Görüş Bildir
Gezi Davasında 'Okan Bayülgen'li Savunma
Gezi eylemlerine ilişkin, 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet' ettikleri iddiasıyla çoğunluğu üniversite öğrencisi 56 kişi hakkında açılan davada sanıklar bugün ilk kez hakim karşısına çıktı. Duruşmada kimlik tespitinin ardından söz alan bir kısım sanıkların avukatı Arzu Becerik, 'Dava konusu olay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Anayasa hükümleri doğrultusunda açıkça ifade özgürlüğüne, ifade açıklama hürriyetine ve toplu ifade özgürlüğüne yönelik bir davadır. Bu nedenle biz derhal beraat kararı verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Buna ilişkin AİHM kararı örneğini sunuyoruz' dedi. Söz alan diğer avukatlar da, dosyada bulunan deniz gözlüğü ve baret gibi elde edilen gereçlerin suç sayılamayacağını vurgulayarak, deniz gözlüğü ve baretin suç aleti sayılamayacağına ilişkin İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat kararını sundu. Hakim Ali Can Apaydın ise, sanıkların savunmaları alınmadan beraatlerine karar verilmesi yönündeki talepleri reddederek sanıkların savunmasına geçti. 'GEZİ PARKI EYLEMLERİNE MİLYONLARCA İNSAN KATILDI' Duruşmada söz alan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Cengiz Han Cora, Anayasal hakkını kullanarak Gezi Parkı eylemlerine katıldığını söyleyerek, 'O gün Taksim'e konsere gitmiştim. Hatta ünlü şovmen Okan Bayülgen de vardı' dedi. Sanığın bu sözleri üzerinde duruşma salonunda gülüşmeler oldu. Hakim Ali Can Apaydın da, 'O da konsere mi geldi?' diye sorunca Cora, 'O eyleme gitti. Ben de konsere gittim' cevabını verdi. 'Gezi Parkı eylemlerine milyonlarca insan katıldı' diyen Cora, '56 tane insanın burada yargılanması doğru değil. Savcılar soruşturmayı doğru yapsaydı, bugün burada biz değil polisler olacaktı. Biz de 1 Mayıs'ı rahat rahat kutlayacaktık. 1 Mayıs'ta aynı manzaraları yine göreceğiz' diye konuştu. 'GAZ KAPSÜLÜ İLE BACAĞIM KIRILDI' Suçlamaları reddeden üniversite öğrencisi Andaç Yıldırım da, 'Taksim Gezi Parkı eylemleri nedeniyle İstiklal Caddesi'nde birkaç kez basın açıklamalarına katıldım. Polisin hiçbir uyarıda bulunmadan yapmış olduğu müdahaleler sırasında olay yerini terk ettim. Arkamdan gelen bir gaz kapsülü nedeniyle bacağım kırıldı. Gerçekte, olayda ben zarar gördüm. Bu olay sonrasında eğitim hayatım da zarar gördü. Ben çevreye zarar veren, caddeyi trafiğe kapatan grup ile birlikte hareket etmedim. Beraatimi istiyorum' dedi. Üniversite Öğrencisi Cihat Parıltı da Gezi Parkı eylemlerine katıldığını, ancak 2911 sayılı 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmediğini söyleyerek, 'Gerçekte polis şiddetine uğrayan bizdik. Bu olaylar sırasında, herkesin bildiği üzere 8 genç hayatını kaybetmiştir. Ortada bir suç varsa, suçlu 8 genci öldüren AKP polisidir. Bu da polisin uyguladığı şiddetin göstergesidir. Beraatimi istiyorum' ifadesini kullandı. Hukuk Fakültesi öğrencisi Ahmet Paket de, Anayasal hakkını kullanarak Gezi Parkı eylemlerine katıldığını anlatarak, 'Amacım hükümetin hukuksuz, suç teşkil eden baskıcı politikalarını protesto etmekti. Suç teşkil eden eylemler içinde olmadım' dedi. 'POLİSLER HAKKINDA İŞLEM YAPILMADI' Sanık avukat Ali Coşkun da, Gezi eylemlerine katıldığını belirterek, şöyle konuştu: 'Bu eylemler barışçıl eylemlerdir. Birçok gösterici, polisin haksız ve şiddetli müdahalesi sonucu hayatını kaybetti ya da yaralandı. Bu eylemi yapan polisler hakkında işlem yapılmadı. Demokratik hakkımızı kullandığımız için sanık olarak yargılanmamızı da doğru bulmuyorum. Beraatimi talep ederim.' Söz alan diğer 37 sanık da, anayasal haklarını kullanmak için barışçıl Gezi Parkı eylemlerine katıldıklarını, suçlu olduklarını düşünmediklerini söylediler. 'HALKI İSYANA TEŞVİK EDEN İKTİDARIN KENDİSİDİR' Söz alan sanık avukatı Özgür Urfa da, iddianameyi eleştirerek, 'İddianamede suç tarihi ve yeri tam olarak açık değildir. Bu nedenle eksikliklerin giderilmesini talep ediyoruz' dedi. Sanık avukatlarından Pınar Akbina da, 'Soruşturma, başta halkı isyana teşvik suçundan başlatılmıştır. Bizce, gerçekte halkı isyana teşvik eden, iktidarın kendisidir. Müvekkilin iki parmağı iş kazası sonucu yoktur. Nasıl sapan kullanacağı hususunu takdire bırakıyoruz' diye konuştu. Hakim, bir sonraki duruşmada sanıkların savunmalarının devam etmesine karar vererek, duruşmayı 26 Haziran gününe erteledi. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamede, 30 Haziran 2013'te Gezi Parkı eylemlerine katılan sanıkların 6 aydan 3 yıla kadar hapsi isteniyor. (DHA)---
Samsung'un Teknoloji Müzesi
Samsung, teknoloji tarihindeki gelişmeleri tanıtan dev bir müze açtı. Müzede Apple dahil birçok rakip firmanın teknolojiye kazandırdığı ürünler de sergileniyor.Samsung, Güney Kore'nin Suwon kentinde 10 bin 950 metrekarelik, beş katlı inovasyon merkezini hayata geçirdi. Aynı zamanda müze görevi gören merkez, yüzlerce yıl öncesine ait icatların yanı sıra Samsung’un tarihi boyunca sunduğu teknolojik ürünleri içeriyor.Teknolojinin gelişim sürecine göre üç ayrı döneme ait bölümler içeren inovasyon merkezi, Thomas Edison, Michael Faraday ve Alexander Graham Bell gibi tarihi en ünlü mucitlerinin geliştirdiği teknolojileri gözler öne seriyor. ‘Mucitlerin Çağı’ adını taşıyan ilk bölümde, Guglielmo Marconi’nin telsiz telgrafı da dahil çok sayıda buluş sergileniyor. ‘Sanayi İnovasyonu’ adı verilen ikinci bölümde, yarı iletkenler, ekran teknolojileri ve mobil iletişim gibi bilgisayar ve telekomünikasyon sanayisine ait teknolojilere yer veriliyor. İlk cep telefonu ve akıllı telefonun da sergilendiği bölümde, Nokia, Sony, Intel, Sharp ve Motorola gibi rakip firmalara ait ürünler de yer alıyor. Engadget sitesinin verdiği bilgiye göre, Samsung patent kavgaları devam eden Apple’ın ‘Apple II’ bilgisayarına da müzede yer verdi. İnovasyon merkezinde yer alan ‘Yaratıcılık Çağı’ adındaki üçüncü bölüm, Samsung ürünleri ve teknolojilerine odaklanıyor. Bölümde, ziyaretçileri bilgilendirmek için Samsung’un yeni teknolojilerinden 180 derecelik Ultra HD (UHD) ekranlar yer alıyor. Hafta içi her gün açık olan Samsung İnovasyon merkezini gezmek isteyen ziyaretçilerin rezervasyon yaptırması gerekiyor. Kaynak: Electronista.com|Al Jazeera
Beyoğlu'nda Mutlaka Görmeniz Gereken 10 Mekan
Beyoğlu'nun Kasımpaşa semtinde bulunan Aynalıkavak Kasrı, Yıl içerisinde birçok turist tarafından ziyaret edilmekle birlikte; ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Evliya Çebebi, Seyahatname kitabında Aynalıkavak Kasrı'ndan bahsetmiş ve kasrın Fatih Sultan Mehmet zamanında yapıldığını yazmıştır.İstanbul'un görülmeye değer tarihi kasırlarından biridir. Dönem dönem padişahlar tarafından genişletilmiştir ve günümüze son haliyle gelmiştir. Aynalıkavak Kasrı'nı ziyaret etmek için bir gününüzü ayırabilir ve bu kasrın yanı sıra İstanbul'un diğer tarihi turistik alanlarını gezebilme imkanı yakalayabilirsiniz. Haliç kıyısındaki bu tarihi yapıyı görmeden İstanbul'dan ayrılmayın.
Erdal Bakkal'dan Cem Yılmaz'a Övgü
Cem Yılmaz'ın 'Pek Yakında' adlı filminde rol alacak olan 'Leyla ile Mecnun' dizisinin Erdal Bakkal'ı Cengiz Bozkurt: ''Cem Yılmaz hem komedide milattır hem de pirimiz, ustamızdır'' şeklinde konuştu. 'Leyla ile Mecnun' dizisindeki 'Erdal Bakkal' tiplemesiyle ünlü olan Cengiz Bozkurt, Cem Yılmaz'ın 'Pek Yakında' isimli yeni filminde rol alacak. ÖVGÜ DOLU SÖZLER Türkiye'ye gelmeden önce uzun yıllar İngiltere'de yaşayan Bozkurt, Cem Yılmaz'ın Türk komedisinde milat olduğunu ifade etti. KENDİSİYLE DALGA GEÇTİ Yılmaz'la çalışma şansı yakaladığı için mutlu olduğunu söyleyen Bozkurt, konuşmasına şöyle devam etti: İngilizler'in komedi anlayışı farklıdır. Bizim 'Leyla ile Mecnun'un mizah anlayışına denk düşer. Kendi düştüğü aptalca durumlara gülebilen insanların yaptığı bir komedi tarzıdır. Bizim komedi anlayışımız çok yakın zamana kadar dışlayan, ötekileştiren ve başkasına güldüren bir komedi anlayışıydı.  Burada milat Cem Yılmaz'dır. İlk defa kendi ve kendi yakın çevresindeki insanların düştüğü aptalca durumlara güldürebilen biri olarak çıktı seyirci karşısına. Bu bir özgüven gerektirir. Kendisi bizim pirimiz, ustamız diyebileceğimiz bir noktada... ÇEKİMLER MAYIS'TA BAŞLIYOR   Zafer Algöz, Ozan Güven, Tülin Özen, Özkan Uğur gibi isimlerin oynayacağı filmin çekimlerine Mayıs ayında başlanacak. Film, Eylül ayında vizyona girecek. Kaynak : Günaydın
Ve Nejat İşler Taburcu Oldu
Yaklaşık 3 aydır hastanede tedavi gören ünlü oyuncu Nejat İşler, taburcu oldu. Bodrum’da hastaneye kaldırıldıktan sonra 22 Ocak’ta İstanbul’a sevk edilen ünlü oyuncu Nejat İşler, 3 ay süren tedavinin arından taburcu oldu. Amerikan Hastanesi’nden konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamada, “8 Şubat 2014 tarihinde başka bir hastaneden yoğun bakım ünitemize transfer olan Nejat İşler, sağlık durumundaki olumlu gelişmelerin ardından ayaktan kontrol ve tedavilerine devam etmek üzere hastanemizden taburcu olmuştur” denildi. (İHA)
Efsane Futbolcudan 35 Bin Euro Bağış
Almanya'nın futbol efsanesi, `İmparator' lakaplı Franz Beckenbauer, Denizli'deki Görme Engelliler Okulu'nda eğitim gören 91 çocuk için 35 bin Euro bağış yaptı.İmparatorun adını taşıyan vakıf aracılığıyla yapılan bağışla, okulda kullanılmak üzere bir minibüs, bütün sınıflara LED televizyon ve tüm odalara mini buzdolabı alındı. Görme engelli çocuklar teşekkürlerini Almanca, 'Görmeyen gözlere ışık olduğun için teşekkürler Beckenbauer' yazılı pankartla dile getirdi.Denizli Görme Engelliler Okulu'nu yaptıran ve yıllardan beri okulun tüm ihtiyaçlarını hayırseverlerin desteğiyle karşılayan Denizli Eğitim Kurumları Yaptırma ve Yaşatma Derneği'nin Başkanı Hasan Himmetli, Denizlili bir ailenin kızı olan ve Almanya'da yaşayan Nilgün Schmidt'le bağlantıya geçti. Okulun bazı ihtiyaçları olduğunu dile getirdi. Başkan Himmetli, bu konularda hassasiyetiyle tanınan İmparator lakaplı Almanların ünlü eski futbolcusu Franz Beckenbauer'in destek olmasını istedi. Nilgün Schmidt girişimlerde bulunarak Franz Beckenbaur ile Hasan Himmetli'nin bağlantı kurmasını sağladı. Dernek Başkanı Hasan Himmetli'yle yazışan Franz Beckenbauer Vakfı, okula ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için 35 bin Euro bağış yapma kararı aldı. Vakıf aracılığıyla Denizli Görme Engelliler Okulu'na 35 bin euro bağış çeki gönderildi. Franz Beckenbauer Vakfı'nın gönderdiği parayla okula bir minibüs, bütün sınıflara interaktif eğitimde kullanılmak üzere LED TV ve öğrencilerin odalarına mini buzdolapları alındı.TÖREN DÜZENLENDİAlman futbolunun İmparatoru Franz Beckenbauer'in yaptığı bağışla okula alınan minibüs ve malzemeler için tören düzenlendi. Törene Vali Abdülkadir Demir, İl Milli Eğitim Müdürü Vekili Reşat Erdoğan, Merkezefendi Kaymakamı Şükrü Görücü, Eğitim Kurumları Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Hasan Himmetli, dernek yönetimi ve Okul Müdürü Ufuk Atalay ile öğrenciler katıldı. Vali Abdülkadir Demir, satın alınan minibüsün anahtarını Okul Müdürü Ufuk Atalay'a teslim etti. Malzemelerin tesliminde görme engelli çocuklar ellerinde Almanca, 'Görmeyen gözlere ışık olduğun için teşekkürler Beckenbauer' yazılı pankartlar dikkat çekti.VALİ'DEN BECKENBAUER VAKFI'NA TEŞEKKÜROkulu gezerek sınıflara alınan televizyonları ve odalara alınan mini buzdolaplarını yerinde gören Vali Abdülkadir Demir, bağışı yapan Franz Beckenbauer Vakfı'na ve bağışın yapılmasında aracılık yapan Nilgün Schmidt'e teşekkür etti. Görme engelli öğrenciler törende gitar ve darbuka çalarak şarkı söyledi. Vali Abdülkadir Demir, Denizli Görme Engelliler Okulu'nda 91 öğrencinin ilk ve ortaokul eğitimi gördüğünü belirterek, 'Yapılan bağışın parasal değerinin ötesinde Dünya'nın başka bir yerinde yaşayan insanların buradaki çocuklarımıza sahip çıkması ve destek çıkmaları son derece önemli. Bu okuldaki çocuklarımız çok başarılı. Gören arkadaşları kadar başarılılar. Bu katkılarla bu başarının devam edeceğine inanıyorum. Bu işe aracılık eden herkese ve vakfa çok teşekkür ediyorum' dedi.Denizli Eğitim Kurumları Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Hasan Himmetli, 'Okulumuza yıllardır Denizli'de birçok hayırsever yardım yapıyor. Bu kez de Almanya'da Beckenbauer Vakfı bu okul için yardım yaptı, görmeyen gözlere ışık oldu. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Gönderilen bağışla alınan minibüsle çocuklarımızı geziye gidecekler, hastane işlemleri için kullanacaklar' diye konuştu.RAMAZAN ÇETİN - DENİZLİ / DHA
Reklam
İngiliz Televizyon Yıldızı Köpeğinin Adını Drogba Koydu
‘Top Gear’ programının sunucusunun köpeğine ‘Drogba’ adını vermesi İngiltere’de ırkçılık tartışması başlattıBBC'de yayınlanan 'Top Gear' programının sunucusu Jeremy Clarkson 'un, köpeğine Galatasaray'ın yıldızı Didier Drogba'nın ismini vermesi tepki çekti. Jeremy Clarkson, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, siyah renkli West Highland Terrier cinsi köpeğine Fildişi Sahilli yıldız Didier Drogba’nın ismini verdiğini duyurdu. Doğan Haber Ajansı'ndan Faruk Zabcı 'nın haberine göre, İngiliz gazetesi Daily Mail, sunucunun bu kararının sert eleştirilere neden olduğunu yazdı. Ünlü sunucu ise 'Oldukça sevimli bir köpeğe bir futbolcunun ismini vermek neden ırkçı olsun?' diyerek kendini savundu. Sosyal medya üzerinden Clarkson'un tweetine tepki gösteren kullanıcılar, “Irkçı bir adam. Yaptığı ırkçılık. Kendisinden utanmalı' şeklinde yorumlarda bulundu. Bazı kullanıcılar ise ismin komik olduğunu ve tepkinin aşırı olduğunu belirtti.T24
Reklam
Hangi Ünlü Yönetmen Senin Ruh İkizin?
Yönetmenler çok ortada bulunan isimler değildir, bu yüzden onları çok tanıyamayız. Ancak her kaliteli yönetmen kendi filmlerini, kendinden bir şeyler katarak meydana getirmiştir. Bu testi çözerek hangi yönetmenin sizin kafa yapınızda olduğunu bulabilirsiniz! Buradan esinlenilmiştir.
Reklam
Külleri İki Ülkeye Atılacak
Gabrıel Garcia Marquez, bugün son yolculuğuna uğurlanacak. Ünlü yazarın külleri, hem doğduğu ülke olan Kolombiya’ya hem de uzun yıllar yaşadığı Meksika’ya savrulacak “Her kişi kendi ölümünün ustasıdır ve zamanı geldiğinde tek yapabileceğimiz onun acı korkusu yaşamadan ölmesine yardımcı olmaktır” demişti Gabriel García Márquez. Şimdiyse Kolombiya, Nobel Ödüllü yazarın küllerinin bir bölümünün anavatanı gibi gördüğü Meksika’ya gömülmesini istiyor. Kolombiya’nın Mexico City Büyükelçisi José Gabriel Ortiz, yazarın küllerinin doğum yeri Kolombiya ile anavatanı gibi gördüğü Meksika arasında paylaştırılabileceğini söyledi. Márquez, geçen hafta 87 yaşında onlarca yıldır yaşadığı Meksika’daki evinde hayatını kaybetmişti. Márquez’in ölümü nedeniyle bugün, Mexico City’de bulunan Güzel Sanatlar Sarayı’nda bir de devlet töreni düzenlenecek. Meksika Devlet Başkanı Enrique Peña Nieto, Twitter hesabından yayınladığı mesajda, “Kolombiya’da doğdu ancak uzun yıllar Meksika’yı ikinci vatanı olarak kabul etti. Hayatımızı zenginleştirdi” ifadesine yer verdi. Yazar, 1960’lı yıllardan bu yana ömrünün büyük kısmını Meksika’da geçirmişti. TARAF
Onur Ünlü: '+18 Kısıtlamasının Siyasi Olmadığına İnanmak İstiyorum'
“İtirazım Var” filmi Onur Ünlü’ye İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödül’ü kazandırdı. Filme, içinde “insanlık onuru var” gerekçesi ile +18 yaş kısıtlaması getirildi. Ünlü, gerekçenin de gerekçesini merak ettiğini dile getirdi İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü alan Onur Ünlü’nün son filmi İtirazım Var, geçen Cuma gösterime girdi. Film, gösterim tarihine bir gün kala “+18” yaş sınırlandırması şoku yaşadı. Gerekçe ise filmde “insanlık onuru” olması bir de “şiddet” içermesiydi. Camide işlenen bir cinayetin peşine düşen İmam Selman Bulut’u anlatan İtirazım Var, din, polisiye ve mizahi unsurları barındırıyor. Ünlü ile hem filmi, hem de getirilen sınırlandırılmayı konuştuk. Ünlü, “Kararın siyasî olmadığını umuyorum” diyor ve filmin her polisiye kadar belli oranda şiddet içerdiğini belirtiyor. Filminize, gösterimine bir gün kala +18 yaş sınırlaması getirildi. Sizce bu kararın gerekçesi ne? Ve bu süreçte ne yapmayı planlıyorsunuz? Evet, 18 yaşın altındakilerin filmi seyretmesi yasaklandı. İtiraz edeceğiz, itiraz hakkımız var çünkü. Gerekçeli kendi başına çok komik bir metin, içinde “İnsan onuru, genel ahlak ve şiddet barındırdığı” için gibi bir şey söylüyor. Yani filmin içinde “insan onuru var” diyor. Evet, filmde “insanlık onuru” var. Ama çok fazla şiddet sahnesi yok. Bu kadar şiddet sahnesi filmin +18 alması için yeterli mi? Şiddet belli oranda vardı, bir yumruklama sahnesi var, bir de bir iki tane yara görüyoruz ama onu da karanlıkta görüyoruz. Bilmiyorum niye öyle bir karar verdiler, sormak lazım bu gerekçenin de gerekçesini. Mesela 76 milyon insanın ahlakını koruyan iki tane adam var orada. Bu insanlar kendilerini nasıl hissediyor? Gerçekten o derece ahlaklı insanlar mı? Acaba benim de onları denetleme hakkım var mı? “Evet, bu beni ahlaken denetleyebilir” diyebilir miyim? Ben neye dayanarak o adamın ahlakının, benim ahlakımı sorgulamasına izin vereceğim? Kararın siyasî olduğunu düşünüyor musunuz? Bütün iyi niyetimle siyasî olmadığına inanmak istiyorum. Önümüzdeki birkaç gün bunu daha net ortaya çıkartacaktır. Eğer öyleyse yazık bize... Ama filmde, güncel politik göndermeler var. Çok göze batırmayan ama yakın geçmişi hatırlatan... Bu senaryo 2010’da yazıldı. Politik gönderme dediğiniz kısımları, çekerken eklemedik, güncel olana değsin diye tek bir şey yapmadık. Sadece Superman karakteri var filmde, izleyenler görecekler o karakteri ekledim sonradan. Aslında bu, şunu gösteriyor, dört sene içinde hiçbir şey değişmemiş. Bir takım şeyleri hissetmişiz ya da biliyormuşuz... Zaten o kazanın kaynadığının farkındaydık. Estetik olarak, bir eserin siyasete gönderme yapmasını çok da verimli bulmam, eserin değerini düşürür bence. Ama çoğu insan sizin gibi düşündü çok göze batmadığı konusunda. Bunun böyle olma sebebi bizim samimiyetimizdir diye tahmin ediyorum. Yani içimizden geleni eğmeden, bükmeden, kırıcı olmadan ama olan bitenle ilgili ne düşünüyorsak o şekilde söyledik. İtirazım Var “Millî Cinayet Koleksiyonu”nun bir parçası. Fakat diğer filmlerinize kıyasla, polisiye türünün özelliklerini çok daha fazla taşıyor. En başında bunları toplayıp 10 film yaparız diye düşünmüştük. Ben gençlik yıllarımda polisiyeyle ilgilenmeye başladım, bayağı da kafayı takmıştım. Hatta ilk polisiye eser Ahmet Hamdi Efendi’nin Rabıta romanı derler eskiler. 1876’da yazılmış bir kitap. Bu kitaptan sadece altı tane kalmıştı, bir tanesi Atatürk Kitaplığı’ndaydı, ben oradan fotokopisini aldım o kitabın. Osmanlıca öğrenmeye başladım kitabı okumak için. Böyle konuşuyorum havalı havalı ama sürece olağanüstü hâkim olduğumdan değil işte de birazcık biliyorum polisiyeyi. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi gibi polisiye sayılabilecek filmler yaptım ama gerçek anlamda bir polisiye yapmak istiyordum. Polisiyelerde olay örgüsü en önemli şeylerden biri. Ben o kadar hâkim olmasam da polisiyeye, hep öyle gibi gelir. İtirazım Var’da evet bu örgü var ama öte yandan Selman Bulut karakteri de çok ön planda. Evet, polisiyenin olay örgüsü önemli ama bütün büyük polisiyelerde bizler, karakterlerin isimlerini biliriz. Sherlock Holmes gibi... Dolayısıyla polisiyede karakterler çok önemli. Çünkü onun peşinde takılır izleyici, eğer karakterin peşine takılmazsak ve onu tanımazsak inanmayız, korkarız, güvenmeyiz. Onun için karaktere güvenmemiz gerekiyor. O yüzden önce karakter sonra olay örgüsü gelir. Polisiye de eğer biraz kalburüstüyse o zaman tadından yenmez. Birincisi karakterin böyle bir önemi var. İkincisi bu karakter bana çok benziyor. Ben hiç boks yapmadım ama gerçekten antropolojiyle ilgilendim, biraz müzikle ilgileniyorum, Alevi deyişleriyle ilgilendim. Ama böyle bir adamı, tabiri caizse imam diye yutturmak ne kadar mümkün olabilirdi. İşte orada Serkan Keskin denen acayip adam devreye giriyor ve bizi o adam olduğuna ikna ediyor. İslam’ın doğası anti-kapitalisttir Filmde, dinî referanslı çok şey var. Ama en hissedilir olanı, dinin kapitalizmle bağdaşmayacağı. Bunla ilgili her şeyi yazacak, söyleyecek kadar bilgili değilim başta bunu söyleyeyim. Ama benim anladığım kadarıyla Kuran’ın kendisi zaten anti-kapitalisttir. Ama birçoğu, aynı kitaplarla üstelik öyle olmadığına dair deliller getirip bütün bir sistemi öyle kurar. Bu da bin 400 senedir devam eden bir çiledir. Misal gerçek anlamda malın ve ortaya çıkan kârın bölüşülmesidir Kuran’ın önerdiği. Oysaki zenginler sadaka vererek vicdanlarını rahatlatıyor. Filmde de söylüyor, “kırkta birlik” diye bir şey var. Malının kırkta birini vererek zekât’tan kurtulamazsın. Bu sadece alt sınır. Ama neden alt sınırdan hareket ediyorsun? İslam benim görebildiğim kadarıyla doğası itibariyle tekrarlıyorum anti-kapitalisttir zaten. SUZAN DEMİR/TARAF
Reklam
Macbeth Filminin İlk Fotoğrafları Yayımlandı
Başrollerinde Marion Cotillard ve Michael Fassbender'ın yer aldığı Shakespeare tragedyası Macbeth'ten ilk fotoğraflar da gelmeye başladı.Daha önce birkaç set fotoğrafı yayımlanan Macbeth için bugün ilk resmi fotoğraflar da yayımlandı. Başrollerinde Marion Cotillard ve Michael Fassbender’ın yer aldığı William Shakespeare’in aynı isimli tragedyasının yeni bir uyarlaması olan Macbeth’in gösterim tarihi ise henüz kesinleşmiş değil.Tahminler yapımın 2015 yılı içerisinde vizyona gireceğ yönünde olsa da resmi bir açıklama gelmediği için bu tahminleri dedikodu klasmanında değerlendirmek durumundayız.Yapımın yönetmenlik koltuğunda daha önce The Snowtown Murders adlı yapımı da yöneten Justin Kurzel oturuyor. Filmin senaryosu ise Shakespeare’ın unutulmaz eseri Macbeth’ten üç kişilik bir senarist ekibi tarafından uyarlanmış durumda. Film ile ilgili gelen bilgiler ise yapımın önceki Macbeth uyarlamalarından çok daha karanlık ve kasvetli bir yapıya sahip olacağı yönünde.Filmle ilgili gelişmeler oldukça aktarmaya devam edeceğimizi belirterek sizleri yayımlanan iki resmi fotoğraf ile başbaşa bırakalım.superkarga
Reklam
Müzik Meraklısına Görülmesi Gerekli 8 Yer
Londra, Abbey Road’da yürüyüp, Paris’te Jim Morrison’ın mezarını ziyaret ettiniz mi? O zaman Avrupa’da gizli kalmış müzik mabetlerini tavaf etmenin vakti gelmiştir. Bu araştırmayı Busabout (nereye gitmek istediklerine, nerede yaşamak istediklerine kendi karar veren özgür ruhlu gezginler) yapmış. Bir çok turist The Beatles’ın Abbey Road albümün canlandırmak için çaba harcıyor. Yine bir çoğu da Jim Morrison’ın Paris’teki mezarı başında içip sarhoş oluyor-du, artık korumalar buna izin vermiyor. Morrisson’ın mezarına doğru yolu gösteren diğer mezar taşlarına yapılan grafitileri bekçiler her gün silmek zorunda kalıyordu. Ki bu mezarlıkta Oscar Wilde, Edith Piaf gibi bir çok ünlü ismin ebedi uykularında olduğunu biliyoruz. O zaman neden kalabalıktan uzaklaşıp biraz da alt kültürün mekanlarını keşfe çıkmıyoruz? 1. John Lennon’ın Barış, Aşk ve Müzik Tapınağı – Rusya Kolya Vasin, Rusya’daki en büyük Beatles hayranı. 1964’ten beri, yani hem Beatles müziğinin, hem de grubun saç kesiminin memleketinde yasaklandığı günlerden beri, sabahtan akşama kadar Beatles dinlediğini iddia ediyor. Sovyetler Birliği’nin çökmesi ardından Muhteşem Dörtlü’ye olan aşkını artık gizlemek zorunda kalmamış. St. Petersburg’da onların anısına bir tapınak yapmış. Puskinskaya’da, küçük bir odada, dünyanın dört bir yanından topladığı binlerce Beatles hatırasını biriktirmiş, sergiliyor. Bu malzemelerden bazıları zamanında sınırdaki X-ray’lerden dahice kaçırılıp ülkeye sokulmuş ve daha sonra plak formatına sokulmuştur. 2. The Rolling Stones’un Exile On Main St malikanesi “Nellcôte” – Fransa 1971 senesinde, The Rolling Stones elemanları, İngiliz Hükümeti’ne borçlu oldukları, gelirlerinin yüzde 93’ünü vermemek için sürgün hayatını seçmişti. Keith Richards’ın Fransız Rivierası’ndaki evine, Nellcôte’e gittiler. Exile On Main St. albümünün neredeyse tamamını bu evin rutubetli, karanlık bodrumunda kaydettiler. Ortaya çıkan sound üzerine Richards daha sonra “yapılmış ilk grunge albümüdür” diyecekti. Bu ev grubu ziyaret eden ünlüler için cennet gibiydi. Bir rivayete göre bir gece Richards’la çok içen John Lennon evin önündeki merdivenleri kusmuk içinde bırakmıştı. Elbette keyif verici madde satanlar için de bulunmaz bir mabetti, ta ki Fransız polisi olaya ayana kadar. 10 Louise Bordes Avenue, Villefranche-sur-Mer adresinde yer alan bu mabedi gidip ziyeret edebilirsiniz, ama şu anda malikaneye sahip olan Rus milyarderlerin sizi içeri sokmasını beklemeyin. 3. Erovizyon Birincisi Lordi Meydanı – Finlandiya Erovizyonu kazanan ilk ve şimdilik tek Finlandiya’lı grup, hard rock canavarları Lordi kendi memleketlerinde çok meşhur. Yüzlerini pulların üstüne görebilirsiniz, kendi çizgi roman, film ve hatta farklı aromalarda üretilen alkolsüz içecekleri bile var. Grubun eli baltalı solisti Bay Lordi’nin doğduğu yer olan Rovaniemi Kasabası’ndaki meydana da, onun şerefine adları verilmiş. Elemanların betona bıraktıkları el izleri bir duvarın dekoru haline gelmiş. Serinletici bir Lordi Kolası içerken, onların kalıbıyla karşılaştırıp kendi elinizin ne kadar küçük olduğuna bakabilirsiniz. 4. ABBA Müzesi – İsveç Elbetteki Liverpool’da George Harrison’ın ilk gitarı, John Lennon’ın ikonik gözlüklerinin sergilendiği ve Julia Lennon tarafından The Beatles’ın hikayesinin anlatıldığı bir sergi açılacaktır. Herkes böyle bir sergiye gider. Stockholm’deki Djurgården bulunan İsveç’in Music Hall Of Fame’inde de ABBA Müzesi var. Böyle bir müzede grupla ilgili görmek isteyeceğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Kostümler, altın plaklar, Benny Andersson’ın piyanosu, Polar stüdyosundayken kullandıkları mix masasını görebilir, grubun 5. üyesi olarak bir interaktif hologram tecrübesi bile yaşayabilirsiniz. 5. David Bowie ve Iggy Pop’un apartman dairesi – Almanya 1976’dan 78’e kadar David Bowie ve Iggy Pop; 155 Haupstrasse, Schonenberg’deki apartmanda yaşamışlardı. Bowie Berlin’e hem şehirden, hem de burada yapılan müzikten etkilendiği için taşınmıştı. Taşınmasının bir başka nedeni de uyuşturucudan uzak durabilmekti. Almanlar o kadar nazik insanlardı ki, henüz şöhretinin doruklarına ulaşmamış Bowie’ye öyleymiş gibi davranıyorlardı. Hatta öyle ki; hayranları Bowie’yi gittiği plak dükkanına kadar takip edip, içeri girdiği zaman peşini bırakacak kadar kibarlardı. Bowie çıktıktan sonra dükkana girip onun aldığı albümlerin aynısını sipariş eden kişilerden bahsediyoruz. Evlerinin bir kaç bina ötesinde, Neues Ufer vardı. Burası Bowie ve Pop’un hep takıldıkları, Avrupa’da açılmış olan ilk gay barlardan biriydi. Yine kibarlıklarından olsa gerek, bu bara giderseniz sadece Bowie’yle çekilmiş bir fotografı görebilirsiniz. Hepsi bu! 6. Sigur Rós’un Reykjanes Yarımadası – İzlanda Sigur Rós’un ‘Glósóli’ videosu, turistler için reklam filmi niyetine. “İzlanda’ya gelin, sıcak su kaynaklarını, rüzgarlı lav sahalarını görün, yosunla kaplı kayaların üstünde dinlenin.” Bu video, üçünden elektriğin üretildiği, bir çok jeotermal bölgenin olduğu Reykjanes Yarımadası’nda çekilmişti. Volkanik kraterler ve lagünler kadar görmek isteyeceğiniz bir diğer şey ‘Glósóli’nin zirvesini çerçeveleyecek falezlerdir. Reykjanesviti’den ülkenin en eski fenerini gören muazzam manzaraya da buradan bakabilirsiniz. 7. Black Metal’in Yaktığı Kilise – Norveç Fantoft Stave Kilisesi 1150 yılında yapılmıştı. Tahrip edileceği düşünüldüğünden 1883’te parça parça Bergen’e taşınmıştı. Yine de black metal’den kurtulamadı. 1992’de, death metal grubu Old Funeral’dan ayrılıp Burzum’a geçenlerin çetesi Varg Vikernes tarafından yakılan ilk kilise bu oldu. Kiliseden arta kalanlar Burzum’un EP’si Aske’ın kapağını süsleyecekti. Grup bastıkları ilk 1000 kopyanın yanında çakmak da verdi. Neredeyse orijinal gibi restore edilen kiliseyi, sabah 10:30’dan akşam 06:00’a kadar ziyaret edebilirsiniz. 8. Serge Gainsbourg’un Aşk Evi – Fransa Paris’te, 5 bis Rue de Verneuil’de bulunan ve Serge Gainsbourg’un 1969’dan ölene kadar, yani 1991 senesine kadar yaşadığı ev onun anısına türbe haline getirildi. Hayranları tarafından grafitilerle süslenen evin dış duvarında oldukça etkileyici portreleri de görmek mümkün. Bu arada evin içine neredeyse hiç dokunulmamış. Etrafta hala kültablaları ve polis rozetleri, silahlar, Fransa’nın dört bir yanından toplanmış kurşunlar gibi tuhaf koleksiyonlar duruyor. Duvarlarında ona ilham veren; birlikte şarkı söylediği, aşık olduğu kadınların fotografları asılı. Brigitte Bardot, Jane Birkin, Charlotte Gainsbourg gibi. Sadece piyanoları ve patlayan konserveler evden çıkarılmış. Sakızları ve naneli şekerleri gibi yatağının üstüne serptiği çiçekler bile, kurumuş olsalar da, hala evin içinde, bıraktığı yerde duruyor. Kaynak: fasterlouder | Eksen
Eğitim Dili Kürtçe Olan İlk Üniversite: Amed
Türkiye'nin Kürtçe eğitim verilecek ilk üniversitesi kuruluyor. Resmi Gazete ’de yayınlanarak kuruluşu tescil edilen Mezopotamya Vakfı’nca Diyarbakır’da Türkiye ’nin eğitim dili Kürtçe olan ilk üniversitesinin kurulması için çalışmalara başlandı. Kurucuları arasında ünlü Kürt sanatçı Şivan Perver’in yanı sıra insan hakları savunucuları, iş adamları ve akademisyenlerin de bulunduğu, merkezi Diyarbakır’da bulunan vakıf tarafından kurulacak üniversitede Türkçe ve İngilizce’nin yanı sıra ilerleyen süreçte Ermenice ve Süryanice de eğitim verilmesi planlanıyor. Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Selim Ölçer, yaklaşık bir yıl önce çalışmalarını 15 kişiyle başlattıkları ve 200'ü aşkın kurucu üyeye ulaştıkları vakfın resmen kurulduğunu söyledi. ÇOK DİLLİ EĞİTİM KURUMLARI Dr. Ölçer, vakıf olarak bölgede çok dilli, başta üniversite olmak üzere muhtelif seviyelerde eğitim kurumları oluşturmak için çaba içerisinde olacaklarını belirterek, yasalar çerçevesinde çalışmaların sürece paralel bir biçimde gitmesi için emek sarf ettiklerini söyledi. ÜNİVERSİTENİN ADI 'AMED' OLACAK “Eğitim dili Kürtçe olan Türkiye’nin ilk üniversitesinin adı büyük ihtimalle ‘Amed’ olacak” diyen Ölçer, Kürt diline katkıda bulunmak ve anadilde eğitim vermek için yola çıktıklarını vurguladı. Dr. Ölçer, şunları kaydetti: “Tescil edilen Mezopotamya Vakfı’nın resmiyeti için 23 Haziran’da kongreye gidiyoruz. Bu süreç tamamlandıktan sonra mülkiyet edinmek ve bağış toplamak gibi çalışmalara ağırlık vereceğiz. Akademisyenler toplantılar yapacaklar. Bu kapsamda bazı etkinlikler için de karar alınacak. Çalışmalarımız sürece paralel bir şekilde olumlu gidiyor. İlerleyen süreçte tespit edilecek kurucu rektör ve mütevelli heyetince üniversitenin kurulması için Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) başvuruda bulunulacak. YÖK’ün onay vermesinin ardından konu Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılacak. Tasarının mecliste yasalaştırılmasıyla üniversite kuruluşunu tamamlamış olacak. Kurulacak üniversite Kürt kültürünü ve değerlerini yaşatacak yeni imkânlar yaratacak.”  (AA)
'Bu Tapeleri Dinlemek, İnanmak ve Yaymak Haramdır'
Seçim öncesi esen ses kayıtları ve tape rüzgarı dinse de Twitter'da günün en çok konuşulan konusu ünlü ilahiyatçı Ali Rıza Demircan'ın tape fetvası oldu. TWITTER DEMİRCAN'IN SÖZLERİNİ KEŞFETTİ TEPKİ YAĞDI! Demircan geçtiğimiz haftalarda A Haber 'de yaptığı bir değerlendirmede internete sızdırılan ses kayıtları için hayli iddialı yorumlarda bulunmuş ve ses kayıtlarını yayınlamak kadar dinlemek ve içeriğine inanmanın da haram ve günah olduğunu iddia etmişti. Demircan'ın canlı yayındaki sözleri o zaman gözden kaçsa da bugünlerde yeniden dolaşıma girmiş durumda. Twitter'da günün en çok konuşulan konularından olan Demircan'ın 'tape fetvası' sert tepkilere sahne oldu. 'BU TAPELERİ DİNLEMEK, İNANMAK VE YAYMAK HARAMDIR! ' 'Bu tapeleri dinlemek, inanmak ve yaymak haramdır' diyerek sosyal medyada büyük yankı uyandıran Ali Rıza Demircan sözlerine şöyle devam etmişti: Kesinlikle bu tapeler doğru bile olsa hiç bir şekilde dinlenip içeriklerine güven duyularak bir yargıya varılamaz. Temelini de verelim. Bu tapeler 6 haram işlenerek oluşturuluyor. Yalan, gıybet, tecessüs, iftira var... Şimdi bu haramların hepsini birden işeyerek bu tapeleri oluşturan insanların İslam'daki adı 'fasık'tır. Yani günahlara batmış insanlar demektir. Dolayısıyla bu tapeleri dinleyip içeriklerine dair bir yargıya varmak haramdır. Sadece dinlemek bile haramdır. İNTERNET HABER
'Ekrandaki Güzellerin Hepsi Photoshop'lu'
Oyuncu Selma Ergeç: Kadınlar bunu bilir, her gün aynı uyanmazsınız. Ama en çok kulaklarımı beğeniyorum. Onlar değişmiyor her gün aynı. Her gün uyandığımda küçükler Muhteşem yüzyıl dizisinde Hatice Sultan’ı canlandıran oyuncu Selma Ergeç , çeşitli ünlü isimlere özenen gençlere, 'Hiç birine özenmeyin, inanın onların hepsi Photoshop'lu, ben biliyorum' dedi. Birleşik Arap Emirlikleri'nden yayın yapan MBC4 kanalında Zeynep Özek 'in hazırladığı 'Turki Extra' programına konuk olan Ergeç vücudunda en fazla kulaklarını beğendiğini söyledi. Adanalı Türk doktor ile Alman bir hemşirenin ilk çocuğu olarak Almanya'da dünyaya gelen, 'Best Model of Turkey' yarışmasını kazanmasının ardından çeşitli film ve dizilerde oynayan, 'Muhteşem Yüzyıl'da 3 sezon boyunca 'Hatice Sultan'ı canlandıran Selma Ergeç, programda soruları İngilizce yanıtladı. Çocukluğunda hemen 2 yılda bir ülke değiştirdikleri için kalıcı arkadaşlıklar kuramadığını anlatan Ergeç, köpeği ile zaman geçirdiğini, kitap okumak, müzik dinlemekten hoşlandığını söyledi. Ergeç, şöyle dedi: 'Okurken oyunculuk yaptım. Ama gençken asıl ilgi alanım moda dünyasıydı. Moda çizimleri yapıyordum, modellere hayrandım. Duvarımda Harrison Ford 'un Indiana Jones posteri, kendi çizimlerim ve bir sürü catwalk fotoğrafı vardı. Ergenlik çağındaki kendimi acımasızca eleştirirdim. En büyük tutkum bir gün modellik yapmaktı. Gençlere çağrım; 'Eğer teenage'seniz (Ergenlik dönemi) ve başka kızları kendinizden güzel buluyorsanız hiç endişelenmeyin. Sonunda hayalimi gerçekleştirdim podyum mankenliği ve modellik yaptım. Hatta bunu bir süre Paris'te yaptım. Ancak asıl tutkumun oyunculuk olduğunu keşfettim. Modellik yaparken 'Şöyle görüneceksin, böyle olacaksın' gibi zorlama formlar, beni bir kalıp içine sokmak istemeleri beni rahatsız etti. Gençlere sesleniyorum; Hiç birine özenmeyin.' Muhteşem Yüzyıl sihirli bir set Selma Ergeç, 2.5 yıl süreyle 100'den fazla bölümde 'Hatice Sultan'ı canlandırdığını hatırlatırken, “Bir gün negatif bir şey olmaz mı? Hep pozitif, insanların bir birine yardımcı olduğu bir ortam. Bazı setler olur 1-2 kişi ile iyi anlaşır, ama diğerleri ile anlaşamazsınız. Bu setteki ise, sanki sihirli bir şeydi” dedi. Selma Ergeç, canlandırdığı karakter ile ilgili sorun ile karşılaştığında Okan Yalabık'ın kendisine yardımcı olduğunu anlatırken, “Her sahneyi önemseyip nasıl yapacağımı aşırı titizlikle tartıyordum. Okan bana, 'Bunu masal gibi düşün. Bir masalda her şey olur, olamayacak hiç bir şey yoktur' dedi. Böyle düşünmek birden beni özgürleştirdi. Böyle yapınca 'Doğru olur' diye bir şey yoktu” diye konuştu. Selma Ergeç, dizide dönemin koşullarına göre yaşanan aşkın insanlara özel geldiğini belirterek, “Çünkü birlikte olamıyorlar, dokunamıyorlar, aşklarını gizlemek zorundalar. Hatta korkuyorlar. Bu nedenle izleyicide hep bir beklenti, bir heyecan hakimdi” dedi. ‘Var olan güzellikleri göremiyoruz’ Selma Ergeç, dizideki senaryonun sonuçta kurgu olduğunu, günümüz insanının böyle tutkulu bir aşkı yaşamasının çok düşük bir olasılık olduğunu söyledi. Ergeç, “Günümüzde bir çok güzellik var. Sadece bunların farkında değiliz. Bazı idealize edilmiş şeyler bizi körleştirmiş; 'Böyle görünmek zorundasın,' 'Şöyle aşık olmak zorundasın' gibi. Dolayısıyla hayatımızdaki var olan birçok güzelliği göremiyoruz” diye konuştu. ‘Kulaklarımı beğeniyorum’ Ergeç, Arap sunucu Liana Dahdouh 'un bir sorusu üzerine, her kadın gibi bazı günler kendisini beğendiği halde, bazı günler beğenmediğini bildirirken, 'Kadınlar bunu bilir, her gün aynı uyanmazsınız. Ama en çok kulaklarımı beğeniyorum. Onlar değişmiyor her gün aynı. Her gün uyandığımda küçükler” dedi. Selma Ergeç, hala lisede giydiği kıyafetlerini sakladığını ve onları giydiğini bildirirken, 'Topuklu giyenleri beğeniyorum. Ama ben rahat edemiyorum ve rahat edemediğim hiçbir şeyi giymem' dedi. ‘Murat Yıldırım muhteşem biri’ Selma Ergeç, Arap dünyasında çok sevilen Murat Yıldırım ile kamera karşısına geçtiği 'Kırımlı Korkunç Yıllar' adlı Polonya ve Almanya'da geçen 2'nci Dünya Savaşı filminden söz ederken, 'Yeni tamamladık. Çok derin, yoğun bir hikaye. Asi'den sonra yine Murat'la çalıştık. O muhteşem, çok düşünceli, çok iyi biri. Çok çalışkan, çok disiplinli. Almanca bilmediği halde inanılmaz bir çalışmayla replikleri ezberledi' dedi.T24
Reklam