Görüş Bildir
Uyku Apne Sendromu Nedir?
Horlamaya eşlik eden nefes durmaları varsa Obstructive Sleep Apnea (OSA)[Obstrüktif Uyku Apne (OUA)] denilen rahatsızlık olabilir. Üst solunum yolu çöker uyurken geçici olarak nefes durur, nefes durduğunda apne olarak değerlendirilmesi için en az on saniye sürmesi gerekir bu olaylar bir gecede birkaç yüz kere yaşanabilir. Bu olay kan basıncında yükseltme ve uyku kalitenizi azaltma yaparak hayat kalitenizi etkiler. Gece içinde tekrarlanan apneler oksijen seviyesini azaltır bu azalma beyinde alarm durumu yaratır ve beyin vücudu uyarır bu zaman zaman hissetiğiniz ama çoğunlukla hissetmediğiniz uyanıklara sebep olur. Gece uyanmalarınızı hatırlamadığınız için sabah kendinizi yorgun hissedersiniz. Çoğu zaman bu uyanmalar tuvalete gitme ihtiyacı, yemek yeme ihtiyacı ve/veya sigara içme ihtiyacı gibi hisler uyandırır, vücudumuzun yapısı gereği uyurken bu ihtiyaçlar doğmaz size yıllardır aynı şeyleri yapmanız normal gibi gelebilir ama bu normal bir olay değildir örneğin tuvalete kalkmanız mesane genişleyebilen bir organdır ve sabaha kadar tuvalete kalma ihtiyaçı duymazsınız tabi prostat ve başka nedenlerden dolayı artı bir rahatsızlığınız yoksa. OUAS’lu sahipseniz, Tip 2 diyabet hastalığına sahip olma şansınız artmıştır. Gün geçtikçe hastalıklarla ilişkili komplikasyonlar araştırmalarda ortaya çıkmakta bu riskleri azaltmak için OUAS tedavi edilmelidir. Her üç kişiden birinde Obstrüktif Uyku Apne Sendromuna (OUAS) bağlı yüksek tansiyon vardır. Halkın %80 OUAS’a bağlı ilaca dirençli yüksek tansiyona sahiptir. Konjestif Kalp Yetmezliği(KKY) olan hastaların %50′si OUAS’lu. Yaşlandıkça Konjestif Kalp Yetmezliği riski daha sıktır. 40-59 yaş  % 2 60-69 yaş  % 5 70 ve  üzerine % 10  OUAS’lu kişi trafik kazası yapma riski 7 kat daha fazladır.
Final Yapmış En İyi 20 Yabancı Dizi
Ekonomik bunalımın bütün dünyayı huzursuz ettiği 1930'lu yıllarda bu olağandışı topluluğun ve ucubelerinin dengeler üzerindeki oyununu konu ediyor. Seyir halinde olan karnavalın son üyesi Ben Hawkins, California'da yaşayan Rahip Justin Crowe'la aynı gizemli ve şifreli rüyaları paylaşıyor. Sihrin bu son çağında, kaderleri birleşen bu iki insan, bilinçli ya da bilinçsiz olarak iyilik ve kötülük arasındaki büyük çarpışmaya doğru sürüklenirler...
Murat Göğebakan Hayatını Kaybetti
Sanatçı Murat Göğebakan tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Uzun süredir kanser tedavisi gören sanatçı Murat Göğebakan tedavi gördüğü yoğun bakım ünitesinde hayatını kaybetti. Başbakan evinde ziyaret etmişti Başbakan Erdoğan kendisi için 'Uzun Adam' şarkısını yazan sanatçı Göğebakan'ı evinde ziyaret etmiş, katıldığı mitinglerde Murat Göğebakan için dua istemişti. Murat Göğebakan kimdir? Murat Göğebakan 9 Ekim 1968 tarihinde Adana'da dünyaya geldi. Anne ve babası Almanya'da çalıştığından dolayı Almanya-Türkiye arasında bir çocuukluk geçirmek zorunda kalan Murat Göğebakan ilk, orta ve lise öğrenimini Adana'da tamamladı. Daha sonra 1986 yılında Hacettepe Ankara Devlet konservaturarı'na giren Murat Göğebakan eğitimini tamamlamasının ardından Çukurova Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı. Murat Göğebakan bu yıllarda dergah eğitimi aldı, gitar dersleri verdi ve bar çalışmaları yaptı. 1995 yılına kadar Adana'da yaşayan Murat Göğebakan ilk evliliğini genç yaşlarda yaptı ve bu evlilikten Bülent isminde bir çocuğu oldu. CNN Türk
Diyabetten Egzersizle Kurtulun!
Diyabet hastaları için en iyi tedavi biçimlerinden biri egzersiz. Amerikan Diyabet Derneği, şeker hastalarının haftada en az 3 kez aerobik egzersiz yapması gerektiğini vurguluyor. Düzenli fiziksel aktivitenin diyabet hastalığına yakalanma riskini düşürdüğü daha önce yapılan araştırmalar tarafından kanıtlanmıştı. Uzmanlar, hastaların yaşam kalitesini artırmak için, orta ya da düşük yoğunluklu egzersizi günlük hayatın bir parçası haline getirmeleri gerektiğini belirtiyor. Diyabet hastaları için önerilen egzersiz yöntemleri arasında yürüyüş, yoga, Tai Chi, dans ve yüzme yer alıyor. Yürüyüş Diyabet hastaları için tavsiye edilen egzersiz yöntemlerinin başında yürüyüş geliyor. Haftada 3 kez, 30 dakika ile 1 saat arasında değişen tempolu yürüyüş fiziksel aktivite düzeyini artırmak için en etkili yöntem. Yoga Esneklik, güç ve dengenin birleşimi olan yoga, diyabet hastalarının fiziksel aktivite seviyesini artırarak yaşam kalitesini yükseltiyor. Amerikan Diyabet Derneği’ne (ADA) göre yoga yapanların kas sistemlerinde meydana gelen güçlenme, kan şekeri düzeyinin korunmasına da yardımcı oluyor. Tai Chi Bir yakın dövüş sanatı olan Tai Chi günümüzde zihnin ve bedenin rahatlamasını sağlamak amacıyla yapılan bir egzersiz yöntemi. 2009 yılında Florida Üniversitesi araştırmacıları tarafından 62 Koreli kadın üzerinde yapılan bir çalışma, düzenli olarak Tai Chi yapan kadınların kan şekeri seviyesinin korunduğunu, canlılığın arttığını ve ruh sağlığında olumlu değişimler yaşandığını kanıtladı. Dans Diyabet hastalarının fiziksel aktivite seviyesinin artması, kilo kaybının sağlanması, düşük kan şekeri seviyesine kavuşması ve esneklik kazanması için dans etmek, en etkili ve eğlenceli egzersiz yöntemlerinin başında geliyor. Yüzme Kasların rahatlamasını ve vücudun esneklik kazanmasını sağlayan yüzme, eklemleri zorlamadığı için diyabet hastalarının tercih ettiği egzersiz yöntemleri arasında yer alıyor. Uzmanlar, şeker hastaları ya da bu hastalığa yakalanma riski bulunanların kolesterol seviyelerini korumak ve stresi kontrol altına almak için her fırsatta yüzmelerini öneriyor. İstanbul Bilim Üniversitesi Endokrinoloji B.D Başkanı Prof. Dr. Sait Gönen egzersizin diyabetin tedavisinin temel taşlarından biri olduğuna dikkat çekiyor. Teknolojinin gelişmesi ile fiziksel olarak insanları daha durağan, hareketsiz bir yaşama itildiğini, tip 2 diyabet, kalp damar hastalıkları, obezite ve beraberinde gelen hastalıkların giderek artığını söyleyen Prof. Dr. Gönen, egzersizin kalp ve beyin damar hastalıkları riskini azalttığını, beklenen yaşam süresini artırdığını belirtti. Prof. Dr. Sait Gönen, “Tip 2 diyabet tedavisinin amacı, böbrek yetmezliği, körlük gibi nihayi komplikasyonları önlemek, kan şekerini normale yakın sınırlar içinde tutmak ve kan yağlarını ideal seviyelerde tutmaktır. Egzersiz, insülin direncini azaltır, Egzersiz esnasında ve sonrasında kan glukoz düzeyini düşürür. Bazal ve öğün sonrası insülin konsantrasyonlarını düşürür. Lipid anormalliklerini düzeltir, kan basıncını düzene sokar. Obezite tedavisinde önemli bir yeri vardır. Ayrıca insülin veya ilaç kullanan diyabetik hastalarda insülin ve ilaç ihtiyacını azaltır, daha az ilaçla kan şekerleri daha iyi kontrol edilebilir. Düzenli fiziksel egzersiz diyabet hastalarının tedavisinin önemli bir bileşeni olarak önerilmektedir. Diğer yandan egzersiz diyabetik hastalarda kilonun kontrolü, osteoporozdan korunma için de çok faydalıdır.” Dedi. akyaka otel
Ona Hayır Deyin!
Ramazan Bayramı’nda gelenek haline gelen şeker, çikolata ve tatlı ikramlarıyla artan şeker tüketimine, özellikle diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları gibi kronik hastalığı olan bireylerin dikkat etmesi gerektiği bildirildi. Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nevin Şanlıer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, oruç tutarak aç kalmaya çalışan bireylerde Ramazan Bayramı’nın gelmesiyle birlikte yemek yeme isteğinin artabildiğini ya da sahur yemeklerinin, ramazan sonrası gece yemek şeklinde sürdürüldüğünü söyledi. Bundan dolayı yeterli ve dengeli beslenmenin ramazan ayı sonrasında da önem taşıdığını vurgulayan Şanlıer, ”Yaz aylarına denk gelen ramazan ayı boyunca özellikle 17 saat aç ve susuz kalınması ve hava sıcaklığındaki artışa bağlı olarak vücuttan su kaybının fazla olması metabolizmanın normal düzenini, beslenme alışkanlıklarını etkiliyor. Bu nedenle bayramda da sağlıklı beslenmeye ve bol sıvı tüketimine dikkat edilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu. Ramazan Bayramı’nda gelenek haline gelen şeker, çikolata ve tatlı ikramlarıyla artan şeker tüketimine, özellikle diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları gibi kronik hastalığı olan bireylerin dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Şanlıer, ayrıca çocukların, büyüme ve gelişmeye katkısı olmayan şeker ve şekerli besinlerden mümkün olduğunca uzak tutulmasının gerekliliğine dikkati çekti. ‘İkramları sağlıklı hale getirin” Tüketilmesi durumunda ise şeker miktarına dikkat edilmesinin yanı sıra şerbetli tatlılar yerine küçük porsiyonlu sütlü tatlılar tercih edilmesi gerektiğini vurgulayan Şanlıer, şunları kaydetti: ” Bayram boyunca tatlı, çikolata tüketimine dikkat edilmeli, çevrenin ısrarcı tutumlarından ve aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca uzak kalınmalıdır. Ramazan Bayramı’nda geleneksel hale gelen şeker, çikolata, baklava gibitatlı ikramları yerine serinletici ve hafif olması özelliğiyle dondurma ya da taze meyveler ve sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Misafirlerinize de şeker, çikolata yerine kuru meyveleri (kayısı, hurma, erik gibi), şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlıları, dondurma, taze meyveler, porsiyon kontrolünü sağladığınız sürece fındık, ceviz, badem gibi kuruyemişleri ikram ederek daha sağlıklı seçimler yapabilirsiniz. Ayrıca misafirler her gittikleri yerde ikramlarla ağırlanacaklarından çok ısrardan kaçınmak gerekir. Bu tür besinlerin tüketiminden sonra diş temizliğine özen gösterilmesi de diş sağlığının korunması açısından önemlidir.” Bayramda seyahate çıkanlar tercihlerine dikkat etmeli Bayramda seyahate çıkanların da tatil mekanlarında özellikle açık büfe şeklinde sunulan menülerde aşırı yemekten kaçınması gerektiğini ifade eden Şanlıer, aşırı tuzlu, yağlı ve şekerli besinlerden, açıkta bekletilen kremalı, çiğ yumurta, süt, balık gibi hazırlanan yemek tüketiminden uzak durulması gerektiğini bildirdi. Besin zehirlenmelerinin, özellikle yaz aylarında artan önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna işaret eden Şanlıer, ”Yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin, tüketiminden kaçınılmalı, çabuk bozulan potansiyel riskli besinlerin (et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta bekletilmemesi, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında hijyen kurallarına özen gösterilmesi, el temizliği ile sebze ve meyveleri yemeden önce iyice yıkanması sağlanmalıdır” dedi. ”Fiziksel aktivite düzeyinizi artırın” Bayram ziyaretleriyle enerjisi yüksek besinlerin tüketiminin artmasından dolayı enerji harcamasının da artırılmasının önemli olduğuna dikkati çeken Şanlıer, artan fiziksel aktivitenin oruç tutma nedeniyle azalan metabolizma hızının artmasına da imkan sağlayacağını söyledi. Şanlıer, ”Her gün mutlaka aç karnına olmamak kaydıyla yaklaşık 45-60 dakika fiziksel aktivite yapmak ihmal edilmemeli” şeklinde konuştu. akyaka otel - akyaka otelleri - muğla butik otel - butik otelAA
Reklam
Cinsel Sağlığınız İçin 15 Önemli Adım
Alerji testi yaptırın Vajinal bölgenizde, sadece regl dönemi sırasında gelişen bir kaşıntınız mı var? Yanıtınız evet ise o zaman sizin sorununuz alerji olabilir. aklınızda bulunsun, kokulu pedler vajinanın duyarlı cildinde kaşıntıya sebep olabiliyor. Köpüklü banyo yapmak ve bu bölgeyi kokulu sabunla yıkamak da alerjiyi tetikleyebiliyor. siz iyisi mi kokulu ürünler kullanmayı bırakın. Belirtiler ortadan kalkarsa, suçluyu bulmuşsunuz demektir. Doktorunuz aksini öenermedikçe, vajinanın içini yıkamaya yönelik üretilen hijyen ürünlerini de kullanmayın. Çünkü bunlar vajinayı bakterilere karşı koruyan laktobasil asit ortamının zarar görmesine yol açabiliyor. Diyetinizi gözden geçirin Yapılan çalışmalar, haftada 4-6 kez tavuk yiyen kadınların sistite daha eğilimli olduğunu gösteriyor. Bu soruna tavukta bulunma ihtimali olan E koli bakterisinin neden olabileceği düşünülüyor. Teksas Üniversitesi Southwestern Medical Centerde yapılan bir araştırma; diyet içeceklerdeki maddelerin, mesanede tahrişe yol açabileceğini ve idrar tutamama sıkıntısını artırabileceğini ortaya koyuyor. New York Long Island Jewish Medical Center de yapılan çalışmada ise günde 2 dilimden fazla beyaz ekmek tüketmenin, içeriğindeki rafine karbonhidratın kan şekeri seviyesini yükseltmesi nedeniyle mantara daha uygun bir zemin hazırladığını ifade ediyorlar. Stresten uzak durun Uzmanlar stres altındaki kadınların regl dönemlerini, sakin mizaca sahip olan ve stressiz bir yaşam süren kadınlardan iki kat daha ağrılı geçirdiklerine dikkat çekiyor. Bunun muhtemel sebebi ise stres yüzünden yükselen prostaglandin (çeşitli dokularda bulunan ve yağ asitlerinin türevi olan yağ kökenli bir madde) üretiminin, ağrılı krampları tetiklemesi. Bu artış özellikle regl döneminin ilk yansında görülüyor. Dolayısıyla, siz de hiç olmazsa regl döneminde stresten uzak olmaya çalışın. Mantardır diye düşünmeyin Vajinal bölgedeki her kaşıntının mantar enfeksiyonundan kaynaklandığını zannedip, gelişigüzel ilaç alarak kendi kendinizi tedavi etmeye kalkmayın. Çünkü, aslında sorununuzun nedeni başka bir hastalık, örneğin, bakteriyel vajinit olabilir. Mantar enfeksiyonu peynir kesiği kıvamlı bir özellik sergilerken, bakteriyel vajinit akıntısı ise daha akıcı oluyor. Doktorunuz bakteriyel vajinit tanısı koyarsa, antibiyotik tedavisi uygulayacaktır. Smear testi yaptırın Uzmanlar, hiçbir yakınmanız olmasa bile Pap Smear testini düzenli olarak yaptırmanız gerektiği uyarısında bulunuyor. Çünkü bu test İle jinekolojik kanserler arasında 2. sırada yer alan rahim ağzı kanseri erken dönemde yakalanabiliyor. Hatta rahim ağzında kanser başlangıcı olabilecek herhangi bir hücresel değişiklik bile pap smear testi ile belirlenebiliyor. Bu nedenle aktif cinsel hayata başlayan her kadının, 20 yaşından itibaren yılda bir kez pap smear testi yaptırması çok önemli. Risk faktörü taşıyanlarda ise testin 6 ayda bir tekrarlanması gerekiyor. Klamidya enfeksiyonlarını önemseyin Her yıl düzenli olarak doktor kontrolünden geçin. Çünkü, genltal bölgeye kolaylıkla yerleşebilen ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan biri kabul edilen klamidya bakterisi enfeksiyonu günümüzde çeşitli testlerle ortaya çıkarılabiliyor ve başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor. Eğer tedavi edilmezse, bir yandan fallop tüplerinde tıkanma sonucu kısırlığa yol açabiliyor, öte yandan genltal siğil virüsü olan HPV’nin enfeksiyonunu kolaylaştırarak rahim ağzı kanseri riskini artırabiliyor. İdrara çıkışınızı takip edin Uzmanlara göre; günde 8 kez İdrara çıkmak normal. Eğer daha sık idrara çıkıyorsanız, muhtemelen çok fazla SM tüketiyorsunuz demektir. Yine de, çok ani olarak tuvalete çıkma ihtiyacı hissediyorsanız ya da tuvalete erişemeden İdrar kaçınyorsanız, bu, fazla çalışan bir mesaneden muzdarlp olduğunuz anlamına gelebilir. Tıpta aşırı Uzmanlar stres altındaki kadınların regl dönemlerini, sakin mizaca sahip olan ve stressiz bir yaşam süren kadınlardan iki kat daha ağrılı geçirdiklerine dikkat çekiyor. Bunun muhtemel sebebi ise stres yüzünden yükselen prostaglandin (çeşitli dokularda bulunan ve yağ asitlerinin türevi olan yağ kökenli bir madde) üretiminin, ağrılı krampları tetiklemesi. Bu artış özellikle regl döneminin ilk yansında görülüyor. Dolayısıyla, siz de hiç olmazsa regl döneminde stresten uzak olmaya çalışın.aktif mesane adı verilen bu durum ilaçla tedavi edilebiliyor. Jinekologunuzla görüşün Bazı kadınlar farklı idrar kanalına sahipler. “Nasıl” diyorsanız, hemen söyleyelim: Mesela idrar kanalı vajinaya yakın olabiliyor. Bunun sonucunda da bakterilerin içeri girmesi kolaylaşıyor. Böyle bir anatomiye sahipseniz, kişisel hijyeninize daha çok dikkat etmelisiniz. Örneğin tuvalet ihtiyacını karşıladıktan sonra arkaya doğru temizlememeniz ve ellerinizi her tuvalet sonrası yıkamanız gibi. Bisiklet selenizi değiştirin Doktorlar ince ve küçük sele kullanan kadın bisikletçilerin üriner bölge enfeksiyonlarına daha yatkın ve seksüel duyarlılıklarının da normalden daha az olduğunu belirtiyorlar. Çünkü, küçük bisiklet seleleri, perine kanalındaki sinirlere anormal bir baskı yaparak genital organları etkiliyor. İyisi mi siz büyük bir sele kullanın ve vücudunuzu ileri doğru uzatmaktan de kaçının. Vulvanızı kontrol edin! Uzmanlar her kadının vulva bölgesini üç ayda bir kendi kendilerine muayene etmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Çünkü bu sayede pek çok hastalık, erken dönemde, yani henüz tedavi edilebilir aşamadayken saptanabiliyor. Siz de vulvanızı düzenli olarak muayene edin ve bu bölgede siğil, kitle, şişlik ya da koyu lekeler fark ederseniz, hemen doktorunuzu arayın. Genital bölge kuru kalsın Mantar ile diğer bakterilerin nemli ve sıcak ortamlarda daha kolay üremeleri nedeniyle genital bölgenizin kuru kalması, sağlığınız açısından çok önemli. Reyonlarda sergilenen seksi iç çamaşırlar hemen hepimizin gözlerini kamaştırsalar da, siz yine de sağlığınızı korumak için naylon yerine pamuklu olanlarını tercih edin. Çamaşırınızın dar olmamasına da özen gösterin. Tabii aynı kural pantolonunuz ve çorabınız için de geçerli. Makas kullanın! Ağda ve jilet, genital tüylerin yok edilmesinde oldukça etkili yöntemler. Ancak her ikisi de kıl köklerinde enfeksiyon gelişmesini kolaylaştırıyor ve genital bölgenin daha kolay tahriş olmasına neden oluyor. Genital bölgedeki tüyleri kısaltmak için makas kullanmanız, özellikle genital bölgeniz enfeksiyona ve tahrişe duyarlı ise sizin için daha iyi bir seçenek olabilir. Gereksiz yere ağrılar içinde kıvranmayın Dış genital bölgede ağrı mı duyuyorsunuz? Kadınların yüzde 15′inde görülen ve vulva ağrısı olarak adlandırılan bu sorun, eskiden doktorlar tarafından çaresiz olarak nitelenir, hatta “psikolojik” olarak adlandırılıp, ciddiye alınmazdı. Günümüzde ise kronik ağrılar arasında kabul edilen vulva ağnsı ilaçlar ve akupunkturla tedavi edilebiliyor. İlişkide yan pozisyonda durun Kadınların yüzde 18′inde geriye dönük rahim olarak adlandırılan bir rahim tipi
Murat Göğebakan Hakkında Önemli Açıklama
Hastanede tedavi gören Murat Göğebakan'ın kardeşi Ferhat Göğebakan ve oğlu Bülent Göğebakan A Haber'e konuştu: Kanser tedavisi görmüyor durumu da gayet iyi.. **İşte Ferhat Göğebakan'la Bülent Göğebakan'ın açıklamaları:FERHAT GÖĞEBAKAN Şu anda durumu gayet iyi, iyiye doğru gidiyor. Sabah yanına gittim. Çok güzel tepkiler veriyordu. Durumu gayet iyi. Dostlarımızın, milletimizin, halkımızın, sevenlerinin sanatçı dostlarının duaları hakikatten kabul olmaya başlıyor. Allah hepsinden razı olsun. Almış olduğu ilaçlar ağır ilaçlar. Acı çekmemesi için uyutmak zorunda kalıyorlar. Biz de bunu onaylıyoruz zaten. Kimse kimsenin acı çekmesini istemez. Bizim kullandığımız ağrı kesiciler gibi ilaçlar değil çünkü bunlar. Ama bilinci açık, bize tepki veriyor. Her iki saatte bir yanına gidiyoruz, uyanıyor. Biz buradayız, yanındayız diyoruz o da tepki veriyor. Hiçbir sıkıntı yok. Dün haberlerde, bazı internet sitelerinin haberlerinde 'yaşam destek kaynağına bağlandı' şeklinde çıkmış. Böyle şeylere inanmayın, böyle bir şey yok. Asıl haberi biz size buradan veriyoruz. Durumu gayet iyi. İnşallah Allah'ım onu bize bağışlayacak.BÜLENT GÖĞEBAKAN Bir insanı sevebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz de... Benim babamın şarkılarını sevmeyebilirsiniz, sesini beğenmeyebilirsiniz. Fakat bir insanın sağlıksız olmasını hiçbir zaman istemezsiniz. Biz düşmanımızı bile düşünen bir milletiz. Allah düşmanımıza bile vermesin diyen bir milletiz. Ben sadece herkesin dua etmesini istiyorum. Çünkü dünyanın her yerinden, adını ilk defa duyduğum ülkelerden arayıp bize dua ediyorlar. O dua ile inşallah o tepkimelerden dolayı bugün duaların kabul olduğunu düşünüyoruz. İnşallah dualarını kesmezlerse daha da iyi olacağını düşünüyorum.FERHAT GÖĞEBAKAN Şu anda kanser tedavisi, kemoterapi almıyor. Kanser tedavisi görmüyor. 2009 yılında yakalanmış olduğu bir lösemi tedavisi olup bittikten sonraki kemoterapinin vermiş olduğu zararlar temizleniyor. Böbreklerine, akciğerine zarar verdi. Şu an hekimlerimiz her şeyin üstesinden gelerek, kendi kardeşleriymiş gibi, kendi evlatlarıymış gibi, kendileriymiş gibi, kendin yakınlarıymış gibi, emin olun ki biz burada ne kadar ellerimizi açıp Allah'a dua ediyorsak, abime destek veriyorsak, onlar da orada onların desteğini hiçbir şekilde esirgemeden veriyorlar. Ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Bunu hiç merak etmesinler. Yeniden söyleyeyim; kanser tedavisi görmüyor. Kemoterapinin tahribatları düzeltiliyor, tamir ediliyor ve çıkıp hayatına devam edecek. Eğer bunlar yapıldıktan sonra kemoterapilik bir durum kalıyorsa, tabii ki yeniden devam edeceğiz. Yine biz buradayız. Ben kardeşimi buraya elinden tutup sapasağlam bir şekilde getirdim, buradan da alıp yeğenimle beraber evimize gideceğiz.
Reklam
Google, İnsanların Genetik Bilgilerini de Toplayacak
Google şirketi, bugüne kadar yaptığı en büyük ve en zor sayılabilecek bir bilim projesine başlıyor. Projenin konusu ise bugüne kadar duyduklarınızdan tamamen farklı: İnsan bedeni. Baseline Study olarak adlandırılan proje için ilk olarak 175, daha sonra ise binlerce kişiden genetik ve moleküler veriler toplanacak. Şirketin umudu, bu verileri kullanarak sağlıklı bir insanın nasıl olması gerektiğini tamamen anlamak. Projenin ilk aşamaları, kan plazmasındaki HIV virüsü araştırmalarında kullanılan ucuz ve yüksek hacimli testlerin öncüsü olan 50 yaşındaki moleküler biyoloji uzmanı Andrew Conrad tarafından yürütülüyor. Google şirketinin araştırma birimi Google X'e 2013 yılının mart ayında katılan Conrad; fizyoloji, biokimya, optik, görüntüleme ve moleküler biyoloji uzmanlarından oluşan 70 ile 100 kişilik bir ekip kurdu. Elbette Google'ın projesi dışında tıp ve gen araştırmaları üzerine çalışmalar var. Ancak Baseline araştırması çok daha fazla sayıda yeni bilgiyi bir araya getirecek. Projenin araştırmacılara kalp krizi ve kanser gibi ölümcül hastalıkları erkenden teşhis etme ve hastalığın tedavi süresince değil de tanı konulduğu sırada ilaçla tedavi edilmesinde yardımcı olması umut ediliyor. Conrad, 'Her kompleks sistemde bu kavram mevcut ve temkinli bir şekilde sorunların üzerine gidiyor,' dedi ve ekledi, 'Bu devrim niteliğinde bir düşünce değil. Biz yalnızca 'Eğer ileriyi tahmin edebilecek olsaydık, neleri bilmemiz gerekirdi?' sorusunu soruyoruz. Bilmemiz gereken şey ise sağlıklı, düzgün bir insan bedeninin neye benzediği.' Projenin belirli hastalıklarla sınırlandırılmayacağı ve hastalıkların teşhisinde kullanacağı birçok araç sayesinde yüzlerce örnek toplayacağı belirtiliyor. Sonrasında ise Google, 'biyogösterge' adı verilen yapıları bulmak için gelişmiş bilgisayar teknolojilerinden yararlanacak. Bu biyogöstergelerin tıbbi araştırmalarda herhangi bir hastalığı çok önceden teşhis edebileceği umut ediliyor. Örneğin bu araştırmada, bazı insanların uzun yıllar boyunca yüksek kolestrol ve kalp krizinden uzak durmasını sağlayan ve yağ moleküllerini etkili bir şekilde parçalayabilen bir biyogöstergenin bulunabilir. Bu biyogöstergenin eksikliği ise erken yaşta kalp krizi geçirmelerine neden olabilir. Biyolog Conrad, Baseline'ın biyogöstergeyi bulmasının ardından araştırmacıların diğer insanlardaki biyogösterge eksikliklerini kontrol edebileceğini, bunu geliştirmelerini sağlayabileceğini veya yağ moleküllerini daha iyi parçalamaları için bir tedavi yönetimi geliştirebileceğini söyledi. Dünyanın en büyük bilgisayar ve veri merkezi ağlarını sahip olan Google, internette yaptığınız aramalarda anlık sonuçlar edinmenize olanak veriyor ve YouTube gibi verilere aç olan internet sitelerini yönetiyor. Google'ın bu başarıları artık tıbbi bilgilerin saklanmasında kullanılabilir ve diğer araştırmacıların bu verilere kolaylıkla erişmesini sağlayabilir. Araştırmalar genellikle hasta bireylerin üzerinde yapıldığı için, bugüne kadar keşfedilen çoğu biyogösterge hastalığın ileri safhasıyla ilgili bilgi veriyor. Stanford Üniversitesi'nın tıp fakültesine bağlı Radyoloji Bölümü'nü yöneten ve Conrad ile Baseline projesinde bir yılı aşkın süredir çalışan Sam Gambhir', araştırmacılar bu biyogöstergeleri hastalıkları erkenden teşhis etmek için kullandığını belirtti. Condrad ve Gambhir, bu projenin bilinmeyene doğru bir adım olduğunu kabul ediyor. Bunun sebeplerinden birkaçı insan vücudunun fazlasıyla kompleks bir yapı olması; DNA'lar, enzimler ve proteinler arasındaki etkileşim ve diyet gibi çevresel faktörlerin bu etkileşimi nasıl etkilediği hakkında çok az bilgiye sahip olunulması. Atılan bu adım, araştırmacılara hastalıklar hakkında çok fazla bilgi vermeyen biyogöstergeleri de ortaya çıkarabilir. Ancak durum ne olursa olsun, Conrad ilerlemenin 'ufak farklılıklarla' olmasını bekliyor. Gambhir, iş arkadaşı hakkında 'Conrad bunun bir veya iki yılda tamamlanabilecek bir yazılım projesi olmadığının farkında,' dedi ve ekledi, 'Eskiden kanseri tedavi etmekle ilgili konuşurduk ve birkaç yıldır bunu yapıyoruz. Öyle cümleler kurmamamız gerektiğini öğrendik.' Google, Baseline projesinde kullanılacak olan bilgilerin kimlere ait olduğunun bilinmeyeceğini ve bu bilgilerin kullanımının yalnızca tıp ve sağlık alanlarında kullanılacağını söyledi. Şirket ayrıca bu bilgilerin sigorta firmalarıyla da paylaşılmayacağını belirtti. Yine de Google'ın binlerce insana ait olan, hücrelerinin içindeki moleküllere kadar her türlü bilgiye sahip olacağı düşüncesi, mahremiyet ve adalet konularında ciddi sorunları gündeme getiriyor. Gelecekte bu tarz bilgilerin değeri, devamlı olarak kendi risklerini azaltmak adına çabalayan sigortacılar için paha biçilemez olabilir. Özellikle de iş görüşmeleri ve evlilik teklifleri gibi alanlarda bu bilgiler gizli olarak kullanılabilir. Baseline projesi, insanların katıldığı tüm tıbbi araştırmalarını denetleyen hastane etik kurulu tarafından takip edilecek. Araştırma tamamlandığında ise elde edilen verilerin nasıl kurulacağı, Duke Üniversitesi ve Stanford Üniversitesi hastanelerinin etik kurulları tarafından belirlenecek. Gambhir, 'Tartışılan konulardan birinin bu olduğu kesin,' dedi, 'Google bu sonuçlarla istediğini yapma konusunda serbest olmayacak.' Baseline projesi kapsamındaki araştırmalar, klinik araştırma yapan bir firmayla birlikte bu yaz başladı. Projeye katılan 175 kişiden üre, kan, tükürük ve gözyaşı gibi vücut sıvıları alındı. Biyolog Conrad, Google'ın hangi firmayla çalıştığını belirtmedi. Ayrıca araştırmada katılımcılardan alınan doku örneklerinden oluşan bir veri deposu oluşturulacak. Conrad'ın ekibi bu sonuçları analiz ettikten sonra binlerce insanın katılabileceği daha kapsamlı bir araştırma yapmak adına Duke ve Stanford üniversitelerinin tıp fakülteleriyle birlikte çalışacak. Araştırmanın ilk basamağındaki araştırmaların yapıldığı klinik ile Duke ve Stanford üniversitelerinin klinikleri, Baseline projesi için gönüllüler toplayacak. Bu kliniklerde Google'da çalışmayan araştırmacılar da insanlardan numune alacak. Ayrıca bu araştırmacılar, isim ve sosyal güvenlik numaraları gibi katılımcıların kimliğini belirleyen bilgileri de ortadan kaldıracak. Google ve araştırmacıların, kişisel bilgilerin ortadan kaldırılmasından sonra bu verilere erişebileceği belirtildi. Klinik çalışmalar sonucunda elde edilen veriler katılımcıların tüm genleri ve ebeveynlerinin genetik geçmişleriyle ilgili bilgiler içerecek. Bunların yanı sıra yiyecekleri, besinleri ve ilaçları nasıl metabolize ettikleri, stres altındayken kalp atışlarının ne kadar hızlandığı ve kimyasal reaksiyonların genleri nasıl değiştireceği bilgilerine de ulaşılabilecek. Bu sırada Google X Life Science grubu da aksesuar olarak kullanılan veya giyilebilecek; kalp atış hızı, kalp ritmi ve oksijen seviyeleri gibi verileri sürekli olarak takip edebilecek cihazlar geliştiriyor. Araştırmada görev alan Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi rektör yardımcısı Robert Califf, Baseline projesine katılan bireylerin bu cihazları kullanacağını belirtti. Conrad, Baseline projesindeki katılımcıların büyük ihtimalle kendi ekibi tarafından uzun süre önce üretilmiş olan ve araştırma için düzenli olarak glikoz seviyelerini takip eden 'akıllı' kontakt lensleri kullanacağını söyledi. Eskiden bu tip araştırmalar yapmak hem çok pahalıydı, hem de fazla zaman harcanmasına neden oluyordu. Ancak genetik ve moleküler bilgi toplamanın fiyatında ani bir düşüş yaşandı. Yirminci yüzyılın başlarında neredeyse 100 milyon dolar olan insan geni, şu anda yaklaşık bin dolar tutuyor. Ayrıca günümüzde bilişim sektörünün gelişmesi de ortaya çıkan sonuç kalabalığının arasından gerekli olanlara hızlı bir erişim sağlıyor. Gambhir, yaklaşık 10 yıl önce kendisi tarafından yürütülen bir araştırmanın çok pahalı olduğu için devam edemediğini söyledi. Şu anda Google X'in yürüttüğü en son proje olan Baseline, uzun vadeli ve riskli bir girişim olarak tanımlanabilir. Ancak bu proje, dünya ve Google üzerinde çok büyük bir etki yaratabilecek niteliğe sahip. Google'ın diğer projeleri arasında kendi kendine giden arabalar, gözlük olarak üretilen bilgisayarlar ve yüksek irtifa balonlarıyla dağıtılması düşünülen internet servisleri yer alıyor. Çoğu Google X projesinin yanı sıra Baseline, hiçbir ticari ürün veya servis niteliği taşımıyor. Ancak Google X, diğer projelerinin ticari bir çaba sarf edilmesi gereken ürünlere dönüşeceğini umuyor. Bu projenin sayesinde Google, henüz yeni girdiği sağlık sektöründe de büyük bir adım atıyor. Freedonia Group adlı şirketin yaptığı araştırmaya göre, 2017 yılında dünya genelindeki sağlık sektörünün yıllık 10,8 trilyon dolar değerinde olacağını tahmin ediliyor. Conrad, artık toplanabilecek olan bir yığın yeni bilgi sayesinde ilaçların da gelişeceğini söyleyerek, bu düşüncesinin Google'ın 'dünyadaki bireylerin bilgilerini düzenleme, bu bilgileri evrensel olarak erişilebilir ve kullanılabilir hale getirme' hedefini gerçekleştirebileceğini de belirtti. Condra son olarak 'Hedef tanımımızı ikiye bölmemeli ve sağlık hizmetlerinin bu hedef dışında kaldığını söylemeliyiz,' dedi. WSJ
Murat Göğebakan'ı Yaşam Destek Ünitesine Bağladılar
Başbakan'a 'Uzun Adam' şarkısını yapan Murat Göğebakan'ın durumu ağırlaştı. Ünlü sanatçı, iddiaya göre; Medipol Hastanesi'nde yaşam destek ünitesine bağlandı Posta gazetesinin özel haberine göre uzun süredir kanser tedavisi gören ünlü sanatçı Murat Göğebakan'ın durumunun ağırlaştığı ve Medipol Hastanesi'nde yaşam destek ünitesine bağlandığı öğrenildi. Sanatçının durumuyla ilgili hastaneden henüz bir açıklama gelmedi. Başbakan Erdoğan, kendisine 'Uzun Adam' şarkısını yapan Murat Göğebakan'ı Levent'teki evinde ziyaret etmişti. Milliyet
Yedi Saat Uyumak Sekiz Saat Uyumaktan Neden Daha İyi?
Genellikle uzmanlar, sağlıklı yetişkinlere yedi ila dokuz saat uyumalarını öneriyor. Ancak uyku üzerinde çalışan bilim insanları, uyku konusundaki son araştırmaların yetersiz olduğunu göz önünde bulundurarak yeni araştırmalara ihtiyaç olduğunu süylüyor. Uyku konusunda yapılan birkaç araştırmada, zihin ve sağlıkla ilgili belirtilere bakıldığında yıllardır inanılan 'sekiz saatlik uykunun yeterli olduğu' düşüncesinin doğru olmadığı ve ideal uykunun yedi saat olduğu ortaya çıktı ancak çoğu doktor bu sonucun doğruluğundan emin değil. Diğer araştırmalar ise 20 dakika az uyumanızın bile ertesi günkü performansınızı ve hafızanızı kötü yönde etkileyeceğini söylüyor. Az uyumanın yanı sıra çok uyumanın da diyabet, obezite ve ölümcül boyutlara ulaşabilen kalp ve damar hastalıklarına yol açabileceğini belirtiliyor. Arizona, Phoenix'te bulunan Arizona Üniversitesi'nin hemşirelik ve sağlık bölümü profesörü Shawn Youngstedt, 'Yedi saatlik uykuda hastalığa yakalanma ve hastalık yüzünden ölme oranları en düşük seviyede,' dedi. Aşırı uyumanın etkilerini araştıran Youngstedt sözlerine 'Uyku süresinin sekiz saat ya da daha fazlası olmasının tehlikeli olduğu gerçeği sürekli karşımıza çıkıyor,' diye devam etti. ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (Centers for Disease Control and Prevention; CDC), uyku konusundaki bilimsel yayınları tekrar gözden geçirmek adına tıp uzmanları ve araştırmacılardan oluşan bir panel düzenlemek adına çalışmalar yapıyor. Uyku hakkında yeni bilgi ve önerilerin geliştirileceği panel, büyük olasılıkla 2015 yılında gerçekleşecek. Kaliforniya Üniversitesi psikoloji bölümü fahri profesörü Daniel F. Kripke, büyük çaplı bir kanser araştırmasına katılan 1,1 milyon kişinin 6 yıllık verilerini takip ederek bir araştırma yapmış. Az ve çok uyuyan bireylerek kıyasla 6,5 ile 7 saat 40 dakika arası uyuyan bireylerdeki ölüm oranının daha düşük olduğunu belirten araştırma, 2002 yılında Archives of General Psychiatry adlı bilimsel dergide yayımlanmıştı. Araştırmada ilaç tedavisi de dahil olmak üzere 32 adet sağlık faktörü test edildiği de biliniyor. Kripke, 2011 yılında Sleep Medicine isimli bir dergide yayımlanan başka bir araştırmasında, ideal uyku süresinin sekiz saatten daha az olduğunu gösteren kanıtlar bulunuyor. Bu araştırmadaki görevliler, 450 adet yaşlı kadının bileklerine bağlanan ölçüm aletleri sayesinde kadınların uyku aktivitelerini bir hafta boyunca kaydetmiş. Bundan nerdeyse on yıl sonra araştırmacılar beş saatten az veya altı buçuk saatten fazla uyuyan bireylerin ölüm oranlarının daha yüksek olduğunu bulmuş. Diğer uzmanlar ise fazla uyumaya bağlı olarak gelişen hastalık semptomlarıyla ilgili araştırmalar konusunda uyarılar yapıyor. Bu uzmanlar, hastalıkların bir insanı daha fazla uyumaya ve yatakta daha fazla zaman geçirmeye ittiğini söylüyor. Ayrıca kendi uyku düzenlerini kendileri takip eden insanlarla yapılan çalışmaların hatalı olabileceği belirtiliyor. Uyku doktorları ve araştırmacıları temsil eden, Mayo Clinic Uyku Tıbbı Merkezi'nde profesör olan Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi'nin (American Academy of Sleep Medicine) başkanı Timothy Morgenthaler, 'Bu araştırmalardaki en büyük sorun, araştırmaların nedenleri yerine yol açtığı sonuçlarıyla ilgili bilgi vermesi,' dedi. Doktor Morgenthaler, hastalarına iki farklı günde 7 ve 8 saat uyuyup uyku sonrası kendilerini nasıl hissettiklerini değerlendirmelerini öneriyor. Morgerthaler ayrıca genetik ve kültürel farklılıklar yüzünden uyku ihtiyacının kişiden kişiye değişebileceğini söyledi. İhtiyacınız olan uykuyu almanız, ertesi gün için dinç olmanız açısından önem taşıyor. Son zamanlarda yapılan birkaç araştırmaya göre 7 saatlik uyku ve bilişsel performans arasında bir bağlantı var. Geçen sene Frontiers in Human Neuroscience adlı dergide yayımlanan bir makalede, bilişsel eğitim veren Lumosity adlı internet sitesindeki kullanıcı verilerinden yararlanılmış. Araştırmacılar, uzamsal hafıza testleri yapan 160,000, aritmetik testler yapan yaklaşık 127,000 bireyin uyku alışkanlıklarıyla ilgili verilerini incelemiş. Sonuç olarak ortaya çıkan ise uyku saati yediye ulaşan ve devam eden insanların bilişsel performansının arttığını göstermiş. Lumosity'nin sahibi ve Lumos Labs Inc. adlı şirketteki bilim insanlarıyla birlikte araştırma yapan, Kuzey Karolina'daki Duke Üniversitesi Tıp Merkezi profesörü Murali Doraiswamy, yedi saati aşan uykunun 'bireye fayda sağlamadığını' söyledi. Araştırmasının hafıza kayıplarıyla ilgili verilen içeren daha eski bir araştırmanın tekrarı olduğunu belirten Doraiswamy, 'Eğer hafıza kaybına neden olan tüm etkenleri düşünürseniz, uykunun en kolay tedavi edilebilen faktör olduğunu görürsünüz,' dedi. Çoğu araştırma, bilişsel ve sağlıkla ilgili gerilemelere ve kilo alımına yol açan az uyumanın etkilerini araştırıyor. Pennsylvania Üniversitesi Perelman Tıp Okulu'nda uyku eksikliği üzerine çalışan bilim adamı David Dignes, ideal olduğu söylenen en az 7 saatlik uyku süresini devamlı olarak 20 veya 30 dakika azaltmanın bilişsel algılama hızını azalttığını ve dikkat eksikliğini arttırdığını söyledi. Uzmanlar, insanların kendi ideal uyku sürelerini belirlemeleri gerektiğini söylüyor. Özellikle de tatilde oldukları bir haftanın üç günü uyku sürelerini takip ederek anlayabileceklerini belirtiyor. İhtiyacınız olan uyku süresini belirlerken uyanmak için alarm kurmamanız, yorgun hissettiğinizde uyumanız, fazla kafein veya alkol tüketmemeniz ve uyumadan önce elektronik cihazlardan birkaç saat uzak durmanız gerekiyor. Ayrıca bu süreç boyunca uyku sürenizi kayıt altına almak adına not tutmanız veya kayıt yapabilen bir cihaz kullanmanız öneriliyor. Eğer kendinizi gün boyunca iyi ve dinç hissediyorsanız, muhtemelen ihtiyacınız olan ideal uyku sürenizi keşfetmişsiniz demektir. Uykuyla ilgili temel ilkeler; Amerikan Uyku Tıbbı Akademisi, uyku ile ilgili alanları araştıran Sleep Research Society, uyku konusunda uzmanlaşmış araştırmacılardan oluşan bir kuruluş ve ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri'nin katılacağı panelde yeniden belirlenecek. Akademi başkanı Morgenthaler, panelde tartışılacak olan önerilerin bilimsel araştırmalardan elde edilen bilgiler ışığında sunulacağını ve panelin cinsiyet ve yaş gibi etkenleri de göz önünde bulunduracağını söyledi. Uyku üzerine araştırmalar yapan ve kar amacı gütmeyen bir başka araştırma grubu National Sleep Foundation ise geçtiğimiz ocak ayında uyku konusundaki güncel bilgilerin aktarıldığı bir panel düzenlemişti. Bahsedilen tüm araştırma grupları, şu anda sağlıklı bir yetişkinin günde yedi ila dokuz saat uyumasını öneriyor. Ulusal Kalp, Akciğer, ve Kan Enstitüsü (The National Heart, Lung and Blood Institute¬) hem yetişkinlere hem de yaşlılara 7 ila 8 saat uyumalarını tavsiye ediyor. Uykuyla ilgili güncel verilerin çoğu, okul çağındaki çocukların en az 10, ergenlik çağındaki gençlerin ise 9 ila 10 saat uyuması gerektiğini belirtiyor. Detroit'teki Wayne Devlet Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde uyku ilaçları, akciğerler ve yoğun bakım alanlarında yetkili olan Safwan Badr, uyku süresi konusunda 'Eğer sağlıklı bir uyku düzeniniz varsa, zaten fazla uyuyamazsınız. İhtiyacınız olan uykuyu aldığınızda istemsiz olarak uyanırsınız,' dedi. Journal of Clinical Sleep Medicine adlı derginin bu ayki sayısında yayımlanan bir araştırma, Badr'ın sözlerini kanıtlayan bir nitelik taşıyor. Almanya'da yapılan bir araştırmada, iki aydan uzun bir süre boyunca beş sağlıklı yetişkin birey, araştırmacıların 'Taş devri koşulları' dediği elektriğin, saatlerin ya da akarsuyun olmadığı bir yerde yaşamaya başlamış. Katılımcıların normalde uyudukları saatten iki saat önce uyudukları ve ortalama uyku saatlerinden bir buçuk saat daha fazla uyudukları gözlemlenmiş. Araştırma sonucunda belirlenen ideal uyku süresi ise 7 saat 20 dakika. WSJ
Reklam
Bu Nedenlerden Sonra Spora Başlayacaksınız
Spor yapmak istiyor fakat bir şekilde başlayamıyorsanız, spora sizi teşvik edecek birçok neden var;Enerjiyi artırır Egzersiz sırasında kalp atışları hızlandığından vücuda daha fazla kan pompalanır, hücrelere ve dokulara giden oksijen artar. Ruh halini iyileştirir Egzersiz vücudun mutluluk hormonu olan endorfin salgısını hızlandırır. Kendinizi mutsuz hissettiğinizde koşu bandında tempolu yürüyün ya da açıkhavada koşuya çıkın. Sağlıklı pH dengesi sağlar Egzersiz yoluyla vücutta artan oksijen, pH seviyesini dengeler. Bunun anlamı, vücudumuz için en sağlıklı “alkali ortamın” sağlanması. Vücuttaki asidik ortamın artması, egzama, eklem romatizması ve üstelik kanser gibi hastalıklara yakalanma riskini arttırır. Sağlıklı kilo vermeyi sağlar Egzersiz, sağlıklı gıda seçimleriyle birlikte kilo vermenin en iyi yoludur. Egzersiz sayesinde metabolizmanız canlanır ve vücudun harcadığı kalori miktarı artar. Kaslar, yağlara göre 50 kat daha fazla enerji yakar; ne kadar sağlıklı kaslı bir yapıya sahipsek o kadar fazla kalori yakarız. Sağlıklı kilo almayı sağlar Bazı insanlar kilo vermek yerine kilo almak için çabalar. Kaslı bir vücut ve sağlıklı bir kiloya ulaşmanın tek yolu egzersiz ve uygun bir diyettir. Ağırlık çalışmaları ve egzersiz, vücudun kas sistemini geliştirir ve daha dinamik hissetmenizi sağlar. Esnekliği artırır Esneme şeklinde yapılan pasif egzersizler veya yoga, vücutta esnekliği sağlar. Vücudun esnek olması sağlamlığın bir adımıdır; bu da ömrü uzatan faktörlerden biridir. Vücudun daha esnek olması kişinin hareket becerisini artırır, onu daha hareketli kılar. Vücut direncini artırır Dayanıklılık antrenmanları enerjiyi artırır ve ilerlemiş yaşın sebep olduğu güç kaybını yavaşlatır. Ağırlık çalışmaları, dayanıklılık egzersizleri ve vücut geliştirme egzersizleri vücut direncini artırmanın en etkili yoludur. Toksinlerden arındırır Düzenli egzersiz, vücudunuzun kendi kendini arındırma ve yenileme faaliyetlerine de pozitif katkıda bulunur. Lenf sistemimiz adale hareketiyle uyumlu çalışır ve hücrelerimizin atıklardan temizlenmesi gibi önemli bir görevi vardır. Egzersizin sağladığı oksijen vücudun kendisini onarma ve yenileme çabasına yardımcı olur. haber kaynağı: 724saglik.org
Türk Bilim Adamından Kansere Karşı ''DNA Onarımı'' Buluşu
Kanser konusunda yaptığı önemli çalışmalarla dünya çapında adını duyuran Türk bilim insanı Prof. Dr. Sancar, kanser tedavisinde ''sirkadiyen saat (ritmik saat) '' buluşuna imza attı. Kanser konusunda yaptığı önemli çalışmalarla dünya çapında adını duyuran Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, kanser tedavisinde ''sirkadiyen saat (ritmik saat) '' buluşuna imza attı. Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Sancar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanser konusunda önemli çalışmalar yapıldığını belirtirken, kanser mekanizmasının 10 yıl içinde çözüleceğine inandığını söyledi. Ancak kanserin nasıl olduğunu çözümlemenin onu tedavi etmek anlamına gelmediğine işaret eden Sancar, tedavi konusunda bir şey söylemek için erken olduğunu belirtti. Her kanser çeşidinde farklı mutasyonların tespit edildiğini, dokudaki bazı kanserli hücreler öldürülse dahi başka mutasyonları kontrol etmenin zor olduğunu anlatan Sancar, ''Kanser demek bir tek hücre tipi değildir, kanserde çok hücre tipi vardır, bütün bu hücrelere göre tedaviyi yöneltmek gerekiyor'' dedi. Kanserle ilgili olarak ''DNA onarımı'' konusunda çalışma yaptığını bildiren Sancar, şunları kaydetti: ''Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu DNA'yı tahrip ediyor ve vücutta bulunan DNA onarım mekanizmaları, o kanser hücrelerinin yaşamasını sağlıyor. Biz bu mekanizmayı anlamak, aydınlatmak için bir çalışma başlattık. Bu mekanizmayı anlayınca onu 'inhibe' edip, kanser hücrelerinin normal hücrelerden daha önce öldürülmesini sağlamaya çalışacağız. DNA onarımı mekanizmasını aydınlatmak, kanser tedavisi noktasında çok önemli. Gayemiz bu mekanizmayı açıklamak.'' DNA onarımının en az olduğu saatler tespit edilerek, kanserle savaşılacak Sirkadiyen saat (günlük ritm) konusunda önemli bir buluş yaptıklarını bildiren Sancar, sirkadiyen saatin DNA onarımını kontrol ettiğini ifade etti. Sancar, DNA onarımının günün belli saatlerinde arttığını, belli saatlerde de minimum seviyeye indiğini söyledi. Amaçlarının vücuttaki DNA onarımının minimum olduğu zamanı tespit edip, kanser hücrelerine ilaç verip, bu hücrelerin ölmesini sağlamak olduğunu belirten Sancar, ''HedefimizDNA onarımının ne zaman minimum ne zaman maksimum olduğunu belirleyerek, DNA onarımı potansiyelinin en az olduğu zaman ilaç tedavisi uygulayarak, hem ilacın etkisini çoğaltmak, hem de yan etkileri azaltmak'' şeklinde konuştu. Bu kapsamda çalışmayı öncelikle kalın bağırsak kanseri üzerinden başlatacaklarını anlatan Sancar, ''Kalın bağırsağın biyolojisi ve DNA onarımı saatleri konusunda daha çok bilgi sahibi olmamız nedeniyle bu kanser çeşidinden çalışmalarımızı başlatacağız. Araştırma çalışmalarına 2-3 ay içinde başlıyoruz'' dedi. Deri kanserinin önüne geçilebilecek Sirkadiyen saat konusundaki çalışmalarının deri kanserini önleme noktasında da faydalı olacağına dikkati çeken Sancar, bu şekilde hangi saatlerde güneşlenildiğinde kanser riskinin arttığının, hangi zamanlarda azaldığının tespit edilebileceğini ifade etti. Fareler üzerinde yaptıkları bilimsel çalışmalarda, UV ışınlarına maruz kalan farelerde kanser riskinin akşam saatlerinde daha az olduğunu tespit ettiklerini belirten Sancar, şöyle devam etti: ''Fareler üzerinde yaptığımız araştırmalarda sabah saatlerindeki UV maruziyeti sonucu kanser riskinin akşamüstü saat 4'teki tespit ettiğimiz oranlara göre 5 misli daha yüksek olduğunu gördük. Yani farelerde deri kanseri riskinin akşam saatlerinde daha az olduğunu belirledik. Farelerde ortaya çıkan sonuçlar insanlarda tam tersidir. Buna dayanarak, insanlar için sabah saatlerinin deri kanseri riski açısından daha düşük olacağını söyleyebiliriz. Yani sabah saatlerinde güneşlenmek, öğlen ve akşamüstüne göre daha az risk taşıyor. Ancak bunu kesin olarak söylemek için öncelikle insanlar üzerinde deney yapmamız lazım'' Bu konuda çalışmalara başladıklarını ve Amerikan Sağlık Bakanlığından izin aldıklarını anlatan Sancar, ilk etapta gönüllüler topladıklarını ve gönüllülerin derilerindeki DNA onarımlarını gün boyu nasıl olduğunu ölçmek için çalışma yapacaklarını söyledi. Sancar, ''Yani DNA onarımı konusunda kalın bağırsakta yapacağımız çalışma kanserin tedavisini, cilt üzerinde yapacağız çalışma da kanseri önlemeyi amaçlıyor'' ifadelerine yer verdi. AA
Reklam
Tarçın Ve Bal Karışımının İnanılmaz Faydaları
Tarçınlı tek kelime ile mucizevi doğal bir ilaç. Kanserden kilo vermeye, kalp hastalıklarından kolesterole, soğuk algınlığından cilt enfeksiyonlarına kadar iyileştiremediği hastalık yok gibi... Hindistan'da bir geleneksel tıbbi tedavi yöntemi ile balın yanık tedavisindeki etkisin kıyaslandığını ve 1 haftanın sonunda balla tedavi edilen yanıkların %91, diğer yöntemle tedavi edilenlerin %7 oranlarında enfeksiyon riskinden korunduğunu biliyor muydunuz? Tarçın ve Bal Mucizesi İlaç firmaları bu bilgilerin yayılmasından hoşlanmayacak, çünkü tarçınlı düzenli kullanıldığında pek çok ilaçtan daha sağlıklı ve daha etkili bir ilaç. Bal ve karışımının pek çok hastalığı iyileştirdiği biliniyor. Bir yan etkisinin olmaması da cabası. Şekerli olmasına rağmen doğru miktarda alındığında diyabet hastalarına dahi zarar vermiyor. Batılı bilim insanlarının araştırmalarına göre: Kalp Hastalıkları: Bal ile toz tarçını karıştırın ve kahvaltıda kızarmış ekmekle yiyin. Kolesterolü düşürür ve muhtemelen kalp krizini önler. Tarçınlı balın düzenli olarak tüketilmesi kalp vuruşlarını güçlendirir. Yaşlandıkça atar damarlar ve toplar damarlar esnekliklerini kaybediyor ve tıkanıyor. Tarçınlı ise damarları yeniden canlandırıyor. Arterit: Arterit hastalar bir fincan sıcak suya iki yemekkaşığı ve bir çay kaçığı toz koyarak faydalı bir içecek hazırlayabilirler. Günlük olarak içilirse kronik arterit hastaları dahi iyileşebilir. Kopenhag Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada 200 hastalarını kahvaltıdan önce bir kaşık bala yarım çay kaşığı ile tedavi eden doktorlar 73 hastanın tümüyle ağrıdan kurtulduğunu, bir ay içerisinde ağrı yüzünden hareket edemeyen hastaların hemen hepsinin ağrı çekmeksizin yürümeye başladığını gördü. İdrar Yolu Enfeksiyonu İki yemek kaşığı toz ile bir yemek kaşığı balı ılık suya ekleyerek için. İdrar yolundaki mikropları öldürür. Kim bilebilirdi ki? Kolesterol İki yemek kaşığı ve üç yemek kaşığı toz 450 gram çay kolesterol hastasına verildiğinde iki saat içerisinde kandaki kolesterol oranunun %10 azaldığı görüldü. Günde üçkez alındığında kronik kolesterol dahi tedavi edilebiliyor. Günlük olarak yenen ise kolesterol şikayeterini azaltıyor. Soğuk Algınlığı Sık ya da ağır şikayeti olanlar bir kaşık ılık çeyrek kaşık toz tarçınla üç gün boyunca birer kez alabilir. Bu tedavi çoğu kronik öksürüğü ve soğuk algınlığını tedavi edebilir, sinüsleri temizleyebilir. Boğaz Tahrişi Tarçınlı balın boğaz ağrısını iyileştirdiği ve boğaz ülserini kökünden kazıdığı söyleniyor. Gaz Hindistan ve Japonya'da yapılan araştırmalar tarçınlı balın midede oluşan gazları önlediğini gösteriyor. Bağışıklık Sistemi Tarçınlı balın günlük tüketimi bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve vücudu bakteri ile virüs saldırılarından koruyor. Balın düzenli tüketimi akyuvarları güçlendirerek bakteriyel ve virütik hastalıklara karşı direnci artırıyor. Sindirim Güçlüğü: İ ki yemek kaşığı bala serpilen toz tarçının yemek yemeden önce aınması asitliliği önlüyor ve en ağır yemekler dahi sindirilebiliyor. Grip İspanyol bir bilim insanı baldakı doğal bir bileşenin grip mikrobunu öldürdüğünü ve hastayı gripten kurtardığını kanıtladı. Uzun Ömür Bal ve toz ile hazırlanan çay düzenli olarak içildiğinde ileri yaşın etkilerini azaltıyor. Çay yapmak için dört yemek kaşığı , bir çay kaşığı ve üç fincan kaynamış su kullanın. Günde 3-4 kez 1/4 fincan için. Cildi taze ve yumuşak tutar ve yaşlanmayı önler. Boğaz Ağrısı Boğaz ağrıdığında ya da gıdıklandığında bir kaşık yiyin. Boğazınızdaki raatlık geçene dek 3 saatte bir tekrarlayın. Sivilceler Üç yemek kaşığı ve bir çaykaşığı toz tarçını karıştırın. Yatmadan önce sivilcelerinizin üzerine sürün ve ertesi gün ılık suyla yıkayın. İki hafta her gün uygulanırsa sivilceleri kökünden söker. Cilt Enfeksiyonları Bal ve toz tarçını etkilenen bölgelere eşit miktarda uygulamak egzama, mantar ve her türlü cilt enfeksiyonunu iyileştirir. Kilo Verme Her gün sabahları kahvaltıdan yarım saat önce, boş mideye ve geceleri yatmadan önce bir bardak kaynamış suyun içine ve toz koyup için. Düzenli olarak alındığında obezite sorunu yaşayanlarda bile kilo kaybı sağlıyor. Kanser Japonya ve Avustralya'da yapılan araştırmalar mide ve kemik kanserinin başarıyla tedavi edilebildiğini gösterdi. Bu kanser çeşitlerinden muzdarip hastalar günde bir yemek kaşığı ve bir çay kaşığı tarçını üç parçaya bölerek bir ay boyunca almalı. Yorgunluk Yakın zamanda yapılan araştırmalar gösteriyor ki baldaki şeker vücudun güç kazanmasına yardımcı oluyor. Bal ve toz tüketen yaşlılar daha zinde ve esnek olduklarını ifade ediyor. Her gün diş fırçaladıktan sonra ve öğleden sonra 15.00'te alındığında bir haftada vücut direnci artıyor. Kötü nefes Güney Amerikalılar sabahları bir çay kaşığı ve konmuş suyla gargara yapıyor böylece nefesleri gün boyu güzel kokuyor. İşitme kaybı Günlük olarak sabah ve akşamları bal-tarçın ikilisini almak duyma kaybını giderebiliyor. Tarçınlı Balın Hazırlanışı Önce bir bardak suyu kaynatın, sıcak suya koyun ve demlenmeye ve soğumaya bırakın. Kaynar suya koymayın. Sıcak su baldaki enzimleri öldürür. Su oda sıcaklığına geldiğinde tarçının iki katı kadar ekleyin. Yatmadan bardağın yarısını için ve diğer yarısını sabaha bırakın.
Google'ın Akıllı Lensi Şeker Ölçümü Yapacak
Geçtiğimiz hafta ABD Patent ve Marka Ofisi, Google'ın akıllı lensinin yeni yönlerini ortaya çıkartan bir patent başvurusu yayınladı. Patentte 'Kontakt lens kullanılarak gözyaşı örneği toplama ve testi' geçiyor. Entegre glikoz testi yani şeker testi ile Google'ın zamanlaması daha iyi olamazdı. Kısa bir süre önce Google'ın akıllı lens teknolojisi lisansı için Alcon'la bir anlaşma yaptığı haberleri çıkmıştı. Apple ve Google şu anda ev ve sağlık pazarında büyük bir savaş içinde. Google önemli adımlar attı. Apple'ın bazı şirketlerle yakından ilgilendiği belirtiliyor. Google'ın son patenti aslında oldukça önemli. Dünyada birçok diyabet hastası var ve şeker ölçümü açısından akıllı lens önemli bir yardımcı olabilir. Lens şu anda halen geliştirme aşamasında ve ne zaman son tüketici için çıkacağı ise belirsiz.Teknokulis
Reklam
Bilim İnsanları Ölme İhtimalini Tahmin Eden Kan Testi Keşfetti
Finlandiya merkezli Moleküler Tıp Enstitüsü uzmanlarından Bilimadamı Dr.Johannes Kettunen ve ekibi, kişinin 5 yıl içinde ölme ihtimalini tahmin eden bir kan testi keşfetti.Sağlıklı bir kişinin önümüzdeki 5 yıl içinde ölme ihtimali nedir ? Bilim insanları, basit bir kan testiyle artık bu soruyak yanıt verebilecekleri görüşünde. Finlandiya merkezli Moleküler Tıp Enstitüsü uzmanlarından Bilimadamı Dr.Johannes Kettunen ve ekibi, kişinin 5 yıl içinde ölme ihtimalini tahmin eden bir kan testi keşfetti. Araştırmacılar, kandaki 4 değerin belirleyici olduğunu söylüyor. Araştırmada, sağlık sorunu olmayan 17 bin kişinin kanlarındaki yüz farklı biyomoleküle bakıldı. Kişilerin sağlık durumları 5 yıl boyunca takip edildi. Takip süresince bu kişilerden yaklaşık 700′ükalp ve kanser de dahil çeşitli hastalıklar nedeniyle öldü. Ölenlerin hepsinde dört değerin benzer seviyede olduğu saptandı. Dört değere bakarak ölüp ölmeyeceği anlaşılabiliyor. Bu göstergeler albumin, alfa-1 asit glikoprotein, sitrat ve düşük yoğunluklu lipoprotein. Bilim insanları, bu dört değere bakarak insanların 5 yıl içinde ölüp ölmeyeceğinin anlaşılabileceğini söylüyor. Sağlıklı insanların 5 yıl içinde kanser, kalp gibi hastalıklara yakalanıp ölme riskini belirleyen ve bu nedenle de “ölüm testi”olarak tanımlanan kan testi, bilim dünyasını da ikiye böldü. Bazı bilimadamları Dr.Kettunen gibi sağlıklı bireylerin kendilerini öldürme riski yüksek olan hastalığa karşı tedbir alması için bir fırsat olarak değerlendirirken, bazı bilimadamları bilim dünyasının artık ölüm değil ölümsüzlük üzerinde çalıştığını bu nedenle de ölüm testinin beynin sınırlarını zorlayan bir çalışma olmadığı kanaatini taşıyor. Bu konuda Erzurum Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Bölüm Başkanı Doç.Dr.Hasan TÜRKEZ ise şunları söylüyor; Şu andaki testlerle ilerleyen yıllarda hangi hastalıklara yakalanacağınız zaten saptanıyor. Hatta doğuştan DNA testleriyle kişinin ilerleyen yaşlarında hangi hastalıklara yakalanacağı da saptanabilir. Tıpta bu etik olarak tartışılan bir konudur. Bireye, ’30 yaşında ölüm riskin var’ demenin bireye ne faydası olacaktır? Bilim dünyası şu anda insanların ne zaman öleceği değil ölümsüzlüğün keşfi üzerinde çalışıyor. Mesela “C-elegans” isimli solucanda, ölümsüzlük büyük ölçüde gerçekleşti. İnsan gibi komleks bir organizmada bu hala teori aşamasında. Bireye ne zaman öleceğinin söylenebiliyor olması beyin sınırlarını zorlayan bir test olmadığı gibi etik de değil. Zaten ölüm vakalarının başında birinci sırada kalp, ikinci sırada kanser hastalıkları geliyor. Bunların da zaten belirteçleri var. Doktorlar da bu belirteçlere bakıp, ‘Senin 6 ay ömrün kalmış’ diyebiliyor. Bu bilgiler ile birlikte tartışmalar “ölümü engelleyecek bir şey yapılamayacaksa, öleceğini daha önceden bilen bir kişinin bu bilgi ile hiçbir şey yapamayacak olması” konusunda düğümlenmekte.Teknoloji Oku
Tarçın Beyin için Faydalı
Bilhassa diyabet hastalarının insülin oranlarını düşürmesi için kullanmaları önerilen tarçının beyin için de çok faydalı olduğu biliniyor. Bilhassa şeker hastalarının insülin oranlarını düşürmesi için kullanmaları önerilen tarçının beyin için de çok yararlı olduğu bulundu. Chicago’da bulunan Rush Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre tarçın beyni koruyor. Uzmanlar özellikle tarçının Parkinson gibi rahatsızlıklara karşı koruma sağladığını duyurdu.
Sizi İşten Kurtarabilecek 10 Hastalık Yalanı
Yaşınız kaç olursa olsun sizi kurtaracak en baba hastalık bahanelerinden biridir 20'lik diş! Öyle ki zat-ı muhterem 20'lik diş, 15 yaş itibariyle başlamak suretiyle 30 küsürlü yaşlarınıza dek başınıza bela açabilir. Ve '20'lik dişim çokfena, konuşamıyorum bile..' dediğinizde buna herkes inanacaktır, çünküçoğu insanın ya başına gelmiştir ya da çevresinden biliyordur bu illet ağrıyı.Ekstra önemli not: 20'lik diş ağrısı ve bu ağrıya verilen ilaçları iyi araştırın birertesi gün işe gittiğinizde uzun uzun bu muhabbete maruz kalacaksınız.
Bir Köpeğin Uyutulmadan Önceki "Mükemmel" Günü
Duke isimli bir köpeğin uyutulmadan önceki son çekilen fotoğrafları ve anları sosyal medyayı hüzne boğmakla beraber en çok paylaşılanları arasına girdi. Kanser olduğu için sahiplerinin uyutmak zorunda kaldığı Labrador cinsi köpeğin “Mükemmel Son Gün” isimli fotoğraf çalışması tüm hayvanseverleri etkiledi. Duke isimli köpeğin 2013 yılında bir bacağı tespit edilen saldırgan tümör nedeniyle kesilmişti fakat veteriner acı haberi haziran ayında verdi. Vücudunda bir tümör daha vardı; ameliyat veya kemoterapi işe yaramayacaktı. “Kimse köpeğinin acı çektiğini görmek istemez” diyen Jordan Roberts, o zor kararı verdi. Ama Duke mükemmel bir son gün yaşayacaktı… İşte, Roberts’ın fotoğrafçı arkadaşı Robyn Arouty’nun çektiği kareler ve Duke’un anlatımıyla, “Ben bugün öldüm” diye başlayan “son gün”ün hikayesi: FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLA
Reklam