onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Adını hiç duymadığınız bir kraliçemiz var; Solucan Gübresi Kraliçesi

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

Adını hiç duymadığınız bir kraliçemiz var; Solucan Gübresi Kraliçesi

İşte Karşınızda Türkiye'nin İlk Solucan Gübresi Kraliçesi

Uzun yıllar para pisasasında çalıştıktan sonra bir gün ruhu isyan etti. Önce dalış okulu açtı. Bir süre marinadaki bir teknede yaşadı. Sonra dünyalar güzeli kızı alerji olunca balkonunda sebze yetiştirmeye başladı. Annelik güdüsüyle daha iyisini araştırırken solucan gübresiyle tanıştı. Sonuç o kadar muhteşemdi ki girişimci olup 2005 yılında 150 bin lira sermaye ve 50 solucanla kendi işini kurup bir ilke imza attı ve Türkiye’nin ilk solucan gübresi üreten işletmesini açtı.

O günden bugüne şirketi hızla büyüdü.21 dekarlık bir alanda 4500 metre kare kapalı alana sahip ve arazisi kendine ait Türkiye'nin en büyük ve ilk Solucan Gübresi işletmesi olan Ekosol Tarım ve Hayvancılık A.Ş sektöründe lider konumda. İşte karşınızda sıra dışı girişimcilik hikayesiyle Burçin Karababa…

Sizi yakından tanıyabilir miyiz? Nerede doğdunuz, nasıl bir ailede büyüdünüz?

1968 yılında Ziraat Mühendisi bir babanın ve zirai ilaç eczanesi olan bir annenin ortanca çocuğu olarak iki kapılı hanın giriş kapısından girerek hayata başladım.  İlkokulu Çankaya İlkokulunda ,ortaokulu Namık Kemal Ortaokulu’nda  ve liseyi Ankara Atatürk Lisesi’nde memur şehri, disiplinin temsili denizi olmayan şehir; Ankara’da okudum. Tek hatırladığım zeki olmayan ama çok çalışkan bir öğrenciydim ve kara kuru bir kızdım.

O günlerden bana kalan tek önemli şey bir kaç dost ve beş sene önce evlendiğim lise aşkım ve şimdiki eşim.  Asi bir ruha sahip olduğumdan mı yoksa bir o kadar duygusal olduğumdan mı gözlerim hep denizi arar, geceleri Ankara’nın ışıksız alanlarını denize benzetirdim. Bu sevgimden olsa gerek aileme karşı gelerek üniversite tercihlerimin hepsini İstanbul yazdım.  Her yerden, her yeri görünen şehir Ankara’dan ayrıldım. İstanbul Üniversitesi’nde Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü’nü kazandım ve bitirdikten sonra yine aynı üniversitenin İşletme Fakültesinde İşletme İktisadında Yüksek Lisans eğitimimi tamamladım.

Kaynak: http://istekadinlar.com
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

FİNANS SEKTÖRÜNDE UZUN YILLAR YÖNETİCİLİK YAPTI

Şimdi bulunduğunuz noktaya gelene kadar yıllara göre, hangi şirketlerde hangi görevlerde bulundunuz?

Dört sene okuduğum jeofizik mühendisliğinde hiç çalışmadım. Boşuna mıydı bilmiyorum ama matematik, fizik analitik zekaya fayda sağladı diye avuttum yıllarca kendimi. Türkiye’nin acı gerçeği. İşletme yüksek lisans eğitimim hayatıma daha çok yön verdi. Uzunca bir dönem para piyasalarında, menkul kıymetlerde yatırım uzmanı,  ithalat ihracat firmalarında finasman departmanlarında üst düzeylerde çalıştım. Yetmedi denize uzaktan bakmak, köprüyü her sabah her akşam geçmek yetmedi, dindirmedi suya olan hasretimi ve bir o kadar da, iş hayatının çirkinliklerini, biryerlere gelebilmek için ödenecek bedelleri kaldırmadı ruhum.

RUHUM İSYAN ETTİ DÖPİYESLERİMİ FIRLATIVERDİM

İmkanım oldukça tüplü dalış yapıyor, kısa süreli misafir olduğum ve

 sakinliğin, dinginliğin huzurun içinde  ve adaletin hakim olduğu deniz altını keşfediyordum. Ve birgün ruhum isyan etti. Takım elbiselerimi, döpiyeslerimi fırlatıverdim bedenimden. Bir dalış okulu açarak Antalya Kemer’e yerleştim. Bartın Kurucaşile’de ahşap 16 metre bir dalış teknesi yaptırdım. Dalış eğitmeni olarak yanımda 7 eğitmen dalgıç çalıştırarak, 1999 yılına kadar bir şort bit t-shirt ve bir boxer köpek ile orada yaşadım.

Zor günlerim de oldu, kolay günlerim de. Kemer’de yaşadığım dönemde bir süre marinada teknede yaşadım.  Sevilmedim, bir kadın olmamdan, böyle bir iş yapmamdan, bekar olmamdan vs vs.  Ne zaman fırtına olsa ne zaman marinada bir olumsuzluk yaşansa benden bildiler. Kadın denizde uğursuzluk getirir zihniyeti meğer korsanlardan bu yana değişmemiş..

KIZIMIN BABASIYLA DENİZİN ALTINDA TANIŞTIM

Sonra birgün denizin altında kızımın Babası ile tanıştım. “Kara kedi geçti, aman merdiven altından geçme!” hurafeleri gerçek oldu ve ben denizde bulduğum bir şeyi( kızımın babasını)  karaya çıkarttım ve yeniden kaçtığım şehre Ankara’ya yerleştim. Ben Ankara’yı terkedeli yıllar olmuştu. Kızgındı bana sanırım. Dar etti bana o şehri. Ve evliliğim ancak iki sene sürdü. Ama bu evlilikten 2000 yılında Derinsu adını verdiğim ismi kadar derin bir kızım oldu. “Bir kadın ancak Anne olduğunda anlar annesini“ derlerdi gülerdim. Öyleymiş. Anne olunca, anne gibi kokunca insan annesini özlermiş meğer ve anlarmış. Ve ne yazık ki kızımın beni anlaması, onu ne kadar sevdiğimi bilmesi, her ne yapıyorsam biraz bencillikten biraz onun için yaptığımı idrak etmesi için önümde yıllar var.  

SEBZE MEYVEDEKİ KİMYASAL KALINTI ALERJİ YAPTI

Kızımı 18 ay anne sütü ile besledim. Hem anne sütünün bebek için öneminden hem de küçücük bir şeyin sana bu kadar her yönüyle bağlı olmasının verdiği muhteşem histen sanırım. Kızım allerjik bünyeli bir çocuktu. Anne sütünü kestikten sonra yediği gıdaların çoğuna vücudu reaksiyon veriyordu. Uzun araştırmalar sonunda sebze ve meyvelerin üzerinde kalan kimyasal kalıntılara (zirai ilaç, gübre, hormon vs) karşı reaksiyon verdiği tespit edildi. Tölerans limitleri düşükmüş.

KIZIMIN ORGANİK SEBZE MEYVEYLE BESLENMESİ GEREKİYORDU

Doktoru bana organik gıdalarla beslemem gerektiğini söyledi. Doğal yaşam, köy hayatı, keçi sütü falan tamam da, ya gelir? Boşanmış bir kadındım, iş hayatı yeterince bir dul olarak zordu. Bir terasım ve bir balkondan ibaret tarlam, çoktan terkettiğim ve sırf kızgınlığından beni yanına almış karanlık şehir Enkara (Ankara), ziraat mühendisi ama zooteknist bir baba, beni çok seven bir anne ve organik ile beslenmesi gereken ve adı Derinsu olduğu halde Ankara’da yaşamak zorunda olan biricik kızım ile başbaşaydım. Neydi bu Organik durumu? Benim yetiştirdiğim şey organik mi olacaktı? Bu kadar dar bir alanda yani balkonum ve terasımda kızıma sebze yetiştirebilir miydim? Yoksa bir köye mi yerleşmeliydim? Milyonlarca soru vardı kafamda. Tek bildiğim birşeyler yapmalıydım. İnternete “ dar alanda yüksek verim” diye yazdıkça kimyasal gübre siteleri çıkıyordu karşıma. O zamanlar marketlerde organik reyonlar veya organik pazarlar da yoktu. Yabancı sitelere bakmaya başlayınca karşıma worm casting , vermikompost, solucan gübresi çıktı. Güldüm elbet. “Solucan neki gübresi ne kadar olsun” dedim. Ama hayatı akışına bıraktığınızda, rüzgara karşı yürümeye kalkmadığınızda hayat su gibi yolunu buluyor. Ben gülüp geçtikten kısa bir süre yani birkaç gün sonra hastane cihazları sattığım şirkette bir iş arkadaşım bana bir sepet dolusu sebze meyve getirdi. Öyle aromatik öyle güzeller ve öyle lezzetliydiler ki. Moldova’dan ailesinin gönderdiğini söyledi. O da Derinsu için bana getirmiş. Sebzelerden bahsederken” bizim oralarda tarım zor, alan dar biz solucan gübresi ile yetiştiriyoruz herşeyi “ deyiverdi.

SOLUCAN GÜBRESİNİ BİLEN YOKTU

Bir hafta içinde ikinci kez solucan gübresi ile karşılaşıyordum. Yine oturdum bilgisayarın başına nereden bulurum bu gübreyi diye araştırdım. Tarım Bakanlığına, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne gittim. 70’dan yıldan beri gelişmiş tarım ülkelerinde üretilen ve kullanılan bu gübreyi bilen yoktu. Bir de dalga geçtiler benimle. İyiki de geçmişler. Anne olunca üstünü örttüğüm ve yok saydığım asi ve inatçı tarafım (Oğlak Burcuyum) yeniden dünyaya geldi. Gübreden vaz geçtim solucanı nasıl bulurum diye araştırmaya başladım. Solucan Gübresi üretiminde kullanılan bu solucanlar özel solucanlardı. Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde Valilik ve Kaliforniya Üniversitesinin ortak çalışması ile laboratuvar ortamında evsel atıkları değerlendirmek ve geri dönüşüm sağlamak için yetiştirilmiş özel solucanlardı. Eisenia Foetida. (Kırmısı Kaliforniya Solucanı). Yurt dışından bu tür maması ile beraber canlı hayvan girişi yasaktır. Bir ara gidip Amerika’dan alsam yutarak mı Türkiye’ye soksam mı diye düşünmedim değil.

50 SOLUCANLA AKVARYUMDA GÜBRE ÜRETTİ

İşte bu solucanlara nasıl ulaşırım diye araştırırken Hürriyet’te mini minnacık bir haber gözüme ilişti. Antalya’da bir iş adamı (Nazmi Acar) solucandan gübre üretiyor diye. İşte nasıl isimlendirirseniz isimlendirin, İster Allah deyin, ister Tanrı ,ister evren, ister enerji. O büyük güçten doğru ve içten, sevgi ile birşey isterseniz muhakkak cevabı gelmesi gereken zamanda geliyor.

50 adet solucanı Nazmi Bey’den aldım. Mutfağımdan çıkan organik atıkları bu solucanlara yedirerek akvaryumda gübre üretmeye başladım. Onlar çoğaldıkça çoğaldı. Ben gübre ürettim. Terasım balkonumda kızıma sebze çorbası, sebze içeren birçok gıdayı yetiştirdim. Şimdi şükür çok sağlıklı. Onun rahatsızlığı bir hayra sebep oldu. Kızım ben ve solucanlarımız ve elbette köpeklerimiz ile bir dünya yarattık. Biz büyüdük, Solucanlar çoğaldı.

 

Şirketinizi kurmaya nasıl karar verdiniz?

Sürüngen de olsalar, nedense bana hayvanlar insanlardan daha güvenilir gelmişlerdir. Hiç bir hayvan zevk için başka bir hayvana zarar vermez. İyi insanları tenzi ederek söylüyorum bu daha çok iki ayaklı hayvanlara has bir özellik. Solucanlarım çoğaldıkça çoğaldı. Ankara nüfusu hızla artıyordu. Ankara beni sevmedi ben Ankara’yı yine tilki gibi Kürkçü dükkanına yani İstanbul’a döndüm. Profesyonel iş hayatına yeniden dönmek zorundaydım. Para kazanmak, geçinmek, kızımı okutmak yani hayatta kalmalıydım. Evimdeki banyolardan biri tamamen solucanlara aitti. Çok da hijyen bir kadın olmadığım için ben bir sakınca görmüyordum. Ama banyom, balkonum, apartmanımın bahçesi derken sığmıyordum. Çok değerli insan Bitlis Holding yönetim kurulu üyelerinden Sayın Ahmet Bitlis bana kendisine ait Ballıca Köyünde bir araziyi bila bedel tahsis etti. Hem çalışıyor hem de solucanlarıma bakıyordum. Artık gübre çıkartıyor ve köydekilere veriyordum. Sonra bir baktım Solucan Gübresini kullanan bir daha bir daha istiyor. Sebzelerinde, meyve ağaçlarında ki olumlu değişiklikleri anlata anlata bitiremiyorlar. İşte ondan sonra bu gübreyi endüstriyel bir boyutta üreterek Türk tarımına kazandırma kararı aldım. Ve ilk solucan ailem bana geldikten 8 yıl sonra EkosolFarm markası doğdu.

ŞİRKETTE 3 MİLYAR SOLUCAN ÇALIŞIYOR

Şirketinizde toplam kaç kişi çalışıyor. Çalışanlar arasında kadın sayısı nedir? Yönetim kademesinde kaç kadın bulunuyor, oranı nedir?

Sigortasız olarak 2,5-3  milyar kadar solucan, 3 idari, 3 mavi yaka kadın 3 idari 4 mavi yaka erkek, pazarlamada da 5 erkek olmak üzere 18 kişi benim çalışma arkadaşlarım. Her geçen yıl da artıyor. Ama doğrusunu söylemek gerekirse kadın çalışanlarım daha disiplinli, daha dikkatli ve bir o kadar sadıklar.

​2016 YILINDA KAPASİTEMİZİ İKİ KATINA ÇIKARACAĞIZ

Yurtiçi yurdışı talepler nasıl, nerelerden ne kadar talep geliyor? Şirketinizin 2016 hedefleri neler?

Yurtdışından talep var ama biz ancak yurt içine yetiştirmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin her yerinden yoğun talep var. Yoğun olarak Ege bölgesinden talep geliyor. Zeytin, bağ, domates, salatalık, patates, buğday lokomotif ürünler. En çok bu ürünleri yetiştirenlere gübremizi veriyoruz.

2016 yılında kapasite arttırımına gideceğiz. Şu an 21 dönümde 4 bin 500 metre kare kapalı alanda üretim yapmaktayız. 2016’da bir 4 bin 500 metre kare daha kapalı alan yapmayı planlıyoruz.

Kaynak: http://www.istekadinlar.com/girisimci...
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın