Görüş Bildir
'Termik Santraller Tarımın Azrail'i Oldu, Ceyhan Irmağı Kuruyor'
Elbistan Ziraat Odası Başkanı Memet Ali Bulut, Afşin-Elbistan A ve B Termik Santralleri'nde soğutma ve katma amaçlı olarak kullanılan ve Ceyhan Nehri’nden alınan suyla ilgili açıklama yaptı.Elbistan Ziraat Odası Başkanı Memet Ali Bulut, Afşin-Elbistan A ve B Termik Santralleri'nde soğutma ve katma amaçlı olarak kullanılan ve Ceyhan Nehri’nden alınan suyla ilgili açıklama yaptı. Bulut, 'Ceyhan Irmağı'ndan alınan su, hovardaca kullanılıyor ve ırmak kuruyor.' dedi.Kuraklık büyük bir coğrafyayı etkisi altına alırken, çiftçi kuraklığın sıkıntısını bu yıl çok daha derinden yaşadı. Elbistan Ovası’nda bu sıkıntıdan payına düşeni aldı ancak mevcut kaynakların iyi değerlendirilip, değerlendirilmediği tartışılmaya başlandı.Özellikle cennet ırmaklarından olan Ceyhan Nehri artık son demini yaşayan termik santrale soğutma amaçlı su alınması, bu günlerde daha fazla dikkat çekmeye başladı. Tarımla uğraşanlar, kurumaya yüz tutan Ceyhan ırmağının kaynağından su alınmasını eleştirmeye başladı.Elbistan Ziraat Odası Başkanı Mehmet Ali Bulut, özellikle şu dönemde Ceyhan’dan saniyede binlerce litre su alınmasını eleştirdi. Başkan Bulut, santrallerin tarımın Azrail’i olduğunu ifade etti. Bulut, 'Santraller, bölgenin, tarımın Azrail’i, yıllar yılı biz bu Azrail ile boğuşuyoruz. En büyük kanser hastalığı bu bölgede. Benim billur suyumu alıyor, buradan 40 kilometre uzaklıktaki yere taşıyor. Orada kullanıyor. Hatta hovardaca kullanılıyor, biliyorum. Çok büyük oranda su gidiyor santrale. Eski bir santral olduğu için buharlamayı suyla yapıyor.' diye konuştu.Bulut şunları kaydetti: 'Yeni santrallerde yapılacakları duyuyoruz. 300 litre suyla çalışacağını. Buradan mevcut santrale 700-800 litre su gidiyor. Termik santrallerinin artık dünyada kaldırılmaya başlandığı dönemi yaşıyoruz. Bakın bu bölgede güneş enerjisinden üretim yapabilirsiniz, rüzgâr enerjisinden elektrik elde edilebilir. Artık bunlara yönelmek gerekiyor. Termik santrallere tarım sektörü en başından beri karşıdır. Hatta vatandaşlar karşı. Kışın dumandan dışarı çıkılamıyor. Başımıza büyük bir bela bu santraller. Avrupa termik santralleri bırakıyor. Yazık. Ceyhan, cennet ırmaklarından biri. Dünyada şehirden doğan iki ırmaktan biri durumunda. Böyle bir inciyi kurutup bu hale getirmek vicdanlara sığmaz. Halk olarak çok duyarsızız.'Kaynak: maraşhaberi.com
Tüylerinizden Nane İle Kurtulun!
Kadınlarda östrojen hormonunun az ya da testosteron hormonunun gereğinden fazla salgılanması sonucu oluşan istenmeyen tüylere nane ile son verilebilir. Nane ile uygulanan bitkisel kürler sonucu kadınlarda hormonların dengelendiği araştırmalarla kanıtlanmış. İstenmeyen tüylerle başı dertte olan kadınlar, 1 ay boyunca yemeklerden 15 dakika önce bir tutam nane yiyerek kollarda, bacaklarda ya da dekolte bölgelerinde oluşan tüylenmeyi azaltabiliyorlar. Tüm bunların yanında sakinleştirici etkisi olan nane stresi azaltarak vücudun rahatlamasını sağlıyor. Migren ve çeşitli baş ağrılarının ilacı olarak da görülüyor. Kadınlardaki kansızlığı azaltan nane, şişkinliklere ve sindirim problemlerine de yardım oluyor. Nanenin erkekler için bilinen yararı da; iktidarsızlığın çözümünde kullanılması. Güneşin zararlı ışınlarından da, güneş kremimize döktüğümüz iki damla nane yağı ile korunmamız mümkün. Ancak nane tüketiminde, karaciğer sorunu olan, özellikle karaciğer enzimlerinde yükseklik görülen hastaların önce uzmana görünmesinde yarar var.kadinon
Bilim İnsanları Kanser Yiyen Bakteri Buldu
Bilim insanları, yaptıkları araştırmada, vücuda enjekte edilen bir tür bakterinin kanserli tümörü küçülttüğü bulgusuna ulaştı. Bilim insanları, yaptıkları araştırmada vücuda enjekte edilen bir tür bakterinin kanserli tümörü küçülttüğü bulgusuna ulaştı. Biyoteknoloji firması Bio Med Valley Discoveries'den Dr. Saurabh Saha tarafından yürütülen araştırma, Science Translational Medicine dergisinde yayımlandı. Kanser tedavisinde bakterinin genellikle 'dosttan çok düşman' olarak kabul edildiğini ifade eden uzmanlar, oksijen kullanmayan Clostridium novyi adlı bakterinin vücuda verildiğinde kanserli tümörü küçülttüğü sonucuyla karşılaştı. Deney, köpekler ve kanser hastası bir kişiyle yapılırken, bu kişide yöntemin işe yaradığı görüldü. GELİŞME HEYECANLANDIRDI Time'ın haberine göre, bakterinin bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ifade eden bilim insanları, bakterinin kanserli tümöre iki yıl boyunca saldırabildiğini vurguladı. 'Kanser araştırmalarında ‘kanseri iyileştirmek' kalıbını çok iddialı olduğu için kullanmıyorduk. Ancak, köpeklerin üzerinde bakteriyi denediğimizde iyileşmenin meydana geldiğini gördük ve bu bizi çok heyecanlandırdı' diyen Saha, 16 köpekten üçünde tümörün tamamıyla yok olduğunu ve iki yıl sonra da kanserin geri gelmediğinin altını çizdi. Diğer köpeklerde ise, tümörün 21 gün içinde yüzde 30 küçüldüğü gözlemlendi. Köpeklerle yaptıkları araştırmanın başarısından yola çıkarak insanlar üzerinde bakteriyi denemeye karar veren uzmanlar, 53 yaşındaki kadında denedikleri yöntemin 4 gün içinde kendini gösterdiğini ve tümörün önemli ölçüde küçüldüğünü açıkladı. Milliyet
Bağışıklık Sistemimizi Gösteren 16 İnanılmaz Fotoğraf
İnsan vücudu ve içerisindeki bütün sistemler inanılmaz bir şeydir. Bu sistemlerden birisi de bağışıklık sistemidir. Bağışıklık sistemi, patojen olarak bilinen ve vücudumuzda hastalığa sebebiyet veren mikropların tespit edebilmesi ve etkisiz hale getirilmesinden sorumludur.  28 yıl evvel, National Geographic Magazine 'Our Immune System: The Wars Within' adıyla bir makale yayımladı. Fotoğrafları Boehringer Ingelheim firmasından Lennart Nilsson tarafından çekilen Peter Jaret tarafından yazılan makale 1986'da National Geographic Magazine dergisinin Haziran sayısına basılmıştır. Nisan 2013'te, Reddit kullanıcısı 'spukkingfaceship' , bu makalenin fotoğraflarını Imgur sitesinde bulmuş ve gün yüzüne çıkarmıştır.  Aşağıda bu fotoğrafları ve altlarında ise açıklamalarını bulabilirsiniz.
Fazla Kilolardan Korunmanın Yolları
Memorial Ataşehir Hastanesi ve Etiler Tıp Merkezi Endokrinoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Gökhan Özışık, şişmanlıkla baş etmenin yolları hakkında bilgi verdi.TOKSİK YAĞLAR VÜCUTTA BİRİKİRİnsanlığın eski düşmanı şişmanlığı, toksik yağların olmaması gereken yerde depolanıp vücudun tahammül edemeyeceği miktarlara ulaşması' şeklinde tanımlamak doğru olacaktır. Aşırı yemek, hareketsizlik kilo almak için elbette birer faktördür. Örneğin; bir deney hayvanı fazla beslendiğinde ya da tokluk merkezini kontrol eden tek bir geni/hormonu yok edildiğinde obeziteye yol açılabilir. Bu tablonun temelinde 'hücresel düzeyde kapasite zorlanması' yatmaktadır. Ancak günümüz insanındaki durum çok daha farklıdır. Bunun nedeni tükettiğimiz gıdaların organizmamızın tanımadığı şeker, yağ ve amino asitlerle dolu olmasıdır. Kısacası bunlar doğal değildir ve problemin asıl sebebidir.KARACİĞER KARGO MANTIĞI İLE ÇALIŞIRSindirim yoluyla kana karışan tüm besinler kimi kendi başına kimi de onları tanıyıp refakat eden özel proteinlerce doğru karaciğere götürülmektedir. Karaciğer bunları ayırmakta ve gerektiğinde de işleme tabi tutmaktadır. Bir kargo mantığı ile çalışarak 'lipoprotein' adı verilen ve adeta kargo kutularına benzer özel proteinlerle paketlemekte, üzerine de içinde ne olduğunu ve nereye teslim edileceğini gösteren bir barkod yapıştırıp daha sonra tekrar kana vermektedir. Hemen göndermeyeceklerini ise depolamaktadır. Eğer bu kargonun içindeki madde 'trans yağ, oksitlenmiş yağ ya da vücudun tanımadığı bir şey' ise hücreler bu kargoyu almak istemez ve geri gönderirler. Karaciğer ise bu iade edilen bozuk kargoyu gözden uzak bir yere (cilt altı gibi) adeta sürgüne göndermektedir. Basit mantıkla, toksik maddeden kurtulmaya çalışmakta, adeta onları yağ dokusu içinde izole etmeye çalışmaktadır. Sonuç şişmanlık yani istenmeyen yerlerde yağların birikmesi ve vücudun deforme olmasıdır.CİLT YAŞLANIR, YAŞLANMA HIZLANIR, KANSER KAPIYI ÇALABİLİRHücre içine giren toksinler hastalık ve kansere giden yolu açmaktadır. Yağ depolarında istiflenen toksinler ise; olduğu yerdeki dolaşımı bozmakta ve insülin, leptin, adiponektin, cinsiyet hormonları gibi hormonlara itaat etmemeye kadar bir dizi metabolik probleme yol açmaktadır. Zamanla bu durum daha da kötüleşerek kontrolden çıkmaktadır. Giderek daha da kilo alma ve vücudun deforme olması bir yana cilt sağlığı bozulmuş, kırışıklıklar, lekeler ve selülit ortaya çıkmış, yaşlanma hızlanmıştır. Kanser, kronik organ hasarı, beyin ve sinir sistemini dejenere eden hastalıklar (Alzheimer gibi) ise işin başka bir boyutudur.Şişmanlıktan korunmanın ipuçları:1.Öğünleri aceleye getirmeyin, sakin ve rahat bir ortamda yemeye çalışın. İyi çiğneyin.2.Lokmalar arasında birkaç yudumdan fazla su içmeyin.3.Günlük kalorinin ¾'ünü kahvaltı ve öğlen yemeğinde almaya çalışın, akşam yemeği sonrası atıştırmalardan kaçının.4.Doğal/geleneksel yöntemlerle beslenmiş hayvanların etini, yumurtasını tercih edin. Dana ve tavuk etini ızgara yerine güveçte pişirin.5.Sebze/meyve satın alırken bilinçli davranın.6.Kahvaltı dışında yemekle, meyve tüketmeyin.7.Pastörize günlük sütten yapılmış yoğurt ve kefir tercih edin.8.Yağsız/light ürünleri bilinçli tüketin.9.Salatalarınıza elma sirkesi, nar ekşisi koyun, uygun miktarda turşu tüketin (cam şişede olanları tercih edin).10.Tiroid hormonlarınızı, insülin düzeylerinizi ve idrarınızın pH'sını kontrol ettirin.11.Konserve, işlenmiş, hazır gıdaları bilinçli tüketin, tatlandırıcıları (doğal olsa da) hekiminize danışmadan kullanmayın.12.Kaliteli uyku ve egzersizi ihmal etmeyin, stresi nasıl yöneteceğinizi öğrenin.13.Güneşten yeterli derecede faydalanın.14.Sağlıklı bir bağırsak florasını nasıl idame ettireceğinizi öğrenin.15.Ağız hijyenini ihmal etmeyin.
Reklam
Artık Telefonlar Cebinizdeyken Şarj Olacak
Mobil veri, Wireless veya telefon görüşmeleri cihazların şarjlarını su gibi içtiği için artık telefonlar Ultrason tabanlı şarj teknolojisi ile cebinizdeyken şarj olacak. uBeam firmasının uzun süredir üzerinde çalışması ile başarıya ulaştırdığı teknolojisi elektriği ses sinyaline dönüştürerek ultrasonu havaya gönderebiliyor. Ardından mobil cihazlara bağlı alıcı sayesinde sinyali algılayarak elektriğe dönüşüm sağlanıyor. Bu şekilde cep telefonları ultrason sinyali ile şarj olmaya başlıyor. Şarj işlemi başladığında telefonunuz ister cebinizde, ister çanta veya farklı bir alanda olması şarj işlemini değiştirmiyor. Sadece sinyal duvarın içinden geçemediği için vericinin mutlaka yanı başınızda ya da aynı odada bulunması gerekiyor. Yaklaşık olarak 5 mm gibi ince tasarlanan verici, duvarda dekoratik panel şeklinde görüntülenecek. SAĞLIĞI TEHDİT EDİYOR MU ? uBeam tarafından geliştirilen teknoloji sinyalin sürekli olarak kişinin yanında olmasını sağladığı için uzmanlar tarafından kesinlikle tavsiye edilmeyen durumlardan bir tanesi olarak görülüyor. Sürekli olarak radyasyona mağruz kalmak vücudu yorduğu ve hastalıklara davetiye çıkardığı için, Ultrason tabanlı şarj teknolojisi çok daha yüksek radyasyona insanları mağruz bırakıyor. Hal böyle olunca vücut sürekli radyasyonu emdiği için dışarıya atamıyor. Sonradan başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıkların kapısı aralanmış oluyor. Telefonlar zaten sürekli olarak sinyal alıp verdiği için yeterli düzeyde radyasyon sağlıyor. Buna bir de evlerde kullandığımız kablosuz modemler girdiğinde işler iyice kızışabiliyor. Birde uBeam eklenirse tadından yiyemeyebilirsiniz. İKİ YIL İÇERİSİNDE KULLANICILAR İLE TANIŞACAK Geliştirici uBeam firması, gerçekleştirmiş oldukları teknolojiyi yaklaşık olarak iki yıl içerisinde kullanıcılara sunmayı hedefliyorlar. Ayrıca kurumsal ortamlar, cafeler, restoranlar veya hoteller ile daha büyük çaplı vericiler tasarlanmayı düşünüyorlar.
Yapay Tatlandırıcılar Masum Mu?
Tatlandırıcılar, pankreasta insülin salgılanmasına yol açarak aynı zamanda vücutta yağ birikmesine neden olur. Fazla tatlandırıcı kullanmak daha çok yemeye yol açar. Bu da kilo almaya yol açarTatlandırıcıları çay-kahvenize koyuyorsunuz, diyet meşrubatlar sayesinde içiyorsunuz, kalori alımınızı ve şeker tüketiminizi azaltmak için kullanıyorsunuz. Peki sağlığınıza gerçekten zararları var mı? Araştırmalarda yayımlanan verilerde; ortalama bir Amerikalı'nın yılda 15 kilogram tatlandırıcı kullandığını görüyoruz. Yapay tatlandırıcıları en fazla içeren ürün meşrubatlar, fakat bunun yanında yaklaşık 6 bin farklı üründe de yapay tatlandırıcı kullanılıyor. Tatlandırıcıların bebek gıdalarında, donmuş yemeklerde ve hatta yoğurtlarda olduğunu söylesem inanır mıydınız? Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi yani FDA'in onay verdiği yapay tatlandırıcılar üç gruba ayrılıyor: Aspartam, Sukraloz ve Sakkarin. Bu haftaki yazımda yapay tatlandırıcılardan bahsedeceğim. BAĞIMLILIK YAPABİLİRYapay tatlandırıcılar kilo aldırır mı? Birçok insan kalori alımlarını azaltabilmek için tatlandırıcıları kullanır fakat bazen bunun tersi ile karşı karşıya kalır. Bu konuda birçok araştırma yapılmıştır. Yeni yayımlanan bir araştırma; tatlandırıcıların, yemek borusunda ve midede yer alan tat alıcılarını etkilediğini göstermiştir. Bu etki sonucu beden enerjisinde bir öngörü gelişmekte ve pankreas insülin salgılamaktadır. İnsülin, şekeri dengeleyen hormon olmasının yanı sıra vücut yağının birikimine yol açar. Aynı zaman diliminde beynimizdeki tokluk merkezine kimyasal sinyaller gider. Beynimizin kafası karışır ve aslında gerçekten kalorinin gelip gelmediğini anlayamaz. Sonuçta kendinizi daha çok aç ve daha az doymuş hissedersiniz, bu da kilo almanıza sebep olur. Kendimizi kısa süreli de olsa kandırabiliriz fakat uzun vadede beynimiz buna inanmayacaktır!Tatlandırıcılar bağımlılık yapar mı? Birincisi, yapay tatlandırıcılar öyle maddelerdir ki; bazı insanlar onlarsız yaşayamayacağını düşünür, bu bir bağımlılık bulgusudur. İkincisi; yapay tatlandırıcılar tam tahıllar, meyveler ve yağsız sütteki doğal şekerlere göre daha tatlıdırlar ve dilinizdeki tat duyularını sıfırlarlar. Orta vadede bu değişim sonucu olarak daha fazla tüketmeye başlarsınız, bu da bir diğer bağımlılık bulgusudur. KANSER YAPMAZLARYapay tatlandırıcılar şeker hastalığına yol açar mı? İlk olarak keşfedilmelerinin sebebi, şeker hastalarının tatlı gıdalar yemelerini sağlamaktı. Fakat günümüzde tüm toplum tarafından kullanılıyorlar. Yapay tatlandırıcıların daha fazla yeme dürtüsüne yol açmalarından dolayı kilo alabilirsiniz ve bu aldığınız kilolar da şeker hastalığı riskinizi artırır. Şeker hastası olsanız da olmasanız da günde iki servis porsiyonu ile kendinizi sınırlamanızda fayda var. Bir porsiyon; bir küçük paket tatlandırıcı veya bir kutu diyet meşrubata eşdeğerdir.Kansere sebep olur mu? Sakarin gibi tatlandırıcılar ilk piyasaya çıktığında yapılan bazı hayvan deneyleri kanser oranında artış göstermişti. Fakat FDA (Food and Drug Administration) bu araştırmaları genişletti ve büyük ölçekli araştırmalar sonucunda insanlarda orta düzeyde kullanımının herhangi bir kanserle ilişkisi olmadığı kanıtlandı. Önceleri yapılmış olan çalışmaları incelediğimizde; hayvanlarda kullanılan dozların çok yüksek oranlarda olduğu görüldü. Hatta öyle ki bu dozu insan bedeni açısından düşündüğümüzde günlük tüketimin kiloya varan boyutlarda olması gerektiğini gördük.
Reklam
Sağlık Deposu ; Kırmızı ve Mor Erik
Diyetisyen Şebnem Kandıralı konu ile ilgili bilgiler verdi. C vitamini, A vitamini, ve riboflavin içerir. 2 orta boy erikte 12.5 mg C vitamini vardır, günlük ihtiyacın yaklaşık %20 sini karşılar. C vitamini yaraların iyileşmesi, enfesksiyonlarla mücadelede ve besinlerdeki demir emiliminin arttırılması için gerekldir. Bir antioksidan olarak C vitamini kalp hastalığı, katarakt ve bazı kanserlerin önlenmesinde rol oynar. Taze erik, erik kurusundan veya erik suyundan daha fazla C vitamini içerir. Günlük A vitamini ihtiyacının da %8’ ini karşılar. A vitamini sağlıklı görme ve üreme fonksiyonları ve kemik gelişimini destekler. Kırmızı/mor erik aynı zamanda lif ( tanesi başına 1 g kadar) ve doğal bir laksatif olan dihidroksifenil izatini içerir. Kabızlık ve sindirim sorunlarını rahatlatıcıdır. Yüksek kan basıncını önlemeye yardımcı bir mineral olan potasyum (1 orta boy taze erik 113 mg potasyum içerir) kaynağıdır. Kalbi korur, inme riskini azaltır. Çoğu koyu renkli meyvede olduğu gibi fenoller olarak adlandırılan fitokimyasallardan zengindir. Bu fitokimyasallar (antosiyaninler) oksidatif hasara karşı hücreleri korurlar, kanser ve kronik hastalık riskini azaltırlar. Göğüs kanser hücrelerini öldürdüğüne dair yapılan çalışmalar vardır. Eriğin 1 porsiyonu 2 adettir, sadece 30 kalori içerir. Düşük glisemik indekse sahip olduğu için kan şekerini dengelemeye yardımcıdır bu bağlamda Tip 2 diyabete yakalanma riskini düşürür. Kemik sağlığını iyileştirir. Menopoz sonrası kadınlar üzerine yapılan bir çalışmada; bir gruba 100 g erik ( yaklaşık 10 adet ), diğer gruba ise 100 g kuru elma bununla birlikte her iki gruba da D vitamini ve kalsiyum suplemanları verilmiş. Erik alan grupta ön kol ve omurgada daha yüksek kemik mineral yoğunluğu gözlenmiştir. Beynin hafıza kapasitesini geliştirir. Antioksidan dolu olması ile Alzheimer gelişimini yavaşlatır. Antosiyanin ve kuersetin içeriği ile beyinde hücre yıkımını önler. Böbrek taşı olanların oksalattan zengin olduğu için erik tüketmemeleri önerilir. erik faydaları mor erik SAĞLIK HABERLERİ
Bitkisel Çaylar Kanser mi Yapıyor?
Almanya’da yapılan bir araştırma sonucuna göre bazı bitkisel çayların kanserojen madde içerdiği görülmüş. Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü (BFR) tarafından yapılan araştırmada, 221 bitki çayı çeşidi incelenmiş ve sağlıklı olduğunu düşündüğümüz bitki çaylarında beklenmedik sonuçlar ortaya çıkmış. İncelenen çay çeşitleri arasında papatya, nane, ısırgan otu, melisa ve bebekler için hazırlanan rezene çayı da bulunuyor.H ayvanlar üzerinde yapılan deneylerde büyük miktarda Pyrrolizidine Alkaloid (PA) olarak adlandırılan zehirli maddeye rastlanmış. Doğada yaklaşık 6 binden fazla bitkide bulunan bu maddeyi bitkiler, etraftaki haşerelerden korunmak amaçlı salgılıyor. Uzmanlar, bu maddenin karaciğer rahatsızlığına ve kansere yol açabileceği konusunda uyarıyor. Çocuklar ve hamile kadınlar için uyarı Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü Başkanı Profesör Andreas Hensel, bazı ürünlerde beklenmedik yüksek oranlarda pyrrolizidine alkaloid tespit ettiklerini, ancak bu sonuçların yeniden teyit edilmesi gerektiğini, zira bu sonuçların tesadüfen mi yoksa çayların yeterince temiz olmamasından mı kaynaklandığının kesinlik kazanmadığını söylemiş. Enstitü henüz yüksek oranda pyrrolizidine alkaloid içeren çayların sağlığa zararlı olduğu yönünde bir uyarı yapmadı. Ancak uzun süre yüksek oranda bitki çayı tüketilmesinin özellikle çocuklarda, hamile ve çocuk emziren kadınlarda risk teşkil ettiği belirtiliyor. Yetişkinlere ise günde 5 sallama bitki çayından fazla tüketilmemesi tavsiye ediliyor…. Doğada var olan bitkilerin (bilinen-bilinmeyen) birçok faydası mutlaka vardır. Şimdiki sentetik ilaçlar olmadan önce insanlar binlerce yıl bitkisel ilaçlardan yararlanmış. Fakat son yıllarda, daha önce asla yemeyin denilen, örneğin tereyağı-yumurta vs gibi ürünler şimdi baş tacı ediliyor ve bu durum bende güvensizliğe sebep oluyor. Sanırım bu da, bazı doktorlarla işbirliği yapan üretici şirketlerin kapitalist oyunlarından ileri geliyor. Önce siyah çay içmeyin yeşil çay için denilip insanlar buna yönlendiriliyor, sonra da siyah çayın da şöyle şöyle faydaları var, mutlaka içmelisiniz deniliyor. Kişisel anlamda yazılı ve görsel medyada çıkan bu haberlere itibar etmediğimi söyleyebilirim. Yaşamın tüm alanında olduğu gibi burada da azı karar çoğu zarar prensibine uymak gerektiğini hatırlatmak isterim.
Yabancı Menşeli Zayıflama Çaylarında Kanser Tehlikesi
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Coşkun Usta, zayıflama çaylarında bulunan zararlı maddelerin başında eskiden ilaç tedavisinde kullanılan fenifuleten maddesi bulunduğunu belirterek, “İshal tedavisinde kullanılan bu maddenin kanser yapan moleküller arasında olduğu ve ayrıca kalp damar hastalıklarıyla alakalı sıkıntılar yaşanmasına sebebiyet verdiği biliniyor” şeklind açıklamada bulundu. Prof.Dr. Coşkun Usta, şu şekilde konuştu: “Çok fazla sayıda insan şişmsnlıkla ilgili sıkıntı yaşıyor çeşitli hastalıklarla boğuşuyor. Estetik açısından da olsa bir zayıflama amaçları var. Zayıflamak isteyenler başka birinin söylemlerine çok önem gösteriyor. Bunu da bir kurtuluş gibi görüyor. ‘Daha az ya da kontrollü yiyeyim lakin bana da bir şey verilsin zayıflayayım’ diye düşünüyor. İçinde ne olduğu ile alakalı olarak bilgimiz olmadığı için ne şekilde pazarlanıyorsa onu o şekilde tüketiyoruz. Ve bu çaydan medet umuyoruz. Bitki çayları yararlı. Bu fayda üzerinden zayıflatıcı bitki çayı pazarlanması söz konusudur. Fakat gerçekleştirilen araştırmalar şunu gösteriyor. Çaylar içinde zararlı olabilecek maddeler içeriyor. Zayıflatma amacıyla ilaç içine katılan moleküller sağlığı tehdit ediyor. Bunların başında da eskiden ishal tedavisinde kullanılan fenifuleten maddesi geliyor. Daha sonra bu maddeler kanser yapabilen moleküller arasına girdi. Kalp damar hastalıklarıyla ilgili sorunlar yaşandı. Tansiyon hastalığı yaptığını görüyoruz. Böyle zararlı etkileri ortaya çıktı. Ondan sonra yasaklandı. Bu yasaklanma dünya genelinde çok iyi duyurulmadığı zaman ilaçların pazarlanmasına devam ediliyor. Bu konuyu bilmeyenler zayıflama çayı adı altında bulunan çayı tüketiyor. Bu ilaçların uzun dönem halinde kullanılmaması uyarı halindeydi. Yasak olmasına karşı kullanılmaya devam ediliyor.”
Reklam
Kemoterapi 20 Yıl İçinde Tarihe Karışabilir
İngiltere’de geliştirilen bir genetik tedavi yöntemi sayesinde kanserli hastalara uygulanan kemoterapinin yirmi sene içinde tarihe karışması amaçlanıyor. Başbakan David Cameron’ın açıkladığı proje, kişilerin gen haritası çıkarılarak deforme olmuş ve kansere meyilli hücrelerin tespit edilmesiyle kansere sebep olan genleri bulmayı kapsıyor.4 sene boyunca değerlendirilecek 75 bin kanser hastasının genetik haritası çıkarılacak. Kanserli hastaların hem sağlıklı hem de tümörlü hücre DNA’larının haritasıyla 100.000 kodlu bir dizilim oluşturulacak. Bu sayede, tespit edilen sorumlu genlere yönelik tedaviler ve ilaçlar geliştirilecek. on üç sene devam eden İnsan Genomu Projesi’yle 11 yıl önce DNA’nın haritası çıkarılmıştı. Bugün aynı harita, iki gün içerisinde 1000 sterline çıkarılabiliyor. Uzmanlar, büyük yan etkileri bulunan kemoterapiye karşı geliştirilecek metodun de aynı başarıya ulaşmasını beklediklerini belirtti.kaynak:  724saglik.org/sağlık haberleri
Genç Yaşta Yapılan Makyaj Cildi Mahvediyor
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Teoman Erdem, popüler kültürün etkisi ile küçük yaşta makyaj yapıldığını vurgulayarak, “Derinin gelişimi 17-18 yaşına kadar sürüyor. Özellikle küçük yaştaki kız çocuklarının derileri daha ince olduğu için makyaj emiliyor” dedi.Erdem, yaptığı açıklamada, kadınların yılda ortalama 2 kilogram kozmetik ürün kullandığının tespit edildiğini belirtti.Kozmetik ve makyaj malzemelerinin yaklaşık 800′den fazla zararlı madde içerdiğini kaydeden Erdem, tespit edilen zararlıların 30 bin adet olduğunu belirtti.Erdem, kozmetik ürünlerinin başlıca 3 yan etkisi olduğuna dikkatleri çekerek, “Birincisi, bilhassa yağlı kozmetik ürünler, ‘sivilce’ dediğimiz akne yapıyor. ikinci olarak zararlı maddeler deride kızarıklık yapıyor. üçüncü yan etkisi de kesinleşmiş değil ama kanser yaptığına dair bulgular var” diye açıkladı.Vazelin ve parafin içerikli kozmetik ürünlerinin derideki gözenekleri kapatarak sivilce oluşturduğunu anlatan Erdem, “Ağır ve her gün yapılan makyaj, pudra ve kapatıcı ürünlere bağlı da sivilce oluşabiliyor” diye açıklamada bulundu.kaynak:  724saglik.org/sağlık haberleri
Yeşilçam'dan Nostaljik Magazin Haberleri
Ses Dergisi'nde yayınlanan fotoğraflar Erol Taş'ınCankurtaran'da tren yolunun hemen karşısında bulunan kahvehanesinden… Çekimlerden boşta kalan zamanlarında burada bizzat çalışan Erol Taş: ”Yeşilçam'a fazla güven olmaz. İnsan bir gün işsiz güçsüz kalabilir. Görüyorsunuz yıllarca bu işe emek vermiş bir sürü arkadaş işsiz şu sıralar... Ama ben kahveme geliyorum işimin başına geçiyorum. Allah'a şükür geçinip gidiyorum..”diyor.
Reklam
Makyajınızı Nasıl Temizliyorsunuz
Yüz derisi, vücudumuzu kaplayan tüm deriye oranla çok daha küçük bir alandır. Buna rağmen, hem kozmetik olarak (kırışıklık, leke, iz) hem de dermatolojik (sivilce, alerji, egzama, uçuk vs.) sorunları en fazla yaşayan bölgedir. Çünkü yüzümüz çevreden gelen her türlü etkiye açıktır. Yüz bakımının bu kadar özel olmasının en başta gelen nedeni budur. Makyajın temizlenmesi cildimiz için çok önemlidir. Birçok tanıdığımın, özenle makyaj yapmak için her gün yarım saatini ayırdığını biliyorum. Ama aynı insanların makyaj çıkarmak için 5 dakikayı bile fazla bulduğunu da biliyorum. Benim size tavsiyem, makyajınızı eve gelir gelmez temizleyin. Sonra uykunuz gelince bu işlerle uğraşmak zor gelir. Üstüne üstlük, tatlı tatlı çöken uykunuzu kaçırabilir. Cildi temizlerken, hafifçe bir yağ tabakası bırakan temizleyicilerin kullanılması iyi değildir. Bunlar gözeneklerin tıkanmasına ve siyah noktaların oluşmasına yol açarlar. Bu nedenle temizleme ile nemlendirmeyi bir arada vadeden ürünleri kimseye tavsiye etmiyorum. Cildinizi temizledikten sonra aşırı kuruluk olması, gerginlik hissi de sakıncalıdır. Bu kuruluk uçuklara, egzamaya zemin hazırlar. Bu hatayı özellikle cildi sivilceli olanlar yapıyorlar. Cildimi kurutursam sivilcelerde kurur zannederek, ciltlerini tahriş ediyorlar. Bu tutumun sonucu, nemsiz kalan bir cilt ve zamansız kırışıklıklar oluyor. Kullandığımız tüm ürünlerin suda çözülebilir nitelikte olmasına dikkat etmemiz gerekiyor. Suda çözülmeyen makyaj malzemelerinin temizlenmesi zor hatta imkansızdır. Sahne makyajı tere ve suya dayanıklıdır. Bunlar günlük yaşama uygun değildir. Bu tip makyajın çıkarılabilmesi için yağ bazlı temizleyiciler kullanmak zorunda kalırız. Birçok sivilceli hastam, ciltlerini pürüzsüz göstermek için günlük hayatlarında bu tip ağır makyaj malzemeleri kullanıyorlar ve bir kısır döngü içine düşerek zaten sorunlu olan ciltlerini bozmaya devam ediyorlar… Cilt temizliğini tamamlayan tonikler önemlidir. Temizleme losyonları ve jellerini kullandıktan sonra cildimizde kalan makyaj artıklarını ve diğer kirleri temizlerler. Tonik uygulaması ardından süreceğiniz nemlendiricinin emilimini artırır. Tonik tek başına da cildi hafifçe nemlendirir, rahatlatır, sakinleştirir. İyi bir tonik alkolsüz ve kokusuz olmalı, sürdükten sonra yanma ve kızarıklık yapmamalıdır. Daima kokusuz temizleyicileri tercih edin. Koku parfüm demektir. Parfümlerin alerji yapma ihtimali yüksektir. Antiseptik sabunlar yüz temizliğinde kullanılmamalıdır. Hele kalıp sabunlar boyun üstü yani yüz derisi için kesinlikle uygun değildir. Bunların Ph’ı 9-10 civarındadır. Oysa cildimiz için ideal Ph oranı 5,5 -7 arasındadır. Kalıp sabunlar siyah noktalara yol açarlar. Kokulu sabunlar alerji yaparlar. Gliserinli sabunlar el temizliği için özellikle hassas ve çok yıkanan eller için uygundur ama yüz yıkamak için uygun değildir. Zeytinyağlı sabunların da Ph’ı yüksektir. Yüz yıkamaya uygun değildir. Yemekten sonra ağzınızı sabunlama alışkanlığınız varsa ağız çevresi tahriş olur ve uzun vadede lekeler oluşur. Yüzünüzü temizledikten sonra ne kuruluk olmalıdır ne de yağlı bir his. Bunu test etmek için yüzünüzü yıkadıktan sonra ağzınızı açın. Aşırı gerginlik hissediyorsanız cildinizi kurutmuş olduğunuza emin olabilirsiniz. Ilık su cildi yatıştırır. Sıcak su cildi tahriş eder. Soğuk su cildi canlandırır ve uyarır. Uyarılmak bazen yararlıdır ama her zaman iyi değildir. Siz en iyisi, makyajınızı temizlerken ılık su kullanın. Sert su içindeki kalsiyum ve magnezyum oranı fazladır. Biliyorsunuz bulaşık makinelerinin tuz oranını çeşme suyunun sertliğine göre ayarlarlar. Çamaşır makinelerinde da kireç çözücüler kullanırız ama suyumuz sertse, lavabolarımızda, küvette zamanla çöken bir tabaka oluşmasını önleyemeyiz. Bu tabakanın yüzümüzü de etkilediğinden kuşkunuz olmasın. Saçımızı yıkadıktan sonra saçta gıcır gıcır bir ses olur. Bunun tek nedeni kireçtir. Peki, cildimiz ne olacak? Cildimizin porselenlerimiz ve çamaşırlarımız kadar değeri yok mu? En iyisi daire girişine suyu yumuşatmak için bir cihaz takmak herhalde. Bu size zor geliyorsa, hiç olmazsa yüzünüzü yıkarken içme suyu kullanabilirsiniz.Kadınca
Bronzlaşmak Bize Neler Yapıyor
Uzun saatler güneş altında kalmak, cilt sağlığını bozarken, yaşlanma sürecini de hızlandırabilir. Ciltte kırışıklık ve lekelenmeler kaçınılmaz olabilirken, cilt kanseri de güneşin neden olduğu ciddi tabloların başında gelmektedir. Memorial Hizmet Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Hande Ulusal, güneşin yararlı ve zararlı etkileri konusunda bilgi verdi. Güneşte 20 dakikadan fazla kalmayın Bir insanın günde 15-20 dakika kadar güneş ışığı görmesi D vitamini sentezi için yeterlidir ve tüm vücut ile cilt sağlığı için önemlidir. Ancak güneşte fazla kalmak, ciltte geri dönüşümsüz hasarlara neden olabilir. Güneş ışınları 11.00-16.00 saatleri arasında yeryüzüne dik açı ile inmektedir. Bu nedenle güneşin zararlı etkileri bu saatler içinde daha fazla ortaya çıkmaktadır. Tatiliniz Acil Servis’te son bulabilir Bronzlaşmak sağlıklı bir cildin göstergesi değildir. Tam tersi cildin kendini güneş ışınlarından korumak amacıyla gösterdiği bir savunma mekanizmasıdır. Güneş ışınları özellikle beyaz tenli kişilerde birinci ve ikinci derece yanıklara, çil, lekelenme gibi pigmentasyon sorunlarına, DNA hasarı oluşturarak erken cilt yaşlanmasına, kanser öncüsü deri hastalıklarına hatta deri kanserlerine ve hassas cilt yapısına sahip kişilerde alerjik reaksiyonlara yol açabilmektedir. Bu nedenle yeteri kadar güneş ışığı ile temas edip bilinçli bir şekilde güneşten korunulması gerekmektedir. Kola, kakao ve havuç yağı cildi lekelendirebilirAyrıca bronzlaşmayı kolaylaştırmaya yönelik kola ve kakao yağı, havuç yağı, zeytinyağı gibi çeşitli ürünler kullanıldığında bu zararlı etkiler çok daha çabuk ve şiddetli olarak ortaya çıkacaktır. Bu maddelerin kendisi ciltte irritasyon veya alerjik reaksiyonlara yol açabileceği gibi güneş ışınları ile birleşince de ciltte leke oluşumuna neden olabilmektedir. Şemsiye altında olmak da sizi korumaz Yazın gölgede veya şemsiye altında oturmak güneşten korunmak için tek başına yeterli değildir. Çünkü denizden ve kumdan yansıyan güneş ışınları, tüm cilde zarar verecek kadar tehlikelidir. Bu nedenle dermatoloji uzmanına danışılarak, cilt tipine uygun şekilde güneş koruyucular kullanılmalıdır. Güneş koruyucunun etkisini gösterebilmesi için güneşe çıkmadan yarım saat önce sürülmelidir ve 3-4 saatte bir tekrarlanmalıdır. Terleme, yıkanma, yüzme sonrasında daha sık olmak üzere 2-3 saatte bir yenilenebilir. Geniş kenarlıklı şapka ve açık renkli giysiler tercih edin UVA ışınları pencereden de geçebildiği için özellikle lekelenme problemi olan hastaların ev içinde de koruyucularını kullanmaları faydalı olacaktır. Mekanik olarak korunmak için de güneş gözlüğü, geniş şapkalar, sık dokunmuş açık renkli kumaşlar tercih edilebilir. Açık tenliler dikkat Genel olarak 30 SPF (güneşten koruma faktörü) esmer tenli kişiler için yeterlidir ancak açık tenli olan kişilerde, güneşe bağlı olarak çeşitli alerjik deri problemleri ya da leke problemi olanlarda daha yüksek koruma kapasiteli (50 veya 50+) ürünler kullanmak gerekebilir.Kadınca
Reklam
Tehlikeli Benler Nasıl Anlaşılır?
Güneşin ultraviyole ışınları, A ve D vitaminlerini açığa çıkardığından özelikle çocukların kemik gelişimi için gereklidir. Ayrıca sedef hastalığı, egzama ve akne tedavisi için de güneş faydalıdır. Ancak artık güneşin zararları, yararlarından çok daha fazla görülüyor. Yerleştikleri tabakalara göre Bazo Cellular veya Spino Cellular diye adlandırılan iki cilt kanseri tipi, yüzde 90 oranında güneşe fazla maruz kalanlarda görülüyor. Belki de bu yüzden en çok balıkçı ve çiftçilerde görülüyor. Yuvarlak, zeminleri kabarık ve iyileşmeyen yaralar seklinde kendini gösteren bu tür kanser tiplerinde erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcı olabilir. Bir de yine güneşin tetiklediği, genelde koyu renk benler üzerinden gelişebilen Malign Melanom adını verilen kanser türü vücudun en hızlı yayılan kanserleri arasındadır. Genellikle güneşin tetiklemesiyle ortaya çıkan bu cilt kanseri türünde yine cerrahi tedavi ve kemoterapi kullanılan yöntemler arasındadır. Benlerin yazın tehlikesi neden artar? Bir benin kansere dönüşebilmesi için bir travmaya uğraması gerekir. Bu travmaların başında güneş geliyor. Bu nedenle yazın kansere dönüşme riski artar. Güneş dışında avuç içi, ayak tabanı, sutyen tokası, iç çamaşırı lastiği gibi yerlere denk gelen benler sıklıkla sürtünme yada kopmalara bağlı olarak travmaya uğrar. Bu tip benlerin aldırılması gerekir. Güneş ışınları benlerin kansere dönüşebilme riskini artırır. Özellikle ani ve yüksek dozdaki güneş çok önemlidir. Özellikle yanık yapacak boyutta kızarma, soyulma gibi durumlar, deri kanserine dönüşme riskini artırır. Hücre tipini bozarak atip yaratır. Özellikle koyu renk melanin içeren benlerde daha fazla risk bulunur. Hücre yapısı bozulunca kanser riski de artar. Güneş ışınlarından özellikle ultra viyola A ışınları daha riskli ışınlardır. Ne yazık ki kullandığımız güneş koruyucular da ultra viyole B ışınlarına göre belirlenmiş faktörler yer alır. Güneş koruyucu kullanırken üzerinde “Ultra viole A ve B’den korur” yazması gerekir. Ne yapmak gerekir? Öncelikle 11.00 ile 16.00 arası güneşe çıkmamak gerekiyor. Bu saatler dışında da dermatoloğun önerdiği güneş koruyucuları kullanılmalı. Açık renk cildi olanlar ya da ailesinde melonom öyküsü olanlar senede bir defa kontrolden geçmeli. Ayak tabanı, el ayası ve iç çamaşır lastiği ya da sutyen tokası temas eden yerlerdeki koyu renk benleri aldırılmalı. Hangi ciltler tehlike altındadır?·         Koyu renk beni olanlar·         Ailesinde melonom öyküsü olanlar·         Yoğun şekilde güneşe maruz kalanlar·         Geçirilmiş güneş yanığı öyküsü olanlar·         Açık tenliler- Tanı nasıl konuluyor?Çıplak gözle ya da dermatoskop isimli cihazla muayene yapılır. Sonra da benin çıkartılmasına ya da biyopsi alınıp alınmaması gerektiğine karar verilir. Risk faktörü saptanır. Risk olsa da benin erken dönemde çıkartılması hastalığın tedavisi için yeterlidir.KUTU…. KUTU…. KUTU….Bu belirtiler varsa hemen doktora!·         Ben aniden büyüdüyse·         Konturları düzensizleştiyse, şekli bozulduysa·         Rengi kuzguni siyah yani koyu siyaha döndüyse·         Subjektif belirtiler eşlik ediyorsa (Yanma, kaşınma, ağrı)Kadınca
Herkesin 'Ben'i Kendine...
Yazın belki de en sıcak günlerini yaşıyoruz. Peki güneş herkes için yararlı mı? Özellikle de vücudunda pek çok sayıda beni olanlar güneşe karşı çok dikkatli olmalılar. Liv Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Ahmet Günay “Hemen herkesin vücudunda ben vardır. Özellikle yaz aylarında güneş nedeniyle bedenimizdeki benlerin sayısı artıyor. Aslında sağlık için zararları olmayan benler renk ve şekil değiştiriyorsa tehlike sinyalleri çalıyor demektir. Bazı ben tipleri zamanla deri kanserine dönüşebiliyor. Bu yüzden benleri düzenli olarak takip etmek çok önemlidir” diyor… ‘BEN’İ CİDDİYE ALIN Güneşin ultraviyole ışınları, A ve D vitaminlerini açığa çıkardığından özelikle çocukların kemik gelişimi için gereklidir. Ayrıca sedef hastalığı, egzama ve akne tedavisi için de güneş faydalıdır. Ancak artık güneşin zararları, yararlarından çok daha fazla görülüyor. Yerleştikleri tabakalara göre Bazo Cellular veya Spino Cellular diye adlandırılan iki cilt kanseri tipi, yüzde 90 oranında güneşe fazla maruz kalanlarda görülüyor. Belki de bu yüzden en çok balıkçı ve çiftçilerde görülüyor. Yuvarlak, zeminleri kabarık ve iyileşmeyen yaralar seklinde kendini gösteren bu tür kanser tiplerinde erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcı olabilir. Bir de yine güneşin tetiklediği, genelde koyu renk benler üzerinden gelişebilen Malign Melanom adını verilen kanser türü vücudun en hızlı yayılan kanserleri arasındadır. Genellikle güneşin tetiklemesiyle ortaya çıkan bu cilt kanseri türünde yine cerrahi tedavi ve kemoterapi kullanılan yöntemler arasındadır. BENLERİ KOPARMAK FAZLA GÜNEŞ KANSERE DÖNÜŞTÜREBİLİR Benlerin yazın tehlikesi neden artar? Bir benin kansere dönüşebilmesi için bir travmaya uğraması gerekir. Bu travmaların başında güneş geliyor. Bu nedenle yazın kansere dönüşme riski artar. Güneş dışında avuç içi, ayak tabanı, sutyen tokası, iç çamaşırı lastiği gibi yerlere denk gelen benler sıklıkla sürtünme yada kopmalara bağlı olarak travmaya uğrar. Bu tip benlerin aldırılması gerekir. Güneş ışınları benlerin kansere dönüşebilme riskini artırır. Özellikle ani ve yüksek dozdaki güneş çok önemlidir. Özellikle yanık yapacak boyutta kızarma, soyulma gibi durumlar, deri kanserine dönüşme riskini artırır. Hücre tipini bozarak atip yaratır. Özellikle koyu renk melanin içeren benlerde daha fazla risk bulunur. Hücre yapısı bozulunca kanser riski de artar. Güneş ışınlarından özellikle ultra viyola A ışınları daha riskli ışınlardır. Ne yazık ki kullandığımız güneş koruyucular da ultra viyole B ışınlarına göre belirlenmiş faktörler yer alır. Güneş koruyucu kullanırken üzerinde “Ultra viole A ve B’den korur” yazması gerekir. Ne yapmak gerekir? Öncelikle 11.00 ile 16.00 arası güneşe çıkmamak gerekiyor. Bu saatler dışında da dermatoloğun önerdiği güneş koruyucuları kullanılmalı. Açık renk cildi olanlar ya da ailesinde melonom öyküsü olanlar senede bir defa kontrolden geçmeli. Ayak tabanı, el ayası ve iç çamaşır lastiği ya da sutyen tokası temas eden yerlerdeki koyu renk benleri aldırılmalı. Hangi ciltler tehlike altındadır? • Koyu renk beni olanlar • Ailesinde melonom öyküsü olanlar • Yoğun şekilde güneşe maruz kalanlar • Geçirilmiş güneş yanığı öyküsü olanlar • Açık tenliler BEN TARAMASI YAPTIRIN Tanı nasıl konuluyor? Kadınca
TDK: Bundan Böyle Prezervatif Kaputtur!
Türk Dil Kurumu'nun (TDK) hazırladığı İlaç ve Eczacılık Terimleri Sözlüğü yine tartışma yaratacak gibi. Sözlükte, 'deterjan-kirgiderir', 'otopsi-ölü açımı', 'mazoşist-özezer', 'katarakt-akbasma', 'prematüre-yarımca', 'grip-paçavra hastalığı' ve 'prezervatif-kaput' şeklinde isimlendirildi. Türk Dil Kurumu tarafından oluşturulan çalışma grubu, eczacılık terimlerine bulduğu karşılıklarla ilk Türkçe eczacılık sözlüğünü hazırladı. Yaklaşık 12 yılda hazırlanan 'İlaç ve Eczacılık Terimleri Sözlüğü'nde, eczacılık terimlerine bulunan ilginç karşılıkların yanı sıra halk diline yerleşen ancak bilimsel anlatımda yeri olmayan sözcüklere de yer verildi. Sözlükte, 'deterjan-kirgiderir', 'otopsi-ölü açımı', 'mazoşist-özezer', 'katarakt-akbasma', 'prematüre-yarımca', 'grip-paçavra hastalığı' ve 'prezervatif-kaput' şeklinde isimlendirildi. TDK Başkanı Mustafa Kaçalin, 'İlaç ve Eczacılık Terimleri Sözlüğü'ne ilişkin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, eczacılık terimlerine dil birliğini ve terimlerin daha anlaşılır olmalarını sağlamak amacıyla yeni karşılıklar bulunduğunu belirtti. Çalışmanın, ilaç ve eczacılık terimlerine ilişkin kaynaklarda Türkçe karşılık bulunması konusunda görülen eksikliğin giderilmesine katkı sağlayacağına inandığını ifade eden Kaçalin, sözlüğün çalışma grubunda yer alan 11 öğretim üyesinin çabalarıyla hazırlandığını ve yaklaşık 12 yılda tamamlandığını söyledi. 12 BİN TERİM VAR Kaçalin, sözlükte 12 bin terimin tanımları ve yönlendirmelerinin mevcut olduğuna işaret etti. Çalışmada birçok yabancı terime Türk dilinin kurallarına uyan yeni karışılıklar türetilirken, terimlerin Türkçe karşılıklarının kullanılmasına öncelik tanındığını anlatan Kaçalin, ancak kavram karışıklığına engel olmak için dile yerleşmiş, kökeni yabancı olan terimlere de yer verildiğini belirtti. Kaçalin, sözlüğün hazırlanış tekniği, düzenlenişi ve bütün eczacılık bilim alanlarını içermesi nedeniyle alanında 'ilk ve tek çalışma' olduğunu kaydetti. SÖZLÜKTEKİ İLGİNÇ TANIMLAR İlaç ve eczacılıkla ilgili terimlere pek çok yeni Türkçe karşılığın bulunduğu çalışmada, günlük yaşamda sıkça kullanan kelimelere bulunan ilginç karşılıklar dikkat çekiyor. 'By-pass'ın 'köprüleme-aşırtma', 'check-up'ın 'tambakı', dedektörün 'ararbulur', dezenfeksiyonun 'bulaş savma' olarak isimlendirildiği sözlükte, 'efervesan-suda eriyen tablet' yerine 'fışırdayan', 'endoskop' yerine 'içgöreç' gibi karşılıklar kullanılıyor. Sözlükte, bazı tıp terimleri için belirlenen yeni karşılıkar ise şöyle: 'Biseksüel: Erdişi, Anksiyete: Kaygı, Aerosol: Püskürtü, Andropoz: Yaş Dönümü, Antidot: Ağugideren, Antienflamatuvar: Yangıgiderir, Atrofi: Körelme, Dejenerasyon: Yozlaşma, Depresyon: Çökkünlük, Deterjan: Kirgideren, Deodorant: Kokugideren, Diyaforetik: Terletici, Endoskop: İçgöreç, Fistül: Akarca, Filobotomi: Hacamat, Greft: Yama, Parfümeri: Itriyat, Migren: Yarım Baş Ağrısı, Nüks: Depreşme, Refleks: Tepke, Sendrom: Belirge, Halusinasyon: Varsanım, Uğunma: Katılma Nöbeti, Akut : İvegen, Kronik: Süregen, Benign: İyicil, Malign: Kötücül, Pürülan: İrinli, Radyoaktif: Işınetkin, Nazal: Burundan, Ürtiker: Dobaz, Makyöz: Düzgüncü-Yüzyapan, Grip: Paçavra Hastalığı, Ülser: Karha, Kürtaj : Kazıma, Dışkı: Kazurat, Epilasyon: Kılsızlaştırma, Traş Bıçağı: Kılkeser, Prospektüs: Tanıtmalık, Mazoşist: Özezer, Kabızlık: Peklik, Diş taşı: Kefeki, Prezervatif: Kaput, Korse: Sargaç, Diyare: Sürgün-Amel, Anestezi: Uyuşturum, Enjeksiyon: Şırıngalama, Radyasyon: Işıma, Prematüre: Yarımca, Agresif: Yayılgan, Astım: Yelpik, Epilepsi: Tutarık, Lokal Anestezi: Yerel Duyum Yitimi' AA
İnsan Vücudunu Şeffaflaştırmanın Yolu Bulundu
Bilim insanları doku ve organları şeffaf hale getirebilen bir yöntem keşfettiKemirgenler üzerinde araştırmalar yapan uzmanlar insan vücudunun tamamını şeffaf hale getirmenin yolunu buldular. Cell adlı bilim dergisinde yayınlanan araştırma bulgularına göre bu hiç bir dokuyu zedelemeden vücuttaki önemli organlar ve bağlantıları görmeyi sağlayan bir yöntem olarak kullanılabilir. BBC Türkçe’de yer alan habere göre, bilim insanları bu sayede her bir organın bir diğeriyle ilişkisinin görsel olarak daha iyi anlaşılabileceğini ve 'yeni nesil' tedavi yöntemlerinin yolunun açılabileceğini belirtiyor. Bu yöntemin virüslerin ve kanserli hücrelerin dokulara ne kadar yayıldığını saptamakta da kullanılabileceği kaydediliyor. Bilim insanları neredeyse yüz yıldır, organların içini görebilmek için yöntemler geliştirmeye çalışıyor. Fakat kullanılan tekniklerin çoğu dokulara zarar verdiğinden bu konudaki tıbbi deneyler sürdürülemiyor. Hücrelerde bulunan yağlı lipid molekülleri hafif ışınları kırarak dokuların arkasının görünmesini engelleyebiliyor. Fakat onları çözelten süreçler de organları çevreleyen dokuları temel bir yapısal doku malzemesinden yoksun bırakarak incelenen dokunun şekilsiz bir kütleye dönüşmesine sebep olabiliyor. İşte son araştırmayı yapan California Institute of Technology (California Teknoloji Enstitüsü) uzmanları buldukları teknikle 'Biyoloğun rüyasını' gerçek kılmayı başardıklarını söylüyorlar. Daha önce yapılmış çalışmalardan da yararlanan ekip üç aşamalı bir teknik geliştirmiş: - Yumuşak plastiğe benzer bir ağla dokulara destek sağlanıyor - Ardından kana karıştırılan moleküler bir deterjan lipidleri eriterek organları şeffaf hale getiriyor - En önemli bağlantıları görebilmek için kullanılan sıvıya iz sürmeyi sağlayacak boyalar ya da işaretlenmiş moleküller karıştırılabilir. Bu yöntemi kemirgenler üzerinde deneyen araştırmacılar hayvanların böbrek, kalp, akciğer ve bağırsakları gibi tek tek organlarını üç günde, tüm vücutlarını ise iki hafta içinde temizlemeyi başarmışlar. Ayrıca kanser hastalarından alınan örnekler üzerinde aynı yöntemle yaptıkları denemeler hastalığın ne kadar yayıldığını görmelerini sağlamış. Fakat yöntem şu ana kadar yaşayan bir organizma üzerinde denenmemiş. Bütün deneyler sadece öldürülmüş fareler ve ameliyatlar sırasında insanlardan alınan parçalar üzerinde yapılmış. Bilim insanları bu yöntemin gelecekte uzun sinir dokularının beyinden vücudun diğer yerlerine tam olarak nasıl ulaştığından tutun da farklı virüslerin hangi dokuların neresinde saklandığını haritalamaya varana kadar bir çok farklı amaçla kullanılabileceğini söylüyor. Araştırma ekibi şimdi diğer bilim insanlarıyla işbirliği yaparak demanslı hastaların beyin dokularını incelemeye hazırlanıyor. Bu örnekleri, sağlıklı doku örnekleriyle karşılaştırarak, hücre yapıları ve sayılarındaki potansiyel farklılıkları daha önce mümkün olmadığı kadar detaylı bir şekilde görebileceklerini düşünüyorlar.T24
Reklam