Görüş Bildir

Bu haber taslak halindedir!

Haberler
Liverpool Halen İşçi Sınıfının Takımı Mı?

Liverpool Halen İşçi Sınıfının Takımı Mı?

Onedio Spor
27.06.2020 - 13:48

Geçtiğimiz Mayıs’ın son gününde Bentelar Arena’da lig sonuncusu Paderborn, şampiyonluk yolundan sapmış ama ikinci olmayı da kimseye kaptırmak istemeyen Dortmund’u ağırlamıştı. Sürpriz olmadı, Dortmund altı gollü bir galibiyetle yoluna devam etti. Paderborn halen ligin dibinde.

Maçı unutulmaz kılan ise atılan goller değil, gollerden sonraki saygı gösterileriydi. Dünyanın dört bir yanındaki polis şiddeti kurbanlarına bir yenisi eklenmiş, George Floyd kameralar önünde canice bir polis tarafından öldürülmüştü. Jadon Snacho attığı golden sonra formasını çıkarmış tişörtüne yazdığı “Justice for George Floyd” yazısı ile Floyd’u anmıştı. Bu duygu yüklü sahne otorite tarafından bölünmüş ve sarı kartla cezalandırılmıştı. Hakem, “formasını çıkaran oyuncu sarı kart görür” kuralını kitapta yazdığı gibi noktası virgülüne uygulamış ve Almanya Futbol Federasyonu kural kitapçığının onurunu kurtarmıştı.

Daha sonra federasyon da Jadon Sancho gibi formasını çıkarıp “eylem yapan” futbolcularla ilgili ek soruşturma açtı. Benzerini ülkemizde de arkadaşını anmak isteyen bir futbolcu üzerinde görmüştük. 2013 Nisan’ında Ediz Bahtiyaroğlu’nun ölümünün ardından attığı golden sonra formasını çıkarıp “Seni unutmadık Ediz” yazısını kameralara gösteren Erkan Zengin, PFDK’ya sevk edilmiş ve ihtar cezası almıştı.

1995 yılının Eylül ayında Liverpool’da bir liman şirketinde çalışan 80 işçi patronları tarafından işten çıkarıldı. Sebep olarak şirketin patronları esnek çalıma düzenine uyarlanmış yeni sözleşmeyi dayatmak istemeleri ve bu 80 işçinin eskiden gelen güçlü bir sözleşmeye sahip olmalarıydı. Sendikanın çabaları sonuçsuz kaldı ve 80 liman işçisi kendini kapı önünde buldu. 1995 yılında sıradan geçmesi beklenen bir 25 Eylül günü, işçi sınıfına kolay kolay unutamayacağı bir direniş, bir grev bıraktı. 500 liman işçisinin liman girişini kapatarak attıkları adımla bir anda dünya işçilerinin gözünün kulağının döndüğü yer oldu Liverpool. Tüm dünyada karşılık bulan grev, farklı ülkelerde de zaman zaman grevle zaman zaman da iş yavaşlatma eylemleriyle destek buldu. Küçük bir örnek vermek gerekirse Liverpollu işçilerle dayanışma için İzmir’deki Liman-İş sendikası da iş yavaşlatma eylemi yapmıştı.

Futbolda, hele ki Liverpool’da bu direnişin cevapsız kalması mümkün değildi. Babası eski bir liman işçisi olan Steve McManaman futboldan kazandığı para ile ailesini geçindireceğine kanaat getirdikten sonra babasından tek bir ricası olmuştu:

“Baba artık bu ağır işte çalışmanı istemiyorum.”

Steve McManaman’ın babası işten ayrılsa da arkadaşlarından kopmamış halen liman işçileriyle bira içip birlikte maç izlemeye devam etmişti. 1995-1998 yılları arasında süren direnişin yaşandığı günlerde grevdeki işçiler babasının yanına gelmişti. Eski bir liman işçisinden onların da bir ricası vardı:

“Grev için senin bizi destekleyeceğini biliyoruz peki Steve bizim için birşeyler yapabilir mi?”

Babası liman işçileri ve Steve için kendi evinde bir buluşma ayarladı. Liman işçileri grevdeki işçiler adına hazırlanan destek tişörtlerinden birini hediye ettikleri Steve McManaman’a “bu tişörtü maçta giyebilir misin?” diye sorduklarında bu kadar sıcak karşılanacaklarını belki de tahmin etmiyorlardı. McManaman, “benim yerime bunu giyecek daha iyi birini biliyorum.” demişti.

“Ben orta sahada oynuyorum, gole onun kadar yakın değilim. Bu tişörtü Robbie Fowler’a vereceğim. Onun gol atma şansı bir hayli fazla. O golden sonra formasını çıkarır bunu tüm dünyaya gösterir.”

Robbie Fowler, 1975 yılında Liverpool’un yoksul, işçi mahallelerinden Toxteth’te doğmuş işçi bir ailenin çocuğuydu. Bir dargın bir barışık anne babası ile düzenli bir hayatları hiç olmamış. Üç kardeşi de dönüşümlü olarak anne ve baba sevgisine mazhar olabilmişler. 19 yaşında Liverpool’la yaptığı 5 yıllık kontrat onu İngiltere futbolunun en genç milyoneri yaptı. Ama o işçi sınıfının bağrından çıkan çocuk geldiği yeri hiç unutmadı. Bugün gayrimenkul zengini ama o her röportajında “Ben Toxeth’teki çocuğum.” diyor.

Ona Liverpool taraftarı “Aziz” diyor. Gol sevincinin kutlamak için sahaya atlayan taraftarı polisten koruması ve haksız elde edilen penaltıyı Arsenal kalecisi Seaman’a teslim etmesi gibi şeyler onun kerametlerinden. Ama o Liverpool taraftarının gönlünde kurduğu tahta 97 yılının Mart ayında sahip olacaktı.

20 Mart 1997 tarihinde Kupa Galipleri Kupası’nda Norveç ekibi Brann Bergen ile karşılaşan Liverpool sahadan 3-0’lık galibiyetle ayrılıyorudu. Robbie Fowler o sezon attığı 31 golün ikisini o maçta kaydetti. Attığı ilk golden sonra da golü attığı kalenin ardındaki tribünlere dönerek formasını kaldırdı ve önünde “500 Liverpool liman işçisini destekle” yazan, formasından daha “kızıl” bir tişörtü tribünlere gösterdi.

Tüm dünya bir kez daha, bu kez güçlü olarak Liverpoollu liman işçilerinin sesini duydu. “Evet sayın seyirciler Fowler da liman işçilerini destekliyor.” anonsu maçı yayınlayan tüm kanallarda spikerlerin dilinden döküldü.

Maçın ardından Brann Bergen forması giyen bir futbolcu ile formasını takas eden Steve McManaman da aldığı formayı giymemiş o “kızıl” tişörtle sahadan ağır adımlarla çıkmıştı.

İşçileri sokağa atan ve uzlaşmadan uzak görünen şirket tüm dünyanın gözü önünde adeta alaşağı edilmişti. İmajı yerle bir olan şirket artık katı tutumunu yumuşatma mecburiyetindeydi.

UEFA da boş durmuyordu. Tüm dünyada ses getiren bu olay domino taşı etkisi yapmış ve İngilizlerin bu genç yıldızının çağrısına kulak verilmişti. Konudan haberdar olmayanlar konuyu öğrenmiş, herkes kalben de olsa liman işçilerinin yanında yer almaya başlamıştı.

UEFA hızlı bir karar alma süreci işleterek “sempati duysak da” diyerek siyasi mesajlara izin vermeyeceklerini söylüyordu.

“Bundan sonra formasını çıkaran oyuncu sarı kart görecek!”

Paderborn – Dortmund maçında gördüğümüz gibi bu kural halen geçerli.

Genel bir kabul vardır, Liverpool liman işçilerinin takımıdır. Buna bugün için karşı çıkabilecek argümanlar var. Bunların bazıları klişe bazıları gerçek.

Dünya değişirken , futbol da değişiyor. Endüstriyel futbolun İngiltere kadar güçlü olabildiği başka bir ülke yok. Birinci İngiltere’dir, diğerleri İngiltere’nin kötü ama başarılı taklitleridir.

Amerikalı bir patronunun olması, bir stopere 84 Milyon Euro verebilmesi gibi argümanlarla “işçi sınıfı takımı” sıfatını haksız ve yersiz bulanlar var. Hatta bir dönem İngiltere’nin en pahalı maç bilet fiyatları da Anfield koltukları için biçiliyordu.

Endüstriyel futbol ortamında “halkın takımı” , “işçi sınıfının takımı” gibi sıfatlara pek yer kalmadı. Ayrıca artan nüfus, her takımın farklı sınıflar içerisinde sempatizan ve taraftar toplamasını sağladı. Ama Liverpool bugünü olmasa bile kökleri ve kültürü itibariyle yine o sıfatlara yakışabilecek, yaklaşabilecek bir takım.

Pandemi sürecinde kapitalist patronlar personelin maaşında kesintiye gideceğini duyurduğunda buna karşı çıkan ve kesintiyi önleyen bir takım kaptanları var. Genç futbolcuların lüks yaşantısına bakıp “Bu işler bize hala tuhaf geliyor, biz işçi sınıfından gelen çocuklarız. Yeni nesil futbolcular paraya çok çabuk ulaşıyor, çok çabuk harcıyor.” diye gençleri uyaran Steven Gerrard da Liverpool kültürünün kendisiydi.

Sunderland’karşı 2-0 öndeyken, 77 sterlinlik biletleri protesto etmek için 77.dakikada tribünleri boşaltan taraftarın yanında da yine eski kaptanları Carragher vardı.

Bilet fiyatı beni elbette etkilemeyecek ama yaşadığım şehri biliyorum. 77 sterlin her şey için fazla ama Liverpool’da yaşayan insanların Liverpool’u izlemesi için çok daha fazla”demişti eski kaptan.

Kulüp el değiştirse de, patronlar giderek vahşi bir hal alsa da o kültür değişmeyecek. Halen liman işçilerinin umutları var o formada. İşçi sınıfının takımı olmak sıfattan öte bir kültür Liverpool için.

Halen bazı futbolcular simgeleştiğinde Liverpool tribünlerinde onları selamlamak ve onurlandırmak için bir pankart açılır. O pankartta “İşçi Sınıfının Kahramanı” yazar. Dirk Kuyt, Steven Gerrard, Jamie Carragher ve Robbie Fowler gibi isimler için sık sık tribünlerde görüldü bu pankart.

“Our Working Class Hero Carragher” ya da o sırada kim ise “işçi sınıfının” kahramanı, kırmızı beyaz o pankartı tribünde görmek sürpriz olmuyor.

Evet endüstriyel futbol düzeninde en zengin kulüpler arasına Liverpool’u da yazıyoruz; evet kulüpte çalışan bir aşçıdan para kesmeye çalışırken Virgil van Dijk’e gözlerini kırpmadan 84 milyon euro veriyorlar. Ama tüm bunların değiştiremeyeceği ve satın alamayacağı bir kültür halen var.

İşçi sınıfı Liverpool’un kontratlarda imza yetkisi olan sahibi değil ama ilk kurulduğu günden beri taraftarı, daha da ötesi ruhu! Takımıyla nefes alıp veren, grevlerinde Liverpoollu oyunculardan destek gören, pahalı biletlerde eski kaptanlarıyla stadı terk edenlerin takımı Liverpool.

Chelsea, ligin bitmesine 7 hafta kala Manchester City’yi yenip Liverpool’un matematiksel olarak şampiyonluğunu ilan etmesini sağladı. Kim ne derse desin; o gece Anfield’ın önünde elinde birasıyla meşale yakan sivilceli çocuk, Jurgen Klopp ile ilgili bir sözleşmeye imza atamasa bile Amerikalı milyarder Tom Werner’den daha fazla sahibi bu kulübün.

Liverpool belki de Türkiye’de uluslararası takımlar içersinden en fazla destekleneni. Bu şampiyonluk da Türkiye’de bir hayli coşkuyla ve sevinçle karşılandı. Çocukluğumdan itibaren bu ruhun ve coşkunun esiri olmamı sağlayan Robbie Fowler ve Steven Gerrard’a teşekkürle

Kaynak: http://www.andrekona.com/index.php/20...
İçeriğin Devamı Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın