"Kaset Siyaseti CHP'ye Kaybettirdi"
Kaset Siyaseti CHP'ye Kaybettirdi
Daha önce “Cemaat bir deniz kabuklusu, daha önce AKP balinasına yapışmıştı, şimdi de CHP’ye yapıştı” diyerek partisinin yerel seçim politikasını eleştiren CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler , 30 Mart öncesi kaset siyaseti yapmanın partisine kaybettirdiğini söyledi. “Bu gayr-ı meşru ve ahlaksız bir yoldur” diyen Güler, paralel yapıyla birlikte hareket etme görüntüsünün olumsuz etki yaptığına dikkat çekti.
Birgül Ayman Güler’in Yeni Şafak’tan Nil Gülsüm ’e verdiği söyleşi şöyle:
Türkiye 30 Mart 2014'te şanssız bir seçim yaşadı. Türkiye nüfusunun büyük bir kısmı belediye sınırları içinde yaşıyor. Buna rağmen bu seçimde hiçbir parti 'nasıl bir belediye, nasıl bir yerel yönetim' sorularına cevap vermedi. Yerel seçim, genel seçim havasında geçti. Çocuklar, kadınlar, iyi bir kente muhtaç olanlar bu seçimin genel seçim havasında geçmesinden dolayı kaybettiler.
CHP bu seçimde Ankara, Hatay, Çorum gibi illerde sağdan isimlerle seçime girdi. Neden kendi çizgisinden gelen isimleri tercih etmedi?
Bu CHP yönetiminin tercihiydi. Çok daha geniş kesimleri kucaklamak çok çeşitli kesimlerden aday göstererek mümkün olur diye düşünülmüştü. Aslında bu 2011 seçim stratejisinin de devamı diye değerlendirilebilir. Ayrıca CHP, tüm illerde bu yolu izlemedi. İstanbul, Ankara, Hatay gibi iller ön planda olduğu için dışarıdan daha fazla aday tercih edilmiş gözüktü.
Bu strateji işe yaradı mı peki?
Bu seçimde Ankara'da Mansur Yavaş yüzde 44 oy aldı. CHP'nin meclis üyeliğinde aldığı oy ise yüzde 32 düzeyinde kaldı. Ortaya 12 puanlık bir fark çıktı. Demek ki aday seçmeni kendine çekti ama partiye çekemedi.
Gelen oylar ağırlıklı olarak MHP'nin oylarıydı…
MHP'nin adayının aldığı oy oranına ve MHP'nin ilçe meclis üyeliği oylarına baktığımızda açık ara fark görülüyor. Demek ki MHP seçmeni büyükşehir adaylığı için geçmişte MHP'li şimdi CHP adayı olan Mansur Yavaş'a oy verdi. CHP'nin ve Yavaş'ın aldığı oy arasındaki 12 puanlık farka baktığımızda aday ile partinin koptuğu görüldü. Sonuca bakılırsa, bu isabetli değilmiş. Başkan adayının seçmeni sadece kendisine değil aynı zamanda partisine de çekme gücüne sahip olması gerekir. Bu en önemli derslerden biridir bence.
CHP neden bu stratejiyi uyguladı peki?
AKP, geçmiş dönemlerde takiyye yapma tavrını, yani gerçek niyetini göstermeden pragmatik siyaset yapma tavrını yükseltti. Bu pragmatik siyaset Türkiye'de tüm kesimleri etkiledi. Batılılar AKP tipi partilere ve takiyyeciliğe 'catch all party' yani toplayıcı particilik diyor. Gerçek hedeflerini, hedeflerinin sorumluluğunu her zaman söyleme ihtiyacı taşımadan yürüten bir siyaset anlayışı… Bu siyaset de çeşitli çevrelerden kişileri kendi çevresinde kimi dönem yüzde 38, kimi dönem yüzde 42 ya da yüzde 49'la kendine toparladı. Sanıyorum son 12 yıl içinde pek çok siyasal çevre 'Neden olmasın biz de toplayıcı parti olalım. Biz de pragmatist olabiliriz' diye düşündüler.
Cemaate neden karşısınız?
Karanlığa sığınıp Türkiye'de siyaseti dizayn etmeye çalıştıkları için karşıyım.
Nedim Şener AK Parti aleyhine yazarken korkmadığını, cemaatin öyle olmadığını söylemişti. Katılır mısınız?
AKP rakibim. Onunla mücadele edebilirim. Yapısını bilirim, araçlarını bilirim. Ama cemaat denilen yapıya baktığımda, emniyet imamı, Türkiye imamı, Ankara imamı gibi tanımlamalar var. Ve bu hiyerarşik yapının nerede başlayıp nerede bittiğini bilmiyorum. Daha önemlisi gayr-i ahlaki yöntemlerle düşmanca çalışan, insanların üzerine asimetrik araçlarla acımasızca giden bir yapı görüyorum. Bunun yalnızca AKP açısından değil bütün diğer siyasi oluşumlar açısından da Türkiye'nin kurtulması gereken bir yapı olduğunu düşünüyorum.
17 Aralık operasyonu yapan savcıların, emniyet mensuplarının Dink cinayetini soruşturanlar olması hakkında ne söylersiniz?
Ramazan Akyürek üzerinden çıkan bağlantıya bakın. Dink dostlarının, cemaatin rolünü ilan etmemeleridir. Şener cinayetteki cemaat bağlantısını açıkça yazdı. Bu yapının bir an önce tasfiye edilmesi gerekir.
'Cemaat önce bize haksızlık yapmıştı. Şimdi bizim rakibimize musallat oldu, yesinler birbirlerini' diyenler var.
Yanlıştır. Karanlık kasetçilik zaten karşımızdaki kuvvetin son görüntüsüydü. Biz o karanlık kasetçileri mahkeme salonlarında 10 yıldır görüyorduk. AKP ile birlikte yürüdükleri için o ayrımı yapmak çok güçtü. Şimdi görünüyor ki fail bu yapının kendisidir. Zekeriya Öz, hiçbir şekilde devletin savcısı olarak değerlendirilemez. Bu tip bir savcılık hiçbir şekilde temize çıkarılamaz.
Cemaate yaklaşım nasıl olmalı?
Bu cemaat AKP'ye yapışmıştı, AKP silkelendi attı. Şimdi CHP'ye, MHP'ye ve bulduğu diğer yapılara yapışma derdinde. Kapılarımızı kapatmalıyız. Bize yapışmalarına asla izin vermemeliyiz. Bu da ilkeli siyaset ile mümkündür, pragmatik siyasetle değil. Sayın Baykal'ın kasetini izlettiriyorlar Başbakana, başbakan onu izlerken onu da çekiyorlar ve bu da servis ediliyor. Bunu da gördük.
CHP de kaset siyasetine meydan okusaydı oyları artar mıydı?
Ben öyle olurdu diye düşünüyorum. Bu gayr-i meşru ve ahlaksız bir yoldur; bunlara itibar etmiyoruz; biz yolsuzlukları on senedir zaten söylüyoruz. AKP'nin elinden bu kozu almak olurdu. Ve sanıyorum bizim için de çok artı getirirdi.
CHP'nin sağdan aday göstermesi de, pragmatist yaklaşımın tezahürü mü?
Öyledir. İlkeli siyaset yerine pragmatik siyaset 'para' ediyor. Biz de öyle davrandık.
Siz bu yakınlaşmayı nasıl buluyorsunuz?
Gülen Cemaatini ben Türkiye'nin başına gelmiş en büyük kötülüklerden biri olarak görüyorum.
Nasıl bir yapı ile karşı karşıyayız?
Kökü dışarıda olan bir yapı ile karşı karşıyayız. İnsanları eğitimleri, bursları, yurtları, iş bağlantıları, ihaleleri, ihracat-ithalat imkanları üzerinden, kısaca haraç ilişkisi üzerinden kendisine muhtaç kılan bir yapı ile karşı karşıyayız. Bunların hiç biri yetmemişse, bu sefer yasa dışı dinlemelerle insanları esir alabilen bir yapıyla karşı karşıyayız. Son 7 yıldır ömrüm boyunca unutmayacağım en büyük deneyim Ergenekon, Balyoz mahkeme salonları deneyimi oldu. Mahkemeler, sonsuz uykuya yattığımız uykudan bir önceki durak gibiydi.
Ne oldu orada?
Mahkemede adalet yoksa insanın her şeye güveni tuz-buz oluyor. Orada kulakları duymayan yargıçlara tanık oldum. Yazdığı iddianameyi kendisinin yazdığından kuşku duyduğum savcılara tanık oldum. Yedi yıl boyunca sahte delillerle insanların canlarının alınmasına tanık oldum. Bunu anlatmak için çok çaba sarf ettik ve ne yazık ki yüzlerce insan bundan dolayı zarar gördü. Türkiye'de adalet duygusu zarar gördü. Ve bu Türkiye'nin tarihine 'F Tipi adalet' ya da 'Zekeriya Öz adaleti' olarak geçti.
Bu yapı seçim öncesinde çok fazla olmamakla birlikte şimdilerde Türkiye'nin en önemli gündem konuları arasında…
Bu yapıyı karşımızda 17 Aralık'ta bir kez daha kasetlerle gördük. Ergenekon-Balyoz'un faili döndü, bu kez hükümete vurdu. Beni vurduğu zaman kötü, başkasını vurduğu zaman iyi demem. Birileri karanlığa gizlenmiş, oradan birilerini dinliyor, dinlediklerini kaydediyor, hiç birimizin haberi yok. Sonra bir şekilde, belli bir sıralamayla bunları servis ediyor. Ha sizi vurmuş ha beni vurmuş bunun önemi yok. Kim bunlar? Amaçları ne? Bence büyük soru bu. Şimdi öğreniyoruz ki, bu dinlemeler ufak bir yapının, cemaatin yapabileceği işler değil. Bu arada Amerika NSA dinleme örgütünden söz edenler var. Onlar mıdır değil midir bilemiyorum ama görünen şey, kullanılan teknolojinin pek ileri bir teknoloji olduğudur.