Kayıplarla, Acılarla ve Hayal Kırıklıklarıyla Dolu Geçen Senemize Son Bir Bakış: Sevgili Geçmiş...
İleri atılmadan önce geriye doğru son kez yaslanıp, arka ayaklarından güç alan bir kaplan misali; onurlu mücadelemizi kutladığımız bu 8 Mart tarihinde geçmişimize son kez bakalım istedik.
Bu, kadın olarak varoluşumuzun karanlık sayfası.
Fakat sanmayın ki, bu hep böyle gidecek. Tarihin tekerleği hep ileri, hep iyiye, demişler. Yüzlerce yıldır bağımsızlığımız ve onurumuz adına verdiğimiz mücadele için kesinlikle çok çetin bir yıldı; fakat asla vazgeçmeyeceğiz.
Bir kişi daha eksilmeyeceğiz.
Feminizm... Taş çatlasa 100 yıl öncesine kadar hiçbir şekilde erkeklerle aynı haklara sahip olamayan cinsiyetin mücadelesinin adı.
Sadece "Batı icadı" olduğu iddiası ise cahilce bir yanılgı...
Zira benim bugün bu yazıları yazabiliyor ve sizlerinde bunu okuyabiliyor olmanız; yani okur yazar olma hakkımız dahi Osmanlı döneminde çalışmalara başlayan feminist büyükannelerimiz sayesinde.
100 yıl öncesine kadar eğitim alma hakkımız dahi yoktu. Bu, aslında gayet soylu ailelere doğmuş kadınlar, savaş döneminde dahi konfor içinde yaşayabilecek imkanlara sahipken, gelecek nesildeki kızlar için hayatlarını ortaya koyarak mücadeleler yürüttüler ve kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ndeki yerimiz için savaştılar.
Tüm yardım çağrılarına, eylemlere, farkındalık adına yazılıp çizilenlere rağmen 2017, maalesef ki son zamanların kadınlar adına en ama en kötü senesiydi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2017 yılında 409 kadın cinayeti işlendi, 387 çocuk cinsel istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı.
"Kadın Cinayeti" kavramını anlamayanlar için tane tane anlatalım önce...
'Kadın Cinayeti' diyoruz, çünkü kadınlar, erkekler tarafından ve kadın oldukları için öldürülüyorlar.
'Erkekler de öldürülüyor' diyebilirsiniz. Fark nedir sizce?
Bu kadınlar, sıradan cinayetlerde olduğu gibi alacak-borç-harç meselesinden, trafikte çıkan kavgadan, mafyatik mevzulardan, kahvede okey oynarken taş çalmak ya da futbol takımı tutma gibi mevzulardan dolayı değil; boşanmak istediklerinden, 'aşka karşılık vermediklerinden' ya da şu bir türlü bitmeyen 'namus' meselesinden dolayı en yakınları tarafından öldürülüyorlar.
Her zaman kadını suçlayan zihniyetin varlığının farkındaydık; lakin 2017'de sesleri daha da gür çıkıyordu!
Çünkü bir erkeğin aşık olma, sahip olma hakkını kendinde bulma ve eğer sahip olamazsa da 'ya benimsin, ya kara toprağın!' deme hakkı her zaman vardı! Normal bir şeydi bu!
Bir kadının kendi arzularına, hayatına, iradesine sahip olması ise düpedüz ahlaksızlıktı!
Sadece Aralık ayında 45 kadın en yakınları tarafından cinayete kurban gitti.
Bölgesi, memleketi de yoktu bu işin!Ege ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde kadın cinayetleri önceki yıla göre azalırken, diğer bölgelerde, özellikle Marmara, İç Anadolu ve Karadeniz bölgesinde artış yaşandı. İnsan hayatı sadece birer istatistikti!
27 yaşındaki Duygu K. resmi olarak nikahlı olduğu eşiyle uzun süredir yalnız yaşıyordu. İnsanların içinde çığlık çığlığa öldürüldü.
Çevresinde olayı 'izleyenler' vardı. Müdahale etmediler. Çünkü o adam onun 'kocasıydı'.
Kocası "ağır tahrik" indirimi aldı. İfadesinde "gözüm dönmüş, hatırlamıyorum" gibi şeyler söyledi. Oysa bu gayet planlıydı.
Devletin her zaman erkeği koruyacağını biliyordu, bir kadın hayatının kaç seneye bedel olacağını dahi hesaplamıştı. Hele hele işin içine 'namus' detayı girdiğinde...
Ölen genç kadının annesi mahkeme sırasında 'Katil, katil' diye bağırdığında, sanığın kardeşi de 'Namus' diyerek cevap vermişti.
Çünkü 'namus', artık her ne ise, insan hayatından daha üstündü.
Oysa biz laik bir hukuk devletiyiz. Bir kadın ne yaparsa yapsın, ister boşanmak istesin yahut aldatsın, onu öl-dü-re-mez-sin! Gidersin, manevi tazminat davanı açarsın, fakat öldüremezsin.
Lakin bu 'ağır tahrik' ve 'namus' meselesinin verdiği mesajlar ise 'öldürebilirsin' demek oluyor işte...
Anlaşılan o ki, erkeğe "namus" indirimi var fakat kadına yok! Zira Nevin Yıldırım hala içerideyken, kadın katilleri indirimleri ile çoktan dışarıdalar!
Nevin Yıldırım 'namusum için yaptım' dediğinde herhangi bir indirim almamıştı.
Fakat bir erkek, uzun süredir ayrı yaşadığı karısını bile planlı bir şekilde vahşice katlettikten sonra 7 yıl gibi komik bir rakamı bekleyebiliyor.
Kısacası, Anıt Sayaç bu tarihe kadar yine durmadı. Durmaması bir yana, aksine hızlandı bile!
Çünkü, yeniden altını çizerek söylüyoruz, sosyal medyada paylaşım yapmak, 'kadın cinayetlerine hayır' demek sözde kalıyor; bu konuda kanunlarla destek lazım. 'Tahrik indirimi, namus cinayeti' vesaire oldukça, maalesef bunları daha çok göreceğiz. Yasalar vatandaşları korumak adına değil midir? Kadınlar bu devletin üvey evlatları mı?! Caydırıcı cezalar istiyoruz!
Niyet belliydi: Kadın itaat etmeli!
İtaat: Söz dinleme, boyun eğme, buyruğa uyma.
Köleden itaat etmesi beklenir örneğin. Günümüzde kölelik legal değildir.
'İtaatkar' sıfatı en çok iyi huylu köpekler için kullanılır. Başka sözümüz yok!
Onlarca şiddet vakası yaşandı... Kayda geçmeyenler ise buzdağının görünmeyen kısımları gibiydi.
Bu noktada bir takım kahraman erkeklerimiz her zaman şu savunmayı yaparlar:
'Bazı kadınlar da hakediyor! Polisi çağırıyorsun, şikayetçi değilim diyor! Adamı dövmeye kalkıyorsun, durduruyor! Hakediyorlar!
Hemen cevap verelim: Polise şikayet edilen adamın ifadesi alınınca birkaç saat içerisinde serbest bırakılacağı yahut dayak yedikten sonra katmerlenmiş öfkesiyle geri döneceğini bu kadınlar biliyor olabilirler mi sayın kardeşim?
Bir boşanma sürecini, ekonomik olarak özgür olamamayı, çocukların velayetini, canlarının 7 yıl ile hesaplanabileceğini düşünmüş olamazlar mı? Sizce de daha güvenli bir alan gerekmiyor mu kadınlar için?
Öyle bir hale geldik ki... Artık dayağı geçtik, dayağın "nasıl" atılacağını ulu orta tartışanlar vardı!
Bir yetkili kimse de çıkıp, 'Sen laik cumhuriyetimizde, hiçbir vatandaşımıza dini manipüle ederek şiddet uygulamayı meşru gösteremezsin!' demedi.
Kısacası bu sene de "kadın" sadece varlığıyla bile rahatsızlık sebebiydi.
Sosyal medyada da, sokakta da herkes ahkam kesti. Kimileri tesettürün nasıl olması gerektiğini dahi tartışırken; kimileri 'açık olmanın' sınırlarını belirliyordu. 'Halk' dediğimiz topluluk, yarısından fazlası kadın olmasına rağmen, erkeklerin 'rahatsız olma' standartları ile değerlerini belirlemeye devam etti.
Aslında hepsinin temelinde aynı düşünce vardı. Erkeklerin, bir gün ellerindeki bu "hükmetme" gücünü kaybetme korkuları!
Oysa maskülenliğinden emin, herhangi bir özgüven sorunu olmayan hiçbir erkek, kadınlarla eşit olmayı, kadınların da hayatlarına ve seçimlerine sahip çıkmalarını dert etmezdi!
O yüzden konu, yüzlerce yıldır olduğu gibi romantikleştirildi. Sanki fıtratımızda 'aidiyet' varmış gibi!
Oysa kadınlar öyle özgür ruhlu olabilirler ki... Hatta 'sahiplenici' olabilirler ki... Kendi hayatlarına da, kız kardeşlerine de hepinizden iyi sahip çıkarlar!
Ünlü, zengin, yani "tuzu kuru" diyebileceğimiz kadınlar dahi çileden çıktı bu sene!
Berrak Tüzünataç'ın elbisesine 'davetkar' diyenlerden tut, Hadise'nin klibine 'erotik' diyerek yasak getirenlere kadar...
Eğer kadınsan, hangi sınıftan olursan ol, erkek düzenin yargılarından kaçamıyordun!
Bazı kadınlar ise bizi resmen utandırdı.
Onlar dik durabilsin, kimseye muhtaç olmasın, onurunu ve gururunu ayaklar altına almadan özgürce yaşayabilsin diye ömürleri boyunca çalışan tüm kadınlara saygısızlık edercesine 'Kadın dediğin evde daha iyi, erkeğin kanadı altında' gibi saçmalıkları utanmazca televizyon ekranlarında dile getirdiler.
En çok ses getiren gündem ise en karanlık meselelerden biriydi: Pedofili!
Söz konusu çocuklar olunca elbette ki cinsel istismar ve şiddet konusunda 'tahrik etmişti, o saatte orada işi neymiş, o kıyafetle dolaşırsa tabi...' gibi iğrenç mazeretler uydurmak belli bir kesim için zorlaşıyor. Bu noktada halkımızın ortak paydada buluştuğu bir alan olduğundan bolca tepki gösterildi.
Fakat caydırıcı cezaları uygulayan kanunlar olmadan, sosyal medyadan yükselen sesler yeterli miydi?
Elbette hayır.
İşte kanunların nasıl işlediğine karşı bir acımasız gerçekçilikte bir manzara!
Sosyal medyada "çocuğa tecavüze hayır" naraları atılsa da; gerçek hayatta, gerçek kanunları uygulamaya koyan zihniyet 15 yaşını doldurmamış bir çocuğu dahi "hayat kadını" kategorisine alabiliyor.
Gülen emojiler kadar traji komik...
İşte bu kanunlar altında sadece 2017'de 387 çocuk cinsel istismara uğradı. 2018'in ilk iki ayında da bu sayı adeta katlandı.
Ki bunların sadece duyulanlar ve kayda geçenler olduğunu hatırlamalıyız.
Bu istismarlar en çok aile içerisinde, mahalle yakınları tarafından ve en çok da eğitim kurumlarında gerçekleşti!
Kuran kursunda çocuklara tecavüz edenler 'rızası vardı' bile diyebildiler!
Karanlık... Çok karanlık bir seneydi anlayacağınız!
Biz kadınlar; hem özgür, savaşçı ve onurlu ruhumuzla, hem de "ana fıtratımızla", tüm gücümüzle çocuklara da, kız kardeşlerimize de sahip çıkacağız!
Kendi bedenlerimizi ve hayatlarımızı sahiplendiğimiz gibi; çocuklarımıza da aynısını öğreteceğiz.
Sevgili geçmiş... Biz birlikte güçlüyüz!
Her ne kadar karanlık ve zorlu zamanlar geçiriyor olsak da; kazanacağımızı biliyoruz.
Birbirimize kenetleneceğiz. Asla vazgeçmeyeceğiz.
8 Mart Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun!
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Bunlar bildiğimiz sayılar ya kapılar arkasında bastırılmış çığlıklar atan göz yaşı dinmeyen kadınlarımız ve çocuklarımız. Adalet istemek bu kadar zor olmamal... Devamını Gör
1-Bakıyorum etrafıma,annelere,çocuklarını eğitmekten aciz anneler doldu her yer,çocukları sırf sussun diye ellerine telefonları verip dizi izlemeye devam ede... Devamını Gör
bu sayılar tabi bizim bildiğimiz sayılar. eminim bilmediğimiz çok şey var.