Görüş Bildir
Haberler
Osmanlı Döneminde Saraylar Soğuk Geçen Kış Günlerinde Nasıl Isıtılıyordu?

Osmanlı Döneminde Saraylar Soğuk Geçen Kış Günlerinde Nasıl Isıtılıyordu?

Görkem Kızıldağ
30.07.2020 - 22:38 Son Güncelleme: 11.08.2020 - 15:19

Günümüzde bile 'merkezi sistem, kombi, soba' diye tartışırken yüzyıllar önceki sarayların durumuna birlikte bakalım.

İçeriğin Devamı Aşağıda

İçeriğe geçmeden bu yaz günlerinde içinizi serinletecek fakat koskoca sarayları düşündüğünüzde sizi hafif ürpertecek bir görsel ile başlamak istedim.

İçeriğe geçmeden bu yaz günlerinde içinizi serinletecek fakat koskoca sarayları düşündüğünüzde sizi hafif ürpertecek bir görsel ile başlamak istedim.

Bu görsel 1954'teki Tuna'dan kopan buz parçalarının Boğaz'dan geçişine ait. Her ne kadar 'Boğaz donmuş' diye bilinse de aslında donan Tuna Nehri. Oradan kopan parçalar ise Boğaz'dan geçmekte. Bunun yanında kayıtlara alınmış gerçekten bir donma olayı da var, 1621'de.

O sıralar Genç Osman tahttadır. Hüseyin Tugi'nin 'Müsibetnamesi'nde belirttiğine göre 16, 17 gün hiç durmadan kar yağar ve düşünün ki yazarlar 'ateş donduran soğuk' diye nitelerler İstanbul'un o günlerini. Koskoca Marmara, olur size buzlar arasında akan bir nehir ve insanlar Üsküdar ile Galata arasını yürüyerek geçerler!

Görseldeki çizim, şimdi yerinde İstanbul Üniversitesi yerleşkesinin bulunduğu Eski Saray'a ait. Burası Osmanlı'nın İstanbul'daki ilk sarayı ve sizin de tahmin edeceğiniz üzere Fatih tarafından inşa ettirilir.

Görseldeki çizim, şimdi yerinde İstanbul Üniversitesi yerleşkesinin bulunduğu Eski Saray'a ait. Burası Osmanlı'nın İstanbul'daki ilk sarayı ve sizin de tahmin edeceğiniz üzere Fatih tarafından inşa ettirilir.

Osmanlı'nın ilk sarayı olan Bey Sarayı ise 14. yüzyılda Bursa'da inşa edilir. Ardından başkent Edirne olur ve bir saray da buraya yapılır. Edirne'ye ikinci saray yapım aşamasındayken Fatih, İstanbul'u alır ve hanedan ile birlikte saraylar da İstanbul'a taşınır. Eski Saray, Topkapı, Yıldız, Dolmabahçe Sarayları...

Yani aşağı yukarı 14 ile 19. yüzyıllar arasındaki 5 yüzyılı kapsar Osmanlı'nın saray inşaatları. Sarayların konumlarını ve büyüklüklerini düşündüğümüzde ise 'balkanlardan gelmekten bıkmayan soğuk hava dalgasından' nasıl etkilendikleri malum. Peki nasıl ısıtılıyordu bu saraylar gelin bakalım.

Her şeyden önce görünüyor ki uzunca bir süre Osmanlı'da ısınma konusu oldukça ilkel yollarla halledilmeye çalışılır ve "bütün her yeri ısıtalım"dan ziyade "kişiyi ısıtalım" durumu söz konusudur.

Her şeyden önce görünüyor ki uzunca bir süre Osmanlı'da ısınma konusu oldukça ilkel yollarla halledilmeye çalışılır ve "bütün her yeri ısıtalım"dan ziyade "kişiyi ısıtalım" durumu söz konusudur.

Bu yüzden padişah, şehzade ve sultanların odalarında ocaklar bulunur ve bu ocaklar sayesinde ısınma sağlanırmış. Fotoğrafta da gördüğünüz üzere burası 3. Murad'ın has odası ve sağda duran bakır kaplamalı bir ocak. Sizin de fark ettiğiniz üzere üstündeki konik biçimli davlumbazı ve 16. yüzyıldan kalma çini süslemeleriyle oldukça estetik duruyor; umarım ısıtmıştır da...

Bu arada anlaşılan o ki ocaklar yalnızca bakır kaplanmamış gördüğünüz gibi solda pirinç ile sağda ise çini ile kaplanmış ve oldukça estetik duran ocaklar var.

Bu arada anlaşılan o ki ocaklar yalnızca bakır kaplanmamış gördüğünüz gibi solda pirinç ile sağda ise çini ile kaplanmış ve oldukça estetik duran ocaklar var.

Ayrıca fotoğraflarda çok belli olamasa da birçok ocağın ateşlik duvarında dahi resimler bulunuyor, bu da Osmanlı'nın estetiğe verdiği değer bakımından bize çok şey anlatmakta. 

Neyse, o günlerde pek yapılaşma, orman vesaire sıkıntımız olmadığından Osmanlı saraylarında genellikle odun yakılır. Tabii dışarıda odun kesen görevliler yani bostancılar ile içeride bunları yakan görevliler yani iç oğlanları birbirinden farklı kişiler.

Yine Topkapı Sarayı'ndan bir ocağa yakından bakalım istedim; çünkü bu ocak diğerlerine göre biraz farklı.

Yine Topkapı Sarayı'ndan bir ocağa yakından bakalım istedim; çünkü bu ocak diğerlerine göre biraz farklı.

Odanın duvar diplerine döşenen kanallardan gelen sıcaklık, davlumbazın ateşlik bölümü içinde fotoğrafta gördüğünüz delikten dışarı verilerek ısıtma sağlanmış görülüyor. Demek ki Osmanlı'da yüzyıllar geçtikçe de farklı ısınma sistemleri denenmiş. Ancak 19. yüzyılda yapılan Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları'nda da ocak ve mangal kullanıldığı biliniyor. Şimdi mangallara bir göz atalım.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Bugün mangal dediğimizde akla gelen ilk şey hepimizde aynı galiba öyle değil mi? Halbuki Osmanlı'nın ilk yıllarından itibaren mangal, çok önemli ve pratik bir ısınma aracı.

Bugün mangal dediğimizde akla gelen ilk şey hepimizde aynı galiba öyle değil mi? Halbuki Osmanlı'nın ilk yıllarından itibaren mangal, çok önemli ve pratik bir ısınma aracı.

Fotoğraf Topkapı'daki Bağdat Köşkü'nden ve gördüğünüz üzere pirinç bir ocak ve yanı başında bir mangal bulunmakta. Eh, tabii ki ocaklar oradan oraya taşınamaz ancak mangallar böyle bir pratiklik sağlamış. Bir de her odada ocak yok tahmin edersiniz.

Mangallardaki közler sürekli değiştirilirmiş, kışın hiç mangal yaktınız mı bilmiyorum ama açık havada dahi yakınında durduğunuz sürece oldukça işe yarar bir yöntem bence. Ya, bunu yazmadan geçemeyeceğim, Kanuni'yi kafanızda şöyle canladırabiliyor musunuz, 'Tez seri köz getirin!' ?

Gördüğünüz üzere mangal konusunda da bir hayli çeşit ve tabii ki estetik elden bırakılmamış.

Gördüğünüz üzere mangal konusunda da bir hayli çeşit ve tabii ki estetik elden bırakılmamış.

Tahmin edildiğine göre Osmanlı, Bursa'daki ve Edirne'deki saraylarında yalnızca bu mangalları kullanır. Zaten ihtişamlı ve estetik büyük sarayların miladı da Topkapı ile olur ve mangalların yetmeyeceği düşüncesi odalara ocak koymak neticesini doğurur.

Az önce bahsettiğimiz 1621'deki Boğaz'ın donması olayından sonra ise ocak ve mangalların sayısında bir artış olur. Muhtemelen soğuktan sağlam bir travma geçirmiş saray ahalisi. Aslında nasıl geçirmesin bebek ya da çocuk yaşta hastalanan birçok şehzadeyi ölüme taşıyan sebeplerden biri de soğuk havadır.

Dolmabahçe Sarayı'na ve 19. yüzyılın ikinci yarısına geldiğimizde hem ısınma için kullanılan yakıt hem de ısınma aletleri yavaş yavaş değişmeye başlar.

Dolmabahçe Sarayı'na ve 19. yüzyılın ikinci yarısına geldiğimizde hem ısınma için kullanılan yakıt hem de ısınma aletleri yavaş yavaş değişmeye başlar.

19. yüzyılın başında tahta çıkan 2. Mahmud ile birlikte saraylarda ısıtma için odun yerine kömür kullanılmaya başlanır. Ayrıca artık ısıtma işlevine göre şekillere ayrılmaktadır. Yani Dolmabahçe'de; Mabeyn'de, Harem'de ve bu ikisinin arasındaki Muayede salonunda ayrı ısıtma şekilleri kullanılır.  

Dolmabahçe inşa edildikten sonra Topkapı Sarayı'nda başköşede görmeye alışık olduğumuz ocaklar genel olarak genel olarak mutfak ve kahve ocaklarına taşınırlar. Ama buraya dikkat, fotoğrafta da gördüğünüz oldukça geniş olan Muayede salonunu ısıtmak için tam altına 6 tane ocak yerleştirilir ve sıcak hava kanallarla salona taşınarak alttan ısıtma yöntemi uygulanır.

Ocakların ayak altından kalkması ile bana sorarsanız daha da estetik şömineler ve sobalar sarayın duvarlarını süslemeye başlarlar.

Ocakların ayak altından kalkması ile bana sorarsanız daha da estetik şömineler ve sobalar sarayın duvarlarını süslemeye başlarlar.

Mabeyn bölümünde genel olarak devlet işleri görüldüğü için buradaki salon ve odalar gerektiği zaman ısıtılır ve bu yüzden buralarda çabuk ısınan ama ısıyı uzun süre muhafaza etmeyen şömineler kullanılır. Soldaki fotoğrafta ihtişamlı Süfera salonunun bir o kadar ihtişamlı şöminesi göze çarpıyor.

Bunun yanında gündelik hayatın sürdüğü Harem bölümünde tercih edilen çini sobalar ve gümüş mangallar, ısıtma için ısıyı en uzun süre muhafaza eden araçlar olmuşlar. Sağdaki fotoğrafta hem bir çini soba hem de bir mangal görebilirsiniz.

Ve dönemin en ileri teknolojisi olan kalorifer sistemi Dolmabahçe'ye geldiğinde yıl 1912'dir ve tahtta 5. Mehmed Reşad vardır.

Ve dönemin en ileri teknolojisi olan kalorifer sistemi Dolmabahçe'ye geldiğinde yıl 1912'dir ve tahtta 5. Mehmed Reşad vardır.

Atatürk'ümüzün de hayatını kaybettiği yer olan Dolmabahçe'deki odasına dikkatle bakarsanız sol ve sağdaki varaklı kalorifer peteklerini görebilirsiniz. Buna rağmen özellikle hastalık günlerinde Gazi'nin anılarında bazı günler üşüdüğü not edilir. Eh dostlar, yalıtımları oldukça iyi olmasına karşın koskoca sarayları ısıtmak gerçekten hiç kolay olmasa gerek. 

Ancak kalorifer uygulanacak en makul yöntemlerden biri olarak duruyor hatta 100 yıldan fazla geçmesine rağmen hala. Bu arada yazmadan geçmemek lazım 1853'te kurulan havagazı üretim tesisi ile birlikte Dolmabahçe'de ısınmak için kullanılan yakıtlardan biri de havagazı olur.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Son olarak... Rivayet edilir ki Ağrı'da bulunan ve görüntüsüyle gerçekten insanı kendisine hayran bırakan İshak Paşa Sarayı, kalorifer sisteminin kurulduğu ilk saray imiş.

Son olarak... Rivayet edilir ki Ağrı'da bulunan ve görüntüsüyle gerçekten insanı kendisine hayran bırakan İshak Paşa Sarayı, kalorifer sisteminin kurulduğu ilk saray imiş.

Rivayet yazdım; çünkü bu bilgiyi doğrulayamadım. Ancak her ne kadar saray olmasa da doğrulayabildiğimiz ve yine dehası ile bizi hayran bırakan Mimar Sinan'ın eseri olan Yunus Paşa Camii, ta 1517 yılında alttan ısıtmalı imiş. 

Koca Sinan, caminin yanındaki hamamdan boru çekerek sistemini kurar ve oradan gelen sıcak su ile cami yerden ısıtılır. Mimar Sinan, bu sistemi Selimiye, Süleymaniye camilerine de kurar ve yüzyıllar boyunca camiler yerden ısıtılır.

İçeriğe de kaynaklık eden belgeseli izlemek isterseniz böyle buyurabilirsiniz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
132
40
9
2
1
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Yon ca

Emegine Saglik! 👍

Gürkan Bayburtlu

son fotoğrafın ishak paşa sarayı olduğundan emin miyiz? bence sivas divriği ulu camii?

Blackperry

Görselde hata yok. İshak Paşa Sarayının fotoğrafı. Alt tarafta Keşişin Bahçesi ve Doğubayazıt var