Görüş Bildir

Usulsüzlük Haberleri

Usulsüzlük ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Usulsüzlük ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Alışveriş Yapanlar Dikkat: 5 Liralık Alışverişe 600 Bin TL Ceza Ödeyebilirsiniz!
Yapılan alışveriş karşılığında fiş veya faturasını almayan ya da vermeyene yönelik ağır cezalar gündemde. Dünya gazetesinden Mahmut Bülent Yıldırım bugünkü yazısında dikkat çeken bir ayrıntıya yer verdi. Buna göre 5 TL tutarında bir alışverişe bile 600 bin TL ceza ödeyebilirsiniz. Peki ceza almamak için alışveriş yapan vatandaşlar da işletmeler de nelere dikkat etmeli?
Gürcistan'ın Eski Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze Hayatını Kaybetti
Gürcistan'ın eski Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze 86 yaşında hayatını kaybetti.Sovyetler Birliği'nin Dışişleri Bakanlığı'nı da yapmış olan Şevardnadze'nin basın sözcüsü, eski devlet adamının 'uzun süreli hastalığına' yenik düştüğünü açıkladı. Basın sözcüsü Marina Davitaşvili, Şevardnadze'nin hastalığıyla ilgili daha fazla detay paylaşmadı. Şevardnadze, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği'nin önemli isimleri arasındaydı. 1985'ten 1991'deki birliğin dağılışına kadar Sovyetler Birliği'nin Dışişleri Bakanlığı'nı yapan Şevardnadze, Gürcistan'da 1992'de yapılan askeri darbenin ardından Devlet Konseyi Başkanı olarak göreve getirilmişti. 1995'teki seçimlerde yüzde 70 oyla Devlet Başkanı seçilen Şevardnadze, 2000 yılındaki seçimi de kazanarak iki dönem üst üste görevini sürdürmüştü. Şevardnadze, Gürcistan Devlet Başkanı olduğu dönemde ülkenin batısında patlak veren iç savaş ile mücadele etmek zorunda kalmıştı. 1993'te başlayan iç savaş, Rusya'nın Şevardnaze'yi destekleyerek Gürcistan'a müdahale etmesiyle ve muhaliflerin lideri eski Devlet Başkanı Gamsakurdia'nın suikast sonucu öldürülmesiyle sonuçlanmıştı. Ancak ilerleyen yıllarda Şevardnadze'nin Moskova ile arası Çeçenistan politikası yüzünden açılmıştı. Kremlin, Gürcistan'ın kuzey sınırındaki Çeçen militanların Şevardnadze hükümeti tarafından desteklendiğini iddia edip, misilleme olarak Gürcistan'daki ayrılıkçı güçleri desteklemeye başlamıştı. Şevardnadze'nin Gürcistan siyasi sahnesinden çekilmesi de olaylı olmuştu. 2003 yılında düzenlenen parlamento seçimleri bağımsız gözlemciler tarafından kınanmış ve birçok usulsüzlük rapor edilmişti. Seçim sonuçları Gürcistan genelinde sokak protestolarına neden oldu ve 22 Kasım 2003'te Başkent Tiflis'teki protestocular parlamento binasını bastı. Protestoların şiddeti nedeniyle Devlet Başkanı Şevardnadze korumalarıyla birlikte kaçmak zorunda kaldı. Ardından Rusya'nın arabuluculuğu ile o dönemde muhaliflerin lideri olan ve sonradan Gürcistan Devlet Başkanı seçilen Mikhail Saakaşvili ile Şevardnadze görüşmelere başladı. Görüşmelerin sonucunda ise, Şevardnadze görevinden istifa edip, ülkeyi genel seçimlere götürmüştü. Bu olay tarihe de Gürcistan'ın 'Gül devrimi' olarak geçmişti.BBC
Dersimiz: 5 Soruda Seçim Güvenliği
Türkiye'de seçim güvenliğine ilişkin eleştiriler yıllardır dile getiriliyor. Çöpte yakılmış halde bulunan oylar, seçim sonrası oyların çalındığına ilişkin itirazlar, seçim kurullarına verilen dilekçeler Türkiye'nin onlarca yıllık demokrasi tarihinin bir parçası.BBC Türkçe muhabiri Rengin Arslan mercek altına aldı. Dersimiz: Seçim güvenliği...
Murat Gezici: 'Halk Meclis'e İntikal Edene Kadar Yolsuzluğa İnanmadı'
AKP oylarını yüzde 39 gösteren anket sonrası basılan Gezici Araştırma Şirketi’nin sahibi konuştuAKP oylarını yüzde 39 gösteren anketin ardından mali müfettişler tarafından teftiş edilen Gezici Araştırma Şirketi'nin sahibi Murat Gezici , 'Vatandaş uzunca bir süre yolsuzluk yapıldığına inanmadı. Ta ki yolsuzluk Meclis’e intikal edene kadar… Bu sürecin uzaması ve Yüce Divan için oylamaya sunulması şu etkiyi yarattı: 'Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Demek ki yolsuzluk iddiaları doğru” dedi.Gezici, 'Mesela halkın yüzde 75’i daha önce 700 bin liralık bir saatin olabileceğine inanmıyordu. Ancak şimdi böyle bir saat olabileceğinden haberdar. Bu noktada AKP’ye bir daha oy vermeyecek olanların yüzde 25’i yolsuzluğun olduğuna inanıyor. Eğer Yüce Divan oylaması yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce gerçekleşmiş olsaydı, ne Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilebilir, ne de AKP yüzde 30’un üzerinde oy alabilirdi' diye konuştu.Gezici, geçen yıl yapılan yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sonuçlar hakkında en yakın tahminleri yapan araştırma şirketi olmuştu.Şirket, hafta içinde de yaptığı son anketin detaylarını medya ile paylaştı. AKP’nin yaklaşan genel seçimlerde yüzde 40’ın altında oy alabileceğini duyurmasından hemen sonra şirketin merkezine mali müfettişler gönderildi.Taraf gazetesinden Tunca Öğreten , Gezici Araştırma Şirketi'nin sahibi Murat Gezici'yle konuştu.Tunca Öğreten'in Murat Gezici'yle yaptığı söyleşi şöyle:Yayınladığınız anketten sonra şirketiniz mali teftişten geçirildi. Bunun, AKP’nin oy oranının düşük çıkmasıyla ilgili olduğunu düşünüyor musunuz?Gerçekten AKP’nin oy oranı yüzde 39 dediğim için mi geldiler, yoksa rutin yoklama mıydı bilmiyorum. Biz denetime açık bir şirketiz. O yüzden şirketimize yapılan bu ziyarete saygı duyuyorum. Kesin olarak söyleyebileceğim tek şey zamanlamanın manidar olduğu. Anketin yayınlanmasından ardından 24 saat geçmeden bir teftiş yapıldı ve yoklama fişiyle şirketi yokladılar. Normalde bir şirket kurulduktan 15 gün sonra yerinde adres tespiti yapılır fakat bize dört yıl sonra, anketin hemen ardından bu kontrol yapıldı. Bizden istenen tüm belgeleri kendilerine verdik, tutanaklar da bu yönde tutuldu ve herhangi bir usulsüzlük bulamadılar.Belgelerinizde eksiklik olsaydı, yapılan ankette çıkan sonuçlar meşru sayılmayacak mıydı?Evet. “Bu şirkette şu belgeler eksik” diyerek itibarsızlaştıracaklardı belki de. Amacın ne olduğunu bilmiyorum. Ancak kurumumuz bu denetlemeden açık ve net bir şekilde eksiksiz, ceza almadan çıktı. Teftişten sonra görüşmeler yaptım. Kiminle konuştuysam, “Senin üzerinden diğer araştırma şirketlerine mesaj verildi” dedi. Yine de yaşanan olayı böyle okumak istemiyorum ben.Türkiye’de daha önce bir araştırma şirketi, yayınladığı anketten hemen sonra bu tür bir incelemeye tabi tutulmuş muydu?Bildiğim kadarıyla kimseye yapılmadı. Ofisimizin mal sahibiyle görüşmek ve ne kadar kira verdiğimizi bile öğrenmek istediler.Geçen yılki yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de en yakın tahmini şirketiniz yapmıştı. Gezici Araştırma’yı diğerlerinden ayıran farklı bir yöntem mi kullanıyorsunuz?Diğer araştırma şirketleri bir noktayı atlıyor ve kararsızların ve seçime katılmayanların oylarını görmezden geliyor. Sandığa gitmeyenler; gelir ve eğitim seviyeleri çok yüksek bir kesim. Örneğin Cihangir ve Gümüşsuyu’ndaki seçmenlerin yüzde 80’i sandığa gitmedi. Gitselerdi, Beyoğlu’nu CHP kazanacaktı. Sandığa gitmeme durumu seçmenlerin adayları beğenmemesinden değil, kendi partisinin adayının kazanamayacağına olan inancından kaynaklanıyordu. Anket firmaları seçmene, adayının kazanamayacağına inandırdı. İnsan haklarına ve demokrasiye kafa yoran eğitimli kesimi anket sonuçları çok etkiledi. Bu yüzden tatillerini yarıda kesip oy vermeye gitmediler.Sandığa gitmeyen kesimin tümü CHP’li miydi, AKP’liler de yok muydu?Vardı, sandığa gitmeyen kesimin yüzde 20’sini AKP’liler oluşturuyor. Onlar da adaylarını ve Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı olarak görmek istemiyorlardı. Zaten kamuoyu yoklamalarında sorulan “Kimi Cumhurbaşkanı olarak görmek istersiniz” sorusuna cevaben öne çıkan isim hep Abdullah Gül oldu. Eğer anket firmaları da, Gül’ün daha çok istendiğini yayınlasalardı, şu anki Cumhurbaşkanı belki de Abdullah Gül olacaktı. Bizim anketlerimizde Gül, AKP tabanında çok isteniyordu. Yüzde 70 ila 80 bandında AKP seçmeni Gül’ü isterken, yüzde 55’i Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını istemiyordu.Sizce, teftişe girmeyen diğer anket firmaları bugüne dek hep iktidarın hoşuna gidecek anketler mi yaptı?Buna cevap vermek zor ama şuna bakılmalı, Türkiye’deki araştırma şirketleri devletten ne kadar ihale aldı? Şu bir gerçek, bir araştırma firması olarak AKP’nin oylarını ne kadar çok gösterirseniz, medyada o kadar sık yer alıyorsunuz. Ne kadar düşük gösterirseniz de o kadar dışlanıyorsunuz. Hükümete yakın ve AKP’nin oy oranlarını ciddi anlamda yüksek gösteren beş, altı büyük araştırma şirketi var.Sonuçlar doğru bir şekilde yansıtılmıyor mu yani?Sonuçları yaptıkları ankete bağlıyorlar. Benim yaptığım anketlerdeyse sonuçlar onlarınki gibi çıkmıyor.Neden?Türkiye’deki araştırma şirketleri kararsızlara özel bir soru sormuyor. “Sandığa gitmek zorunda kalsanız, hangi partiye oy verirsiniz” diye sormuyorlar. Ancak görüştüğümüz insanlardan en az bir parti söylemelerini rica ediyoruz. Aldığımız cevabı da oy dağılımı ağırlığına göre dağıtıyoruz. Bu da sonuçların gerçeğe çok daha yakın çıktığını gösteriyor bize.Araştırma şirketlerinin devletten ihale alması sonuçların tarafsızlığına gölge düşürür mü?Devletin araştırma şirketlerine ihaleyle anket yaptırması normal karşılanabilecek bir durum. Mutlaka araştırma şirketleri de devletten iş almalı. Ancak bunun ne boyutta olduğunu daha şeffaf ve objektif olarak göstermeleri gerekiyor. Devletin bu tür ihaleleri şirketlere dağıtmak için geliştirdiği bir sistem var. Bu şartların da bize uymadığını söyleyebilirim. Zaten devlet ihaleyi vereceği firmayı şartnamede tarif ediyor. “Sakalı ve saçı olsun, gözleri de kahverengi olsun” diyor mesela. Biz ihaleye girmek istesek bile o şartnameye uygun olmadığımızı görüyoruz yani devlet böylece kendine yakın, önceden belirlenmiş şirketlere iş vermiş ya da gerçekten bu şartlar bazı şirketlere çok uygun olarak hazırlanmış oluyor. Biz, onlarca defa ihalelere katılmak istedik ancak bu durum yüzünden şansımızın olmadığı gördük. O kadar yorulduk ki artık takip etmiyoruz bile.Batı’da araştırma şirketleri nasıl bir yol izliyor?Batı’da firmalar tek bir sonuç yayınlamazlar yani “A partisinin oyu kesinlikle bu olacaktır” demezler. Sandığa gitmeyenler ve kararsız olanlar ayrı ayrı gösterilir. “Demokratlar kararsız” ya da “Milliyetçilik şu noktaya doğru kayıyor” şeklinde sonuçlar paylaşılır. Türkiye’de bunun tam tersi yapılıyor ve kamuoyu yoklamaları medyaya kesin sonuç olarak servis ediliyor. Batı’da araştırma şirketleri devletten ihale almanın peşinde de olmazlar ayrıca. Zaten bu anket çalışmaları orada daha dar bir alanda, daha az insanla yapılıyor. Örneğin ABD’de Obama, 996 kişiyle anket yapabildi. Türkiye’de düzensiz ve dağınık bir adres yapısı olduğu için daha geniş bir alanda beş, altı bin kişiyle anket yapmak gerekiyor. Türkiye’de denek sayısı fazla olduğu için araştırma şirketlerine ödenen paralar inanılmaz boyutlara ulaşıyor. Pazar son yıllarda o kadar büyüdü ki, yıllık bir milyar dolar civarında rakamlara ulaştı şirketlerin kazandığı paralar.Yaptığınız anketin sonucunda AKP’nin oylarında ciddi bir düşüş olduğunu görüyoruz. Bu düşüşün en belirleyici etkeni nedir?Bunun en başında ekonomi geliyor. Gelişmiş ülkelerde seçmenler hep ekonominin gidişatına göre oy vermişlerdir. Türkiye gelişmiş bir ülke olmadığı için ekonomik krizler hiçbir zaman seçim sonuçlarını etkilemedi. Bu defa gelişmişliğinden değil fakat ekonomik gidişatın gerçekten kötü olmasından dolayı seçmen tercihini farklı yönde yapacak. Vatandaşın cebindeki para azaldığı, insanları geçim derdinin sardığı, çocuğuna harçlık verirken düşündüğü, emeklilerin yüzde 80’inin borcu olduğu ve arabasına benzin koyarken kilometre hesabı yaptığı bir dönem bu.1998 ve 2001 ekonomik krizlerinden daha vahim bir durumda olduğumuzu mu söylüyorsunuz?Evet. Ekonomi Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı’nın doğru düzgün açıklamalar yaptığını göremiyoruz. Demek ki ters giden bir şeyler var. AKP’nin oylarının düşmesinin ikinci sebebi de çözüm süreci. “Barış” vatandaşın kulağına hoş geliyor. “Çözüm süreci” güzel bir anahtar kelime. Vatandaş çözüm sürecine karşı değildi ama ne konuşulacak, neyin pazarlığı edilecek bilmiyordu. O yüzden kamuoyuna mal olmuş sanatçılar ve yazarlar akil insan olarak kullanıldı. Siyasilerin değil de sanatçıların sözlerine halk daha fazla itibar edecekti.Öyle mi oldu?Anketlerimizde “Barış istiyor musunuz” diye sorduğumuzda; yüzde 92 oranında “evet” cevabı aldık. “Kürt sorunu çözüme ulaşsın mı” sorusuna karşılıksa yüzde 65 “evet” cevabı verildi. “PKK lideri Abdullah Öcalan’la MİT’in müzakere etmesini doğru buluyor musunuz” sorusuna da, halkın yüzde 76’sı “hayır” dedi. Bu da vatandaşın çözüm sürecini sürdürülebilir bulmadığını ve kalitesiz olduğunu gösteriyor.Evet…AKP 13 senedir iktidarda. Ancak 2002’den önce olduğu gibi bugün de eğitim, Türkiye’nin hâlâ en büyük üçüncü sorunu. Dolayısıyla 13 yılda eğitim alanında hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz. Hatta son eğitim yılı başında birçok vatandaş güne başladığında çocuğunun İmam Hatiplere yerleştirildiğini gördü. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 62’sinin tercih etmedikleri okullarda okudukları görülüyor. Bu olayın farkında olan aileler, sorumlunun AKP iktidarı olduğunu biliyor ve seçimde de cezasını kesecek. AKP’nin oy kaybetmesine neden olan bir diğer etken de aslında literatürümüze yeni giren bir konu…Nedir o?Medyaya baskı. AKP’ye oy vermiş vatandaş bile son kamuoyu yoklamamıza göre medyaya baskı olduğunu düşünüyor. 2002’de seçmenin yüzde 22’si medyaya baskı yapıldığını düşünürken şu an bu oran yüzde 69’da. 2012’de yüzde 41, 2013’te 44,7, 2014 Ocak’ta yüzde 48 ve Aralık’taysa yüzde 61,6’ya çıkıyor oran. İktidarın medyaya yaptığı baskı, vatandaşta önemli bir etki oluşturdu. Vatandaş adil bir yargı sistemi olmamasından ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın giderek diktatörleşmesinden dolayı da endişe duyuyor. Gelişmiş ülkelerde seçmen, Türkiye’nin aksine demokrasi, insan hakları ve ekonomiyi baz alarak oy kullanır. Önümüzdeki seçimlerde Türkiye’de ilk defa bu konular dikkate alınarak oy kullanılacak. Bundan dört yıl önce insan hakları ve özgürlüğü baz alarak oy kullananların oranı Türkiye’de yüzde 14’lerdeydi. Yaptığımız son araştırmada seçmenin yüzde 30’u, “Bu konular benim için önemli. Bu sebeplerden ötürü oyumun rengini değiştirebilirim” diyor.AKP iktidarının medyaya baskı yaptığı kanısının özellikle geçen Aralık 2014’ten bu yana arttığını söylediniz. Bu tarih; 17 ve 25 Aralık yolsuzluk iddiaları ve sonrasında medyaya yapılan baskıyı akıllara getiriyor. Bu durum seçmenin yolsuzluk iddialarının da doğru olduğunu düşündüğü anlamına mı geliyor?Vatandaş uzunca bir süre yolsuzluk yapıldığına inanmadı. Ta ki yolsuzluk Meclis’e intikal edene kadar… Bu sürecin uzaması ve Yüce Divan için oylamaya sunulması şu etkiyi yarattı: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Demek ki yolsuzluk iddiaları doğru.” Mesela halkın yüzde 75’i daha önce 700 bin liralık bir saatin olabileceğine inanmıyordu. Ancak şimdi böyle bir saat olabileceğinden haberdar. Bu noktada AKP’ye bir daha oy vermeyecek olanların yüzde 25’i yolsuzluğun olduğuna inanıyor. Eğer Yüce Divan oylaması yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce gerçekleşmiş olsaydı, ne Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilebilir, ne de AKP yüzde 30’un üzerinde oy alabilirdi. AKP de sürekli seçim araştırması yaptığı ve bunun farkında olduğu için yolsuzluk soruşturmasını seçim sonrasına erteledi.T24
Abdullah Gül’e Verdiğiniz Sözü Neden Tutmadınız?
“Torba’dan çıkan göz” Davutoğlu’na soruldu:Cumhurbaşkanı’nın yolsuzluk haberleri de “kamu güvenliği” gerekçesiyle engellenecek mi?Torba Kanun içerisine eklenen ve internette gezinen vatandaşların tüm kaydının, trafiğinin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından tutulmasını sağlayan son değişiklik TBMM gündemine taşındı. Sene başında benzeri düzenlemeden 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hükümetin verdiği sözle vazgeçildiğini anımsatan CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na, “Abdullah Gül’e verdiğiniz sözü neden tutmadınız? Cumhurbaşkanı’nın yolsuzluk haberleri de ‘kamu güvenliği’ gerekçesiyle engellenecek mi?” diye sordu.Tüm internet trafiği 24 saat izlenecekCHP’li Umut Oran, Başbakan Davutoğlu’na yönelttiği soru önergesinde, “Bu hafta yürürlüğe giren 6552 sayılı torba kanunun 126-127. maddeleriyle 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’da, tüm vatandaşların internet trafiğinin izlenip, kaydedilmesine yönelik önemli değişiklikler yapıldı” dedi.Gül’e yasa sözünü Erdoğan mı vermişti?Tüm internet kullanılıcılarının sınırsızca izlenmesini sağlayan bu düzenlemenin 6 Şubat 2014 tarihli 6518 sayılı Kanunla da yapılmak istendiğini ancak 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün müdahalesi üzerine kendisine söz verilerek tasarıdan çıkartıldığını anımsatan Umut Oran, “Şimdi aynı düzenleme 7 ay sonra neden yeniden getirildi? ABDULLAH GÜL’E HANGİ SÖZ VERİLMİŞTİ, ONA VERİLEN SÖZ NEDEN TUTULMADI? GÜL’E O DÖNEM GÜVENCEYİ VEREN MAKAM/KİŞİ KİMDİR? KENDİSİNE BU SÖZÜ SELEFİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN MI VERMİŞTİ?” diye sordu.TİB Başkanı yetkisi dünyada var mı?5651 sayılı Yasa uyarınca vatandaşın internet trafik bilgisinin ancak bir suç soruşturması veya kovuşturması için hakim kararıyla istenebilecekken, yapılan değişiklikle bu yetkinin doğrudan TİB Başkanı’nın inisiyatifine bırakıldığını anımsatan Umut Oran, Davutoğlu’na şu soruları yöneltti:- Bu yetkinin artık TİB personelinin inisiyatifiyle kendiliğinden yapılması bireysel hak ve özgülükleri zedelemeyecek mi? Bu durum Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan ifade ve iletişim özgürlüğünün kısıtlanmasına yol açmayacak mı?- Avrupa’da veya gelişmiş ülkelerde benzeri biçimde bir bürokratın inisiyatifiyle tüm vatandaşların internet kaydının tutulması mümkün müdür? Hangi ülkede bu şekilde bir memurun kararıyla alenen vatandaşın tüm internet kaydı tutulabilmektedir?“Milli güvenlik, kamu düzeni” şemsiyesi çok geniş değil mi?-Millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi gerekçesiyle artık TİB Başkanı’nın talimatıyla sadece 4 saat içinde ilgili web sayfasına erişim engellenebilecek. Söz konusu “milli güvenlik ve kamu düzeni” ifadesi çok geniş bir kavram değil mi? Bunun içine hangi durum ve vakaların gireceğine TİB Başkanı doğrudan kendisi nasıl karar verecek? Cumhurbaşkanı’nın yolsuzluk iddiası da mı yayınlanamayacak?- Cumhurbaşkanı, başbakan veya bir bakan hakkındaki yolsuzluk iddiasının belgeleriyle haberleştirildiği bir gazete sayfasına/haber sitesine erişim de bu kapsamda engellenebilecek mi?- AKP ile ilgili bir yolsuzluk, usulsüzlük olayına dair bir haber de bu kapsamda mı değerlendirilecek?
KPSS Şüphelilerine 'Gülen' Sorusu
KPSS’de usulsüzlük soruşturması kapsamında gözaltına alınan şüphelilerin emniyette ifadesi sürüyor. Şüphelilere “Hangi dershaneye gittiniz? İkinci sınava neden katılmadınız? Fethullah Gülen liderliğindeki örgütten talimat aldınız mı?” soruları yöneltildi.2010'daki KPSS'de usulsüzlük iddialarına ilişkin Ankara merkezli 19 ilde başlatılan soruşturmada gözaltına alınan 68 kişiden 65'inin Ankara Emniyeti'nde ifade alma işlemi devam ediyor. Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman’ın talimatıyla Emniyet'te ifadesi alınan şüphelilere 'Fethullah Gülen liderliğindeki suç örgütüyle' bağlantılarının olup olmadığı soruldu.İfadesine başvurulan şüphelilere “Fethullah Gülen liderliğindeki suç işlemek amacıyla kurulan suç örgütüne üye olduğunuz, örgüt yöneticilerinden aldığınız talimatlar doğrultusunda sınav öncesi gizli kalması gereken 2010 KPSS sorularını sınavdan önce ele geçirerek örgüt üyelerine açıkladığınız, bu şekilde örgüt üyelerinizin bir kısmının özellikle iptal edilmeyen genel yetenek ve genel kültür puanları üzerinden kamu kurumlarına sızmalarını sağladığınız değerlendirilmektedir. Bu konuda savunmanızı yapınız” sorusu yöneltildi.Şu ana kadar ifadesi alınan şüpheliler bu bağlantıyı reddetti.‘Devlet 10 trilyon zarar etti’KPSS’nin iptal edilmesi ve sınavın tekrarlanması nedeniyle ÖSYM’nin zarara uğratıldığı iddiası da Emniyet'te şüphelilere soru olarak yöneltildi:“2010 KPSS sınav sorularını sınavdan önce ele geçirerek dağıtılması eylemleriyle sınava giren diğer kişilerin hakkına girerek nitelikli dolandırıcılık ve sahtecilik yapmak suretiyle sınavın iptaline sebebiyet verdiğiniz ve devleti 10 trilyona yakın zarara uğrattığınız değerlendirilmektedir. Bu konuda savunmanızı yapınız”'İkinci sınava neden katılmadınız?'2010 yılı KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı'nda 350 kişi tam puan almıştı. Adayların bazıları sınavın iptal edilmesi sonrası ikinci sınava girmedi. İkinci sınava girmeyen şüphelilere bunun nedeni, girenlere de yaptıkları doğru ve yanlış sayıları soruldu:“10 Temmuz 2010 tarihinde düzenlenen ancak usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle iptal edilerek 31 Ekim 2010 tarihinde tekrarı düzenlenen KPSS’ye katıldınız mı? Katıldı iseniz kaç doğru kaç yanlış yaptınız? Katılmadı iseniz sebebini açıklayınız?”Bu soruya şüphelilerden H.K, “Katılmadım. Çünkü sınav yeri İstanbul ilindeydi. İstanbul iline gittim ancak 20-25 dakika geç kaldığım için sınava alınmadım.” yanıtını verdi.'Hangi dershaneye gittiniz?'Şüphelilere KPSS'ye nasıl hazırlandıkları da soruldu:“Bu süreçte herhangi bir dershaneye veya kursa gittiniz mi? Gitti iseniz isimlerini açıklayınız? ÖSYM Başkanlığı’nda herhangi bir tanıdığınız var mı? Varsa ne zaman, nerede ve ne şekilde tanıştınız açıklayınız?”“2010 tarihinde girmiş olduğunuz KPSS sınavında çıkan soruları sınav öncesi herhangi bir şahıs veya işletmeden temin yoluna gittiniz mi? Size sınavda çıkacak soruları verebileceğini beyan eden veya veren herhangi bir şahıs veya işletme oldu mu?Şüphelilerden H.K bu soruya '2010 yılından önceki KPSS'lere çalışmadan girdim, 2010 KPSS'ye bir yıl öncesinden eşimle birlikte çalışarak girdim, herhangi bir dershaneye veya kursa gitmedim' yanıtını verdi.'Çalıştığınız kuruma nasıl atandınız?'Şüphelilere 2010 sınav öncesi ve sonrası çalıştığı kurumlar da soru olarak yöneltildi:“Temmuz 2010 tarihinde yapılan KPSS öncesi ve sonrası nerelerde çalıştınız, mevcut çalıştığınız iş yerleri nerelerdir? Söz konusu iş yerleri kamu kurumu ise nasıl atandınız? Atamanız Kamu Personel Seçme Sınavı ile gerçekleşti ise hangi yıl hangi puan türünde ve kaç doğru yaparak yerleştiniz?”Şüphelilere telefon kayıtları da karşılaştırmalı olarak soruldu. Diğer 'örgüt üyelerini' tanıyıp tanımadıkları, aynı şirkette çalışan şüphelilere birbirlerini tanıyıp tanımadığı, bağlantılarını kimlerin sağladığı da soruldu.Kaynak: Al Jazeera
KPSS Operasyonu Hakkında Başsavcılık'tan Açıklama: '1435 Şüpheli Var'
Kamu Personel Seçme Sınavı'nda (KPSS) usulsüzlük iddialarına ilişkin, Ankara merkez olmak üzere 14 ili kapsayan operasyon başlatıldı. 82 kişi hakkında gözaltı kararının bulunduğu, bu kişilerden 63'inin gözaltına alındığı öğrenildi.Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün Organize ve Mali Suçlarla Mücadele Müdürlüğü ekipleri 2010 yılındaki KPSS'de usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin, Ankara merkez olmak üzere 14 ili kapsayan operasyon başlattı.Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinin talimatıyla 2010 yılında yapılan KPSS'de usulsüzlük, soruların sızdırılması ve kopya iddialarıyla başlatılan soruşturma kapsamında 82 kişi hakkında gözaltı kararının bulunduğu, bu kişilerden 61'i gözaltına alındığı öğrenildi.Operasyonun, 2010 yılında Isparta'nın Yalvaç ilçesinde başlatılan KPSS soruşturmasının devamı niteliğinde olduğu, zanlıların emniyetteki ifadeleri doğrultusunda bu sayının artabileceği bildirildi.
'Liderler Halkın Çoğunluğu Gibi Yaşamalı'
‘Dünyanın en yoksul başkanı’ sıfatıyla herkesin saygısını kazanan Uruguay’ın eski Devlet Başkanı Jose Mujica, dünya liderlerinin zengin yaşam tarzını eleştirdi.“Demokrasilerde çoğunluk nasıl yaşıyorsa öyle yaşamak lazım, parası olan azınlık gibi değil” diyen Mujica, “Sadelik, özgür olmak için bir lükstür” ifadelerini kullandı.Köhne bir çiftlikte yaşayan, maaşının büyük bölümünü fakirlere bağışlayan ve makam aracı yerine kendine ait 1987 model bir araç kullanan Jose Mujica, Madrid’teki Casa de America kurumunda bir konuşma yaptı.Mujica, dünya liderlerine yönelik “Yaşam tarzımdan dolayı ben fenomen filan değilim, fenomen onlar. Benim bir suçum yok. Maddi konular hayatımı zorlaştırmıyor. Yaşım zaten 80 ve kefenin cebi yok.” şeklinde espri yaptı.Bir devlet başkanıyla ilgili anısını anlatan eski Uruguay Devlet Başkanı, “Başkan olmuş bir tip bana dedi ki: ‘Gizemli bir atmosferde yaşamayı sürdürmek gerekiyor.’ Ne gizemi! Halkın çoğunluğu nasıl yaşıyorsa öyle yaşamak gerekiyor, parası olan ve israf eden azınlık gibi değil. Bunlardan benim için önemli olan vergilerini versinler ve usulsüzlük yapmasınlar. Daha fazla kazanırlarsa, dağıtmak üzere daha fazla vergi alırız.” dedi.Diğer tarafta zıtlıklara dikkati çeken Mujica, Avrupa’da Afrika’daki insanlardan daha iyi beslenen köpeklerin olduğunu kaydederek, insanoğlunun global düşünmesi gerektiğini söyledi.Katolik Kilisesi’ne karşı büyük saygı duyduğunu belirten solcu lider Mujica, 'arkadaşı' olarak tanımladığı Papa Francisco’yu kısa bir süre önce Roma’da ikinci kez ziyaret ederek 'göç ve iklim değişikliği' üzerine konuştuklarını aktardı.20 Mayıs 1935 doğumlu eski bir gerilla olan Pepe Mujica, altı kez vuruldu ve 15 sene hapis yattı. 2010-2015 yılları arasında Uruguay’ın 40. Devlet Başkanı olarak görev yapan Mujica, yasalar gereği yeniden seçilemeyerek 1 Mart 2015’te koltuğunu Tabare Vazquez’e devretti.CHA