Görüş Bildir
Bahar Yorgunluğunu Atmanızı Sağlayacak 10 Bomba
İlkbaharda abur cubur yemek yerine bu galeride ki yiyecekleri yemenizi şiddetle tavsiye ediyoruz. Birbirinden sağlam olan bu bomba yiyecekler insan hayatında gerçekten çok önemli bir yere sahip. Sizler için bu en sağlıklı 10 yiyeceği seçtik. Eski ve yeni en listelerini sitemizde her zaman bulabilirsiniz. İyi günlerde yemeniz dileği ile bizi takip etmeye devam ediniz.
Nükleer Tıp İçin Zor Dönem
Dünya nükleer tıp sektörünün medikal izotop ihtiyacını karşılayan beş ülkeden biri olan Kanada’nın Chalk River Reaktörü’nü 2016’da kapatacak olması, milyonlarca hastanın tedavisinde zor bir dönemi başlatacak Kanada’nın en yaşlı nükleer reaktörü olan ve medikal izotop üreten Chalk River Nükleer Santrali’nin 2016’da kapatılacak olması, neredeyse tamamı kanser hastası olan nükleer tıp hastaları için zor bir dönemin de başlangıcı olacak. Dünya nükleer tıp sektörünün medikal izotop ihtiyacını Hollanda, Belçika, Fransa ve Güney Afrika ile karşılayan Kanada, Ekim 2011'de aldığı kararla Chalk River Reaktörü’nü 2016’da kapatacağını açıklamıştı. Kanada’nın, nükleer sızıntı nedeniyle geçmişte defalarca kapatılan 57 yaşındaki Chalk River Nükleer Reaktörü’nün yerine yenisini yapmayıp, medikal izotop piyasasından çekileceğini açıklaması, dünya nükleer tıp sektöründe önemli bir boşluğun da doğmasına neden oldu. Son 50 yıldır medikal izotop piyasasının lideri durumunda olan Kanada’nın, bu pazardan çekilmesiyle yerinin nasıl dolacağı tartışılıyor. Dünyada nükleer tıpta kullanılan medikal izotop ihtiyacının yüzde 30’unu karşılayan Chalk River Nükleer Reaktörü, son yıllarda peş peşe meydana gelen sızıntılar nedeniyle aksamalı üretim yapıyor. Medikal izotop üreten beş reaktörden biri olan ve 3 Kasım 1957’de kurulan Chalk River Nükleer Reaktörü, özellikle kanser hastalarının tedavisinde kullanılan radyoaktif kobalt (kobalt 60) üretiyordu. Reaktörde, yılda 20 milyon hasta için izotop üretimi yapılıyor. AA/Al Jazeera
Dünyanın sonunun habercisi 11 teknolojik gelişme!
Yeni bir teknoloji ortaya çıktığında, her seferinde onun dünyanın sonunun habercisi olduğu söylenir. Sosyal ağların iletişim sanatını öldüreceği, Google Glass’ın herkesi ayaklı bir kameraya dönüştüreceği gibi felaket senaryolarına rastlamış olmanız muhtemel. İşte ortaya çıktığında kitleleri korkutan 11 teknoloji.Yeni bir teknoloji ortaya çıktığında, her seferinde onundünyanın sonunun habercisi olduğu söylenir.Sosyal ağların iletişim sanatını öldüreceği, Google Glass’ın herkesi ayaklı bir kameraya dönüştüreceği gibi felaket senaryolarına rastlamış olmanız muhtemel.İşte ortaya çıktığında kitleleri korkutan 11 teknoloji.1. Trenler: Stockton-Darlington Demiryolu 1825′te açıldığında, çoğu kişi insan vücudunun saatte 30 milden (48 km/saat) hızlı gitmeye dayanamayacağını düşünüyordu. Böyle bir hız, vücudunuzun erimesine neden olarak sizi öldürebilirdi.2. Telefonlar: Telefonlar herkes tarafından hoş karşılanmamıştı. Bazı yaşlı insanlar, ona dokununca elektrik çarpılacaklarını düşünmüşler; bazı erkekler ise karılarının çok fazla dedikodu yapacaklarından endişe etmişlerdi. İsviçre’de vaizler telefonun bir şeytan icadı olduğunu söylemişti.3. Televizyon: Hepimiz, göz sağlığımız için TV’den uzakta oturmamız gerektiğine dair öğütlerle büyüdük. Ancak aslında ateş olmayan yerden duman çıkmamıştı: General Electric, 1960′ların sonlarında zararlı X-ışınları yayan bozuk TV’ler sevk etmiş; bunun sonucunda yetkililer TV’lere çok yakın oturmamamız gerektiğini söylemişlerdi. General Electric sorunu çözse de, korku yerinde kaldı.4. CRT monitörler: 2000′lerin ortalarında CRT monitörlerin hamile kadınların çocuk düşürmesine neden olduğuna dair endişeler vardı. İlk araştırmalar böyle bir bağlantı bulamasa da TCO93 ve TCO95 standartları, CRT radyasyonunu daha alt seviyeye çekti.5. Wi-Fi: Bazı kullanıcılara göre kablosuz ağ donanımları, “elektrohassasiyet” ve kanser gibi kötü yan etkilere sahipti. Ancak Wi-Fi’ın herhangi bir olumsuz etkisi olduğuna dair elle tutulur bir kanıt yok.6. 2.000 yılı hatası: Bilgisayarların iki haneli yılları temel alması, 2.000 yılına girerken uçakların düşmesine, asansörde sıkışıp kalmamıza ve her tür kıyamet senaryosunun gerçekleşmesine neden olacaktı. Sonuçta hiçbir şey olmadı. Ya Y2K hatasına karşı savaşanlar iyi bir iş çıkardı, ya da tüm bunlar birer palavradan ibaretti.7. Robotlar: Robotlar her yere yayılıp, işlerimizi elimizden alacaklardı. Aslında bu bir bakıma gerçek oldu, dijital teknoloji ATM’lerden süpermarket çalışanlarına her tür alanda insanların yerine geçti. Amazon şu sıralar her işini robotlarla görmenin peşinde, Google’ın kendi giden arabaları ve Japon’ların bakım robotları ise insanları gereksiz hale getirmek üzere.8. Klonlama: 1997′de Dolly’nin klonlanmasının ardından ABD’li fizikçi Richard Seed, ilk insanı 18 ay içinde klonlayacaklarının sözünü vermişti. Üstelik ilk klon, Seed’in kendisi olacaktı. Ancak şu an dünyada hala bir adet Seed var ve insan klonlama, henüz filmlerden dışarıya çıkabilmiş değil.9. Ses kayıt cihazları: 1980′lerde ucuz kaset kayıt cihazlarının yükselişi, müzikleri radyodan kaydedebilmek anlamına geliyordu. Bu ise müzik işini tamamen öldürebilirdi. Böyle bir şey olmadı, ancak bu korku, dijital kayıt yöntemi DAT ortaya çıkar çıkmaz ABD tarafından engellenmesine sebep oldu. Bu engel işe yaramadı çünkü birkaç sene sonra internet ve Napster, neredeyse tüm sektörü yerle bir etti.10. VHS video kayıt cihazları: ABD yönetiminden video kayıt cihazlarının yasaklanmasını isteyen Motion Picture Association of America’dan Jack Valenti’ye göre teknoloji, film sektörünün “kanayıp, kanayıp, kan kaybetmesine” neden olacaktı.Aksine videolar, video kaset satışları için dev bir sektör oluşturarak film sektörünü kurtardılar.11. SMS konuşmaları: 2003′te kısa metin mesajlarının İngilizce dilini öldüreceği düşünülüyordu. Ancak böyle bir şey olmadı, çocuklar kendi kısaltmalarına ve argolarına daha önceleri de sahiplerdi.
Gündelik Hayatta Kaosa Neden Olmuş 10 Bilgisayar Hatası
Bilgisayarların uzunca yıllardır hayatımızda olduğu ve hayatımınızın da pek çok alanını kontrol ettikleri bir gerçek. Ancak işlerimizi ve hayatlarımızı tamamen bu cihazlara bırakarak doğru mu yapıyoruz acaba? Zira küçük bir kod hatası bakın nelere mal olabiliyor...
Kafa Karıştırmakta Sınırları Zorlayan 15 Film
Bazı filmler vardır ki, kafa karıştırmakta sınırları zorlar. Bunu kimi yönetmen; zaman kavramını izleyicinin ayağının altından çekerek; kimisi de bilinçaltının tüm derinliklerini sergileyerek yapar. Biz de izleyiciler olarak, 'ne anlatmaya çalışıyor acaba?' diye, filme bakar dururuz.  İşte o filmler:Not: Filmin özetleri, Sinemalar.com ve Beyazperde'den alıntılanmıştır!
Reklam
Gözler İçin Faydalı mı?
Kahvenin içindeki klorojenik asit adlı madde, görme yeteneğindeki bozulma ve retinada oluşan dejenerasyon sonucu ortaya çıkabilecek körlüğü engelliyor. Journal of Agricultural and Food Chemistry ismine sahip bilimsel dergisinde yer alan çalışma, kahvede büyük oranda bulunan klorojenik asit ismine sahip maddenin görme yeteneğindeki azalmayı önlendiğini ortaya çıkardı. Çalışma, saf kahvede % 7-9 oranında bulunan antioksidan özelliğine sahip bu maddenin , glokom, yaşlanma ve diyabet sonucu retinada oluşan bozulmaya bağlı ortaya çıkan körlüklere de mani olabileceğini gösterdi. Araştırmada farelerin gözlerine oksidatif stres ve retinada bozulmaya yol açan serbest radikallerin oluşmasına sebep olan nitrik oksit maddesi uygulayan bilim adamları, bu durumun retinada bozulmaya sebebiyet verdiğini gözlemledi. Ancak, bu işlemden önce gözlerine klorojenik asit uygulanan farelerin retinalarındaysa hasar meydana gelmediği belirlendi. Profesör Chang Y. Lee başkanlığında yapılan araştırma, Journal of Agricultural and Food Chemistry adlı bilimsel dergi ve Cornell Üniversitesi’nin internet sayfasında bilim dünyasına tanıtıldı. Göz küresinin iç yüzeyini kaplayan, ince, yarı saydam bir zar olan retina, içinde ışığa duyarlı milyonlarca hücre ve görsel bilgiyi alma ve düzenleme işlevi gören diğer sinir hücrelerini barındıran gözdeki hayati öneme sahip bir tabaka . Retinanın, metabolik olarak son derece faal dokulara sahip olması nedeniyle yüksek seviyelerde oksijene ihtiyaç duyması, bu zardaki serbest radikaller ve antioksidan savunma hatları arasında olan dengenin bozulması olarak tanımlanan oksidatif strese yol açıyor. Retinanın oksijensiz kalması ve serbest radikallerin üretilmesi doku hasarı ve görme kaybının başlıca nedenlerini oluşturuyor.haber kaynağı: 365haber.org
Obezitenin Hamilelik Sürecine Etkileri Nelerdir?
Vücutta, yağ hücre kütlesi ve hacminin artmasına bağlı olarak yağ dokusunun aşırı gelişmesi sonucunda ortaya çıkan obezite, bir metabolizma hastalığıdır. Harcanan ve depolanan enerji arasındaki dengesizlik nedeniyle olabileceği gibi genetik yapıdan, sahip olunan hastalıklardan veya kullanılan ilaçlardan da kaynaklanabilir. Günlük hayatımızda obezite başlı başına büyük sorunlar yaşatabilirken üzerine bir de gebelik eklendiğinde komplikasyonlar daha da tehlikeli boyutlara ulaşabilmektedir… Gebelik sürecindeki risk faktörleri, anne adayı obezite ise dört kat daha artış göstermektedir. Üstelik beden kitle indeksi ölçüldüğünde çıkan değer otuz beş üzeri ise risk yedi kat daha arttığı araştırmalar ışığında kanıtlanmıştır. Peki obezitenin gebelik sürecinde ne gibi yan etkileri olmakta? Bu yan etkileri madde madde irdelersek; *Obez anne adaylarının düşük yapma olasılığı normal kilodaki hamilelere göre daha fazladır. Üstelik bu durum anne adayı ölümlerini dahi etkileyebilmektedir. *Obezite, anne adaylarının kan basıncını on kat arttırabilmektedir. Kan basıncı arttığında hem annenin hem de bebeğin sağlığı büyük tehlike altına girer. *Obezite hamilelik sürecinde bir çok komplikasyona neden olabileceği gibi anne adayının diyabet hastalığına yakalanma riskini de arttırmaktadır. *Obez anne adaylarının bebeklerinin kilosu normalin çok üzerinde çıkabilmektedir. *Obezite, gebe kalmayı da zorlaştıran metabolik bir hastalıktır. Gebe kalmak için gerekli düzeyde salgılanması gereken hormonlar yağ dokusu tarafından emilerek görevlerini yeteri kadar yerine getirememektedir. Kilo kaybı hormonların salgılanma miktarını da dengelediği için gebe kalma şansını da artırmaktadır. Anne olmak isteyen kadınlar önce ideal kilolarına kavuşmalıdır, hem anne adayının sağlığı hem de bebeğin sağlıklı gelişimi için bu ayrıntı çok önemlidir.
Reklam
Kuruyemişin Bilinmeyen Faydaları
Bu gün pek çoğumuzun severek tükettiği, elinin altından eksik etmediği kuruyemişler üzerinde duracak, faydalarını öğreneceğiz. Bu sayede çeşitli kuruyemişler hakkında yazılıp çizilen “zararlıdır kilo aldırır” vs. türünden yanlışlarıda zihinlerden temizlemiş olacağız. Zira yanlış yönlendirmeler neticesinde bir çok insan esasen kendisi için çok faydalı olacak ve her gün belirli oranlarda tüketince yararlarını göreceği kuruyemiş nimetinden uzak kalmaktadır. Kuruyemişler yanlış bilinenlerin aksine genel olarak protein, vitamin, karbonhidrat ve mineraller açısından oldukça zengin olan ve vücudun direncini artırmada yüksek oranda yardımcı besin kaynaklarıdır. Özellikle kilo sorunu olup kilo vermek isteyenler açısından hiç tereddütsüz tercih edilmelidir. Zira gün içinde belirli aralıklarla yiyeceğiniz bir avuç fındık yada fıstık sizin vitamin ve minarel ihtiyacınızı karşılıyor, sizi zinde tutuyor ve aynı zamanda sebep olduğu tokluk hissiyle kilo vermenize çok büyük oranda yardımcı oluyor. İşte Kuruyemişler ve Faydaları: Fındık Kuvvet vericidir. Aynı zamanda yüksek kolestrolün düşürülmesinde çok etkindir. Kalsiyum, demir, karbonhidrat, yağ ve çinko ile metabolizmayı ciddi anlamda düzenler. E vitamini açısından oldukça zengindir. Kemik gelişimi ve güçlenmesinde etkindir. Kansızlığa karşı koruyucu görev yapar. Kanser oluşumuna engel olur. Dahası halihazırdaki bir kanser oluşumunu etkisiz hale getirmek için çalışır ve vücudu ciddi anlamda korur. Badem Omega 3 yönünden çok zengin olan ve faydaları bilinenden çok fazla olan baden zihni yorgunluğu gidermede çok faydalıdır. Böbrek ,mesane, tenasül yolları iltihaplarını önlemede çok etkindir. Baş ağrısı, karaciğer ve böbrek ağrılarına karşı ağrı kesici hafifletici etkisi vardır. Kalp ve damar güçlendiricidir.Tansiyonu düşürücü etkisi vardır. Şeker hastalığı riskini son derece azaltır. Tam bir sağlık deposu olan badem aynı zamanda adet dönemlerinde ortaya çıkan kan şekeri düşüklüğüne engel olur. Kemikleri güçlendirir. Düzenli kullanıldığı takdirde beyin hücrelerinin yaşlanmasını yavaşlatır. Besleyiciliği, tokluk hissi vermesi ve iştah kesici özellikleri ile kilo vermede çok etkin olan badem aynı zamanda cinsel güçsüzlüğe karşıda faydalıdır. Antep fıstığı İçeriğinde kolesterol barındırmayan antep fıstığı kandaki kolesterol seviyesinin düşürülmesinde oldukça etkindir. Kalp hastalıkları riskini azaltır. Göğsü yumuşatır. Öksürük kesicidir. Düzenli olarak günde bir avuç tüketimi sonucunda bedeni güçlendirir. Zihin gücüne sebep olur. Protein yönünden etten daha ileridedir. Kan şekerini düzenler. Kilo aldırmaz. Çocukların zeka gelişiminde çok etkilidir. Damar tıkanıklığını engelleme özelliği keşfedilmiştir. Yer fıstığı Baklagiller familyasındandır. Bedeni ve zihni gücü yüksek oranda artırır. Göğsü yumuşatıp, öksürük söktürür. Cinsel gücü artırmada etkendir. Kemik ve kasları güçlendirir. Mide rahatsızlıklarında etkilidir. Kolesterolü düşürür. Kalp sağlığı için son derece faydalıdır. Kansere karşı koruyucudur. Böbrek ve safra kesesi ağrılarında kullanıldığı takdirde iyi gelir. Hem besleyici hem aynı zamanda enerji vericidir. Bağışıklığı güçlendirir.Unutkanlık yani Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltır. Beyaz leblebi Mide suyunu çeker. Kilo vermek için kullanılabilecek harika bir kuruyemiştir.Tokluk hissi verip açlığı bastırır.    Yok denecek oranda yağ içerir. Midedeki asit fazlasını emip yok eder. Emzirme durumundaki annelerin anne sütünü artırmada çok etkilidir. Sarı leblebi Nohutun kavrulması neticesinde ortaya çıkar.  Vücudu kuvvetlendirici özelliği vardır. Anne sütünü artırmada yardımcıdır. Reflü ve gastrit gibi mide rahatsızlıklarına çok iyi gelir. Ağrısız bir mide için düzenli olarak tüketilmesi gereklidir. (Sigaradan uzak durulmalı) Tokluk hissi vererek zayıflamaya yardımcı olur. Bel ve diş ağrıları için tercih edilesi bir kuruyemiştir. Böbrek taşlarının düşürülmesinde yardımcıdır. Ses kısıklığına engel olur kısılan sesin açılmasında çok yardımcıdır. Ayçekirdeği Bilinenin aksine ayçekirdeği bir çok faydayı içinde barındırır. günlük 50 – 100 gram ayçekirdeği bir insanın E vitamini ihtiyacının hemen hemen hepsini karşılar. Kan dolaşımının korunmasında çok etkilidir. İçeriğindeki yağ damar sertliğine engel olur.  Kalp ve sinir hastalıklarını önlemede çok önemli rol oynar. Cinsel gücü artırıcı özelliği vardır. İktidarsızlığı önleyen yapıdadır. Magnezyum zengini ay çekirdeği kemik ve eklem sağlığında son derece etkilidir. Cildi korur. Antienflamatuar özelliği sayesinde astım ve benzeri semptomların azalmasında etkilidir. Kabak çekirdeği Çok önemli bir besin maddesidir. Harika bir solucan, kurt ve parazit ilacı gibidir. Tenya solucanlarını ve parazitleri yok eder. Tansiyonu düşürür. Kan şekeri seviyesini dengeler ve kontrol altında tutar. İçeriğinde bolca fosfor, manganez, magnezyum, demir ve bakır barındırır. Cildi güzelleştirici özelliği vardır. Kabak çekirdeği aynı zamanda mutluluk algısı verir. Depresyona ço iyi gelir. Uykusuzluğu önleyip uyku kalitesini büyük ölçüde artırır. Kemikleri güçlendirir. Böbrek taşı oluşumunu engellediği tespit edilmiştir. İdrar zorluğuna karşı etkindir. Ceviz Alzheimer ve egzama hastalıklarına çok iyi gelir. Zeka gelişiminde etkindir. Kalp hastalıklarını önleyerek kalp atışlarını düzenler. Prostat kanserine engel olur. Omega 3 yağ oranı düşük olan çocuklarda ortaya çıkan hiperaktivite ve davranış bozuklarını düzenleyer. Omega 3 bakımından oldukça zengin bir yapıya sahiptir.Kan pıhtılaşmasını önleyen harika bir besin maddesidir. Beyin damarlarına çok faydalıdır.Düzenli olarak günde 3 – 4 adet yenildiği takdirde bir çok faydası görülmeye başlayacaktır.
Anne Sütü ve Faydaları
Bebek için anne sütünün doyurucu etkisi dışında bir çok faydası olduğu araştırmalar sonucunda kanıtlandı. Anne sütü ile beslenen bebeklerin bağışıklık sistemleri mama ile beslenen bebeklere göre oldukça kuvvetli… Anne sütü ile beslenen bebeklerde, ileriki yaşlarda diyabet ve hipertansiyon gibi hastalıklara yakalanma riski oldukça düşük olduğu uzmanlar tarafından sıkça vurgulanıyor. Üstelik emziren annelerin, psikolojik olarak kendilerini daha mutlu hissettiğini dile getiren doktorlar, anne ile bebek arasındaki bağın da güçlendiğinin altını çiziyor. Emziren annelerde doğum sonrasında meydana gelebilecek kanama riski oldukça az görülüyor. Emzirmek, meme, yumurtalık ve rahim kanserinin görülme olasılığını azalttığı yapılan son araştırmalar ile ispatlanmıştır. Bu sebeple anne adaylarının doğumdan önce zihinsel olarak bebeklerini emzirme konusunda kendilerini hazırlamaları oldukça önemlidir. Anne doğumdan yaklaşım yarım saat sonra bebeği ile cilt teması kurmalı ve sütü gelmemiş olsa bile bebeğini emzirmeye çabalamalıdır. Sağlıklı bir emzirme için anne; bol ve rahat kıyafetler tercih etmeli, sessiz bir ortam sağlanmalı ve psikolojik olarak kaygılardan kendisini uzak tutmalıdır. Emzirme esnasında bebeğin ağzı, çenesi ve göbeği kafası ile orantılı bir şekilde tutulmalı, bebeğin yüzü, göğsü ve karnı ise anneye dönük tutulmalıdır. Başarılı bir emzirme sırasında bebeğin yutma sesleri duyulur. Emzirme sürecinde bebeğin ve annenin sağlığı çok önemlidir. Bu sebeple annenin özellikle protein ve kalsiyumca zengin besinler tüketmesi oldukça önemlidir. Hamilelik sürecinde olduğu gibi emzirme döneminde de eğer ilaç kullanılması gerekiyorsa bunun mutlaka uzman bilgisi dahilinde olması gerekir. Aksi takdirde kullanılan bazı ilaçlar süt ile bebeğe geçebilir ve istenmeyen yan etkilere sebep olabilir.
Bakan Faruk Çelik 4 Gün Sonra Soma Yolunda
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, büyük bir facianın yaşandığı Soma’ya bakanlığın teftiş kurulu başkanının öncülüğünde, daha önce hiç Soma’daki madenlerde görev yapmamış müfettişlerden oluşan bir heyetle gitti. Çelik, müfettişlerin Soma’daki madencilerle de tek tek görüşeceğini belirterek bütün işçilere, “Patronlardan korkmayın, yanlışlıkları anlatın” çağrısı yaptı.  Hürriyet Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek'in haberine göre, kanser olduğuna ilişkin iddiaların gündeme getirilmesi üzerine Çelik, “Tahliller test amaçlıydı, temiz çıktı, kanser değilim. Testlerin zamanlamasını doktorlar belirledi. Bu nedenle Ankara’dan ayrılamadım” dedi. Deniz Zeyrek | Hürriyet
Reklam
Mehmet İstif Hayatını Kaybetti
Mersin'de Gezi eylemi sırasında yüzüne biber gazı sıkılan ve bu nedenle dil kökü kanseri olduğu iddia edilen 36 yaşındaki Mehmet İstif yaşamını yitirdi. İstif, 17′nci Mersin Akdeniz Oyunları’nın açılış töreni öncesinde Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nda gerçekleşen Gezi Direnişi’ne destek eylemine katılmıştı. Polisler, eylemcilere biber gazıyla müdahale etmiş ve biber gazından Mehmet İstif de etkilenmişti. Yakın mesafeden yüzüne biber gazı sıkılan İstif, ertesi gün yüzünde, ağzında oluşan kızarıklık ve şişlikler nedeniyle Toros Devlet Hastanesi’ne başvurmuştu. Burada muayene edilen İstif’e enfeksiyon tanısı konulup, tedavisi için sprey türü ilaçlar verilmişti. Ancak, İstif’in ağzındaki yaralar daha da kötüleşince birkaç gün sonra Mersin Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne gitti. Kulak burun boğaz polikliniğindeki muayenesinde ‘alerjik reaksiyon’ tanısı konulan Mehmet İstif, geçen 24 Temmuz’da aynı hastanede ameliyat edildi. İstif’in dilinde oluşan mukoza operasyonla temizlendi. Bu ameliyatın ardından İstif, konuşma ve beslenme güçlüğü çekmeye başladı. Daha sonra Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde tedavisine devam edilen Mehmet İstif’e biyopsi yapıldı. Dilindeki yaranın dil kökü kanserine dönüştüğü saptandı. Radyoterapi ve kemoterapi tedavisine başlandı. İstif yazılım işini yaptığı işyerini kapatmak zorunda kaldı. İstif sadece emekli olan babası tarafından ancak maddi olarak destek görebiliyor. Hastalığı ilerleyen İstif, götürüldüğü Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedaviye alındı. Kanser nedeniyle dilinin bir bölümü de alınan İstif, şiddetli ağrılar, enfeksiyon ve yüksek ateş nedeniyle ölüm kalım savaşı veren İstif Yoğun Bakımda tedavisi sürerken bugün öğlen saatlerinde yaşamını yitirdi. İstif, kendisini bu hale getiren olayı ise şöyle anlatmıştı: “Müdahale başlamadan önce her hareketimi takip eden sırtında gaz tüpü olan bir çevik kuvvet polisini fark ettim. Saldırı başladığında tazyikli su ve gazın etkisiyle insanlar polis barikatı arasında kaldı ve yerlere düştü. Gazdan etkilendiği için kalkamayan bir arkadaşı, koşan polislerin altında ezilmesin diye üstüne kapanarak korudum. Bu sırada kaç cop yediğimi hatırlamıyorum. O anda beni takip eden, sırtında gaz tüpü taşıyan polisle karşı karşıya geldik. 40 santimetre gibi bir mesafeden yüksek tazyikli bir şekilde tetiğe bastı, ağzımı kapamaya zamanım olmadı. Ağzım ve boğazıma dolan gazın acısı ile çığlık atmaya başladım. Boğazımın yanmasını ve çektiğim acıyı diğer insanların da aynı derecede yaşadığını düşündüm ve gözaltına alınma korkusuyla o anda hastaneye gitmedim.” Hikmet Durgun | T24
Daha Uzun ve Sağlıklı Yaşamanın 7 Yolu
Daha sağlıklı ve uzun bir yaşama sahip olmak için tek yapmanız gereken biraz efor sarfetmek. Kendiniz için yapacağınız bir kaç küçük değişiklik aslında çok daha sağlıklı ve uzun yaşamanız mümkün. Kendinize bencil davranmayı bırakırsanız her gün daha da sağlıklı bir gün olacaktır. Bu ip uçlarını takip edin ve kendi hayatınıza adapte edin.
Uçak Sesine Yakınsanız Göbekli Olabilirsiniz
‘Environmental Health Perspectives’ dergisinye yer alan habere göre; uçak gürültüsünün strese yol açmanın yanı sıra göbek yapabileceği ortaya çıktı. Uçakların gürültüsünün strese yol açmasının, havalimanı yakınında yaşayanların ‘göbekli’ olma ihtimalini artırabileceği ileri sürüldü. İsveçli bilim adamları, başkent Stockholm’da yaşayan 5 bin kişinin sağlık durumu ve yaşadıkları yerdeki gürültü seviyesi arasındaki bağlantıyı araştırdı. Uçak sesine ne kadar maruz kalınırsa, bel çevresinin yağlanma riskinin o kadar arttığı belirlendi. Bilim adamlarından Charlotta Eriksson, sesin 5 desibel yükselmesinin bel çevresinin 1,5 santimetre genişlemesine yol açtığını ifade etti. Göbekteki yağ birikiminin stres hormonlarıyla ilişkili olduğunu, çevredeki ses ne kadar yüksek olursa bu hormonların o kadar fazla salgılandığını belirten bilim adamları havalimanı civarında yaşamanın obezite ve diyabet riskini artırmadığının görüldüğüne de dikkati çekti. haber kaynağı: 724saglik.org/sağlık haberleri
Reklam
Koklayarak Kanseri Tespit Ediyorlar
Rehber köpekler insanlara yürümekten, çamaşırları asmaya kadar birçok işte yardımcı olabiliyor. 'Tıbbi tespit' köpekleri ise sadece günlük işlerde yardım etmekle kalmıyor, birçok hastanın hayatını kurtarıyor. Bu köpekler alerjinin, kanserin ve hatta şeker koması riskinin kokusunu alabiliyor. Özel eğitimden geçirilen bu köpeklere 'tıbbi tespit' köpekleri deniyor. Bu köpeklerin koku alma duyuları o kadar gelişkin ki sahibinin nefesinin kokusunu evin başka odalarından, hatta bir futbol sahasının diğer köşesinden bile alabiliyor. Brittle(kararsız) tip şeker hastası olan Claire Moon 'Gece uyurken her saat başı kalkıp kan şekerimi ölçüyordum' diyor. Moon, bunu gece uyurken, vücudunun şeker seviyesinin düştüğünü farkedemeyip baş dönmesi gibi uyarıları verememesi ihtimaline karşı yapıyordu. Vücudun yemek yiyip şekerini dengelemesi gerektiğini anlayamayacağı durumlar, Moon'un hayat kalitesini çok düşürüyordu. Ama bu durum yedi ay önce hayatına giren Magic(Sihir) adlı 'tıbbi tespit' köpeğiyle tamamen değişti. Magic sahibinin nefesini koklayarak glikoz seviyesinin düştüğünü anlayabiliyor. Böyle durumlarda sahibini dürterek, yalayarak ya da diyabet test setini getirerek uyarıyor. Moon, testi yapıp kan şekerinin gerçekten düşmüş olduğunu görürse, ihtiyacı olan şekeri almadan önce, köpeğine ödül veriyor. Moon, 'Magic böylece beni uyarmayı ödülle bağlantılandırıyor. Ödül alınca doğru bir şey yaptığını ve bir dahaki sefere de aynısını yapması gerektiğini anlıyor' diyor. Magic, sahibinin şekerinin düştüğünü son yedi ayda yaklaşık 800 kere tespit edebilmiş. Moon 'Eğer farketmemiş olsaydım, şeker komasına girip ölebilirdim bile' diyor. Bu tip şeker hastaları, genellikle ilk zamanlarda şekerlerinin çok düşmüş olduğunu gözlerini hastanede açtıktan sonra anlıyor. Şu an İngiltere'de yaklaşık 50 'tıbbi tespit' köpeği var. Bunların çoğu şeker hastalarıyla çalışıyor. Bazı köpekler ise, böbreküstü bezlerin yetersiz hormon salgılamasının neden olduğu Addison hastalığına sahip insanların hayatını kolaylaştırıyor. Bu hastaların hormon seviyesindeki düşüşü, koklayarak tespit edebiliyor. Bazı köpekler ise mesane ve prostat kanseri gibi kanser türlerini, koklayarak tespit edebiliyor. Bu köpeklerin belki de hayatını kurtardığı kişilerden biri de onlarla birlikte çalışan Doktor Claire Guest: 'Bir gün laboratuvarda çalıştıktan sonra köpeklerin hepsini koşmaları için serbest bıraktım. Ama kanser teşhisi yapabilen Daisy adlı bir köpek dışarı çıkmamakta ısrar etti. Gidip koşmak yerine benim etrafımda dolanıp üstüme atladı. O sırada göğsümde bir acı hissettim, ve doktora gittiğimde derinlere yerleşmiş bir göğüs kanseri türüne yakalandığım ortaya çıktı. Eğer Daisy beni uyarmasaydı, her şey için çok geç olabilirdi'. Doktor Guest'in bir sonraki hedefi ise bu köpeklerin pankreas kanserini tespit edebilmesini sağlamak. Damon Rose, BBC
Kötü Beslenme Panik Atağa Neden Oluyor
Dengesiz ve kötü beslenme panik atak başta olmak üzere birçok psikolojik soruna neden olabiliyor. Dünyanın sonunun geldiğini düşündüren panik atak, beklenmedik bir zamanda ve hiç beklenmedik bir şekilde aniden ortaya çıkıyor. Panik atak nöbeti sırasında hasta, korku, kaygı ve bunalma gibi sorunları yoğun bir şekilde yaşıyor. Öyle ki hasta bayılacağını ve hatta hayatını kaybedeceğini bile düşünebiliyor. Geçirilen nöbet esnasında beyin bedene hükmedebiliyor. Örneğin düşünceleriyle nabzının yükselmesine neden olabilirken, sakinleşmeyi de sağlayabiliyor. Panik durumundaki insanın duygulanımlarındaki değişimler metabolizmada da sorunlar oluşturabiliyor. Aynı şekilde beslenme düzeninde yapılan bazı hatalar, psikolojik sorunlara ve akabinde de panik atağa neden olabiliyor. Aile Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Berna Çil, yanlış beslenme düzeninin neden olduğu psikolojik sorunlar hakkında bilgi veriyor. Yanlış beslenme panik atağı, panik atak metabolik hastalıkları tetikliyor Vücuttaki hormonlar bazı özel durumlarda daha fazla salgılanıyor. Heyecan ve korku durumunda salgılanan adrenalin, çarpıntı, nefes darlığı ve ateş basması gibi durumlara sebep oluyor. Panik atak hastaları normal şartlarda umursanmayacak konulara takılıp kalıyor. Sonrasında ise vücutlarındaki tansiyon ve şeker gibi hastalıkları tetikleyecek hormon salınımları başlıyor. Tüm bu metabolizmanın, yaşamın kaynağı olan besinlerin sindirimi sonucu oluşan maddeler tarafından çalıştırıldığını düşünürsek beslenmenin her hastalıkta olduğu gibi panik atakta da ne kadar önemli olduğu görülüyor. Yanlış beslenme alışkanlıklarının bazıları panik atakların sıklığını ve şiddetini artırıyor. Psikolojik bozukluklara karşı B vitamini Psikolojik bozukluklar genellikle;B1, B3 ve B12 eksikliği nedeniyle ortaya çıkıyor. B1 Vitamini; pirinç kabuğu, sebze-meyve, tam tahıl ürünlerinde bulunuyor. Eksikliğinde nörolojik sorunlara yol açabiliyo depresyona eğilimin artıyor. B 3 Vitamini; süt, peynir, yumurta ve et gibi ürünlerde bulunuyor. Sinir sistemi için önemli bir vitamin. B12 vitamini; karaciğer, böbrek ve ette daha fazla bulunuyor. Eksikliğinde nörolojik bozukluk ve hastalıklarla, depresyon oluşabiliyor. Bu nedenle vitamin ve minerallerden yeterli beslenmek, özellikle de depresyon eğilimli kişileride B grubu vitainlerden yeterli beslenmek sağlıklı ve kaliteli yaşam için büyük önem taşıyor. · Kafeinli besinleri fazla tüketmek: Kafein çarpıntıyı artıran ve uykusuzluğa sebep olabilen bir madde. Tüketim dozu alışkanlığa göre değişse bile 1-2 bardaktan fazla içilmemesi gerekiyor. · Her gün fast food beslenmek: Vitamin ve mineral yetersizliğine sebep olabiliyor, kabızlığa yol açabiliyor, şeker metabolizmasını etkileyebiliyor. · Dengesiz ve yetersiz beslenmek: Vitamin, mineral, protein-yağ-karbonhidrat dengesizliklerine yol açabiliyor. · Yumurtanın beyazının tam olarak pişmeden tüketilmesi: Vücutta B vitaminlerinin atımını artırıyor. Bu da uzun vadede depresyon eğilimlerine neden olabiliyor. · Yoğurdun suyunun atılması: B vitamini kaybına yol açıyor. · Fazla karbonhidrat ağırlıklı beslenmek: Şeker metabolizmasında bozukluklara sebep olup paniğe neden olabiliyor. · Tek tip beslenmek: vitamin yetersizliğine neden oluyor.Panik atak yaşamamak için bu önerilere kulak verin:Günde 2,5-3 litre su için: Su vücuttaki tüm kimyasal olayların yapıtaşı. Bu nedenle su miktarındaki değişiklikler metabolizmaları etkiliyor. Böbreklerin etkin çalışabilmesi için, kabızlığın önlenmesinde, toksik maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasında rol alıyor.· Kola ve gazoz gibi bol şekerli ve kafein içeren içeceklerden uzak durun:Tansiyona, şeker metabolizmasına ve kalp atımına etki edip panik atağı tetikliyor.· Geleneksel tarz ya da Akdeniz beslenme tarzını tercih edin: Her öğünde her besin grubundan bulundurabilirsek vitamin ve mineral yetersizliği oluşması ihtimali azalıyor. Çorba ile başlanan geleneksel beslenmede kan şekeri dengeleri daha sağlıklı oluyor.· Glisemik indeksi yüksek besinlerden kaçının: Patates püresi, pirinç pilavı, beyaz ekmek, mısır gevreği, balkabağı, kraker gibi yiyecekler kan şekerinde ani düşürüyor ya da yükseltiyor. Bu durum da sinir sisteminde sorunlara neden oluyor.· Kahve ve demli çay içmeyin: Bu tip içecekler çarpıntıya neden olabiliyor.· Haftada 2-3 gün balık tüketin: Doymamış yağ asitleri açısından önemli. Kanser ve psikolojik hastalıklara karşı koruyucu olduğu düşünülüyor.· B vitamininden zengin besinleri yiyin: B vitaminleri sinir sisteminde etkin vitaminlerdir. Eksikliklerinde nörolojik ve psikolojik sorunlar oluşabiliyor.· Şeker ve şekerli gıdalardan uzak durun: Basit şeker içeren gıdalar tüketildiğinde kan şekerinde hızlı yükselmeler, sonrasında hızlı düşüşler yaşanabiliyor. Canınız şekerli bir tatlı istediğinde tercihiniz sütlü tatlı olsun.· 3 ve 3 ara öğün şeklinde beslenin: Açlık sürelerinin uzamaması, kan şekeri ve tansiyon dengelerinin korunması gerekiyor.· Mercimek ve nohut gibi kuru baklagillerle tam tahıllı gıdaları tüketin: Bu besinler B vitamini açısından zengin. Ayrıca kan şekeri dengelerine de destek oluyorlar.Psikolojik bozukluklar da beslenme bozukluklarına neden olabiliyor Her gün karşılaşılan kan şekeri düşüklüğü şeker yenmesi ya da uzun süre aç kalınmış ise beslenme desteğinin sağlanması ile düzeliyor ve kişi normale dönüyor. Ancak bu durum panik atak hastalarında “neler oluyor, ölüyor muyum, dünyanın sonu mu geldi?” gibi düşüncelere neden oluyor. Bu durumda da salgılanan adrenalinin şeker metabolizmasındaki etkileri nedeniyle panik ataklı kişilerde durum daha da zorlaşabiliyor.
Reklam
Akdeniz Diyeti İle Sağlıklı Zayıflamak Mümkün!
Akdeniz mutfağının enfes yemekleri ve zeytinyağı mucizesiyle formda kalabilirsiniz. Dahası bu beslenme şekli kalp sağlığınızı koruyacak, tansiyon ve kolesterolünüzü dengeleyecek ve en önemlisi yaşlanmanızı geciktirecek. Sağlığınız için bu kadar faydalı olan bu diyeti yapabilmek için tam bir Akdeniz Yemekleri aşığı olmalısınız. Acıkınca yok ekmek arası köfte, yok tereyağlı iskender, gelsin pastalar börekler devrini kapatmalısınız. Sebze yemekleriyle dost olun, salatayla arkadaş!! Meyveler ve kuru tohumlar (badem, ceviz vb.) vazgeçilmeziniz olsun. Tatlı istiyorsanız şifa kaynağı balı tercih edin. Akdeniz diyetinde kullanılan zeytinyağı tekli doymamış yağ asitleri içerir. Tam tahıllar ve bulgur, baklagiller, sebze ve meyvelerin kullanıldığı Akdeniz diyeti bu yönüyle sağlık kaynağıdır. Doymuş yağ asitleri içeren kırmızı et ve süt ürünleri Akdeniz diyetinde oldukça az kullanılır. Ayrıca Akdeniz diyetinde ceviz, fındık, badem ve fıstık tüketerek sağlığa faydalı olan omega-3 yağları da alınmaktadır. Akdeniz diyetine başlamak için tereyağı ve margarini mutfağınızdan çıkarın. Zeytinyağı dışında başka bir yağ kullanmayın.Yemeklerin yanında salata bulunmayan bir sofraya oturmayın.Öğünlerinizde 1 – 2 dilim tam tahıllı ekmek tüketin.Taze meyve ve sebzeler evinizden eksik olmasın.Fındık, ceviz ve badem diyetinize hem lezzet, hem de içerdiği besin öğeleriyle sağlık katacaktır.Ve eğer Akdeniz kültürüne yabancıysanız, Akdeniz yemeklerini anlatan bir kitabı alın. Akdeniz Diyeti Örnek Menüsü:Sabah kahvaltısı: 2 dilim kepek ekmeği. Bir dilim tuzsuz beyaz peynir. Sınırsız domates, salatalık, maydanoz, tatlı kırmızı biber. 5 – 6 adet zeytin. 1 ceviz, birkaç tane fındık ve badem. Kahvaltıda içecek olarak açık çay ya da 1 kaşık balla tatlandırılmış süt.Ara öğün: Bir adet elma, kivi ya da istenilen herhangi bir meyve.Öğlen yemeği: Küçük porsiyon sebze yemeği, bir kase yoğurt, bir kase baklagillerle zenginleştirilmiş salata, 2 dilim kepekli ekmek. 1 adet meyve.Ara öğün: Az miktarda zeytin, peynir, meyve ve fındık. Ya da bunların yerine 1’er tane kuru incir, kayısı erik ve ceviz.Akşam yemeği: Sebze çorbası, salata, küçük porsiyon makarna ya da bulgur pilavı 1 bardak ayran 2 dilim kepekli ekmek. Ya da bunların yerine sebze yemeği, bir porsiyon balık ya da tavuk, orta boy haşlanmış patates. Salata, ayran ve kepekli ekmeği her iki durumda da tüketebilirsiniz.Akdeniz diyeti süresince günde en az 1,5 litre su tüketilmelidir. Bitki çayları tercih edilmelidir. Fazla aşırıya kaçmadan siyah çay içilebilir. Çaylarda şeker kullanılmamalıdır.Baharda Sağlıklı Beslenme YöntemleriBahar gibi mevsim geçişlerinde sağlığı korumak ve sağlıklı beslenme için neler yapmak gerekiyor?Hamileler için sağlıklı beslenme önerileriHamilelik döneminde sağlıklı beslenme, bebeğin sağlıklı bir şekilde doğmasında önemli rol oynar.Diyabete karşı sağlıklı beslenmeDr. Öztaş, “İnsülin olmadan vücudunuz dışarıdan aldığınız besinleri gerekli biçimde kullanıp enerjiye çeviremez. Beslenmemize dikkat etmeliyiz, diyabet hem ekonomimizi hem de sağlımızı bozuyor.” dedi.
Ketojenik Diyet Nedir ve Nasıl Yapılır?
Ketojenik diyet konsepti son dönemlerde düşük karbonhidrat diyetlerinin tiryakileri sayesinde bir hayli sükse yaptı. Ketojenik diyetlerin tek özelliği karbonhidrat bakımından fakir diyetlerden olması değil. Bu diyet konsepti Steve Jobs'un kansere yakalanmasından sonra daha uzun süre yaşamasında ve çocuklarda görülen epilepsi hastalığıyla mücadelede büyük pay sahibi!Tek amacı zayıflama olmayan bu mucize diyet birçok hastalığın iyileşmesine yardımcı oluyor.İşte ketojenik diyet hakkında merak ettiğiniz her şey....Ancak bizim daha çok hastalıklarla mücadelede kullanılan bir beslenme biçimi olarak bildiğimiz bu diyet, tedavi amacının yanı sıra sağlıklı yaşam ve zayıflama amacıyla da uygulanabiliyor.Yağ ve protein oranı yüksek fakat karbonhidrat açısından oldukça zayıf olan diyetin adı 'Ketozis' teriminden geliyor. Ketozis; vücudun enerji elde etmek için yağları yakması sürecine verilen isim. Bu süreç, vücut enerji olarak kullanmak üzere yeterli glukoz bulamadığında ve insülin seviyeleri düştüğünde devreye giriyor ve böbreklerin yağ asitlerinden üretiği ketonlar kan dolaşımı yoluyla serbest kalarak enerji olarak kullanılıyor.Ketojenik diyetler karbonhidrat bakımından düşük özellikte olsa da her düşük karbonhidrat diyeti ketojenik diyet değil. Genellikle ketojenik diyetlerde günlük kalori alımının %65'i proteinden, %30'u yağlardan ve %5'i de karbonhidratlardan elde ediliyor. Bir dönemin popüler diyetlerinden Atkins diyeti Ketojenik özellikte başlıyor ve diyetin ilerleyen aşamalarında karbonhidratlar tekrar ekleniyor. Böylelikle ketozis sürecinde azalma meydana geliyor. Yani daha kusursuz hesaplamalar, bir diyetin ketojenik olup olmadığını belirliyor.Ketojenik diyetlerin popüler olmasının birçok nedeni var. Bu düşük karbonhidratlı diyetlerin temel faydası, yağlı yiyeceklerin küçük porsiyonlar tüketilse bile uzun süreli tokluk hissi yaratması ve enerji seviyelerini arttırması.Birçok bilimsel çalışma sonucunda bu tür diyetlerin epilepsi nöbetlerini azalttığı ve diyabet hastalarında glisemik indeksi kontrol altına alınmasında oldukça faydalı olduğu ortaya çıkıyor. Dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden birinin sahibi olan Steve Jobs kansere yakalandığını öğrendikten sonra beslenme biçimini ketojenik diyetlerle değiştirmiş. Uzmanların açıklamalarına göre Jobs, bu beslenme planı sayesinde hastalık teşhisi konduktan sonra doktorların ön gördüğü süreden 2-3 yıl daha fazla yaşadı.Ekmek, makarna, pirinç ya da şekerli soslar yoğun karbonhidrat içerikleri için elenecek besinlerin başında geliyor.Bu beslenme şekli yüksek oranda yağ içerse de, diyette kullanılan yağın çeşidi oldukça önemli. Kaliteli protein ve yağların tüketilmesi diyet açısından oldukça önemli. Diyette tüketilen proteinler, sığır eti, kuzu, dana, keçi, ve balıklara yumurta ve peynir çeşitleri.Tüketeceğiniz ürünleri mümkünse organik ürünlerden tercih etmenizde fayda var.
Kaliteli Uyku Kanser Hastalarının Yaşam Süresini Uzatabilir
Rahat uykunun, ileri evre meme kanseri hastası olanların yaşam süresini artırabileceği belirtildi. ABD’deki Stanford Kanser Enstitüsü’nden bilim insanlarının gerçekleştirdiği çalışma, uykunun kalitesinin ileri aşamadaki meme kanseri hastası olanların yaşam süresinde belirleyici olabileceğini ortaya çıkardı. Bilim adamları, ortalama 55 yaşında olan meme kanserine yakalanan 100′e yakın kadının uyku düzenini kollarına takılan bir bilezik yardımıyla inceledi. Gece iyi uyuyamayan hastalarda ortalama yaşam süresinin 33,2 ay, iyi uyuyanlarda ise 68,9 ay olduğu tepit edildi. Araştırmaya imza atanlardan Oxana Palesh, psikolojik ve tıbbi değişkenler dışarıda bırakıldığında, uyku kalitesi ve yaşam süresi arasındaki bağlantının bu kadar fazla olmasına şaşırdıklarını ifade ederek, iyi uykunun ileri aşamadaki meme kanserinde bile koruyucu etki gösterebildiğine dikkati çekti. haber kaynağı: modernsaglik.net/sağlık haberleri
Göbek Yağlarının Erimemesinin Sebepleri!
Göbeğinizdeki yağlardan kurtulmak, basit bir zayıflık isteğinin ötesinde bir sağlık ihtiyacı. Göbeğinizi çevreleyen yağlar kalp sağlığınızı da etkiliyor. Karın yağları kalp rahatsızlığı, 2.tip diyabet, insülin direnci ve bazı kanser türlerine zemin hazırlıyor. Göbek eritme diyeti ve egzersiz karın bölgenizdeki şişlikten kurtulmanıza yardımcı olmadıysa, hormonlarınız, yaşınız ve diğer genetik faktörler bunun nedeni olabilir. İşte karın yağlarından kurtulamamanızın sebepleri! Yaşlanmayla birlikte vücudunuzun kilo alıp verme fonksiyonu da değişir. Hem kadınlar hem de erkekler yaşlandıkça metabolizmalarında düşüş yaşar. Ayrıca vücutlarının ihtiyacı olan kalori miktarı da ilerleyen yaşla birlikte azalır. Bunlara ek olarak bir de kadınlar menopozla uğraşmak zorunda. Menopoz döneminde kadınlar genellikle karın bölgelerinden kilo alırlar. Bu dönemde östrojen ve projesteron hormonlarının salgılanması yavaşlar. Bu yavaşlamayla birlikte testosteron hormonunun salgılanması da bir miktar yavaşlamaya başlar. Hormonlardaki bu değişiklikler, kadınların karın ve bel bölgelerinde yağlanma olmasına neden oluyor.
Reklam