Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Cumhurbaşkanlığı Sonuçları Üzerine Cem Toker İle Röportaj
Cumhurbaşkanlığı Seçim Sonuçları üzerine LDP Genel Başkanı Cem Toker ile Özel Röportaj
Türkiye’de uzun zamandır gerilimli bir politik gündem var. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında hem CHP hem de CHP kadar olmasa da MHP içerisinde sancılı bir süreç başladı. HDP’nin adayı Selahattin
Demirtaş’ın gözle görülür başarısı Türk siyasi tarihinde belki de yeni bir eşiğe işaret ediyor.
“Çatı Aday” Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek veren partilerden Liberal Demokrasi Partisi Genel Başkanı Sayın Cem Toker ile 2014 Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini ve seçim sonuçlarını konuştuk.
Sayın Toker, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Malumunuz Cumhurbaşkanlığı seçimleri geride kaldı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı oldu. Her ne kadar oy birliği halinde olmasa da Liberal Demokrasi Partisi (LDP) olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’na destek verdiniz. Seçim sonuçları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sonuçlar size ne anlatıyor? Başarılı ve başarısız olanlar kimler ve neden?
Seçim sonuçları Türkiye’yi Anayasayı, hukuku, siyasi teamülleri tanımayacağını direk ve dolaylı olarak belirtmiş tek adam yönetimine, otokrasiye taşımıştır. Gelişmemiş demokrasilerde ve bilhassa bu coğrafyada, tek adam yönetimleri daima felaket ile sonuçlanmıştır. Ekonomist Demokrasi Endeksinde de Türkiye, bazı Afrika, Latin Amerika, Asya ülkelerinin arkasında 88. sırada hibrid demokrasi olarak nitelendirilmektedir. Bu coğrafyada otokratlar seçimlerle gelirler ama seçimle gittikleri görülmemiştir. Yani, Türkiye adına endişe duymaktayım.
Seçimde başarılı taraf yoktur. Tüm devlet imkânlarına, mitinglerine, taraflı basın ve medya desteğine, tanınırlığına, karizmasına rağmen Erdoğan %51 aldığı için başarısızdır. Erdoğan’ı şaibeli, en zayıf döneminde yakalayan muhalefet ise, Erdoğan’ı !!meydanlarda hırpalayacak, savunmada bırakacak, hitabeti güçlü bir aday veya !!adaylar çıkarmadığı için başarısızdır. Demirtaş’ın aldığı oy başarı gibi görünse de sol partilerin bir kısmından gelen ödünç oyların büyük bir kısmı genel seçimde gerçek sahiplerine geri dönecektir.
Bundan 10 – 15 yıl önce “bir Kürt siyasetçi Cumhurbaşkanı aday olacak” dense herkes güler geçerdi ama bugün gelinen noktada %10 oy potansiyeline ulaşmış bir kitle var. LDP olarak neden Demirtaş değil de İhsanoğlu’na destek verdiniz?
LDP yönetimi İhsanoğlu’na destek kararını oy birliği ile değil, oy çokluğu ile aldı ve üyelerini bu konuda serbest bıraktı. Demirtaş’ı tüm dünyada terör örgütü olarak tanınan bir örgüte olan yakınlığı ve bağları ben dâhil, pek çok
arkadaşımızı kendisinden uzak tuttu.
Öte yandan Demirtaş’ı baraja yaklaştırmış gibi görünen oylar kerhen verilmiş oylardır. Aynen biz liberallerin tercih sıkıntısından dolayı İhsanoğlu’na verdiğimiz destek gibi. %9.76r bence HDP’yi yanıltmasın. 2015 !!Genel Seçimlerinde barajı geçeriz diye bağımsız girmekten vazgeçerlerse tamamen !!Meclis dışında kalabilirler ve bugünlerini çok ararlar.
Seçimden hemen sonra yapmış olduğunuz açıklamada “Cumhurbaşkanı seçiminin sonucu, muhalefet
için bir fiyaskodur” dediniz. Çatı adaya destek veren partilerden biri olarak bu durum sizin için de fiyasko değil mi?
Biz çatı adayın şahsına değil, sağdan soldan her kesimden partinin sergilediği uzlaşı zeminine destek verdik. Adaylar belirlenmeden önce Sayın Kılıçtaroğlu ile görüştük. 20 milletvekili Meclis dışından sağ sol ayrımı yapmaksızın partilere, aday gösterme imkânı tanımalarını rica ettik, aldırmadılar.
Çatı adayın !!kimliği, tecrübesizliği ve kampanyasının CHP ve MHP tarafından yönetiliş şekli fiyaskodur!!. Ama partilerin sergilediği uzlaşı zemini ve kültürü ise demokrasi adına bir başarıdır. Bu zemin 10 Ağustos seçiminin bir Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok 14 partinin bir araya gelerek kalan demokrasi kırıntılarına sahip çıkmaya çalışma çabaları olarak tarihe geçmiştir.
Açıklamanızın devamında ise şunları söylediniz: “Erdoğan gibi son derece tecrübeli, kitlelere hitap edebilen bir adayın karşısına televizyonda zar zor dinlenen, duyulan, mesajları pek net olmayan bir aday çıkardılar. İhsanoğlu, Erdoğan’ı savunmada bırakması gerekirken devamlı savunmada kaldı.” Bu durumda sizce Ekmeleddin İhsanoğlu yanlış aday mıydı?
Elbette yanlış adaydı. Erdoğan gibi kitlelere hitap etme yeteneği mükemmel bir siyasetçi !!karşısına, aynı yeteneklere sahip tecrübeli bir siyasetçi çıkmalıydı!!. Erdoğan’ın bu seçimdeki yumuşak karnı kendisine ve kabinesine yönelik rüşvet ve yolsuzluk iddiaları iken, İhsanoğlu bu konuları bir kez olsun gündeme taşımamış
ve meydanı tamamen Erdoğan’a bırakmıştır.
Yine aynı açıklamada MHP’nin etkin bir rol üstlenmediğinden yakındınız. Sizce daha etkin bir rol üstlenseydi sonuçlar değişecek miydi?
Kesinlikle değişirdi. Kılıçtaroğlu Erdoğan’ın yolsuzluklardan ve hukuksuzlardan oluşan yumuşak karnına vururken, Bahçeli Erdoğan’ın ikinci zayıf karnı olan çözüm sürecinin milletten saklanan pazarlık şartları e tavizlerine odaklansa idi sonuç çok farklı olurdu.
Örneğin, Ahmet Türk “Çözüm sürecinde milletten gizle tutulan maddeler var” derken ne demek istedi? Veya Sırrı Süreyya Önder, Türk milletinin bilmediği neyi biliyordu ki, Diyarbakır’da “seneye bu kürsüden Öcalan size bizzat hitap edecek” diyebiliyordu?
Milliyetçi kesimin hassas olduğu bu noktaları MHP çok daha güçlü işleyebilir, seçmen tabanının AKP’ye kaymasının önüne geçebilirdi.
Seçimlerin dışına çıkmak gerekirse LDP uzun geçmişi olan bir parti olmasına rağmen Türk siyasetinde etkin bir rolde göremedik. Bu Türkiye’nin liberal olmadığını mı gösterir yoksa Liberal fikirlerin iktidar ve muhalefet
partileri arasında paylaşıldığına mı işaret eder?
Hala “devlet baba” !!kültürünün hâkim olduğu Türk toplumunda hemen her kesim “onu da devlet yapsın,
bunu da devlet yapsın” zihniyeti içindedir.!! Sosyal yaşamda ise liberalizmin bireycilik ilkesinin önünü, inanç ve geleneklerin getirdiği fazla sorgulamama biat kültürü kesmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinden olumlu neticeler vermiş farklı düşüncelere Türk toplumunda hâlâ ciddi bir muhafazakâr direnç vardır.
1996’da LDP’ye katıldınız. Ardından 2005’te Genel Başkan oldunuz. Sizden önceki dönem ile bugüne baktığımızda oy oranları arasında ciddi bir farklılık yok. Görev sürenizde LDP’de ne tür değişiklikler oldu?
Kurucu başkan Besim Tibuk 1994 – 2002 arası liberalizmin daha çok “ekonomik” ayağını vurguladı. Siyaseten de o yıllarda “inanç özürlüğü” ihlallerine tepki veren seçmen Refah Partisi ve Fazilet Partisi dışında sığınacak siyasi oluşum bulamadığından kitleler halinde olmasa da LDP’ye ilgi gösteriyordu. 2005 sonrası en azından benim başkanlığım dönemimde Türkiye Dünya Demokrasi Endeksinde, Basın Özgürlüğü Endeksinde, Freedom House Özgürlük Endeksinde baş aşağı inmeye başladı.
Özgürlükler ve !!adalet, hukuk ihlalleri, tek adamın otoriter yönetim tarzı LDP’yi ekonomik konulara tepki vermekten çok temel hak ve özgürlük ihlallerine tepki vermeye yönlendirdi.!!
Tibuk zamanında LDP’ye ilgi duyan muhafazakâr seçmen AKP’ye geçti. Ancak şunu gururla söylüyorum ki 20 yıllık LDP tarihinde ne Sayın Tibuk yönetiminde ne de benim dönemimde politikalarımızda liberal ilkelerden asla taviz verilmemiştir.
Son sorumuz, LDP olarak önümüzdeki genel secimler için bir takvim planladınız mı?
%10 barajı, hazine yardımı adaletsizliği, hükümet baskısı ile basın ve medyanın muhalefet partilerine ve Meclis dışı partilere uyguladığı ambargo, işimizi zorlaştırmaktadır. Buna rağmen, ülkenin tek liberal partisi olarak, muhafazakâr ve sosyal demokrat partiler arasında bir denge unsuru olarak politikalarımızı duyurmaya devam edeceğiz. 2011 seçimlerine MHP’den sonra Türkiye’nin en çok !!oy alan partisi Saadet Partisi %1.2 alarak 4.parti olmuştu. LDP’nin koyduğu !!makul hedef 2015 seçimlerinde asgari bu oranı yakalamaktır. Tabii son takdir seçmenin olacaktır.
Röportaj: Hacı Mehmet Boyraz