Bilimin Korkunç Yüzüyle Tanışın! İnsanı Keşfetmek Uğruna Yapılan Birbirinden Ürpertici Deneyler
Psikoloji tarihi boyunca insanların düşünme ve davranış mekanizmaları üzerine araştırmalar, çalışmalar ve deneyler yapılmıştır. Bu araştırmalar sonucunda çok değerli bilgilere sahip olunsa da bazı deneyler var ki bize 'Bilim gerçekten bu kadar acımasız olabilir mi?' diye düşündürüyor. Psikoloji tarihinin en acımasız, akıllara durgunluk veren ve birbirinden ilginç deneylerini sizin için sıraladık.
1. Stanford Hapishane Deneyi: Gücün Etkisi
Deney için Stanford Üniversitesi'nin Psikoloji bölümünün bodrum katı yapay bir hapishane haline getirildi.
Deneyden esinlenen başka araştırmalar ile birlikte beyaz perdeye yansıyan yapımlar da var.
Sizi hapishaneye kapatsalardı? : Stanford deneyi!
2. Milgram Deneyi: İnsanın Zalim Olma Kapasitesi
Deneyde, deneğin karşısındaki kişiye gerçekten acı verdiğini sanması sağlandı.
Sonuç? Sıradan insanlar otoritenin emirleri doğrultusunda her türlü etik ve ahlak dışı davranışı yapabiliyor.
3. Canavar Deneyi
Negatif geri bildirim alan gruptaki normal çocukların çoğu, hayatları boyunca psikolojik rahatsızlıklar ve konuşma bozuklukları yaşadı.
4. Küçük Albert Deneyi
Minik bebeğe sırasıyla beyaz bir fare, tavşan, yanan kağıt parçaları, peruk, maske gibi ilk kez karşılaşabileceği nesneler ve durumlar gösterilir.
Sesleri duyan küçük Albert ağlamaya başlar.
5. Sosyal kimlik deneyi
Robbers Cave deneyi, Oklahoma devlet parkında 11 yaşındaki erkek çocuklardan oluşan iki grupla yapılmıştır. Deney aracılığıyla ayrımcılık ve ötekileştirmenin bir toplumda ne kadar kolayca tetiklenebileceği, farklı gruplar arasında düşmanlığın nasıl büyük bir hızla büyütülüp çatışma çıkarılabileceği ortaya konmuştur. Aynı yaşta 24 gencin ıssız bir yaz kampında beraber vakit geçirmesi planlandı ve ikişer grup olarak farklı araçlarla ulaşım sağlandı. Hatta deneyin sahibi Muzaffer Şerif günlük hayatında arkadaşlık eden çocukları farklı gruplara koyarak tepkilerini inceledi.
Ayrıntıları kağıt üstünde son derece titizlikle tasarlanan deneyin ilk sonuçları çok geçmeden alındı.
İki grubun üyeleri de kendi aralarında bir hiyerarşi oluşturmuşlardı. Astlar üstlerden koşulsuz emir alıp bunları yerine getirirken, üstler emir vermekten ve yeri geldiği zaman sert davranmaktan çekinmiyorlardı. Deney'in aşamalarından ilki 'ortama uyumlama' gerçekleştiği zaman gruplar birbiri ile tanışmaya hazırdı. İkinci aşama 'çatışmanın doğuşu'nda ise gruplar eğlence ve spor dalları ile birbirleriyle rekabet ettiler. Ancak gruplar birbirlerini hırpalamaya o kadar müsaitlerdi ki, ikinci aşama kısa tutularak direkt son aşamaya geçildi ve kampın su borusu deneyin başındakiler tarafından bozularak karşıt grupları ortak bir hedef için çalışmaya mecbur bıraktılar. Öyle ki dönüş yolunda karşıt gruplar aynı otobüs ile dönmek istediler.
6. Uyum: Yalan Söyleyen Gözlerine İnanma
Listemizin belki de en komik deneyi olabilecek maddemize geldi sıra. 1951 yılında Solomon Ash, bireysel yargının grup tarafından ne kadar etkilenebileceğini belirlemek istedi ve bunun için bir deney dizayn etti. Deney dizaynında odada bulunan bir kişi hariç diğer beş denek işbirlikçi olacak şekilde ayarlandı. Ve kişinin emin olduğu bir konuda bile kendinden nasıl şüphe edip yanlış söyleyen beş kişiye uyum gösterdiği ölçüldü.
Soru gayet basitti. Sizce hangi çizgi daha kısa?
Siz bile resme bakınca direk A şıkkını tercih edebilirsiniz fakat deneyin dizaynında işbirlikçiler C şıkkını söyleyerek deneğin kendinden şüphe etmesini sağladılar. Sonuçta katılımcıların yarısı kendilerine sıra geldiğinde aynı yanlış cevabı verdiler. Bulgulara göre insanların üçte biri doğru bildiklerini görmezden gelip grubun ısrar ettiği yanlışı seçiyor. Bir kişi grubun etkisi altındayken sizce başka neler yapabilir?
7. Bilişsel Uyumsuzluk: Kendimize Karşı Yalancılık
Biri insanların kendi hislerini, inançlarını ve arzularını görmezden gelmede ya da kendilerine yalan söylemede oldukça iyi olduğu konusunda şüphelenmeye başlamış olmalı ki 1959 yılında bir grup psikolog 'Bir kişi kendi deneyimlerini ne kadar görmezden gelebilir, hatta doğru olmadığını bilmesine rağmen karşısındakini aksine ikna etmeye yardım edebilir mi?' sorusunun cevabını bulmak için bir deney dizayn ettiler. Deneklere yapması çok sıkıcı bir iş veriliyor ve ardından sıradaki kişiye deneyin çok eğlenceli olduğu yalanını söylemelerini istiyorlar ve her deneğe rastgele olarak 20 dolar ya da 1 dolar veriliyor. Ardından anket yapılıyor 'Peki deney sırasında gerçekten eğlendiniz mi?' sorusuna, 20 doları alanlar çok sıkıcı olduğunu söylerken 1 doları olanlar aslında gayette eğlenceli olduğunu o kadar da kötü olmadığını söylüyorlar.
8. Hafıza Manipülasyonu: Ne Gördüğünü Gerçekten Biliyor Musun?
1974’te araştırmacılar hafızanın güvenilirliğini ve gerçeklerin manipüle edilip edilmediğini test etmek için bir deney hazırladılar. 45 kişi araba kazasına dair bir film izlediler. Bu kişilerden dokuzundan arabanın ‘çarpma’ anında ne kadar hızlı gittiğini değerlendirmeleri istendi. ‘Çarpma’ kelimesini içeren sorular için arabaların hızları, ‘değdi’ kelimesini içerenlere göre 10 mil daha hızlı olarak değerlendirildi. Bir hafta sonra katılımcılara kırılan camlar (kazanın daha ciddi olduğunun göstergesi olarak) ve filmde olmamasına rağmen kırılan camı hatırlamalarını daha çok kolaylaştıracak diğer kelimeler kullanıldı. Tek bir betimleyici kelimenin bile hafızamızdaki bir olayı degiştirebilmesi oldukça etkileyici gözüküyor!
9. Kitle Paniğinin Anatomisi: Dünyalar Savaşı
Orson Wells 1938 yılında H.G. Wells’in 'Dünyalar Savaşı' adlı romanının bir adaptasyonunu radyoda yayımladı. Bu durum, yayını dinleyen yaklaşık 6 milyon kişiden 3 milyonu için paniğe sebep oldu. Princeton psikologları daha sonra New Jersey sakinlerinden 135’iyle radyo yayınına verdikleri tepki üzerine görüşme yaptı. Endişelenen insanların büyük bir çoğunluğu -en eğitimlileri bile- yayının geçerliliğini asla test etmemiş ve sadece radyo yayını olduğu için itimat etmişler. Günümüzde bu kadar kolay kanmayacağımızı düşünebiliriz, fakat çok da emin olmayın. Medyanın duygularımız ve isteklerimiz üzerindeki manipülasyonunu düşünün!
10. Üçüncü Dalga Deneyi
Milgram'ın otoriteye bağlılık deneyinden etkilenen deneyse, son derece demokratik topluluklarda bile faşizmin çekiciliğinin toplumun içine sızıp sızamayacağı araştırılmıştır. 4 gün süren deneyde sonuç şaşkınlık verici olmuştur. Öğrenciler giderek artan bir öğrenme motivasyonu gösterdiler ama çok daha ötesinde ve endişe verici bir şekilde, aynı sınıftan olmayan kişilere karşı dışlama ve hor görme gibi son derece kötü niyetli bir takım davranışlar gösterme konusunda istekli hale geldiler. Çok daha korkutucu olanı ise, bu davranışları sınıf dışında da devam ettirmeleri oldu. Böylece çalışma 4 gün sonunda noktalandı.
Deneyi konu alan 1981 yılında yazılmış olan The Wave adlı bir kitap vardır ve bu kitabı konu alan 2008 yapımı Die Welle isimli Alman filmi mevcuttur.
Film her ne kadar deneyden biraz uzaklaşmış olsa da, konuyu anlayabilmeniz için çok değerli bir kaynak olduğunu söyleyebiliriz. Film başladıktan yarım saat sonra “links rechts” diye sınıfla birlikte tempo tutarsanız kendinize şaşırmayın.
11. Risk Davranışı: İhtimal Teorisi
Riskli durumlarda karar verme davranışıyla ilgili çalışmaları, araştırmacı Daniel Kahneman ve Amos Tversky’e Nobel kazandırdı. Teori, ekonominin tahmin edici modellerinde ve pazarlama kampanyalarında kullanılıyor. Aslında her şey çerçeveyle ilgili. İnsanlar bir durumun nasıl sunulduğuna bağlı olarak farklı davranışlar sergileyebiliyor.
Kaybetme durumunda daha çok risk alabiliyoruz.
Aksine kazanabileceklerini düşündükleri durumlarda daha az risk alma davranışı gösteriyorlar. Garip bir şekilde tahmin edilenden zıt bir işleyiş var. Aklınızda bulunsun bir daha poker masasında blöf yapmayı deneyebilirsiniz!
Yorum Yazın