Görüş Bildir
Haberler
Kaldı 2985! 3 Bin Kitap Okuduğunu İddia Eden Oğuzhan Uğur'dan 15 Kitap Tavsiyesi

Kaldı 2985! 3 Bin Kitap Okuduğunu İddia Eden Oğuzhan Uğur'dan 15 Kitap Tavsiyesi

Bir YouTube videosunda kendisine sorulan ''Kaç kitap okudun?'' sorusuna 3000 diye cevap veren Oğuzhan Uğur sosyal medyanın gündemine düştü. Kimisi okuyamaz dedi kimisi güldü geçti kimisi neden okumuştur dedi. Biz de PİNÇ çekimi sırasında Oğuzhan Uğur'a okuduğu kitapları sorduk ve 15 kitap tavsiyesi istedik.

Not: Kitap açıklamaları tanıtım bültenlerinden alınmıştır.

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Ay Sarayı (Paul Auster)

1. Ay Sarayı (Paul Auster)

'Ay Sarayı', yeni Amerikan romanının en ilginç, en yetenekli yazarlarından biri sayılan 'Paul Auster'ın en beğenilen romanı. Romanın başkişisi olan 'Marco Stanley Fogg', artık kıpırdamamaya, çalışmamaya, yemek yememeye ve bütün bunların doğuracağı tehlikeleri göze almaya karar verir. Böylece, nereye kadar gidebileceğini, bu süreç içinde neler olup biteceğini merak eder. 60'lı yılların çocuğu olan Fogg, yorulma nedir bilmeden geçmişinin anahtarlarını arar, yazgısının temel bilmecesinin yanıtlarını bulmaya çalışır. Manhattan'ın kanyonlarından Utah'ın çöllerine yolculuk yapan Fogg, şaşırtıcı ve zengin olaylarla ve kişiliklerle karşılaşır. Roman, insanların Ay'da ilk kez yürüdükleri yaz mevsiminde başlayıp zaman içinde ileri geri hareket ederek üç kuşağı kapsar. Rastlantı ve belleğin yönlendirdiği 'Ay Sarayı'nda trajedi ve kefareti ödeme, lirizm ve mizah iç içedir. Bu roman, korkunç hayal gücü olan bir yazarın şimdiye kadar yazdığı en eğlendirici yapıtı sayılıyor...

2. Olasılıksız (Adem Fawer)

2. Olasılıksız (Adem Fawer)

Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi?

Siz hiç Loto’da büyük ikramiyeyi kazanmadınız ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar?

Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?

Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mı yoksa geleceği mi görüyorsunuz?

Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, ‘Olasılıksız’ tam size göre bir roman…

3. Yaşam Başka Yerde (Milan Kundera)

3. Yaşam Başka Yerde (Milan Kundera)

Romanlarıyla 20. yüzyıl Avrupa'sının düşünsel ve siyasi belleğine büyük katkılarda bulunan Milan Kundera, Yaşam Başka Yerde'yi, Çekoslovakya'nın Rusya tarafından işgal edildiği sıralarda yazmış ve 1969 yılında yayımlamıştı. Savaşlar, darbeler ve siyasi gelişmeler romanlarının arka planında hep olsa da, Kundera karakterlerini çoğunlukla sanat çevrelerinden seçmiş, böylece güncel olaylarla entelektüeller arasındaki ilişkileri tartışmaya açmıştır. Kundera'nın, 'Benim için Avrupa devrimi ya da buna benzer bir şeyin romanı' dediği Yaşam Başka Yerde, kişisel deneyimlere ve aydın çevreleri içindeki gözlemlere dayanır: Resme ve şiire olan yeteneği daha çocukken keşfedilen Jaromil, cinsel kimlik karmaşası yaşayan ve kendi bedeninden nefret eden annesini, 'başsız kadın bedenleri'yle resmetmekte, 'yaşam mı yazı mı' gerilimi içinde büyümektedir.

Herkesin kendisine baktığını bildiğinden, acımasızca yüzünün bilincine vardı ve neredeyse dehşetle, yüzünde taşıdığının annesinin gülümseyişi olduğunu hissetti.Bu nazik, acı gülümseyişi kesinlikle tanıyordu, onu dudaklarında hissediyordu ve ondan kurtulma çaresi yoktu.

4. Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet Hamdi Tanpınar)

4. Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet Hamdi Tanpınar)

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şiiri sembolist bir ifade üzerine kurulmuştur. Aynı anlatım tarzı romanlarına da zaman zaman sirayet eder. 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' toplumumuzun bu değişme süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma varan bir teknikle anlatıyor.

5. Daha (Hakan Günday)

5. Daha (Hakan Günday)

Siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Ancak bu hikâye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. Adı Gazâ. Babası bir insan kaçakçısı, Gazâ da onun çırağı. Henüz 9 yaşında. Yani, hayata ve insana dair, öğrenmemesi gereken ne varsa, hepsini öğrenecek yaşta.

'Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye'dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir Boğaz Köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. Çıplak ayağı Doğu'da, ayakkabılı olanı Batı'da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. Kursağımızdan geçiyordu hepsi. Özellikle de, kaçak denilen insanlar… Elimizden geleni yapıyorduk... Boğazımıza takılmasınlar diye. Yutkunup gönderiyorduk hepsini. Nereye gideceklerse oraya… Sınırdan sınıra ticaret… Duvardan duvara…'

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. Zar Adam (Luke Rhinehart)

6. Zar Adam (Luke Rhinehart)

Gündelik hayatından monotonluğundan sıkılmış psikiyatrist Luke Rhinehart Manhattan'da eşi ve iki çocuğuyla yaşamaktadır. Hem Batı hem de Doğu felsefelerinin hayatın anlamı alternatiflerinden tatminsizlik yaşayarak basit zar atışlarıyla kendi dinini oluşturarak hayatını sonsuza kadar değiştirir. Rhinehart ve hastaları kısa zaman içinde ebedi kurtuluşlarının tek yolunun her şeyi zarların kararına bırakmak olduğuna inanmaya başlarlar. Luke, seks, uyuşturucu ve terapi hakkındaki zar atışlarıyla yeni dinini muhafazakar davranış ve ahlak çöküntüsünün esprili bir birleşimine dönüştürür. O bu düşünceyle kendi yaşantısını ve dünyayı değiştirmeyi amaçlamaktadır..

7. Pis Moruğun Notları (Charles Bukowski)

7. Pis Moruğun Notları (Charles Bukowski)

'Bir hafta kalıp içtim, kiranın bitmesini bekleyerek, sonra da Village'in dışında bir oda tuttum. Derli toplu büyükçe bir odaydı ve çok ucuzdu, nedenini anlayamamıştım. Köşede bir bar buldum, bütün gün oturup bira içtim. Param hızla tükeniyordu ama her zamanki gibi nefret ediyordum iş aramaktan. Sarhoş ve aç geçirdiğim her dakikanın benim için özel bir anlamı vardı. O gece iki şişe porto şarabı alıp odama çıktım. Soyundum, bir bardak bulup ilk şarabı koydum ve karanlıkta yatağa uzandım. İşte o zaman anladım odanın neden bu kadar ucuz olduğunu. 'L' treni pencerenin önünden geçiyordu. Durak pencerenin önündeydi. Tam önümde. Odanın tamamı trenin ışığı ile aydınlanıyordu ve bir tren dolusu yüz geçiyordu önümden. Korkunç yüzler: fahişeler, orangutanlar, deyyuslar, kaçıklar, katiller, efendilerim. Sonra tren yavaşça hareket ediyordu ve oda bir kez daha karanlığa gömülüyordu bir sonraki tren dolusu yüzlere kadar, ki her seferinde beklediğimden çabuk geliyordu. İki şişe şarap almakla ne iyi etmiştim.'

8. Çanlar Kimin İçin Çalıyor (Ernest Hemingway)

8. Çanlar Kimin İçin Çalıyor (Ernest Hemingway)

İspanya İç Savaşı'nın anlatıldığı roman, 1940'larda yazılmıştır. Böyle olmasına karşın, hâlâ birçok ülkede çevirisi yayımlanmakta, hâlâ en çok okunan kitaplar arasında yer almaktadır. Bu ilginin nedeni, bir serüven romanı oluşunda ya da Hemingway'in o kendine özgü anlatış biçiminde aranabilir. Ancak şöyle bir saptama da yapılabilir: Çanlar Kimin İçin Çalıyor'da Hemingway, ülkü birliği etmiş insanların inançlı kavgası yanında, romantizmi de etkileyici bir öğe olarak kullanmıştır. En güç koşullarda, ölümle yüz yüzeyken bile sevgi, umut, korku bütün canlılığıyla yaşanır romanda. Ortak amaç doğrultusunda, bir toplumsal kavga için, ayrı ulustan bilinçli insanların öyküsüdür Çanlar Kimin İçin Çalıyor.

9. Sevgili Arsız Ölüm (Latife Tekin)

9. Sevgili Arsız Ölüm (Latife Tekin)

Sevgili Arsız Ölüm, modern edebiyatımızda önceli olmayan bir dil, ses ve anlayışla kurulmuş bir romandır. Yazarın öz yaşamını da içeren bir biçimde, Huvat ailesinin köyden kente göçü, aile fertlerinin yoksulluk bilgisi ve geleneksel kültürleriyle kentteki yaşama tutunma çabalarını konu edinir. 

Bu romanı biricik yapan şey, yazarın anlatısında içselleşmiş olan annenin sesidir. Annenin sesi, masallar, türküler, maniler, meseller ve halk hikâyelerinden oluşmuş bir sestir. Dolayısıyla, sözlü kültürün anlatı dilinin müziğini, modern dilin dolanımından geçirerek başkalaştırmış, yeni bir nota oluşturmuş ve ortaya benzersiz bir metin çıkarmıştır yazar. 

Anlatıya fantastik bir edebi zevk kazandıran ve kitabı 'büyülü gerçekçilik' kapsamında nitelemeye yol açan özellik, anlattığı her şeyle, örneğin kuyuyla ya da babayla aynı mesafede kalabilen, minyatür resimlere benzer bir dil ölçüsüdür. İşte, yazarın, kahramanlar ve nesnelerin gözüyle dünyayı kurmasının başarısıdır bu; kendini saklayabilmesi ve yoksulların sesindeki derin bilinci duyumsamasının başarısı...

Sevgili Arsız Ölüm edebiyatımızda sevinçle karşılanmış ve Farsça'dan İngilizce'ye, Rusça'dan İspanyolca'ya kadar birçok dile çevrilip, bu dillerde de benzer ilgiyi görmüştür.

10. Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı (Bilge Karasu)

10. Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı (Bilge Karasu)

İnsan içerikleri, toplumdan topluma, dönemden döneme, çağdan çağa değişebiliyor. Bunların taşıdığı değerin saltık değil göreli olduğu, 'Ada' ve 'Tepe' öykülerinden oluşan 'Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'nda sürekli olarak altı çizilen bir düşünce. 'Dutlar' ise Bizans'taki baskı ortamının çağdaş zaman dilimi içinde, iki ayrı zaman noktasında yeniden öykülenişi. 'Ada' ve 'Tepe'nin yazarı olarak Bilge Karasu'nun, dolaylı - dolaysız yoldan tanıklık ettiği bu yeni baskı dönemi sonunda, inanç konusunda bir karara varması, kendi öykülerini de karara bağlayışının öyküsü..

İçeriğin Devamı Aşağıda

11. Suç ve Ceza (Fyodor Dostoyevski)

11. Suç ve Ceza (Fyodor Dostoyevski)

'Hemen şimdi bir şeyler yapmak gerek,' diye söylenir Raskolnikov. 'Ne olursa olsun bir şeyler yapmak için karar vermek ya da büsbütün yaşamaktan vazgeçmek...'

12. Akıl Çağı (Jean Paul Sartre)

12. Akıl Çağı (Jean Paul Sartre)

Akıl Çağı’nda Thomas Paine kurumsallaşmış dini ve Kitabı Mukaddes’in meşruiyetini sorgular, deizmi felsefi açıdan tartışır. Hıristiyan Kilisesinin yozlaşmış bir yapı olduğuna ve siyasal iktidar elde etmek için çabaladığına işaret eder. İnsanların vahiy yerine aklın peşinden gitmeleri gerektiğini, mucize diye bir şey olmadığını ve Kitabı Mukaddes’in tanrısal esin içermeyen sıradan bir metin olduğunu öne sürer. Paine’e göre, sorgulanamayacak hiçbir şey yoktur, özellikle de din sorgulanmalıdır. O Newtoncudur, yani evrendeki her şeyin, hatta Tanrı’nın bile evrenin yasalarına tabi olması gerektiğine inanır. Her şeyin yasalara tabi olduğu evrende mucizeye ve vahye yer yoktur. Tanrı evreni yasalarıyla birlikte tasarlamış ve yaratmıştır ama artık ona ne vahiyle dolaylı olarak ne de iradesiyle doğrudan müdahale edebilir. Kimilerine göre Akıl Çağı ile Paine deizme yeni, saldırgan ve açıkça Hıristiyanlık karşıtı bir renk katmıştır. Döneminin eleştirmenleri onun söylemini “kaba” ve “saygısız” bulmuştur. Yazarın bu tür eleştirilere hedef olmasının sebebi mesajını toplumun her kesimine ulaştırmak istemesidir.

13. Beyaz Diş (Jack London)

13. Beyaz Diş (Jack London)

Olgunlaşmıştı Beyaz Diş. İçinde yaşadığı dünyayı tanımıştı. Bu dünya bomboş ve maddiydi. Hoyrat, sert, zalim ve soğuktu. Bu dünyada sevgiden, okşanmadan, merhametten eser yoktu. Gri Kunduz, insan olmasına insandı, saygıyı hak ediyordu, üstün bir zekaya ve amansız bir güce dayanan egemenliğine seve seve boyun eğiyordu ama Gri Kunduz zorba ve zalim bir insandı. Bu yüzden ona karşı beslediği duygulara sevgi denemezdi. Özgürlüğüne kavuşmuşken ormandan geri dönmesinin sebebi, üstün bir efendiye karşı duyduğu özlemdi.

14. Kuşlar Yasına Gider (Hasan Ali Toptaş)

14. Kuşlar Yasına Gider (Hasan Ali Toptaş)

'Zaten o yıllarda burnumuzun ucunda gezinen bir mazot kokusuydu babam, kulağımızda çınlayan uzak bir motor sesiydi ve az evvel dediğim gibi, gitti mi gelmek bilmezdi bir türlü.'

15. Bye Bye Türkçe (Oktay Sinanoğlu)

15. Bye Bye Türkçe (Oktay Sinanoğlu)
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
101
95
66
25
16
12
7
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
BMO

bunlar 3 bin kitap okumuş birinin listesi o la maz. OLAMAZ. oLaMazSZS. zar adam, olasılıksız, beyaz diş, suç ve ceza, saatleri ayarlama enstitüsü, çanlar kim... Devamını Gör

lbr

şimdi benim bildiğim en çok kitap okuyan insanlar sırasında ilk aklıma gelen iki isim Atatürk ve Elon Musk. diğerlerini örnek vermiyorum,bu iki isimden biri ... Devamını Gör

mclovinis

Listenin yarısı benim çerez kitap olarak nitelendirecegim kitaplar.Degil üçbin üçyüz kitap okuyan biri ilk 15e bunlardan 1 veya 2 sini belki söyler.Bence ogu... Devamını Gör