Türkmenlerden Ankara'ya 'Siyasi ve Askeri' Yardım Çağrısı
Irak'ın kuzey kentinde hâkimiyetini arttıran Irak Şam İslam Ordusu IŞİD, Musul ve Tikrit'ten sonra nüfusunun büyük bir bölümünü Türkmenlerin oluşturduğu Telafer'in de kontrolünü ele geçirdi.
Türkmenler, Türkiye'ye yardım çağrısında bulunurken, Şii Irak hükümetine yakın isimler ise Türkiye'nin 'yardımının ancak İslamcı militanlara verdiğini' iddia ettikleri desteği çekmesiyle olabileceğini söylüyor.
Bir diğer yandan da, Türkiye'nin Suriye krizinin başından beri izlediği politikalarla 'Pakistanlaştığı' endişesi daha sıklıkla dile getirilmeye başlandı.
1970'li yılların sonunda, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali sırasında Pakistan'ın radikal İslamcılara verdiği destek, daha sonra ülkenin kendi güvenliğini tehdit eden bir siyasi hataya dönüşmüş ve bu da ülkeyi uzun yıllar sürece istikrarsızlığa sürüklemişti.
Türkiye'nin de Suriye'de Esad rejiminin devrilmesine verdiği desteği muhalifler üzerinden yapması Türkiye ve Pakistan arasında benzerlikler kurulmasına yol açtı.
Irak'ta farklı etnik ve mezhep gruplarının bir arada yaşadığı bölgelerde, Irak ordusunun yanı sıra farklı toplulukların oluşturduğu milis gruplar da IŞİD'e karşı mücadele veriyor.
Kürtler Peşmerge gücünü öne sürüyor, İran'ın desteğini sırtlayan Şiiler de Asaib ehli Hak milis gücüyle Bağdat'ın dış mahalleri Karrada ve Arasat'da varlığını güçlendiriyor.
Türkmenler ise 'korunmasız' kaldıklarını söylüyorlar. Irak Türkmen Cephesi İngiltere temsilcisi Sundus Abbas, yaklaşık '700 ailenin terk ettiği' Telafer ve Türkmenlerin yaşadığı bölgelerin korunması için Türkiye'ye 'müdahale çağrısında' bulundu.
'Türkiye, bu teröristlere yardım ederek Türkmenlerin öldürülmesine suç ortaklığı yaptığının da farkına varmalıdır'
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Abbas, 'Türkmenler olarak, Türkiye'deki kardeşlerimizin müdahale etmesini istiyoruz. Irak'ta Şiilerin, Sünni Arapların, Kürtlerin hepsinin kendilerini koruyabilecek askeri güçleri var. Türkmenler bölgedeki korumasız tek topluluk' diyor.
Peki bu müdahale askeri mi, siyasi mi olmalı?
Abbas, 'Her ikisi de' yanıtını veriyor. 'Siyasi yollarla yürümüyorsa, Türkiye'nin, Türkiye'deki kardeşlerimizin askeri müdahalede bulunmasının zamanı geldi. En azından bölgedeki güvenlik boşluğunu doldurmak için bunu yapabilirler.'
Esad karşıtı mücadelede muhaliflerin safında yer alan Türkiye, sınırında militanların geçişini sıkı denetleyememekle ve bölgenin güvenliğini tehlikeye atmakla eleştiriliyordu.
Irak'ta Başbakan Nuri el Maliki'nin lideri olduğu ve iktidar koalisyonunun bileşenlerinden İslami Dava Partisi'nin uluslararası ilişkilerden sorumlu temsilcisi Dr. Züheyr el Naher de Türkiye'ye yöneltilen bu eleştirileri tekrarlıyor ve Türkmenlerin 'müdahale çağrısının' bölgeye istikrar getirmeyeceğini söylüyor:
'Türkiye'nin müdahalesi iyi karşılanmaz. Burada istenen, Türkiye'nin teröristlere yardımını kesmesi, Iraklı yetkililer ve güvenlik güçleriyle istihbarat paylaşımında bulunmasıdır. Ayrıca Türkiye, bu teröristlere yardım ederek Türkmenlerin öldürülmesine suç ortaklığı yaptığının da farkına varmalıdır. Çünkü bu militanlar herhangi bir etnik ayrım gözetmiyor. Hiçbir azınlığa saygı duymuyor. Musul'da, Hristiyanlara, Şiilere, Türkmenlere hatta kendi mezheplerinden Sünnilere karşı savaştılar. Hiç kimseye hoşgörü göstermiyorlar.'
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan El Naher, Türkiye'nin sınırlarından 'İslamcı militanların serbestçe dolaşmasına izin verdiğini ve silah sevkiyatına göz yumduğunu' söylüyor ve Irak hükümetinin bu desteğe son verilmesi çağrısında bulunduğunu ekliyor:
'IŞİD'i destekleyen başlıca üç ülke var: Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye.'
'Irak hükümeti, IŞİD'a bazı ülkelerin verdiği desteği sona erdirmesi için uluslararası topluma baskı yapıyordu. Suriye içinde faaliyetlerini yürütebilmeleri için alan açılmış olması, silah ve para yardımı yapılmış olması militanların da kendilerini gelişmeleri için fırsat yarattı. Saldırıları da sınır ötesine taşımalarını kolaylaştırdı.'
El Naher, Suriye'deki şiddetin Irak'a sıçramasında en büyük sorumluluğun bölge ülkelerinde olduğuna dikkat çekiyor. Peki ama Şii Maliki yönetimindeki Irak hükümetinin hiç hatası yok mu?
Irak eski Devlet Başkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi, IŞİD'in Musul'u ele geçirmesini ve ülkenin kuzeyinde hakimiyetini artırmasını 'Ezilenlerin Devrimi' olarak nitelemiş ve 'Yaşananlar Irak'ta ezilen dışlanan Sünni Arapların ayaklanmasıdır' demişti.
Maliki hükümetinin kendisini 'terörist' ilan etmesi üzerine 2012'de ülkesini terk eden Haşimi, 'Irak'taki sorunun çözümü de Maliki'yi iktidardan uzaklaştırmaktan geçiyor' dedi.
'Cihatçılarla oynamak, ateşle oynamak gibidir. Çok tehlikeli bir iştir ve kesinlikle hiçbir faydası olmaz.'
A Haber'e de konuşan Haşimi, Maliki'nin özellikle 'Sünni toplumuna karşı doğrudan ayrımcılık' yaptığını belirtti ve 'Bunun sonucunda halk demokrasiye olan inancını kaybetti (…) Irak'ta Sünni olmak demek, suçlu bir insan olmanız anlamına geliyor' diye konuştu.
Irak'taki krizle ilgili Washington da, Irak'ta siyasi koalisyon kurulabilmesi için Maliki hükümetinin 'Sünnilerle işbirliği yapması' çağrısında bulundu.
Maliki yönetiminin 'mezhepsel çıkarlar doğrultusunda siyaset izlediği' eleştirileri dile getirilirken, El Naher 'Maliki, Sünnileri dışladı mı?' sorusuna şu yanıtı veriyor:
'Hayır, kesinlikle değil. Başbakan Nuri el Maliki liderliğindeki hükümet Sünnileri dâhil etmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Mecliste 10'dan fazla Sünni bakan var, üst düzey askeri yetkililerden çok sayıda Sünni var, ordunun başındaki ve özel kuvvetlerin başındaki isim Sünni. Daha nasıl bir katılım istiyorlar?'
İslami Dava Partisi'nin Londra merkezli temsilcisi El Naher, şiddet olaylarının tırmanması için 'ülke içi komplolar' düzenlendiğini iddia ediyor:
'Asıl sorun şu: Irak'ın istikrarını bozmak için komplolar yapıyorlar. Bu komployu yapanlar da Saddam dönemindeki militanlar ve aşırı gruplardan bu IŞİD teröristler… Bunu düzenleyenler de Ninova Valisi Esil Nuceyfi gibi bazı eski Baasçı yetkilileridir. Ordu ve polisin çekilmesine izin verdiler, savaşmadılar bile. Böylece IŞİD'in girişine izin verdiler. Sonuç olarak da tüm bölgenin dağıldığını görüyoruz.'
Türkiye'nin Suriye'de Esad karşıtı güçlere verdiği açık desteğin, bölge halklarına olduğu kadar Türkiye'nin iç güvenliğine de olumsuz yansıdığı görüşü dile getiriliyor.
Taliban ve cihatçılarla ilgili kitapları ve araştırmaları bulunan Pakistanlı gazeteci, yazar Ahmed Raşid, 'Pakistan'daki durumun Türkiye'de de yaşanmaya başladığına' dikkat çekiyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Raşid şu ifadeleri kullandı:
'Cihatçıları dış politikanızın bir parçası, bir aracı olarak kullanırsanız, cihatçılara ülkenize giriş imkânı verirsiniz ve kendi iç güvenliğinizi de ciddi tehlikeye sokarsınız. Pakistan'da olan budur. Ve korkarım benzer bir durum Türkiye'de de yaşanıyor. Cihatçılarla oynamak, ateşle oynamak gibidir. Çok tehlikeli bir iştir ve kesinlikle hiçbir faydası olmaz.'
Ahmed Raşid, Türkiye'nin mülteci girişini de kontrol altında tutmasının bölgede şiddet olaylarının tırmanmasına engel olabilecek unsurlar arasında sayıyor:
'Bu militanların çok daha iyi kontrol edilmiş olması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye onları kullanmak istiyorsa, çok dikkatli kullanmalıydı, hareketlerini sınırlandırmalıydı. Militanlarla beraber silah ve mühimmat girişini, para girişini daha iyi denetlemeliydi.'
'Pakistanla ilgili sorun, Afgan mültecilerin, Taliban militanlarının ülkeye girişiyle ilgili sıkı bir denetim yoktu ve kontrolden çıktı. İran ise mülteci girişini çok yakından ve sıkı takip etti. Mültecileri hep kamplarda tuttu ve ülke içinde serbestçe dolaşmalarına hiç izin vermedi. İran bu işleri hep kontrolü altında tuttu. Türkiye hem Pakistan, hem de İran'dan ders çıkarmalıydı.'
BBC Türkçe