Görüş Bildir
Haberler
Beşikçioğlu: 'Seçimlerde Ne Olabileceğini Bize Zaten Fuat Avni Söylüyor'

Beşikçioğlu: 'Seçimlerde Ne Olabileceğini Bize Zaten Fuat Avni Söylüyor'

Ulaş
14.04.2015 - 17:35 Son Güncelleme: 14.04.2015 - 18:27
İçeriğin Devamı Aşağıda

Beşikçioğlu “TRT’de bir dizi var ismi Milat. Dizinin birinci bölümünde elektrik kesintileri ile ilgili bir kısım vardı. Dizi yayınlanmadan üç gün önce Türkiye’de elektrikler kesildi. Bunlar insanın aklını kurcalıyor, o yüzden seçimlerde ne olabileceğini bize zaten Fuat Avni söylüyor” diyor

BirGün gazetesinden Âlâ Hatun'a konuşan usta tiyatrocu Erdal Beşikçioğlu'nun açıklamalarından bir kısmı şöyle;

Erdal Beşikçioğlu’nun hikâyesi nasıl başlıyor?

Erdal Beşikçioğlu Ankara’da doğdu. Babası memur, annesi ev hanımı bir ailenin çocuğu olarak... İlkokula Ankara’da Ulu Battal İlköğretim Okulu’nda başladı sonra İzmir’e geçti. Babasının görevi nedeniyle orada Gazi İlkokulu’n devam etti, Türk Koleji’nde ortaokul ve lisenin ilk dönemini okudu sonra babasının peşinden lisenin kalan kısmını Ankara’da, en son kısmını da babasının görevi nedeniyle İzmir’de bitirdi. Üniversiteyi Ankara’da Hacettepe’de okudu.

Sanat, hayatınıza ne zaman girdi?

Sanat çocukluğumdan gelen bir hayal değildi. Üniversite sınavlarında hiçbir yeri kazanamadım, sonra baktık ki özel yetenekle alan okullar var, kimisi spor akademisine öğrenci alıyor, kimisi konservatuara öğrenci alıyor, bizde “Gidelim bir konservatuar deneyelim” dedik. İlk denememde Dokuz Eylül Üniversitesi’ne almadılar beni. İkinci sene tekrar üniversite sınavına girdim ve yine bir yeri kazanamadım. Bu sefer Ankara Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne kabul edildim ve orada başladım. Askerliği er olarak yapmamak için aslında benim sanat hayatım başladı.

Behzat Ç. polis teşkilatını insanların gözünde farklı bir sempatiye ulaştıran bir iş oldu. Sonrasında eleştiri oklarının hedefinde olduğunuz bir Reaksiyon maceranız var. Sizce neydi sizin bu denli eleştirilmenizin nedeni?

İnsan sevdiği kadının veya adamın başkası ile beraber olmasını istemez. Aldatılmak istemez seyirci, Behzat Ç. onlar için bir sevgiliydi ve bir şekilde aldatılmış hissettiler. Başladığı zaman Reaksiyon başka bir tepki geldi, dördüncü bölümden sonra hikâyenin şekli ve rengi değişti başka bir hal aldı. Bizim televizyon yazarlarımız maç bitmeden ilk beşinci dakikada senaryonun nereye gideceğini kurmaya başladılar ama eğer daha en baştan bu yorumları yaparsanız sonunda utanırsınız. Behzat Ç.’yi sevdiler çünkü vicdanlı hareket eden bir adam vardı. Öte yandan Reaksiyon’daki karakteri de sevdiler çünkü devleti için var olmaya çalışan biri vardı. İşe başlayacağımız zaman “Kötü adam oynayacaksın” dediler bana, ben de ideolojinin ve inanmışlığın kötüsü olmaz dedim. İnanmış insan kötü değildir.

Dizi sektörünün bu denli hızlı tüketilen bir hal alması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Mevzu bu kadar hızlı tüketilmesi değil, bu kadar hızlı üretilmesi. Siz yedi gün içerisinde 90-95 sayfalık bir işi çekmeye kalkışıyorsanız eğer bunun ne detayına, ne karakter analizine inebilirsiniz, çekerken de kurgularken de yeterli ehemmiyeti gösteremezsiniz. Bir dizi yapıyorsanız, önce hikâyenin ve karakterlerinin bir rengi olmalıdır. Bunların hiçbirisi artık göz önünde bulundurulmuyor. Haftalık bir dizi çekiyorsunuz ve yedi gün içerisinde yeni bölümü yetiştirmek zorundasınız. Bu atmosferde ne kadar iyi olabilir ki işler? Dizilerin beşinci, altıncı bölümünden sonra oyuncuların göz altlarına bir bakın, yorgunluktan ölüyorlar ama bir sözleşme imzaladıkları için o sözleşmenin maddelerini yerine getirmeye çalışan insanlar haline geliyorlar.

Sizi dizilerden uzak tutan neden bu mu?

Tabii ki budur. Ve senin üzerine o sette çalışan iki yüz kişinin sorumluluğunu vermesidir. Oyuncu dediğin zaman ekranda görünen adamdır. Onun sorumluluğu çok yüksektir çünkü arkasında iki yüz kişi vardır. Bu çalışma şartları altında da iki yüz kişinin sorumluluğunu alacak güçte bir adam değilim ben. Daha doğrusu o kadar hayalperest bir adam değilim. Daha öyküye gelmedim bile farkındaysan, iyi öykü yok. Çünkü anlatmamızı engelleyen bir takım sansür mekanizmalarımız var daha oluşturma safhasından itibaren.

İki yıldır Türkiye bir süreç geçiriyor. Bugün nasıl bir Türkiye görüyorsunuz?

Biraz daha kaotik bir hale dönüştüğümüzü, artık insanların anlaşılamaz bir hale geldiği bir Türkiye görmeye başladım. Hepimiz Türkçe konuşuyoruz ama her şeyi istediğimiz gibi anlıyoruz. Noktalamaların yerinde yapılması gerekiyor yoksa o cümlelerin hiçbirini anlayamayız.

Çok enteresan bir şey ile karşılaştık; TRT’de başlayan bir dizi var Milat diye, dizinin birinci bölümünde elektrik kesintileri ile ilgili bir kısım vardı. Dizi yayınlanmadan üç gün önce Türkiye genelinde elektrikler kesildi. Şimdi ben şunu düşünüyorum: Bir dizinin ilk bölümü çıkarken bir senaryo yazım, çekim, kurgu süreci vardır ki bu da yirmi beş gün demektir. İnsanın aklına şu geliyor; yirmi beş gün önceden böyle bir şeyin olabileceğini tahmin etmek mi, yoksa bunun olacağı o sürede zaten bilmek mi? Bu tür şeyler insanın aklını bayağı bir kurcalıyor, o yüzden seçimlerde ne olabileceğini bize zaten Fuat Avni söylüyor. (gülüyor)

Geçen günlerde kısa süreliğine Facebook, Youtube ve Twitter’a erişim engellendi. Sizce Türkiye’de yasaklara karşı bir “normalleşme” sürecine mi girildi?

Korkunç buluyorum bunu. Alışmaya başlandığını düşünmüyorum. Artık gülünüyor. “Bu kadar da yapılmaz” denilen

her şey yapılınca insanı bir süre sonra bir gülme hali alıyor. İnsanların haberleşme hakkı nasıl ellerinden alınabilir ki? Bu ülkede yaşayan herkes başka bir eğilimdedir ve olmalıdır da. Bu insanlar karşıt görüşlerdeki kişilerle konuşmak ve iletişime geçmek zorundalar. Siz bu yasakları koymaya başladığınız sürece bunların hepsi eyleme dönüşür ki bu da en istemediğimiz şeydir.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
4
3
2
0
0
0
0