Yine etik açıdan oldukça tartışmalı, belki gaddar olan; ancak bilim dünyasına yine oldukça önemli katkı yapmış bir deney. Bu sefer kahramanımız ise Harry Harlow, ve tabi ki maymunları. Psikoloji tarihine etik açıdan oldukça tartışmalı deneyleriyle adını yazdıran Harlow'un bu deneydeki amacı, uzun yıllardır süregelen ve bebeğin bağlanacağı kişinin onun beslenme ihtiyacını karşılayan kişi olacağı fikrini yanlışlamak. Yani çocukların kendisini doyuran kişiye karşı bağlılık geliştirdiği düşüncesini yıkmak istiyor, başarıyor da. Resus maymunlarıyla yaptığı gözlemlerle Harlow, sadece beslenme olayının tek başına bağlılık yaratmayacağını ortaya koydu. Nasıl mı? Biraz olaylı şekilde... Anlatalım.
Yeni doğmuş ve doğumdan sonra annesinden ayrılmış bebek maymunlar kafeslerinin altına serilen yumuşak havluya karşı tıpkı insan bebeklerinin oyuncak ayılarına beslediği gibi bir sevgi besliyordu. Harlow, bu gözlemleri sonucunda bir takım deneyler yürütmeye karar verdi.
Deneyi gerçekleştirmek iki çeşit yapay/sahte anne tasarlandı. Bunlardan biri metalden yapılma, soğuk, sert, yine metal olan tek bir göğse sahip, ancak bu tek göğsünden süt verme özelliği olan bir anne. Diğeri ise süt veremeyen, ancak yumuşak peluştan yapılmış, yani sıcak bir anne. Bunun sonrasında asıl annelerinden ayırılan, henüz yeni doğmuş maymunlar deneye dahil edildi ve bu iki yapay annenin olduğu kafese konuldu. Harlow'un yıkmak istediği teorilere göre yavrular süt verebilen anneyi kendi anneleri gibi görmeliydi, çünkü bağlılığı sağlayan anne-çocuk arasındaki beslenme olayıydı.
İlk başlarda deney istenildiği gibi gitmemişti, yeni doğan maymunlar her iki sahte anneyle de ilgilenmiyor, çığlık çığlığa ve çaresizlik içinde gerçek annelerini arıyorlardı. Fakat bir süre sonra yorulup acıktılar ve metalden yapılmış olan, süt veren anneye sokularak karınlarını doyurdular. Ancak bu durum fazla uzun sürmedi, çünkü karınlarını doyurur doyurmaz sarılıp uyumak için yumuşak ve sıcak olan diğer peluş annenin yanına gittiler. Bir kaç gün sonra durum öyle bir hal aldı ki, metalden yapılmış anneye sadece karınları acıktığında yanaşıyorlar; ardından da hemen peluş annenin yanına giderek orada zaman geçiriyorlardı. Beklediği sonuçları elde eden Harlow ise konuyla ilgili 'Bebekler yalnızca sütle yaşayamaz. Emzirmenin önemini göz ardı etmiyoruz ama anne ile bebek arasında kurulan bağı açıklamak için yetersiz kalıyor, bu bağ ancak anne ve bebeğin yakın bedensel temas kurmasıyla sağlanabilir.” diyor; özetle sevgi ve bağlanmanın tat alma duyusuyla değil, dokunma duyusuyla ilgili olduğunu vurguluyordu.
Deneyi daha geniş bir çerçevede devam ettirmeye karar veren Harlow, ortama bir korku nesnesi ekleyerek yavru maymunların ne yapacağını izlemeye başladı. Maymunların neredeyse tamamı korkuyla peluş anneye sarılınca, bağlanma ihtiyacının yanında annesel güvenin önemini göstermiş oldu. Daha sonraysa bebek maymunları, içinde çeşitli nesnelerin olduğu bir odaya yerleştirdi. Peluş anneyle içeri bırakılan maymunlar, başlarda korkup yanından ayrılmasalar da zamanla etrafı keşfe çıkıyolardı. Tek başına bırakılan bebek maymunlar ise parmaklarını emiyor, yere kapanıyor ve saldırgan davranışlar göstererek ağlıyorlardı.
Deneyden yıllar sonrasındaysa bu bebek maymunlar diğer maymunlarla çiftleşmeyi reddetti ve asosyal davranışlar sergiledi. Nadiren ve zorla da olsa çiftleşip doğum yapan maymunlar ise doğru düzgün annelik yapamadılar; ya bebeklerini öldürdüler, ya da düzgün bir şekilde bakım sağlayamadıkları için bebekler kendiliğinden öldü. Hayvanların bu duruma gelmesi nedeniyle deney tüm dünyada inanılmaz büyük tepkiler çekerken, Harlow'un bu tepkilere tek yanıtı 'Maymunların nesini sevebiliyorsunuz?' olmuştu.