselede değil. Bundan önce de biz sağ-sol diye kavga ettik. Bizim neslimiz bu kavgaları, acıları yaşadı. Biz diyoruz ki Türkiye ne siyasi kutuplaşmadan ne de etik kutuplaşmadan dolayı çatışma zeminine kaymasın. Türkiye’nin bütün meselelerini diyalogla ve barışçıl yöntemlerle halletmesi lazım. Konu ne olursa olsun, demokrasi içinde ve insan haklarının genişletilmesi çerçevesinde çözülmeli. Kavga etmeden, medeni ülkelerde olduğu gibi oturalım konuşalım. Bu söylediklerinize bakarsak o zaman size göre hükümet doğru bir şey yapıyor. Bu barış çalışmalarının hedefi bakımından elbette doğrudur, çünkü bu meseleyi çözmek lazım. Bir daha ancak vatan müdafaasında yabancılar karşısında şehitlik olsun. Geçen hafta yine teröristlere karşı sınırlarımızı korurken 3 evladımızı şehit verdik. Biz bunun artmasını istemiyoruz. Bunu önlemek için de barışı sürekli destelemek lazım. O bakımdan da ben bu barış çabalarının destekçisiyim, çünkü ben savaşa karşıyım. Biz 1000 sene bu topraklarda beraber yaşadık. Bu ciddi bir mirastır. Bizi ayıran farklar bizi birleştiren unsurların yanında devede kulaktır. Temel mesele dildir. Avrupa Birliği’ne girmek isteyen bir ülkeyiz. Avrupa bunları aştı. İşte önümüzde Birleşik Krallık örneği var; Galler, İskoçya var. Bütün bunlara baktığınızda Türkiye bunları çözebilir. Çözüme matuf olan çalışmaların desteklenmesi lazım. Kürt sorununun kaynağını nasıl tarif edersiniz? Bu sıkıntıların sebebi devletimizin her şeyi sopayla halletme adeti. Bu devlet bu sopayı sadece Kürt kardeşlerimize kullanmadı. Dindarlara da kullandı, sağcılara da kullandı, solculara da kullandı. Türkiye’de işkencelerin en büyüğü milliyetçilere yapıldı. 1940’larda tabutluklar vardı, milliyetçilere tabutlarda işkence edildi. Tabii ki zulümler var, hatalar var ve bunları kabul ediyorum. Ama sadece Kürt oldukları için onlara yapıldı da başkalarına yapılmadı değil. Türkiye’nin insan hak ve hüviyetlerinin uygulanması bakımından çok fazla ilerleme kaydetmesi lazım. Avrupa bu işi çözdü derken, İskoçya ve Galler’i örnek verdiniz. Evet şu an için Birleşik Krallık içinde hayatlarına devam ediyorlar ama biliyorsunuz İskoçya bağımsızlık referandumuna gidiyor. Türkiye’nin çözüm sürecinde yerel yönetimlerin güçlendiği, hatta bir takım özerkliklerin gündeme geldiği formüller konuşulsa bakışınız nasıl olur? Ben Birleşik Krallık örneğine bakalım dedim, birebir alalım demedim. Bizimkisi üniter bir devlet ve bunu korumak lazım. Biz bu emaneti bu şekilde aldık ve bu şekilde devam ettirmeliyiz. Sıkı merkeziyetçilikten ademimerkeziyetçiliğe kayılması gerektiği yönündeki görüşleri en azından tartışmaya açık mısınız? Onların hepsi tartışılabilir tabii. Ama tartışıldığı zaman şu hususu dikkate etmek lazım; bu bir siyasi partinin kendi mülahazaları ve oy kaygısıyla bir pazarlık olarak mı görülüyor? Bu temel üzerine kurulan sağlam bir anlaşma olmaz ve kimseyi tatmin etmez. Ancak o siyasi programı savunanları tatmin eder. O da bir seçim hesabıdır. Eğer siz arkanıza parlamento desteğini alırsanız, bu milli meselede milli mutabakatı arkanıza alırsanız ilelebet çözersiniz. İkinci turda Kürtler kime oy verir? Barış süreci nedeniyle doğal müttefikleri Tayyip Erdoğan’dır gibi genel bir kanı var. Sizce? Tabii bunun takdiri Kürt kardeşlerimize aittir. Kürt kardeşlerimizle ilgili sıkıntıları gidermek için kaygan zemin üzerine değil, siyasi hesaplar üzerine değil, sağlam bir zemin üzerine oturmak lazım. Geçici bir oy hesabıyla bakarsanız bu iş, sonunda kalıcı bir şey kalmaz. Biz milli mutabakatın çözümün arkasında olmasını savunuyoruz. Millet Meclisi mutabakat verdiği zaman o artık ilelebet çözülmüş olur. Kürtlerin anadilde eğitim talebi var. Bunu bekleyen insanlara ‘Kürtçe bilim dilidir’ diyerek o oyu nasıl isteyeceksiniz? Bu mesele söylediklerim arasından cımbızla alındı. Filistin meselesinde söylediklerim de öyle yapılıyor. Çarpıtılan laflarımdan biri de başörtüsü. Ben başörtüsü insan hakkıdır, dini vecibedir ve bir gelenektir diyorum. Sanki ben ilk ikisini söylememişim gibi üçüncüsünü halka içine alıp ‘İhsanoğlu gelenek dedi’ diyorlar. Böyle bir tezvirat durumu var. Asıl soruma dönelim, bilim diliyle neyi kastettiniz? Bakın Tanzimat’a kadar bizim bilim dilimiz Arapçaydı. Ondan sonra tedrici olarak Türkçe kitaplar yazılmaya başlandı fizikte, kimyada, matematikte. Yavaş yavaş Türkçe’de terminolojiler yaratılmaya başlandı. Ben bilim dili olarak bunu kastettim. Yüksek eğitim meselesi noktasında söyledim ve İngilizce’yi de örnek verdim. Esas mesele bence bu değil. Esas mesele anadil meselesi. Orada ben şunu söylüyorum; insanın anadili ana sütü gibidir. İnsan nasıl ana sütü olmadan büyüyemezse, o hakkını kimse ondan alamazsa, anadil hakkını da kimse alamaz. Ben bunu şahsi tecrübem olarak söylüyorum. Ben gurbette doğmuş bir insanım. Gurbette insan vatanını ancak anadilini konuştuğu yerde hisseder. Düşünün Diyarbakır’da doğmuş büyümüşsünüz fakat anadilinizi kullanma hakkına sahip değilsiniz. Neden? Çünkü eli sopalı biri geldi kafanıza vurdu ‘Konuşmayacaksın’ dedi. Bundan daha büyük zulüm olamaz. Yükseköğretim boyutunu anlatıyorsunuz. Peki ilköğretimde, lisede de Kürtçe eğitim sizin için tamam mı? Hayır yani, bu bir söyleşide bu kadar kolay karar verilecek bir konu değil. Kategorik olarak karşı mısınız, değil misiniz? Bunlar ciddi meselelerdir. Ayaküstü bence bunu konuşmayalım. Birdenbire ilköğretim, yüksek eğitim falan konuşmak meseleyi başka mecralara sevk eder. Bunları tartışmanın zamanı değildir şimdi. Mesele anadilin hak olarak tanınmasıdır ve insanların anadilinden mahrum edilmesinin çok yanlış olduğunu söylemektir. ‘Öcalan’ın özgürlüğünün önünü açacak bir yasa önünüze gelirse bunu imzalar mısınız’ diye sormuşlar size. Siz de ‘Toplumda mutabakat olan her şeyi cumhurbaşkanı da kabul etmek durumundadır’ diye yanıt vermişsiniz. Doğru mu? Toplumda ve Meclis’te mutabakat tabii ki. Cumhurbaşkanının önüne böyle bir yasa gelirse Meclis’ten gelecektir. Meclis’in ve toplumun kabul ettiği bir şeyi cumhurbaşkanın da herhalde kabul etmesi gerekir. Milli mutabakatın olmadığı bir konuda millet bölünür. Milletin bölünmesini cumhurbaşkanı kabul etmez. Cumhurbaşkanın görev ve yetkileri arasında Anayasa’nın 104. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti milletinin bütünlüğünü temsil etmek vardır. ‘Meclis’te kabul edilip önüme gelirse imzalarım’ diyorsunuz. Evet. Meclis’in nitelikli çoğunlukla kabul ettiği bir şeyi cumhurbaşkanı da kabul etmelidir. Peki genel olarak Öcalan’ın bu süreçte izlediği tavrı nasıl yorumluyorsunuz? Ben bu konudaki detaylara vakıf değilim, onun için bir değerlendirme yapmak yanlış olur. Bu hükümetin kendi kendine yürüttüğü bir şey. Zaten benim de söylediğim; artık hükümetin daha şeffaf olması ve Meclis’e bilgi vermesi gerektiği. Geçmişte Gazze için arabuluculuk yaptığınız yönündeki sözlerinize Başbakan Erdoğan’dan ‘gülünesi iddia’ şeklinde yorumlar geldi. Siz tam olarak hangi dönemi, hangi ihtilafı kastettiniz? Hamas 2006’da seçimleri, nezih ve şeffaf bir seçimi kazandı. İktidarı kurarken ilk ziyaret ettikleri uluslararası teşkilat bizimkisi oldu. Önce Halid Meşal sonra Dışişleri Bakanı Mahmud Zehar geldi. Bizden destek istediler, biz de yardımcı olmaya çalıştık. Hatta o zaman AB Dış Politika Yüksek Komiseri olan Solana ziyaretime geldiği zaman Hamas’a yardımcı olmak gerektiğini anlattım. Hamas, içeride daha çok hizmetlere dayalı bir dini grup olarak başladı, sonra siyasi partiye dönüştü. İç siyaset üzerine kurulu söylemleri vardı, dış siyaset o zamanlar yoktu. Ben de onlara dış siyaset söylemleri konusunda bazı tavsiyelerde bulundum. Sayın Meşal bunu müspet karşıladı. Ben birkaç kez Şam’a gittim, onlar geldiler. Fakat Hamas iktidara geldikten sonra El Fetih ile aralarında çatışmalar başladı. Silah kullanma başladı, siyasi söylemler de sertleşti, toplum gerildi, karşılıklı adam öldürmeler sürdü. Ben o zaman El Fetih ile Hamas arasındaki bu tansiyonu düşürmek için bir dizi çalışma yaptım. Ramallah’a Sayın Abbas’la, Gazze’ye; Haniye ile Şam’a, Meşal’le görüşmeye gittim. Sonunda 19 Aralık 2006’da Sayın Abbas ile Sayın Haniye arasında 9 maddelik bir anlaşma imzalandı. (Dosyasından bir belge çıkarıp bana uzatıyor). ‘Yapmadı’ diyor ya, gülüyor. Ben size bunun vesikasını göstermek ve hatırlatmak isterim. Ben boş konuşmayı, tezvirat yapmayı bilemem. Ben bu ucuz siyaset içinden yetişip gelmedim. ‘Mahmud Abbas’ın Başbakan Erdoğan’ın Filistin meselesindeki tavrına dair söylediği bazı şeyleri açıklarsam çok ayıp olur’ şeklinde bir ifade kullandınız geçen haftalarda. Neyi ima ediyorsunuz tam olarak? Bunları bugün basın önünde paylaşmak gerçekten benim devlet terbiyeme yakışmıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı’na a ev sahipliği yapan Suudi Arabistan’ın görevinizin son iki senesinde sizin geri çekilmenizi Türk hükümetinden talep ettiği, hatta AK Parti sizin arkanızda durdu diye kendilerinin Ankara’daki elçi atamasını askıya aldığı doğru mu? Bunlar tamamen hayal mahsulü. Devletlerin jestleri, size tavrı nereden belli olur? Hiçbir devlet sevmediği, takdir etmediği insana nişanını vermez. Ben görevimin sonunda Suudi Arabistan hükümetinin bu takdirlerini aldım. Belgeleri de var, bizzat kral adına takılan nişan da var. Bu merasimde oradaki hanedanın mensupları, bütün devletlerin büyükelçilerinin yanında Türkiye büyükelçisi de hazır bulundu. Devlet hiyerarşisinde kraldan sonra gelen dışişleri bakanı nişanı takdim etti ve çok güzel bir konuşma yaptı. Hatta bundan sonra da benim tecrübelerimden yararlanmak istediklerini ifade ettiler. Bu sefir raporlarında da gazetelerde de yazılan, bütün dünyanın bildiği şey. Bazıları, bunları bilmiyor ve kulaklarına fısıldanan şeyleri söylüyor. Bunlar kem söz. Kem söz sahibine aittir. Özellikle Mısır ve Mursi üzerinden ciddi bir ihtilaf yaşadınız Ankara’yla. Her şeye rağmen ‘Genel sekreterlik görevini bırakana kadar AK Parti hükümeti arkamda oldu’ diyebiliyor musunuz? Şüphesiz ki 9 sene içinde ben genel sekreter olarak ettiğim yemine sadık kaldım. Bütün İslam dünyasına ve İslamiyete hizmeti şiar edindim. Bu arada bir Türk olarak ülkemin haklı davalarında hep yanında ve yardımcı oldum. Ben bunları söylemek istemiyorum ama şu var ki genel sekreter seçilmem Türkiye’nin dış politikasına bir katkı olmuştur. Bu değişik sahalarda tecelli etmiştir. Özellikle Kıbrıs meselesinde tecelli etmiştir. Nitekim Kuzey Kıbrıs Türk hükümeti de bana olan takdirini en yüksek şekilde ifade etmiştir. Ben de bununla her zaman gurur duyarım. Bunların detayına girmeyelim. Ben göreve ilk geldiğimde bazı ülkeler beni Türk dış politikasının uzantısı olarak görmeye başladı. Bunlar büyük devletlerdi. Ben kendilerine içtiğim anda sadık kalacağımı ve Türkiye’nin böyle bir talebi olmadığını söyledim. Böyle bir talebi de olmamıştır Türkiye’nin. Ama 2009’a kadar Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle münasebetlerinde fazla bir problem yoktu. Çok ahenkli bir şekilde ilerliyordu. Bilhassa Arap ayaklanmalarından sonra tavırlar farklılaştı. Türkiye’nin son yıllarda hangi Arap ülkesiyle münasebetlerin geliştiğini söyleyebilirsiniz? Her gün daha az samimiyete ve daha derin farklılıklara gidiyoruz. Hükümet derinleşen kutuplaşmaların kendilerinin diktatörlere karşı ilkesel bir tavır almasından, vicdan temelli bir dış politika izlemelerinden kaynaklandığını savunuyor. O bir dış siyaset tercihidir. Artık o söylemin sahipleri onu savunsun. Ben şahsen Türkiye’nin daha ölçülü ve daha kalibre edilmiş bir dış politikaya sahip olmasının hem Türkiye’nin yüksek menfaatlerinin hem de Ortadoğu’daki mazlum halkların savunulması bakımından daha faydalı olacağına inanıyorum. Yine mazlumun yanında olacaksınız ama daha farklı bir üslubu takip ettiğiniz zaman herkes daha kazançlı olacak. Çatışmada taraf olduğunuz zaman kendinizi çatışmanın içinde bulursunuz. Ama çatışan taraflar arasında arabuluculuk yaparsanız daha kıymetli olursunuz. Siz genel sekreter iken İslam ile terör kelimelerinin birlikte kavramsallaştırılmasına karşı bir mücadele verdiniz. Fakat gelinen noktada hayatımızda IŞİD diye bir gerçek var. Bu kötü noktaya biz bir günde gelmedik. İstibdat idareleri, siyasi ve sosyal zulüm, ideolojik zulümle, uzun yılların birikimiyle gelindi. Bunların karşısında insanlar bir ideolojiye sığınıyorlar. Eskiden Marksizm, Leninizm, Maoizm vardı. Bugün de onlar yok. Bir tek yönelecekleri ideoloji din etrafındaki ideoloji. Bu da tabii dinin bütün değerlerine ters düşer. Bunlar dinin rahmet, mağfiret, insanlık mesajını nefrete ve şiddete çevirip adına İslam diyorlar. Cahil insanları arkalarından sürüklüyorlar. Biraz önce nişanını aldığınızı anlattığınız Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın finansmanıyla bu noktaya geldikleri yönünde ciddi bir kanaat var. İslam devletleri sonuçta bu tür doğrudan ya da dolaylı desteklerle radikallere prim vermiş olmuyor mu? Bunların finansmanı çok büyük kaynaklardan geliyor. Gayrimeşru silah trafiğinden, narkotik trafiğinden, Afrika’daki köle trafiğinden, aşırıcı uçları destekleyen işadamlarından geliyor. Bunlar bizim görebildiklerimiz. Bir de göremediğimiz karanlık güçler var. Dünya bunlarla mücadele etmede maalesef başarısız oldu. İşte Afganistan’daki durum, Irak’taki durum, Suriye’deki durum. Sizin biraz önce hatırlattığınız benim 9 sene boyunca verdiğim mücadele bunların dinle ilişkisini koparmak içindi. Çünkü bunlardan İslam sıfatını aldığınız zaman çıplak kalıyorlar. Tetikçi, terörist olarak kalıyorlar. Ama İslami cilayı kabul ettirdikleri zaman esas tehlike orada. ‘İslam Devleti kurduk’ diyorlar şimdi. Bu terör devletidir. El Cezire’ye verdiğiniz bir mülakatta söylediğiniz ‘Homofobi evrensel bir mesele değildir’ lafı arşivlerde duruyor. LGBTİ bireylerin hakları ve toplumdaki konumlarıyla ilgili görüşünüz nedir? Tabii bu çok hassas bir mesele. Bir taraftan bu insanların toplumda yer aramalarıyla ilgili insan hakları boyutu var, bir de toplumun hassasiyetleri var. Bu iki parametre arasında düşünüp ele almak lazım. O denge nasıl bulunur? Toplumdaki homofobiyi aşacak formül nedir sizce? Nedir homofobi? LGBTİ bireylerini kabullenmeyen, hatta onları dışlayan aşırı yaklaşımı özetleyen bir kavram diyebiliriz. İşte bu hassasiyetleri ele almamız lazım. Birdenbire sert bir şekilde bir tarafın üzerine gitmek doğru olmaz. Bir de şu var; bizim toplumumuz muhafazakâr bir toplum. Muhafazakâr toplumun hassasiyetlerini düşünmemiz lazım. Türkiye’de 76 milyon insanın değerlerine saygılı olmamız lazım. Bir taraftan bu şekilde davranan insanlar var ve kendi haklarını müdafaa ediyorlar. Cinsel yönelimlerini özgürce tanımlamalarını hakları olarak görüyorsunuz o halde, öyle mi? Bir taraftan buna karşı olan bir ekseriyet de var. Şimdi benim bunu böyle ayaküstü, hem de havaalanına yetişecek bir anda söylemem mümkün değil. T24
MİT, Rehine Krizinde Kilidi Arap Aşiretleriyle Açtı
Irak'ta 11 Haziran günü Türkiye'nin Musul Konsolosluğu'na baskın düzenleyen IŞİD militanları tarafından rehin alınan 49 görevlinin özgürlüklerine kavuşmasıyla ilgili ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı. Herhangi bir çatışmanın çıkmadığı kurtarma operasyonunun koordinesi yaklaşık 2 aydır bölgede titiz çalışma yürüten MİT tarafından yapıldı ve birçok kez yerleri değiştirilen rehinelerin her anları İnsansız Hava Aracı (İHA) ile adım adım izlendi. Rehine krizinde kilidin Arap aşiret liderlerinin aracılığıyla açıldığı ortaya çıktı.DEFALARCA ADRES DEĞİŞTİRDİLERIŞİD militanları geçen 11 Haziran günü Irak'ın Musul kentine girdi ve kısa sürede şehri teslim aldı. IŞİD militanları 32 Türk şoförünü rehin aldığı işgal sırasında, Musul'da bulunan Türkiye Başkonsolosluğu'na da girdi ve burada bulunan Başkonsolos Öztürk Yılmaz ile binada bulunan 3'ü Iraklı 46'sı Türk 49 kişiyi rehin aldı. Rehin alınan 49 kişi ilk etapta konsolosluktan çıkarıldı ve Musul'da bir otele götürülerek alıkonuldu.Türkiye ve dünya kamuoyunda yankı uyandıran bu gelişme sonrası Milli İstihbarat Teşkilatı, rehinelerin kurtarılması için çalışma başlattı. Ancak, Irak'ta yapılan çalışmalarda arabuluculuk için devreye konulan aşiret liderlerine rağmen sonuca ulaşılamadı. Bu gelişmeler sırasında IŞİD güçleri ise 49 rehineyi ilk etapta götürdükleri otelden, bu kez başka bir noktaya götürdü ve bu uygulamayı birkaç kez yaparak adreslerinin bulunması ve olası bir nokta operasyonunun önünü tıkamış oldu.IRAK'TAN SURİYE'YE GÖTÜRÜLDÜLERIŞİD rehin aldığı ve ihtiyaçlarının karşılanması noktasında herhangi bir sorun çıkarmadığı 49 rehineyi, Ramazan ayı içerisinde kendi militanlarının aldığı güvenlik önlemleri altında Irak topraklarından çıkardı ve Suriye'ye getirdi. IŞİD militanlarının attığı her adımı personel ve haber kaynakları aracılığıyla takip eden MİT, Irak'tan çıkış yapıldığı bilgisinin ulaşmasının ardından rehinelerin bulunduğu konvoyu İHA'lar ile sürekli izlemeye aldı. Irak'tan çıkan rehinelerin bulunduğu konvoy ilk olarak IŞİD güçlerinin etkili olduğu Suriye'nin Haseke kentine getirildi. Burada rehinelerin tutulduğu yerleşim birimlerini tespit eden MİT, Başkonsolos ve beraberindekilerin kurtarılması için girişimlerde bulundu. Ancak, IŞİD militanları birkaç gün sonra Ramazan ayının son günlerinde rehineleri yine konvoy eşliğinde bu kez kontrolünü tamamen ellerinde bulundurdukları Türkiye sınırına 90 kilometre uzaklıktaki Rakka kentine götürdü.BAYRAM ÖNCESİ SERBEST KALACAKLARDIRehinelerin tutulduğu binaları bilen ve buradaki gelişmeleri hem sınır ötesine geçen personelleri, hem bu ülkedeki haber kaynakları hem de İHA'lar aracılığıyla takip eden MİT, görüşmeler başlattı. Yaşanan sürecin hızlandırılması için MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın talimatıyla Dış Operasyon Daire Başkanı rehinelerin serbest bırakılmaları durumunda Türkiye'ye alınacakları en uygun nokta olan Şanlıurfa'nın Akçakale İlçesi'ne gönderdi. Akçakale'ye giden MİT Daire Başkanı'nın yaptığı görüşmeler olumlu ilerledi ve bayram öncesi rehinelerin serbest bırakılmalarına ilişkin mutabakat noktasına gelindi. Ancak bu olumlu adımın ardından Rakka'da bazı aşiretler yakaladıkları isimlerini açıklamadıkları 3 kişinin MİT elemanı olduğunu söyledi. Bu gelişme sonrası rehinelerin Türkiye'ye getirilmesine yönelik yapılan girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. IŞİD bu olayın sonrasında rehinelerin yerini yeniden değiştirdi. IŞİD rehinelerin yerini 101 günde tam 9 kez değiştirdi.ARAP AŞİRETLER ARACI OLDUTüm bu gelişmeler sonrası MİT, Rakka'nın kontrolünü elinde tutan IŞİD üzerinde en büyük etkili olan Arap aşiretleri ile çalışma içerisine girdi. MİT Daire Başkanı, bulunduğu Şanlıurfa'nın Akçakale İlçesi ile Harran İlçesinin Arap kökenli yurttaşların yoğun olarak yaşadığı ve aşiret yapısının varlığını göz önünde tutarak buradaki aşiret reisleri ile iletişime geçti. Her 2 ilçedeki Arap aşiret reislerinden bağlantıları ve aynı aşiretin Suriye'deki liderleri ile iletişim kurduran MİT, rehinelerin serbest bırakılması için IŞİD ile görüşmeler yapmasını sağladı. Rakka'da güçlü olan Arap aşiret liderleri ile yapılan uzun soluklu görüşmeler geçen hafta sonunda olumlu yönde ilerlemeye başladı. Görüşmelerin bu hafta başında istenilen şekilde gerçekleşmesi üzerine rehinelerin serbest bırakılmalarının her an gerçekleşebileceği netleşmeye başladı.SINIRA BORDO BERELİLER KONUŞLANDIRILDIMİT yetkilileri olumlu gelişme sonrası rehinelerin sağlıklı şekilde Rakka'dan Türkiye'ye getirilmesi için operasyon şeklini belirlemeye başladı. Anlık olarak her türlü gelişmelerin Başbakan Ahmet Davutoğlu'na da iletildiği operasyon aşamasında her türlü riski de göz önünde tutan MİT, olası olumsuz gelişmeye karşın Suriye sınırına dikkat çekmemesi için Türkiye'nin değişik bölgelerinde bulunan özel harekat ve bordo bereli askerler gönderildi. Akçakale'ye birkaç gün önce gelen ve sınıra niye getirildikleri konusunda bilgi verilmeyen bordo bereli ve özel harekatçılardan, sadece olası çatışma ihtimaline karşın teyakkuz halinde olmaları istendi.DÜN GECE SERBEST BIRAKILMALARI KARARLAŞTIRILDIOlumlu yönde ilerleyen gelişmeler dün gece sonuçlandı ve IŞİD güçleri rehineleri serbest bırakmayı kabul ettiğini kendilerine aracılık eden Arap aşiret liderleri aracılığıyla MİT'e iletti. Bu haber sonrası her türlü operasyon konusunda uzman olan ancak kaç kişi olduğu açıklanmayan MİT ekibi. IŞİD tehdidi nedeniyle geçen Ocak ayından bu yana kapalı tutulan ve dün gece çalışanların izinli olarak gönderildiği Akçakale Sınır Kapısı'ndan Suriye'ye geçti. MİT ekibi Suriye'ye geçtikten sonra Telabyad İlçesi'nde kendilerini karşılayan IŞİD militanları ve Arap aşiretleri ile birlikte araçlarla Rakka'ya gitti. Gece geç saatlerde Rakka'ya ulaşan ekip, burada bilgilendirilen ve teslim alınmak üzere kendilerini bekleyen rehinelerle buluştu. MİT ekibi rehinelerle bir süre görüştü ve Türkiye'ye gideceklerini ifade ederek, olası çatışma durumunda neler yapmaları gerektiğini de anlattı.ŞAFAK VAKTİ SINIRA ULAŞILDI MİTMİT ekibi teslim aldığı 49 rehineyi yoğun güvenlik önlemleri arasında Rakka'dan yola çıkardı ve 90 kilometrelik yolculuğun ardından şafak vakti Telabyad'a ulaştırdı. Rehineler ve MİT ekibi Telabyad'da IŞİD militanlarının kontrolündeki Telabyad sınır kapısından geçti ve tampon bölgede kendilerini bekleyen MİT Bölge Başkanı ve Şanlıurfa Emniyet Müdürü Eyüp Pınarbaşı ile buluşturdu. Saat 05.00 sıralarında gerçekleşen bu buluşmanın ardından 49 rehine sınır hattında bekleyen midibüs ve minibüslere aktarıldı ve zırhlı araçlar eşliğinde Şanlıurfa'ya getirildi.MİT BİNASINDA BEKLEDİLERSaat 05.45 sıralarında Şanlıurfa'ya gelen rehinelerin ilk etapta Polisevi'ne götürülmesi düşünüldü ancak olayın duyulmaması için bu tercihten vazgeçildi ve MİT'e ait binaya götürüldü. MİT'e giriş yapan rehinelerin sağlıklı şekilde Türkiye'ye getirildiği haberi bu sırada gelişmeleri dakika dakika görüntülü olarak da takip eden MiT Müsteşarı Hakan Fidan tarafından Başbakan Ahmet Davutoğlu'na iletildi. Rehineler ise getirildikleri MİT binasında kahvaltı yapıp, sağlık kontrolünden geçirildi. Bu sırada rehineler arasında bulunan 3 Irak vatandaşı ise Türk yetkililerine yaptığı başvuru sonrası ülkelerine gönderildi.SADECE BAŞKONSOLOS TRAŞ OLDURehineler yaptığı kahvaltı ve sağlık kontrolü sonrası 101 gündür tıraş olmadıklarını söyleyerek sakallarını kesme talebinde bulundu. Bu talep sonrası Başkonsolos Öztürk Yılmaz sakal tıraşı oldu, ancak saat 06.50 sıralarında MİT binasına gelen Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük, Başbakan Davutoğlu'nun kente geleceğini ve rehineleri Ankara'ya Başbakanlık uçağı ile götüreceğini söyledi. Bu gelişme sonrası rehinelerin sakallarını kesme talebi Başbakan Davutoğlu'nun kısa zaman diliminde kente geleceği için yetişmeyeceği ifade edilerek gerçekleşmedi.150 TAKIM ELBİSE GİTTİBu sırada rehinelerin kıyafetlerinin değiştirilmesi için de çalışma başlatıldı ve kent merkezindeki bir mağazadan takım elbise istendi. Valilik tarafından açtırılan mağazada rehinelerin bedenleri bilinmediği için her bedenden talepte bulunuldu ve MİT binasına saat 07.10 sıralarında polisler tarafından 150 takım elbise gönderildi. Mağaza yetkilileri gönderilen takım elbiselerin kaçının rehinelere verildiğini fazla elbiselerin iadesi ile belirleyeceklerini söyledi ancak fiyat konusunda ise bilgi vermedi.Rehineler yeni kıyafetlerini giydikten dakikalar sonra polis eskortu eşliğinde otobüs ve midibüsler ile MİT binasından çıkarılarak saat 07.53'te havaalanına ulaştı. VIP salonuna alınan rehineler bir süre sonra kente gelen Başbakan Davutoğlu ile görüştü. Rehineler ile görüşen ve geçmiş olsun dileğini ileten Davutoğlu, daha sonra yaklaşık 40 dakika kaldığı havaalanından bu kez uçağına aldığı rehineler ile birlikte saat 09.20 sıralarında Ankara'ya hareket etti.Hasan KIRMIZITAŞ - DHA
Süleyman Hurma: "Beşiktaş'tan Teklif Aldım"
Beşiktaş başta olmak üzere birçok kulüpten teklif aldığını ve Kayserispor'la olan sözleşmesinin sona erdiğini belirten genel menajer Süleyman Hurma önemli açıklamalar yaptı.PTT 1. Lig'e düşen Kayserispor'u el birliğiyle yeniden Süper Lig'e döndüreceğimiz ve sezon sonunda ayrılacağım yolunda bir yıl önce verilmiş sözüm vardı.Kayserispor'un şampiyonluğunu görmüş bir kişi olarak, sarı kırmızılı kulüple olan defterimi güzel ve mutlu bir sonla kapattım. Yönetime talip olan adayların da kulüpte kalmam yönündeki önerilerine teşekkür ettim. Bazı kulüplerle görüşmelerim sürüyor'' şeklinde konuştu.KAPTAN VE FUTBOLCULARDAN HURMA'NIN GİDİŞİNE ÜZÜNTÜSüleyman Hurma'nın kulüpten ayrılma kararı üzerine sarı kırmızılı futbolcular adına takım kaptanı Abdullah Durak bir yazılı açıklama yaparak, şu ifadeleri kullandı:'Bir çok sıkıntıya göğüs gerdiğimiz bu sezonda şampiyonluğu elde ettik. Görünmeyen kısmında birçok maddi ve manevi sıkıntı çektik. Takım içerisinden bir oyuncuyu bile göndermeyip, üzerine çok iyi takviyeler yaptığımız bu sezonda uzun zaman para almadan Süleyman abi için oynadık. O nasıl olsa halleder diye güvendik. Aslında takımda kimse kalmayacaktı, hepimiz gidiyorduk. Süleyman Ağabey'in hatırı ve ona güvendiğimizden dolayı kaldık. Düştüğümüz yerden hep beraber kalktığımız bu dönemde Süleyman ağabeyin istifa kararı bütün takımın sevincini yarıda bıraktı. Ben Kayserispor kaptanı olarak bütün futbolcular ve personel adına şehre yön veren başta Onursal Başkanımız Sayın Mehmet Özhaseki olmak üzere değerli büyüklerimize sesleniyorum. Süleyman ağabeye destek olunuz. Bizi ondan, onu bizden ayırmayınız. Bu takımı takım yapan Süleyman Ağabey'in Kayseri'de kalmasını istiyoruz' dedi.KALECİ HAKAN VE ÖMER BAYRAM İÇİN TRABZONSPOR'LA GÖRÜŞÜLÜYORBu arada halen kulüp başkanlığını sürdüren Bekir Yıldız'ın da onayıyla, kulüpteki görevini bırakan Süleyman Hurma'nın kaleci Hakan Arıkan ve Ömer Bayram'ın transferi konusunda Trabzonspor'la görüşerek arabuluculuk yaptığı öğrenildi. Her iki oyuncunun transferinin yarın yapılacak genel kurul sonrası gerçekleşeceği bildirildi.GENEL KURUL YARINÖte yandan Kayserispor Kulübü'nün olağanüstü genel kurulu yarın saat 11.00'de Kadir Has Spor ve Kongre Merkezi'nde yapılacak. Genel kurulda Hilmi Derinel başkanlığa tek aday olarak oylanacak. Derinel başkanlığındaki yeni yönetim kurulu 21 kişiden oluşacak.Sporx
"Büyük Bir Kriz Kapımızda"
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, 'BM Güvenlik Konseyi'nin doğru zamanda doğru insani, evrensel değerlere atıfta bulunarak hayata geçiremediği inisiyatiflerden dolayı bu noktaya gelmiş bulunuyoruz. Irak ve Suriye girift bir biçimde birbirine bağlanmış durumda. Şu anda büyük bir kriz kapımızda ve biz komşular olarak bundan etkileniyoruz' dedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 'BM Güvenlik Konseyi'nin doğru zamanda doğru insani, evrensel değerlere atıfta bulunarak hayata geçiremediği inisiyatiflerden dolayı bu noktaya gelmiş bulunuyoruz. Irak ve Suriye girift bir biçimde birbirine bağlanmış durumda' dedi. Davutoğlu, 'Bölgesel Örgütlerin Arabuluculukta Artan Rolü' temalı III. İstanbul Arabuluculuk Konferansı'nın basına açık üst düzeyli oturumunda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, insanların her yere gidebileceği, kendini güvende, istikrarda hissedebileceği bir yer olmak istediğini belirterek, 'Biz, bütün ulaştırma, fikri faaliyetler, öğrenci değişimi, insani yardım, sosyal refah gibi olumlu gündemlerin geçiş noktası, ortası olmak istiyoruz' ifadelerini kullandı. Ara buluculuğun doğasının değiştiğini ve bu değişikliği anlamadan sorunları çözmenin mümkün olmadığını dile getiren Davutoğlu, Soğuk Savaş döneminde krizler bloklar arası iken, Soğuk Savaş'tan sonra yeni devletler ortaya çıkmaya başlayınca, anlaşmazlıkların ve zorlukların şeklinin daha devletler arası hale geldiğini anlattı. Davutoğlu, 4 AGİT gözlemcisinin kurtarılmasıyla ilgili haber almanın kendisi için çok olumlu bir gelişme olduğunu ifade ederek, 'Bu tip başarıları, Beyaz Saray veya Kremlin'le konuşarak gerçekleştirmek mümkün değil. Orada, yerindeki insanlarla konuşmak gerekiyor. Dolayısıyla gerçekten işlerin doğası değişiyor. Bu, bir operasyon değil aslında ara buluculuk faaliyeti' diye konuştu. Irak'taki kriz Irak'taki krizden dolayı çok üzgün olduğunu ve hayal kırıklığına uğradığını dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti: '2006'da kimse bizden talep etmemesine rağmen İstanbul'da tüm Sünni direnç gruplarını bir araya getirmek amacıyla bir inisiyatif üstlendik. 4 ay boyunca ben kişisel olarak, başdanışman olarak müdahildim ve Sünnilerin tüm liderleri, siyasi arenadan dışlanmış olan bütün paydaşlar, o dönemde dışlanmış olanlar 4 ay boyunca bu toplantılara dahil edildi ve tüm Sünni menşeli direnç gruplarının temsilcilerini bir araya getirdik. Seçim sürecine dahil oldular bu inisiyatif sayesinde. Sünnilerin aşırı radikal grupları, bu süreçten çekildi. Şiiler, Sünniler, İranlılar ve Amerikalılar çok mutluydu. Bizler gerçekten geleceğe dönük olarak çok umutluyduk. 2009'da yeniden aynısını yaptık. Geçen 4 yıl içinde bütün Sünni liderler, ılımlı Sünni siyasetçiler sistemden izole edildi ve politik hayatın dışında bırakıldı. Sünnilerin topluluk kimliği, ulusal kimliğinden daha önemli hale geldi. Kriz yönetimi, Bağdat'taki liderlerin elinden çıkmıştı artık. Eğer Sünni liderlerin, Sünni kitleler nezdinde bir güvenilirliği olsaydı ve siyasi hayatın dışında bırakılmasalardı, kriz Bağdat'ta kendi aralarında akılcı bir müzakereyle sonuçlanabilirdi. Bir diğer taraftan Şii topluluğu artık devletin sahibi gibi hissetti, kendilerine öz güveni geldi. Kürtler tabii öz güvenliydi ve Sünniler yalnız bırakıldıklarını düşündü. Sonra toplumun en alt seviyesinde yeni bir ivme ortaya çıktı maalesef ve o ivme de şu anda yaşadığımız krizin sebebidir.' Davutoğlu, kriz öncesi inisiyatifin ulusal seviyede ve uluslararası aktörler tarafından desteklenmediğini belirterek, 'Şu anda büyük bir kriz kapımızda ve biz komşular olarak bundan etkileniyoruz' dedi. Suriye Dışışleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye'deki duruma değinirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2011'de Halep'te Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile yaptığı toplantıda 'Bir fırtınanın geldiğine' ilişkin uyarıda bulunduğunu ve 'Artık siyasi sistemi eskisi gibi devam ettirmenin mümkün olmadığını, seçimlere gidilmesi gerektiğini' söylediğini hatırlattı. Kriz esnasında devlet içi, toplum içi ara buluculuk faaliyetlerinin işe yaramadığını görünce, bölgesel inisiyatiflerle çalışmaya başladıklarını ve daha sonra 'Suriye'nin Dostları'nı oluşturduklarını anlatan Davutoğlu, 'Bütün bu süreçlerde Suriye rejimini destekleyen ülkeler sessiz kaldı. Çünkü Esed'in kolaylıkla bu süreci kontrol edebileceğine ve halkını bastırabileceğine inanıyorlardı' dedi. Davutoğlu, Suriye'deki gerilimin artışını BM Güvenlik Konseyi'nin sona erdirebileceğini ancak şu ana kadar BM Güvenlik Konseyi nezdinde tek bir karar alınmadığını söyledi. Davutoğlu, '7. fasıla atıfta bulunan, güç kullanımından bahseden bir karar asla çıkmadı. Bu çıksaydı eğer sahadaki durum kontrol edilebilirdi. İnsani yardımlar konusunda da herhangi bir destek görmedik' diye konuştu. Artık Irak ve Suriye'nin tek bir cenah haline dönüştüğünü belirten Davutoğlu, 'BM Güvenlik Konseyi'nin doğru zamanda doğru insani, evrensel değerlere atıfta bulunarak hayata geçiremediği inisiyatiflerden dolayı bu noktaya gelmiş bulunuyoruz. Irak ve Suriye girift bir biçimde birbirine bağlanmış durumda' dedi. Ukrayna Davutoğlu, Türkiye'nin hem Ukrayna'ya hem Rusya'ya komşu ve Kırım'a doğrudan erişimi olan tek ülke olduğuna değinirken, şöyle devam etti: 'Bu kriz en ön aşamalarında, Kiev'de AGİT zirvesi düzenlendiğinde, ki hepimiz oradaydık, Ukrayna'daki parlamento içinde bile bir anlayış, bir mutabakat olsaydı böyle bir kriz olmazdı. Fakat tüm paydaşlar çok acar davranışlar içine girdiler ve Ukraynalı partilerin bir seçim yapmaya zorlandığını gördük. Ukrayna halkı AB ya da Rusya arasında bir seçime zorlandı. Böyle bir kutuplaşmışlıkla böyle bir sorunu çözemezsiniz. Artık Soğuk Savaş döneminde değilsiniz.' Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, 'Ama bir diğer taraftan da Rusça konuşan azınlıkların hakları da göz ardı edilmemeli. Onların hakları pahasına toprak bütünlüğü korunamaz' dedi. Davutoğlu, Ukrayna'da, Suriye'de ve Irak'ta benzer oluşumlarla karşılaşıldığını belirterek, 'İşte burada etkin ve etkileşimli ara buluculuk, sorunları çözebilecek tek araçtır. Cenevre 2 toplantıları Suriye için kaçmış bir fırsattır' ifadelerini kullandı. 'Sürdürülebilir bir ara buluculuk için kadınların da sürece katılması gerekiyor' Eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari de barışa inanan bir insan olarak son dönemlerdeki olaylardan endişe duyduğunu ifade etti. Türkiye ve Finlandiya arasında ara buluculuk konusunda önemli işbirliği olduğuna değinen Ahtisaari, 'Uluslararası alanda ara buluculuğa yapılan yatırım çok az. BM Genel Sekreteri'nin bu alanda adımlar atıyor olmasından büyük mutluluk duyuyorum. Barış için elimizdeki imkanları en iyi şekilde kullanmalıyız' dedi. Ahtisaari, barışın sürdürülebilirliği için diplomasinin çok iyi kullanılması gerektiğine ve bölgesel kuruluşların ara buluculuğa önemli katkıda bulunabileceğine işaret ederek, 'Eğer ülkeler sadece ulusal çıkarlarını düşünürlerse ara buluculuk imkansız olabilir. Fakat bölgesel işbirliği sayesinde ulusal politikaları da gelişebilir. AGİT'i ara buluculuk için örnek gösterebiliriz. AGİT, Ukrayna'da diyaloğun kolaylaştırılması açısından önemli bir rol oynadı. Bütün bölgesel kurumlar ara buluculuk için destek oluşturabilirse çok faydalı olur' diye konuştu. Sürdürülebilir bir ara buluculuk için kadınların da sürece katılması gerektiğini vurgulayan Ahtisaari, Finlandiya'nın bu çerçevede ara buluculuk faaliyetlerine kadınların da dahli için Avrupa'da birçok kentte seminerler düzenlediğini belirtti.AA
Çağlayan'daki Müzakereci Avukat 'Tanık' Sıfatıyla İfade Verdi
Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit olduğu olayda eylemciler ile güvenlik görevlileri arasında arabuluculuk yapan Avukat Şükriye Erden tanık sıfatıyla ifade verdi.Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit olduğu, teröristler Şafak Yayla ile Bahtiyar Doğruyol'un da öldürüldüğü olayı soruşturan İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Mesut Erdinç Bayhan, eylemciler ile güvenlik görevlileri arasında arabuluculuk yapan Avukat Şükriye Erden'in 'tanık' olarak ifadesine başvurdu.Şükriye Erden'in, ifadesinde, olay sabahı saat 09.25 civarında adliyeye girdiğini, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılacak olan duruşmasına daha zaman olduğu için de avukat arkadaşı Tarkan Özdemir ile saat 10.10'da İstanbul 3. İş Mahkemesi'ne gittiklerini söylediği öğrenildi.Ardından, tekrar İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne geldiğini aktaran Avukat Erden'in, duruşma bittikten sonra avukat arkadaşı Ebru Timtik'in ricası üzerine İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya gittiğini belirterek, “Gittiğimde duruşma bitmişi. Ebru hanım geldi, onunla İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmamın vakti geldiğinden oraya gittim. Bu dosyada müvekkilimin ailesiyle birlikte Beltur'a çay içmeye gittik. Saati tam olarak hatırlamamakla birlikte 11.45 civarıydı' dediği öğrenildi.'AVUKATLAR ARALARINDA KONUŞURKEN DUYDUM'Gaziosmanpaşa'da polisin attığı gaz kapsülüyle yaralanan Deniz Genç için saat 12.30'da yapılacak basın açıklaması nedeniyle C kapısına gittiğini aktaran Erden'in, “O açıklama yapıldıktan sonra yaklaşık 13.00 gibi tekrar adliyeye C kapısının avukat girişinden girdik. Heykelin yanındaki sol taraftan B Blok yönünden 1. bodrum kata çıktık' dediği, İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki işini halletmek için 13.45 sıralarında kaleme gittiğini kaydederek, “Koridora çıktığımda simaen tanıdığım avukatlar arasında 'Berkin Elvan'ın savcısı rehin alınmış' diye konuşuyorlardı. Oradaki güvenliğe sorduğumda, onlar da aynı şeyi söylediler. O avukat arkadaşım Twitter'a düşen haberleri göstermeye başladı, ben inanmadığımı söyledim' şeklinde ifade verdiği belirtildi. 'BAŞSAVCIVEKİLİ BENİ ARADI'Ardından, 1. kattaki baro odasına gittiğini, buradayken ismini hatırlamadığı bir Başsavcıvekilinin kendisini aradığını anlatan Erden'in, “Başsavcıvekili bana, Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın eylemciler tarafından rehin alındığını ve eylemcilerin benimle, baro başkanıyla ve Sezgin Tanrıkulu ile görüşmek istediğini söyleyerek, 'Siz neredesiniz? Gelip alabilirim' dedi. Saat 14.16 civarında savcı beyle buluştuk. Beraber 6. kata çıktık' dediği öğrenildi.'EYLEMİN KANSIZ ŞEKİLDE BİTMESİ İÇİN ELİMDEN GELENİ YAPTIM'6. katta iki beyaz giyimli müzakereci polis memurunun da bulunduğunu belirten Erden, “Ben tam bir işbirliği içerisinde ve Emniyet'in yönlendirdiği şekilde, eylemin kansız bitmesi için elimden gelen çabayı sarf ettim. Hatta eylemcilere ısrarcı bir şekilde rica ettim. Şayet müzakere dökümü gelirse, o konuda da ifade vermeye hazırım' dedi.Yüksel KOÇ / İstanbul DHA
9 Ocak 2014 Perşembe Günlük Burç Yorumları
9 Ocak 2014 KOÇ Burcu Yorumu: Bugün, olaylara keskin bir bakış açısı getireceksiniz. Düşündüğünüz her şeyi yaşama geçirmelisiniz. Kendinizi güçlü hissediyor ve iş bağlantılarınızı, kişisel egolarınızın dışında tutuyorsunuz. Maddesel beklentilerinizin uzak yollardan gelebilecek fırsatlarla genişleyebileceğini düşünebilirsiniz. 9 Ocak 2014 BOĞA Burcu Yorumu: Birlikte çalıştığınız kişilerin kişisel desteğine ihtiyacınız olabilir. Bugün, tatil gününüzün zevkini çıkarmalı ve olayları yüzeysel düşünmelisiniz. Eski dostlarınızla birlikte bazı projeler geliştirebilirsiniz. İyi niyetli yaklaşımlarınızın sağlayacağı faydaları, gelecek günlerde daha iyi hissedeceksiniz. Hastalık konusunda kuruntulu davranmaktan vazgeçin. 9 Ocak 2014 İKİZLER Burcu Yorumu: Partnerinizin sizden beklentileri olabilir. Karşılıklı bazı konuları tartışmalı ve onun isteklerine de önem vermelisiniz.Birlikte olduğunuz zaman, atladığınız konular sonradan sorun haline gelebiliyor. Bugün, sosyal ilişkilerinizi yeniden gözden geçirecek ve halletmeniz gereken konuları gündeme getireceksiniz. 9 Ocak 2014 YENGEÇ Burcu Yorumu: Çevrenizde bir takım yenilikler ve değişimler olacak ve kendinizi bu tür konulara karşı hazır hissetmiyor olabilirsiniz. Yaşamınızla ilgili yapacağınız çalışmalarda eski hataları tekrarlamadığınız müddetçe, her şey istediğiniz gibi gelişecek. Hareketli ve ilginç insanları seviyorsunuz. Bugün aktivitelerinizi onlara göre yönlendireceksiniz. 9 Ocak 2014 ASLAN Burcu Yorumu: İnandığınız konularda savaş vermekten hoşlanıyorsunuz.. Bugün, bir takım olayların üzerinize geldiğini hissedebilirsiniz. Sorumluluk duygunuzun yoğun olması nedeniyle, yaklaşımlarınızda sıcaklığı karşı tarafa sıcaklığınızı yansıtabiliyorsunuz. Onların beklentilerinde, aşırılığa kaçmalarına neden olabilirsiniz. 9 Ocak 2014 BAŞAK Burcu Yorumu: Ailenizle ilgili bir takım değişimler söz konusu. Evinizle ilgili yenilikler düşünebilirsiniz. Eşyalarınızın yerini değiştirme ve küçük tamiratlar söz konusu olacak. Yakın akrabalarınız ev değiştirebilirler. Onların bu konuda sizden yardım istemeleri olasılığı var. Bugün, arabuluculuk görevini üstlenebilirsiniz. 9 Ocak 2014 TERAZİ Burcu Yorumu: Çevresel değişimlerden etkilenmemek elinizde değil. Bugün, yeniliklere açık olmanıza rağmen,.yakın dostlarınızdan alacağınız haberlerin sizi etkilemesine izin vermemelisiniz. Geleneksel yapınızın bozulması, bir takım sorunları da beraberinde getiriyor..Akraba ilişkilerinizin gündeme gelmesiyle, ilişkileriniz yoğunluk kazanacak. 9 Ocak 2014 AKREP Burcu Yorumu: Maddesel konularda girişimciliğiniz devam ediyor. Karşılıklı görüşmelerde istediğiniz şartları sağlayabileceksiniz.Aktif yapınızı ortaya koyacağınız çalışmalara yönelecek ve istediğiniz hedeflere adım adım yaklaşacaksınız. Bugün, sinirsel gerilimlerden uzak kalmalısınız. Gününüzün olumsuz etkilenmesine neden oluyorsunuz. 9 Ocak 2014 YAY Burcu Yorumu: İçsel karmaşadan uzak kalmayı bir türlü başaramıyorsunuz. Kendinizi sınamak adına başlattığınız olumlu çabalarınız sonuç verecek. Bugün, kendinize her konuda güvenebilirsiniz. Yaşamınızla ilgili yapmayı istediğiniz değişimlere hazırsınız. Aile içi güzel haberlerin sizi mutlu edeceği bir gün. 9 Ocak 2014 OĞLAK Burcu Yorumu: Siz hiçbir konuda taviz vermekten hoşlanmıyorsunuz. Maddi konularda anlamlı çalışmalar içindesiniz. Yapacağınız her türlü girişimciliğinizi kendi çapınız dahilinde, başarmak istiyorsunuz. Karşınızdaki kişilerin sizden farklı beklentileri olabilir. Önlemlerinizi her konuda alarak, temkinli hareket etmekten yanasınız. 9 Ocak 2014 KOVA Burcu Yorumu: Her yeniliğe açık bir dönemdesiniz. Olayların faklı yönlerini düşünerek,hata yapmak istemiyorsunuz. Bugün, kişisel ihtiyaçlarınızı düşünerek, yatırımlarınızı doğru bir şekilde yapmalısınız.Karşı tarafın yaklaşımlarında belli bir mesafe var ve sizi sıkan, onun özgürlükten uzak ve dar ufuklu olması.. Sistemlerden uzak yaşamak istiyorsunuz. 9 Ocak 2014 BALIK Burcu Yorumu: Her şeyi yenileme ihtiyacı içindesiniz. Artık özgürlük duyguları ile hareket ediyor ve sistemleri yıkmaktan yanasınız. Olabilecek her türlü engeller karşısında doğal bir savunma mekanizması oluşturmayı seviyorsunuz. Kendinize bir çok konuda güveniyor ve işlerinizi aksatmak istemiyorsunuz.
Böyle Hata Düşman Başına: Gizli Operasyona Tweet Kazası
İspanya'da ETA mahkumlarının durumlarının iyileştirilmesine yönelik girişimler yapan bir örgüte karşı düzenlenen operasyonlarda 8 kişi gözaltına alınırken, çok sayıda ev ve ofiste arama yapıldı. Bu arada operasyon dün yerel saat ile 17.00'de başlarken, operasyondan yaklaşık 1,5 saat önce İçişleri Bakanlığı'nın resmi Twitter hesabından bilgi verilmesi tartışmalara yol açtı. İspanya İçişleri Bakanlığı, Bask ve Navarra bölgelerinde dün başlayan ve bugün de devam eden operasyonda gözaltına alınan 8 kişiden ikisinin ETA mahkumlarının avukatlarından Arantza Zulueta ve Jon Enparantza olduğunu açıkladı. Operasyonun, ETA mahkumları ile örgüt arasında arabuluculuk yapan, “Taldeo Koordinasyonu” (TK) adı verilen ve 2012 Temmuz ayında kurulan örgütü hedef aldığı bildirildi. Söz konusu örgütün, ETA mahkumlarını kontrolü altında tuttuğu ve gerek Bask gerekse uluslararası siyasetçilere bağlantı kurmalarını sağladığı kaydedildi. Bu arada operasyon dün yerel saat ile 17.00'de başlarken, operasyondan yaklaşık 1,5 saat önce İçişleri Bakanlığı'nın resmi Twitter hesabından bilgi verilmesi tartışmalara yol açtı. Savcılık, delil karartma olabileceği gerekçesiyle soruşturma başlatacağını açıklarken, İçişleri Bakanlığı “insan hatası” olduğunu savundu. İspanyol jandarması tarafından yürütülen ve halen devam eden operasyonun, 28 Aralık 2013'te ETA Mahkumları Derneği'nin, bu zamana kadar verdikleri zararı kabul edip, ETA mahkumlarının durumlarının iyileştirilmesi için bireysel ve basamaklı bir süreci savunmalarına yönelik yaptıkları açıklamanın arkasından gerçekleşmesi dikkati çekti. ETA Mahkumları Derneği ayrıca bu haftasonu Bilbao kentinde ETA mahkumlarına destek için büyük bir yürüyüş organize ederken, savcılık bu gösterinin yasaklanması için yasal girişim başlattı. Hürriyet
Suriye'den Cenevre'yi Terk Etme Tehdidi
Suriye'de krizin taraflarının ilk kez Cenevre-2 konferansında bugün resmi barış görüşmelerine başlaması beklenirken Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, yarına kadar 'ciddi görüşmelerin' başlamaması durumunda konferansı terk edecekleri uyarısında bulundu. Muallim bu açıklamayı Suriye devlet televizyonuna yaptı. Konferans planına göre Suriye hükümeti ve muhaliflerin heyetleri görüşmeler boyunca farklı odalarda bulunacak ve aradaki teması Birleşmiş Milletler'den bir arabulucu gerçekleştirecek. İsviçre'de arabuluculuk yapan BM yetkilileri, Suriye hükümetinden yetkililer ile isyancı grupların temsilcilerini yüz yüze görüşme masasına oturmaya iknaya çalışıyor fakat bu çabaların sonuç verip vermeyeceği henüz belirsiz. Suriye hükümeti ve muhalifler arasında hâlâ derin görüş ayrılıkları var. Hükümet, terörizm üzerine odaklanmak isterken muhalefetse Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı iktidardan göndermek üzerine eğiliyor. BM'ye göre Suriye'deki çatışmalarda bugüne kadar 100 binden fazla kişi öldü. Bugün Cenevre-2 konferansında üçüncü gün ancak ilk kez taraflar resmi müzakarelerde bulunuyor. Ortadaki farklı taleplere rağmen uzmanlar herhangi bir ilerleme sağlanabileceği konusunda hâlâ umutlu. Öte yandan, Rusya Başbakan Yardımcısı Arkadi Dvorkoviç BBC'ye verdiği mülakatta şu an Cumhurbaşkanı Beşar Esad'dan başka hiç kimsenin Suriye'yi yönetebilecek konumda olmadığını söyledi. Dvorkoviç, Suriye'deki krizin bir demokrasi mücadelesi değil, iktidar kavgası olduğunu ifade etti. Rus Başbakan Yardımcısı, Libya ve Mısır'da hükümet liderlerinin devrilmesinin felaketle sonuçlandığını ve Moskova yönetiminin istikrardan yana olduğunu belirtti. BM'nin Suriye elçisi Lakhdar Brahimi dün Suriye'nin hükümet ve muhalefet heyetleriyle ayrı ayrı görüşmeler yaptı. Muhabirler, İsviçre konferansının Esad hükümeti ile isyancı gruplar arasındaki derin uçurumu gözler önüne serdiğini söylüyor. Brahimi'nin ilk etapta büyük siyasi konulara girmeyip, yerel ateşkes anlaşmaları ve yardım konvoylarına izin gibi daha küçük ve somut adımlar atmaktan yana olduğu biliniyor. 'Türkiye ve ABD Suriye'de katliama son vermeli' Cenevre'de düzenlenen Suriye konferansında krizin taraflarının resmî görüşmelere başlaması beklenirken Şam yönetimi 'Türkiye, ABD, Fransa, İngiltere ve Suudi Arabistan'ın Suriye'de neden oldukları katliamı' sona erdirmeleri gerektiğini savundu. BBC Türkçe