Görüş Bildir
Ülser Ve Reflü Hastalarına Ramazan Önerileri.
Liv Hospital Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Orhan Tarçın Ramazan ayında özellikle reflü hastalarının çok dikkatli olması gerektiğini söylüyor ve önerilerde bulunuyor. Liv Hospital Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Orhan Tarçın Ramazan ayında özellikle reflü hastalarının çok dikkatli olması gerektiğini söylüyor ve önerilerde bulunuyor. Bu yıl Ramazan ayı uzun ve sıcak yaz günlerine denk geldi. İftar ve sahur zamanı yemeğe aşırı yüklenme ve yanlış beslenme sonucu mide rahatsızlıkları oluşabiliyor. Liv Hospital Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Orhan Tarçın Ramazan ayında özellikle reflü hastalarının çok dikkatli olması gerektiğini söylüyor ve önerilerde bulunuyor. • İftar veya sahurda ağır yemekler yemeyin, yemeğin ardından hemen yatağa girmeyin. Bu durum reflü şikayetini daha da artırır. • Kanama, darlık ya da deformasyon gibi komplikasyonları olmayan hastalar, eğer ülserleri tamamen iyileşmişse oruç tutabilirler. Ancak bu hastaların günde bir adet mide koruyucu ilaç almaları gerekiyor. • Yağlı yemekleri kısıtlayın. Kurubaklagil tüketebilirsiniz. • Beyaz un ve şeker gibi rafine karbonhidratlardan uzak durun, hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar tercih edin. • Sahurda kahve ve çay gibi içecekleri tüketmemeye çalışın. Çay ve kahvenin aşırı miktarda alınması idrar çıkışını arttırır ve gündüz boyunca su kaybına sebep olur. • Tencere yemeklerini tercih edin. Kızartmalardan uzak durun. Fırın ve ızgara da ikinci tercihiniz olabilir. • İftarı mutlaka su ve çorba ile açın. Bunları bitirdikten sonra 15 dakika bekleyin ve sonra diğer besinlere geçin. • Yemeğin hemen ardından yatmayın. Reflünün şiddetine göre 2-3 saat bekleyin. Aksi halde ilacın faydası olmaz ve kanama, yutma güçlüğü, nefes darlığı ortaya çıkabilir. • Sahurda proteinden zengin gıdaların alın, bu reflüyü azaltır. Yağdan zengin gıdalar ise reflüyü arttırır. • Gazlı içeceklerden kaçının. Daha çok limonata veya evde hazırlanan meyve suları için. • İftardan sonra ağır spor yapmayın.
Google'ın Diyabet Ölçen Akıllı Kontak Lenslerini Novartis ile Birlikte Geliştirecek
Google diyabet takibinde kullanılan akıllı kontak lenslerinin geliştirilmesi için İsviçreli ilaç devi Novartis ile işbirliğine gidiyor. Novartis tarafından duyurulan habere göre, şirketin göz bakım birimi Alcon ve Google’ın yarı gizli Google [x] birimi arasındaki anlaşmayla “akıllı lens” teknolojisinin tedavi amaçlı ürünleri Novartis tarafından lisanslanacak. Anlaşmayla, Google [x] ve Alcon, “akıllı lens” teknolojisi üzerinde birlikte çalışmaya başlayacak. Akıllı lens teknolojisi, müdahale gerektirmeyen (tıp dilinde invazif olmayan) sensörler, mikroçipler ve kontak lenslere yerleştirilen minyatür elektroniklerden oluşuyor. Novartis’in bu konuya ilgisi ise iki temel nedenden kaynaklanıyor: Teknoloji, öncelikle, diyabet hastalarının en az müdahaleyle, sürekli glikoz ölçümlerinin yapılmasına izin veriyor. Akıllı kontak lensler göz yaşından aldığı verileri kablosuz bir şekilde mobil cihaza aktarıyor. İkinci önemli nedense, akılı lenslerin ilerleyen yaşlarda yakını görememe hastalığı, yani presbitlik için bir çözüm sunma potansiyeli. Akıllı lensler, gözün doğal odağını bulmasına yardımcı olarak tıplı hipermetrop lensler ya da katarakt tedavisinde kullanılan göz içi lensler gibi çalışabiliyor Google’ın Novartis desteğini almasının, akıllı lensleri dünya çapında piyasaya sunabilmesi açısından oldukça önemli bir gelişme olduğunu belirtelim. Dünyanın en büyük 10 ilaç şirketinden biri olan Novartis, Türkiye’nin de en büyük üç ilaç şirketleri arasında. Dünyanın en çok Ar-Ge yatırımı yapan endüstrilerinden biri olan ilaç sektöründe inovasyon gittikçe daha maliyetli hale geliyor ve anlaşma Novartis’in önemli gelir kalemlerinden diyabet tedavileri konusunda büyük bir avantaj sağlamasına yardımcı olabilir. Google akıllı kontak lens teknolojilerinin peşinden giden ilk şirket değil. TechCrunch’ın Ocak 2014′teki haberinde belirttiği gibi, projenin arkasındaki araştırmacılardan Babak Parviz, teknoloji üzerinde çalışmaya önce Microsoft ile başlamıştı. Daha sonra Google’a transfer olan Parviz çalışmasına burada devam ediyor.webrazzi
'GDO'lu Ürünler Kanseri Artırıyor'
' GDO'lu ürünler kanseri artırıyor'Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mustafa Solak, GDO'lu bazı ürünlerin kolon, meme ve prostat kanserini normal bitkilere oranla yüzde 400, 500 oranında artırdığını yayınlarda gördüklerini söyledi.Rektör Solak, 'Bazı bakterilere karşı, bitkilere antibiyotik dirençli gen veriliyor. Hastalıkların tedavisinde kullanılan antibiyotiklerin daha az ya da geç işe yaramasının sebebi bu olabilir' dedi. Ensar Vakfı Afyonkarahisar Şubesi'nin Gedik Ahmet Paşa Külliyesi'nde düzenlenen 'Ramazan'da İkindi Sohbetleri' programına konuk olan AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak, genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) üretiminin etkilerini anlattı.“GDO'lu ürünlerle tarım arazisi açığı kapatılıyor”Uzmanlık alanı genetik hakkında bilgiler aktaran Prof. Dr. Mustafa Solak, GDO'lu ürünlerin tüketilmesinin insan genetiği üzerindeki etkilerine dikkati çekti. İnsanların besin ihtiyacının giderilmesi, yetersiz alandan daha çok ürün alınması amacıyla başlayan 'Yeşil Devrim'in başarısızlıkla sonuçlandığını kaydeden Prof. Dr. Solak, '2'nci Dünya Savaşı'ndan sonra başlayarak dünyada çok sayıda kimyasal ve haşere öldürücü ilaç kullanıldı. Bunun sonucunda GDO'lu ürünlerle gıda ve tarım arazisi açığı kapatılmaya çalışıldı' dedi.“Bazı ürünler kanser riskini artırıyor”Gen diziliminin değiştirilmesi ya da kendi doğasında bulunmayan başka bir genetik karakterin kazandırılması yoluyla elde edilen organizmaların GDO olarak tanımlandığını açıklayan Prof.Dr. Solak, küp şeklinde karpuz ve sarı renkli pirinci örnek gösterdi. İlk GDO'lu ürünün raf ömrü uzatılmış domates olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Solak, bu ürünün 1996'da piyasaya sürüldüğünü hatırlattı. GDO'lu ürünlerin insanda metobolik etkileri olabileceğini belirtti.“Antibiyotikler tedavi etmiyor”Bazı bakterilere karşı bitkilere antibiyotik dirençli gen verildiğine değinen Prof. Dr. Mustafa Solak, hastalıkların tedavisinde antibiyotiklerin daha az ya da geç işe yaramasının sebebinin bu olabileceğini söyledi. Dünya genelinde GDO üretim alanlarının 1998'de 2-3 milyon hektar olduğunu açıklayan Rektör Solak, bugün bu rakamın 148 milyon hektara ulaştığını belirtti.
Dondurmanın Bilinmeyen Faydaları
Yaz mevsiminin vazgeçilmezi olan dondurma, herkesin çok sevdiği sağlıklı ve diğer tatlılara nazaran düşük kalorili bir yiyecektir. Yerken mutluluk veren ve A vitamini bakımından zengin olan bu yiyeceğin insan sağlığı için de birçok faydası var…Hamileler için önemli bir besin kaynağı. Anne adayının gebelik boyunca protein ve kalsiyum açısından zengin besinleri tüketmesi gerekir. Anne adayı yeterli kalsiyum ve protein alamazsa doğum sonrasında kemik erimesi gibi sorunlarla karşılaşabilir. Bu süreçte hamileler günlük kalsiyum ihtiyaçlarını süt tüketimlerinin dışında dondurma ile de karşılayabilirler. Çocuklarn beslenmesinde önemlidir. Özellikle çocukların büyüme dönemlerinde kalsiyum, protein ve fosfor alımı, kemik ve kas gelişimi için gereklidir. Süt sevmeyen çocukların ihtiyacı olan bu besin maddelerini, dondurma yiyerek alması sağlanabilir. Kemoterapi alan kanser hastası olanlar yiyebilir. Kanser hastalarının kemoterapi tedavisi sonucunda oluşan iştahsızlık ve bulantı, hastaların beslenme sorunları ile karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Ancak dondurma bu tür hastalar tarafından rahatlıkla tüketilibiliyor. Dondurma, diğer yiyeceklerdeki gibi bulantılara da sebep olmuyor. Diyet yapanlar da tüketebilir Diyet yapıyor ve 1 dilim ekmeği ve 1 bardak sütten feragat ediyorsanız, diyetinizde rahatlıkla tüketebileceğiniz tatlıların başında dondurma gelebilir. Dondurmanızı her gün ara öğün olarak yiyebilirsiniz. Yaşlıların beslenmesinde de öneml i. Özellikle çiğneme ve yutma zorluğu yaşayan yaşlılar için de dondurma, günlük kalsiyum ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan bir yiyecektir. haber kaynağı: 724saglik.org/beslenme-diyet
Sarımsak Çiğne Akciğer Kanserine Yakalanma
Doğal antibiyotiklerden biri olarak anılan sarımsakla ilgili gerçekleştirilen bir araştırma dikkat çekti. Çin’de bulunan Jiangsu Provinical Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, yaptığı bir araştırmada çiğ sarımsak çiğnemenin, diğer hastalıklarla birlikte akciğer kanserini de engelleyebileceğini gösterdi.Araştırmacılar sarımsağın içerisinde yer alan alisin adlı, sarımsağa kokusunu veren sıvı kısımın bu faydayı sağladığını düşünüyor. Bu kimyasal sadece enfalamasyonu önlemiyor bunun yanında serbest radikallerin vücuda verdiği zararı da önlüyor. Çin’in araştırması 2003 yılından 2010 yılına kadar 4 bin 500 yetişkin ve 1424 kanser hastasının bilgileri incelenerek yapıldı. Sonuçlara göre sigara kullanmayan ve sarımsak tüketenlerde akciğer kanseri riski %44 azalıyor.haber kaynağı: 724saglik.org/kanser
Reklam
Mide Kanseri Hakkında Önemli Bilgiler
Mide kanseri, sindirim sistemi organlarından biri olan midenin herhangi bir parçasından gelişebilen bir kanser türüdür. Mortalite oranlarına göre erkeklerde 2. kadınlarda ise 3. kanser çeşididir. Midede oluşan kötü huylu tümörün neden olduğu mide kanseri genellikle midenin küçük bölümünde ortaya çıkmaktadır. Nedenleri arasında; beslenme alışkanlığının yanı sıra aşırı kilolu olmak ve hastalığın ailede görülmüş olması riski artıran sebepler arasındır. Mide kanseri belirtileri arasında; elle muayene sırasında hissedilen kitle, midede ağrı ve ağırlaşma hissi, iştahsızlık, mide şişliği, bulantı, kusma, kansızlık dahası mide ve bağırsaklarda kanamalar ki (gizli şekilde ilerleyebilir) sayılmaktadır. Her hastalıkta olduğu gibi; erken tanı konması çok önemlidir. Sigara ve alkol kullananlar bu kötü alışkanlıklara son vermelidir. Sıcak ve soğuk içecekler, yapay yiyecekler mide kanserine yol açtığından dolayı bu tür beslenme yöntemleri terk edilmelidir. Hayvansal yağ kullanımı en aza indirilmelidir. Düzenli egzersiz yapılmalıdır. Şehir hayatının neden olduğu aşırı yorgunluk ve stresten olabildiğince uzak durulmalıdır. Yeterince dinlenmek ve sessiz ortamlarda bulunmak çok faydalı olacaktır. Mide kanseri gibi ciddi bir hastalıktan bile alınacak basit önlemlerle korunmak mümkündür. Hastalık şüphesi olan kişilerde mide kanseri olup olmadığının kesin tanısı endoskopidir. Bir borunun ucundaki kamerayla mideye girilerek gözlenmesine biyopsi uygulaması denir. Tanı koymak için çeşitli yollar olsa da biyopsi kesin sonucu verir. Evrelendirme TNM sınıflaması kullanılmaktadır. Bu işlemlerden sonra...Devamı İçin : http://www.saglikhatti.info/mide-kanseri-hakkinda-onemli-bilgiler/
Prandelli Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Şey
Prandelli, futbolculuk kariyerinde 79-85 arası Juventus forması giydi ve üç Serie A şampiyonluğunun yanı sıra UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası ve Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğu da yaşadı.
Reklam
Hızlı ve Sağlıklı Kilo Almanın 20 Yolu
etiket
Kilo almak, kilo vermek kadar zordur. Evet, bu biraz hafif abartı olabilir; fakat biliyoruz ki çubuk gibi zayıf olan insanlar yemek yemekten asla kaçınmazlar. Çoğumuz kilo alamadığımız için kıskanç oluruz ve normal bir görünüme, çıkıntılı ya da kaslı bir vücuda sahip olmak isteriz. Kilo almak için yapılması gerekenler, kilo almanın yollarını sizin için bir araya getirdik. Aşağıdaki sorular sizin için ne kadar tanıdık? En hızlı nasıl kilo alabilirim?Kilo alamıyorum iştahım yok?Çok zayıfım, kilo almak istiyorum kilo almak için ne yapmalıyım?Metabolizmam çok hızlı kilo alamıyorum?Nasıl kilo alınır?Tabi ki kilo almanın yolları erkek ve kadın için değişmekle beraber, listemizde yer alanlar her iki cinsiyet için de geçerli :) Kilo almak için ne yapmalıyız gelin hep birlikte öğrenelim.
Kapatılan Ocak Yanıyor; Kanser Tehlikesi Artıyor
Kapatılan Darkale Maden Ocağı'nda kömür artıkları yanıyor. Havaya karışan metan gazı ise halkın kansere yakalanma riskini artırıyorSoma'da Cuma Mahallesi civarında faaliyet gösteren Darkale Maden Ocağı, işletmenin iflas etmesinin ardından kapandı. Maden ocağından geriye kalan kömür kalıntılarının (pasa) içten içe yanmasıyla ortaya çıkan metan gazı ise mahalleli için büyük tehdit oluşturuyor. Manisa Soma’ya bağlı Cuma Mahallesi civarında bulunan Darkale Maden Ocağı, ocağı işleten firmanın iflas etmesiyle kapandı. Mahalle sakinlerinin verdiği bilgiye göre maden ocağı kapatılınca geriye kalan kömür kalıntılarının üzeri de işletme tarafından toprakla örtüldü. Üzeri kapatılan kömür kalıntıları içten içe yanmaya devam etti. Yanmaya devam eden kömür kalıntıları için ise bölgede hiçbir güvenlik önlemi alınmadı. Bir süre sonra ise kömür kalıntılarının oksijenle temas etmesiyle açığa çıkan gazlar, mahalleyi etkisi altına aldı. Fundanur Öztürk ve Gözde Özhan ’ın Radikal’deki haberine göre, 14 yıl faaliyet göstermiş olan maden ocağının sağlık koşullarını olumsuz etkilediğini söyleyen mahalleli, defalarca imza topladıklarını ve Soma Belediyesi’ne başvurduklarına değindi. Buna rağmen bir sonuç alamadıklarını ve işletmenin çalıştığı süre boyunca mahalle içlerine doğru ilerlediğini söyleyen halk, bölgenin uzmanlar tarafından denetlenmediğini aktardı. Bölgeyi dolaştığımızda arazide meydana gelen yarıkları gözlemleyebiliyoruz. Yarıktan havaya ciddi oranda gaz salınıyor. Havaya salınan bu gazları uzun süre soluyan mahalle sakinleri, bu durumu yetkililere bildirdiğini ama dikkate alınmadıklarını ifade ediyor. Mahalleli, şikâyetlerinin ardından gelen uzmanların evlerinin pencerelerine yerleştirdikleri cihazlarla ölçüm yaptıklarını ve bir daha da gelmediklerini belirtiyor. Mahalle sakinleri, herhangi bir önlem alınmadığı için de çevrede yaşayan insanların astım ve kanser hastalıklarına yakalandığını ve bu hastalıkların artış gösterdiğini öne sürüyor. Mahalle sakini ve emekli madenci Davut Tanrıverdi, bölgenin hiçbir güvenlik önlemi alınmadan kaderine terk edildiğini söylüyor. 40 yıldır Cuma Mahallesi’nde yaşayan Tanrıverdi, en az 5 bin dönüm arazinin kömür kalıntısı altında kaldığını ve arazilerinin kullanılamaz duruma geldiğini ileri sürüyor. Geride bırakılan kömür kalıntıların üzerine göstermelik olarak toprak döküldüğünü belirten Tanrıverdi şunları ekledi: “Yağmur yağdıkça kömür kalıntılarının üzerine örtülen topraklar döküldü ve yarılmalar oldu. Bu yarılmalardan şimdi gaz çıkıyor. Bununla beraber mahallemizin yüzde 70’inin altına girildi. Yetkililer bunu yalanlıyor ama Cuma Mahallesi risk altında. Devletten tek isteğimiz dışarı dökülen pasaların temizlenmesi ve bu oksijensiz alanın temizlenip ağaçlandırılması. Çünkü bu zararlı gazlar nedeniyle insanlar kanser ve astım hastası oluyor.” Mahallede uzun süre yaşayan ve Darkale maden ocağının eski çalışanı olan İbrahim Koca da maden ocağının bir diğer mağduru. Madenin kapatılmadan önceki çalışmalarından dolayı evinin hasar gördüğünü belirten Koca, belediye tarafından evine oturulamaz raporu verilmesinin teklif edildiğini, sonrasında ne olacağını bilemediğinden bunu kabul etmediğini söylüyor. Maden çalışmalarının devlet hastanesinin altına kadar ilerlediğini iddia eden Koca, “Darkale Maden ocağında çalıştım, maden ocağının çalışma haritasını, yani nerelerden maden çıkarımı yapıldığını aynen çizebilirim” diyor. Maden faaliyette iken madende çalıştığını söyleyen Koca, evinin altında yeraltı boşlukları oluşmasına yol açan çalışmalara kendisinin de katıldığını ifade ediyor ve şöyle devam ediyor: “Buna itiraz edemedik. Çünkü tehdit edildik. Maden kapanmadan önce yapılan çalışmalarda patlatılan dinamitler yüzünden de evlerimiz hasar gördü. Belediye başkanını birçok kez evime davet edip duvarımdaki çatlakları gösterdim fakat bizi dikkate almadılar.” Bir diğer mahalle sakini Ali Yıldız ise maden ocağı çalışmalarının evine yaklaşık 40 metre mesafeye kadar yaklaştığını ve mücadele ederek buna engel olduklarını ifade ediyor. Maden Mühendisi ve Eski Yeraltı Maden İş Sendikası Başkanı Çetin Uygur, yeraltından çıkan pasaları (kömür kalıntısı) imha etmenin kolay olmadığını vurguluyor. Uygur, pasaların bulunduğu bölgeden halkın uzaklaştırılması gerektiğini şu sözlerle anlatıyor: “Kömür pasaları maden kazıları sırasında ilerlenen galerilerden çıkartılan yan malzemelerdir. Kömürün yan taşları da buna dahildir. Oksijenle temas haline geçen bu malzemeler yanmaya başlar ve karbondioksit gazı üretir. Normalde bu pasaları imha etmenin yolu ise üzerini toprakla kapatıp sıkıştırmaktır. Fakat bu pasalardan çıkan gazlardan korunmanın tek yolu da halkı o bölgeden uzaklaştırmak.”T24
Kolon Kanseri Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Vücudumuzda bağırsakların farklı görevleri bulunur. Kalın bağırsak hacmi oldukça büyük, parçalara ayrılmış bir boru gibidir. Ortalama 130-160 cm uzunluğunda ve 6-8 cm çapındadır. Sindirim sisteminin bölümlerinden olan ‘’kalın bağırsak’’ kolon ve rektum bölümlerinden oluşur. Kalın bağırsağın bu bölümünde polipler oluşur, oluşan bu poliplerden dolayı kanser meydana gelir buna kolon kanseri denilmektedir.Kolon kanseri nin nedeni tam olarak bilinememektedir, ama oluşumunda bazı çevresel ve genetik nedenlerin etkisi olduğu düşünülmektedir. Ailesinde kolon kanseri olan bireylerin kansere yakalanma ihtimali yüksektir. Ayrıca daha önce kanser geçirmiş kişiler incelendiğinde bu kişilerin ailelerinde kanser görülme ihtimalinin fazla olduğu gözlemlenmiştir.Kolon kanseri 4 evrede gerçekleşmektedir. Birinci evrede: Kanser, sadece kolonun iç bölgesinde oluşmakla sınırlıdır. İkinci evrede: Kanser yayılmaya başlamış ve karın boşluğundaki kolon duvarına, yakın organlara kadar ilerlemiştir. Üçüncü evrede ise kanser bölgedeki lenf bezlerine kadar ulaşmayı başarmış fakat uzak bölgelerdeki diğer organlara yayılamamıştır. Son evrede ise kanser, karaciğer, akciğer, kemikler dâhil vücudun diğer bölgelerine yayılmıştır.Kolon kanseri ni tetikleyen diğer çevresel faktörler ise beslenme bozuklukları, Obezite, sigara gibi tütün ürünleri kullanımı kolon kanserini tetiklemektedir. Kanseri önleyici unsurlar ise: düzenli beslenme, egzersiz yapma, bol kalsiyum ve D vitamini alma ve önlemek için tarama testlerinin düzenli olarak yaptırmaktır. Çünkü dünyada her yıl yaklaşık olarak 1 milyon insan kolon kanseri ne yakalanmaktadır. Ülkemizde ise bu rakam yılda yaklaşık 30.000 civarlarındadır. İstatistiklere bakıldığında ise erkek bireylerin kansere yakalanma oranı %4,5, kadınlarda ise %3,2 civarlarındadır. Gelişmiş ülkelerde kolon kanseri gelişmekte olan ülkelere göre 10 kat daha fazla görülmektedir.Kanserin 1. ve 2. evrelerinde; cerrahi müdahale yapılarak kanserli bölge temizlenir, 3. aşamaya gelmiş kanserli hastalar için de yine cerrahi yöntem uygulanır. Fakat 4. aşamaya gelmiş hastalarda ise artık cerrahi yöntem uygulanamaz alternatif yöntemler uygulanır.4. aşamaya gelmiş hastalar için fazla umut olmasa da hastaların birçoğunun alternatif yöntemlerle iyileştirilmesi sağlanabilir. Sağlıklı bir vücut için ve kansere yakalanmamak için düzenli beslenme ve düzenli test yaptırmak gerekir.
Reklam
Adet Sancısı İçin Bitkisel Çözümler
Adet sancısı çeken her kadın, her ay korkulu günler yaşamaktadır. Kimi kadınların hafif geçiyor olsa da, kimi kadınların şiddetli geçmektedir. İçilmeyen hap, konmayan sıcak su torbaları ve ütünün buharı gibi denenmiş yöntem kalmamıştır. Çoğu kadın, karnına yada bacaklarına sıcak su torbası koymaktadır. Ancak sıcak bir torbayı direk temas ettirmeniz size zararlıdır. Çünkü; Sıcak su torbası, adet döneminde damarları genişletip ve kanamayı arttırır. En önemlisi diyabet ve nörolojik hastalar kesinlikle kullanmamalıdır. Kendileri sıcağı hissetmemekte ve bu nedenle sabah kalktıklarında torbanın konduğu yerin yara olduğu gözlenmektedir. Adet sancısına iyi gelen birçok doğal ürün bulunmaktadır. Mecburen içilen haplar, ağrıyı keserken bir yandan demir eksikliği ve B 12 eksikliği meydana getirmektedir. Ancak doğal ürünler ağrıyı keserken kalıcı ve zarar vermeden tedavi etmektedir. Adet sancısına iyi gelen bitkisel takviyeler; Karışık bitkisel çay ( Civanperçemi, aslanpençesi, ada çayı ve çobançantası bitkileri kaynatıp içerisine bir kaşık bal katılarak tüketilmelidir. ) Soğan suyu ( Bir soğanı parçalayın ve 1 litre suyun içerisinde kaynatın. 15 gün boyunca günlük 2 bardak tüketin. ) Safran ( 1 fincan kadar suyun içerisine bir tutam safran atın ve kaynatın. Bal ile karıştırarak tüketin. Zira bal adet söktürücüdür. ) Melek otu (Adet akışını düzenler( arttırır), ağrıyı hafifletir.) Kırmızı ahududu ( Rahmi rahatlatır ) Siyah kohoş ( Adet sancısına birebir ) Zerdeçal ( Adet kramplarını hafifletir, ancak fazla kullanıldığında kanamayı arttırır. ) Papatya çayı ( Kasılmaları azaltır ) Nane çayı ( Sakinleştirir, yatıştırır ) Melisa çayı ( Şişliği azaltır ) Adet döneminde sancıyı azaltmak için yenmesi gerekenler ; Maydanoz, ıhlamur, fındık, fıstık, et, balık, sebze, meyve, beyaz etler, baklagiller, pirinç, patates, yulaf gibi besinler. Adet döneminde yenmemesi gerekenler; Fazla tuz tüketimi, çikolata ( her ne kadar vücut istese de yenildiği taktirde şekeri birden yükseltip ve indirir. Vücutta bu ani artış ve azalmaya olumsuz tepki verir.) çok şekerli yiyecekler. Adet dönemlerinde şekerli kaynamış sıcak su içilmesi de, vücudu rahatlatmaktadır. En önemlisi üşütülmemesi gerekir. Ayaklarınızı sıcak tutmanız ve adet dönemine 1 hafta kala kalın giyinmelisiniz.
Hamilelikte Oruç Tutmak Riskli mi?
Hamilelik, İslam dininde oruçtan muafiyet için sayılan istisnalardan biridir ancak buna rağmen birçok hamile kadının ramazan ayında oruç tuttuğu görülüyor. Peki anne adayı ve bebek açısından bu durum sağlıklı mı? Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Sağlığı Bölümü'nden Op.Dr. İbrahim Sözen, ''Gebelikte orucun hem hamile kadın hem de gelişmekte olan bebek için zorlukları ve sakıncaları mevcuttur.'' Gebeler, hamileliğin fizyolojisi icabı daha sık acıkıyorlar. Çünkü bu dönemde, bebeğe sağlamakla yükümlü oldukları ekstra kaloriyle birlikte günlük kalori alım gereksinimleri de artıyor. Op. Dr. Sözen şöyle diyor: ''Gebelerin 3-4 saatte bir düşmeye eğilimli kan şekerlerini sabit halde tutmak için küçük öğünler alması tavsiye edilir. 2004 yılında Singapur'da yapılan bir çalışmada, oruç tutan gebelerin yarısından fazlası gebelik öncesindeki oruçlara göre çok daha zorlandıklarını, üçte biri ise oruca bağlı yan etkiler yaşadıklarını belirtmişlerdir.'' Aç kalmak bebeği etkiliyor Peki orucun bebekler içinde bir riski olabilir mi? Op. Dr. İbrahim Sözen soruyu şöyle yanıtlandırıyor: ''Bebek için görülen en büyük tehlike, onların ileride nörolojik ve psikolojik gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebilecek ketonların oruç sırasında kanda artışıdır. Ketonlar şekerin hücrelerin kullanımı için ortamda olmadığı durumlarda depolanmış yağların yakılması sonucu açığa çıkarlar. Örneğin uzun süren açlıklarda vücudun şeker deposu çabuk tükenir ve hücrelerin enerji gereksinimi için yağlar yakılır. Bunun sonucunda hem anneye hem de bebeğe zararlı olabilecek ketonlar yağ yakılması sonucu açığa çıkarlar. Kontrol edilemeyen diyabette de aynı durum söz konusudur. 1995 yılında American Journal of Obstetrics and Gynecology dergisinde Rizzo ve arkadaşları tarafından yayınlanan bir çalışmada, kontrol edilemeyen diyabet ve uzun süreli açlık gibi durumlarda kanda oluşan yüksek keton oranlarının ileride bebeklerin beyin ve psikolojik fonksiyonlarında bozukluğa neden olduğu gösterilmiştir.'' Hamilelerde yüksek ketonlara ulaşılmasının sebepleri nedir? Sorusuna ise şu yanıtı veriyor: ''Gebelerde yüksek keton oranlarına kolaylıkla ulaşılmasının iki nedeni vardır. Öncelikle gebelerdeki açlık süreçleri gebe olmayan kadınlara kıyasla çok daha çabuk bir şekilde hipoglisemiye (kan şekeri düşüşü) yol açmaktadır. Kanda, bu düşüş nedeniyle, hücrelerin enerji olarak kullanımları için şeker kalmayınca da vücut yağlar yakar ve ketonlar bu yakımın yan ürünü olarak yükselir. Gebe olmayanlarda bu keton yükselmesi 24 saat içinde yoğunlaşırken, gebelerde bu süre 16 saat civarındadır. Yüksek keton oranlarının gebelerde oluşmasına olanak tanıyan ikinci neden ise gebelerde, özellikle ileri haftalarda, insülin direncinin gelişmesidir. Bu direncin çok yüksek olduğu durumlarda gebeliğe ait diyabet gelişir. Bu durumda kanda yeteri kadar şeker vardır ama bu şekeri hücrelerin kullanımına sokacak olan insülin görevini yapamaz. Şeker kanda yükselir ama hücreler yakıt olarak şekeri kullanamaz. Hücreler bu nedenle alternatif yakıt olan yağı yakarlar ve bu da açığa yüksek keton oranları çıkarır. Susuzluğa dikkat! ''Oruç tutarken bir diğer potansiyel sorun vücudun sıvısız kalmasıdır.'' Diyen İbrahim Sözen şöyle devam ediyor: ''Gebelerde damarlarda dönen kan ve sıvı miktarı çok artar. Bu kan ve sıvı miktarını koruyabilmek için gebelerin günde en az 3 litre civarında sıvı almaları gerekir. Nisbi sıvısızlık durumlarında, kan basıncı düşer, plasentaya (bebeğin eşi) ve dolayısıyla bebeğe giden kan akımı azalır. Bunun sonucunda bebeğin oksijenlenmesi ideal oranların altına düşebilir. Gerçekten de bebeğin beyninin oksijenlenmesinin testi olan ve ultrasonla yaptığımız bir ölçüm olan biyofizik profil skoru oruç tutan annelerin bebeklerinde tutmayan annelerin bebeklerine oranla daha düşük bulunmuştur. 2003 yılında International Journal of Gynecology and Obstetrics dergisinde yayınlanan bu çalışmaya göre bebeğin iyi oksijenlenmesinin en iyi ultrasonografik bulgularından biri olan fetal breathing (diyafram hareketi) oruç tutan annelerin bebeklerinde ciddi olarak azalma göstermektedir. Özetle, oruç tutmak isteyen hamile kadınların orucu, hamileliğin sonunda kaza orucu şeklinde tutmaları hem kendileri hem de bebek açısından çok daha olumlu olacaktır.'' Emziren anneler oruç tutabilir mi? Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü'nden Dr. Ela Tahmaz, emziren annenin oruç tutmasıyla ilgili şöyle diyor: Anne sütü konusunda yapılan araştırmalar kısa süreli yemek yememenin sütü azaltmadığını ancak ciddi sıvı kaybının sütü azaltabileceğini göstermiştir. 2- 5 ay arasında bebeği olup emziren kadınlar arasında yapılan bir çalışma göstermiştir ki, oruç sırasında anne sütünün içeriğinde bir miktar değişim olmaktadır. Alınan enerji miktarı, protein, vitamin A ve C gibi elemanların günlük ihtiyacın altında kaldığı saptanmıştır. Bu da emziren annelerin oruç sırasında süt kalitesinin etkilendiğini göstermektedir. Bu nedenlerle emziren annelerin, özellikle bebeğin sadece anne sütüyle beslendiği ilk 6 ayda bütün gün su içmemeleri doğru değildir. Oruç tutabilmek için gereğinden önce ek gıdalara ve mamaya başlanması da uygun bir davranış değildir. Ancak 6 ayın üzerinde veya başka nedenlerle zaten ek gıdalara başlamış bebeklerde oruç sırasında annenin yememe ve içmemesi daha kolay tolere edilebilir. Ancak bu durumda da mutlaka sahura kalkmak ve iftardan sahura kadar geçen süre içinde bol miktarda sıvı almak şarttır. Ayrıca günü dinlenerek geçirmeleri ve kendilerini fazla yormamaları de gereklidir. Bebeğin aynı aralıklarla emmeye devam etmesi ve ek gıdaların da aynı şekilde verilmesi önerilmektedir. Şunu da unutmamak gerekir ki, şeker metabolizması ile problemi olan anneler örneğin diyabet veya kan şeker düşüklüğü ya da diğer sağlık problemi olan annelerin oruç tutması risklidir ve mutlaka doktorlarına danışmaları gerekmektedir.
Ay Çekirdeği Tok Tutuyor
Ramazan ayında oruç tutanlar takviye gıdalarla açlığını en aza indirebiliyor. Bu gıdaların başında ise ay çekirdeği geliyor.Ay çekirdeği beslenme dünyasının değeri bilinmeyen kahramanlarından biri olarak tok tutmasıyla ön plana çıkıyor. Ucuz ve erişilebilir olmasının yanı sıra oldukça besleyici özellikleriyle dikkat çeken ay çekirdeği, insanlar için en önemli besin maddelerinden bazılarını yüksek düzeyde içeriyor. Son derece zengin bir E vitamini kaynağı olan ay çekirdeği, kalbi ve tüm kalp ve damar sistemini hastalıklardan ve çeşitli başka rahatsızlıklardan korumaya da yardımcı oluyor. E vitaminin bedendeki serbest radikallerle savaşan ve sonuç olarak kanser ile damar sertliği, kalp krizi ve felç dahil diğer rahatsızlıkların gelişim riskini azaltan güçlü bir antioksidan olarak işlev görüyor. Ay çekirdeği,kasları ve sinirleri rahatlatmak gibi son derece ihtiyaç duyulan bir hizmeti gören bir mineral olan magnezyum dahil çok önemli mineraller de içeriyor. Ay çekirdeği açlığı da giderdiğinden Ramazan ayındaki uzun oruç süresinde, oruç tutanlara takviye gıda olarak öne çıkıyor. Ay çekirdeği bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olan ve her türlü infeksiyöz ajana karşı kahramanca savaşan bir mineral olan çinko açısından da zengin. Tüm bunlara ilave olarak, ay çekirdeği zengin bir lif kaynağıdır; ay çekirdeğindeki lif, sindirim sistemine yardımcı oluyor.Sabah
Reklam
Deniz Seki Kanser mi?
Hakkında yakalama kararı çıkartılan şarkıcı Deniz Seki, kanser şüphesiyle savcılığa rapor sunup infaz erteleme talebinde bulundu. Eski özel yetkili mahkemelerden İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen uyuşturucu davasında yargılanan şarkıcı Deniz Seki, “kokain ticareti yapmak” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmış, Yargıtay da bu cezayı onamıştı. Seki için mahkeme 30 Mayıs günü yakalama kararı çıkartmıştı. Ancak Seki o günden bu yana teslim olmadı ve kendisine ait adreslerde yapılan aramalarda da bulunamadı. Savcılık yanıt vermedi Hakkındaki infaz işlemi uygulanamayan ve “Kaçtı mı?” sorusunu akıllara getiren Seki’nin infazının ertelenmesi için savcılığa sağlık raporu sunduğu ortaya çıktı. İnfaz işlemlerini yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan raporun şubat ayında bir hastaneden alındığı belirtilirken raporda, “Kadınsal bir hastalık nedeniyle kanser riskinin bulunduğu” yönünde tespitler yer aldı. Deniz Seki bu rapor doğrultusunda 5275 Sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer alan “Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi” hükmü kapsamında infazının ertelenmesini istedi. Savcılık ise Seki’nin bu talebine henüz bir yanıt vermedi. Milliyet DAMLA GÜLER 
Kazım Koyuncu'nun Hayatı Beyazperdede
Kazım Koyuncu'nun hayatını anlatan 'Yağmur-Kıyamet Çiçeği' isimli film, bu yıl sanatçının doğum gününde vizyona girecek. Onur Aydın’ın 'Yağmur-Kıyamet Çiçeği - Kazım Koyuncu, Trabzonspor ve Çernobil Faciası' adlı kitabından beyaz perdeye aktarılan ve kanser hastalığı nedeniyle 33 yaşındayken aramızdan ayrılan Kazım Koyuncu’nun hayatından bir kesiti konu alan 'Yağmur-Kıyamet Çiçeği' filmi, sanatçının 43. doğum günü olan 7 Kasım tarihinde vizyona girecek. Yağmur - Kıyamet Çiçeği filminin çekimleri Hopa'da, Kazım Koyuncu'nun doğup büyüdüğü köy olan Pançol'da devam ediyor. Çekimlere Kazım Koyuncu’nun annesi Hüsniye Koyuncu ve babası Cavit Koyuncu da eşlik ediyor. Yapımcılığını Gülay Kuriş’in üstlendiği filmin yönetmenliğini kitabın da yazarı olan Onur Aydın üstlendi. 'Yağmur-Kıyamet Çiçeği' filminde, Kazım Koyuncu’nun hayatının yanı sıra Çernobil faciası, yabancı kadın ticaretinin doğuşu ve Trabzonspor’un 1995-1996 yılında bir golle şampiyonluğu kaçırması da konu ediliyor. Filmde, Engin Hepileri, Altan Erkekli, Devrim Saltoğlu, Sevtap Özaltun, Erkan Köstengil, Sait Genay, Settar Tanrıöğen, Hüseyin Avni Danyal, Elena Viunova ve Serap Aksoy gibi isimler rol alıyor. Sol
Reklam
İnfaz Erteleme İçin Kanser Raporu
Hakkında yakalama kararı çıkartılan şarkıcı Deniz Seki, kanser şüphesiyle savcılığa rapor sunup infaz erteleme talebinde bulundu. Eski özel yetkili mahkemelerden İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen uyuşturucu davasında yargılanan şarkıcı Deniz Seki, “kokain ticareti yapmak” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmış, Yargıtay da bu cezayı onamıştı. Seki için mahkeme 30 Mayıs günü yakalama kararı çıkartmıştı. Ancak Seki o günden bu yana teslim olmadı ve kendisine ait adreslerde yapılan aramalarda da bulunamadı. Savcılık yanıt vermedi Hakkındaki infaz işlemi uygulanamayan ve “Kaçtı mı?” sorusunu akıllara getiren Seki’nin infazının ertelenmesi için savcılığa sağlık raporu sunduğu ortaya çıktı. İnfaz işlemlerini yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan raporun şubat ayında bir hastaneden alındığı belirtilirken raporda, “Kadınsal bir hastalık nedeniyle kanser riskinin bulunduğu” yönünde tespitler yer aldı. Deniz Seki bu rapor doğrultusunda 5275 Sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer alan “Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi” hükmü kapsamında infazının ertelenmesini istedi. Savcılık ise Seki’nin bu talebine henüz bir yanıt vermedi. DAMLA GÜLER - İSTANBUL | Milliyet
Astım Hastaları Bu Haberi Okuyun
Brokolinin astıma iyi geldiği, lahana ve brüksel lahanasının akciğer hasarının azalmasını sağlayabileceği belirlendi. Avustralyalı bilim adamlarının araştırması, günde bir ya da iki parça brokoli, lahana ve brüksel lahanasının astım ve akciğer hasarının tedavisinde etkili olabileceğini gösterdi. Bilim adamları, bu tür sebzelerde bulunan sülforafan maddesinin astıma neden olan solunum yolu iltihabından koruyabileceğini vurguladı. Az kalorili, A, C, K vitaminleri, kalsiyum, demir, beta karoten bakımından zengin, antioksidan etkisine sahip lahanagillerin özellikle mevcut tedavilere direnç gösterenlere yardımcı olabileceği belirtildi. Kısa süre önce yayımlanan bir araştırma, kalp-damar hastalıkları, kanser ve kireçlenme riskini azaltan, hafızayı güçlendiren brokolinin hava kirliliğinin etkilerinden de koruyabildiğini ortaya koymuştu. (AA)
Reklam