Görüş Bildir
Hayranlarıyla Fazla Samimi Olan Ünlüler
Gösteri dünyasının ünlülerinin hayranlarına imza dağıtıp birlikte hatıra fotoğrafı çektirmesi çok sıradan... Çünkü bazıları bu 'karşılıklı sevgi alışverişini' zaman zaman öylesine abartıyor ki... Kimi sahneye fırlayan her hayranını dudaklarından öpüyor, kimi de göğsünü kalçasını imzalıyor...
Bir Kasada Saklı Van Gogh İmzalı Tablo
İspanya’da yeni bir Van Gogh tablosu bulundu. İspanyol vergi dairesi yetkilileri, bir vergi usulsüzlüğünü araştırırken Madrid’deki bir evden aldıkları kasada Vincent Van Gogh’un Cypress, Sky and Country adlı tablosunu bulduklarını açıkladı. 40 yıl önce Viyana’da kaybolan tablonun ünlü ressama ait olup olmadığı İspanya Kültür Bakanlığı’nın incelemeleri sonrasında kesinlik kazanacak. Ne ki, tablo üslup ve konu bakımından sanatçının işlerine benzerlik gösteriyor. KOMÜN GÜNLERİNDEN Üstünde Van Gogh’un imzası bulunan tablonun arkasında üç “saygın kurumun” damgasının yer aldığı belirtildi. Amsterdam’daki Rijksmuseum’un 1944 yılından, Berlin’deki Museum der Schöne Künste ve Viyana Enstitüsü’nün 1974’ten damgaları bulunan ve bir servi ağacını betimleyen tablonun yaklaşık 1889’da tamamlandığı tahmin ediliyor. Uzmanlar, ressamın tabloyu Fransa’nın Saint-Rémy-de-Provence komününde kaldığı esnada çizmiş olabileceğini belirtiyor. Van Gogh’un aynı dönemde çizdiği tablolarda servi ağacı sıklıkla görülürken, eserlere örnek olarak The Starry Night/ Yıldızlı Gece tablosu da gösteriliyor. Arkadaş kurbanı Daha önce Viyana’daki Kunsthistoriches Müzesi’nde sergilenen tablonun İspanya’ya nasıl gittiği bilinmiyor. Konuyla ilgili soruşturma başlatılırken, İspanyol yetkililer hırsızlık şüphesi üzerinde duruyor. Kasanın sahibi ise, 2010’da, yabancı bir milyonerin kendisinden tabloyu saklamasını istemesi üzerine eseri kasaya koyduğunu ifade etti. Tablonun değeri henüz bilinmiyor. El Mundo
Cüneyt Arkın: "Ben James Bond Olmayı Reddedince Roger Moore'u Yaptılar"
Türk sinemasının efsanevi ismi Cüneyt Arkın , İngiliz ajan James Bond karakterinin başrolde olduğu Bond serisinde oynaması için teklif aldığını söyleyerek, “Adamlar buraya kadar geldiler ama ben sıcak bakmadım. Benim yerime de Roger Moore ’u James Bond yaptılar” dedi. Cüneyt Arkın, “Hollywood’da özel hayat falan kalmıyor. Ne istediğin gibi gezebiliyorsun ne de dostlarla bir-iki laf edebiliyorsun. Burada da özel hayatım yoktu ama milletimin içindeydim en azından. Kendi çöplüğümde ötüyordum. Yıllar sonra bir davette Ömer Şerif’le karşılaştık. ‘Her şeyim var ama vatanım yok’ dedi bana. O dolarları kazanabilmek için vatansız olacaksın arkadaş. Bu da bana uymaz” diye konuştu. “Panzehir” ile uzun bir aranın ardından beyazperdeye dönen Türk sinemasının efsanevi ismi Cüneyt Arkın, Hürriyet gazetesinden İzzet Çapa 'ya konuştu. İzzet Çapa’nın Cüneyt Arkın ile yaptığı söyleşinin bir kısmı şöyle: Bizanslılara mı, hayata karşı mı savaşmak, hangisi daha zordu? Savaşçılık genlerimde var. Sülalem Tatar soyundan; Kırım’dan gelmişler. Babam da İstiklal Savaşı gazisiydi. Eskişehir’de doğup büyüdüğüm bozkırlar için “Engerek yılanı bile yaşamaz” denirdi. Güneş toprağı öylesine yakardı ki, fırına girmiş gibi olurdunuz. Bir yanda kuraklık, bir yanda hastalık almış başını gidiyordu. Kediden geçtik, bir uçurtmam bile yoktu diyorsunuz... Ne uçurtması? Bütün oyuncaklarım, hatta bilyelerim bile topraktandı. İki odalı kerpiçten bir gecekonduydu oturduğumuz yer. Düşün, tuvaleti bile en az evin 200 metre dışındaydı yahu... Gerçekten de film gibi... Öyle zamanlar olurdu ki ablalarım, anam, babam toprağı kazardı, bulduğumuz acı kökleri yerdik. Açlık onursuz bir şeydir, insanı insanlıktan çıkarır. Uzun yıllar, bu onursuzluğun sefaleti ile yaşadım. Üstüm başım hep hayvan ve ekşi küspe koktuğundan diğer çocuklar benden uzak dururdu. Mutsuzluk, umutsuzluk diz boyu... Çok da mutsuz değildim açıkçası. Çocukluğun en iyi tarafı sorumluluk hissinin olmaması ve ben de bütün sorumluluklardan uzaktım. Fakat ister istemez sonradan yükleniyor sorumluluk omuzlara. Öyle tabii. Fakülte yıllarımda da hep çalıştım. İstanbul’da Tıp Fakültesi’nde okurken ilk iki yılımı Sirkeci’de bir otel odasını iki inşaat işçisiyle paylaşarak geçirdim. Ders zamanı okula gider, kalan zamanda da onlarla inşaatlarda çalışırdım. Bir yanda anatomi dersi, öte yanda inşaat işçiliği... Stajımı yaptıktan sonra az çok hasta tedavi edebilir duruma geldiğimde hocam Cihan Abaoğlu beni evlere hastabakıcı olarak göndermeye başladı. Hastanın başında 24 saat bekleyip, acil durumda müdahale etmekti görevim. Fakat tabii yeri geldiğinde adamı tıraş da ediyordum, altını da temizliyordum. Cebiniz para gördü mü peki? Ayda burs parası olarak 60 lira alırdım. Hastabakıcı olarak bir eve gittiğim zaman ise günde 15 lira kazanıyordum. Ama ev sahiplerinin artık yemeklerini önüme koymaları çok ağrıma giderdi. İlk paramı aldığımda fırına koşup paranın hepsiyle ekmek aldım. Çiğnemeden yuttum, patlayana kadar yedim. Sonunda da kustum. Ekmeğin yanında biraz da peynir alsaydınız... Ekmekleri görünce açlık korkumu yeniyor, huzur buluyordum. Yıllar sonra bile kaldığım otel odalarında baş ucumdaki komodinin üzerine bir somun ekmek koyar, ancak ona bakarak uyuyabiliyordum. Bu tünelin sonunda hiç mi ışık yok Cüneyt Bey, hep mi böyle karanlık? Öğrencilik yıllarımda hoş günler de geçirdim. Eskişehirli birkaç arkadaş beraber kalıyorduk. Adam başına 45 lira kira düşüyordu. Ben hikâyeler karalıyorum, Tekin (Elagöz) şiir yazıyor, Cengiz (Çelikten) de düz yazı denemeler. Cengiz ayrıca iyi balıkçıydı... Hah şöyle, güzel bir balık yiyelim bari en azından. (Gülüyor) Haftada bir Cengiz tuttuğu palamutları getirirdi, yanına da bir şişe 75 kuruşluk Güzel Marmara şarabı açardık. Cemal Süreya, Turgut Uyar gibi isimler de aramıza katılır, sohbetin dibine vururduk. Kadife yumuşaklığında bir sesi vardı Cemal Süreya’nın. O muhabbetlere doyum olmazdı. Acı tatlı günlerle fakülte bitti... Peki ya sonra? Hocalarım üniversitede kalıp akademik kariyer yapmam için çok ısrar etti. Ama ben elimde bir tek steteskopla tuttum yine Anadolu’nun yolunu. Yıl 1963, Artist dergisinin yarışmasına katılıyorsunuz. Doktorluğu bırakıp oyuncu olmak büyük bir kumar değil miydi? Aslında nörolog olmak istiyordum ama boş kadro yoktu. Hastanede boğaz tokluğuna çalışıyorsun. Kadrolu olmadığın için yemek de vermiyorlar. Hoş ben hemşirelerin yemeklerini yerdim ama (gülüyor)... Yakışıklı olmanızın avantajını kullanıyordunuz anlaşılan. Çalışmaktan, yakışıklı olup olmadığımın farkında bile değildim. Üniversite son sınıfta bir kız gelip, “Gözlerin ne güzel öyle yeşil yeşil” deyince, hayatımda ilk kez bir aynaya baktım, ulan hakikaten yeşilmiş... Ancak o zaman, 23 yaşında fark ettim gözlerimin rengimi. Ve kızların peşinden koşmaya başladınız... Para yok, pul yok nasıl koşacaksın? Bir defasında beraber olduğum kadının iç çamaşırlarıma iğrenek bakmasını hiç unutmam. Niye kirli miydi? Hayır, yamalı da, kirli de değildi. Onları anam Sümerbank pazarından alıp kendi elleriyle dikmişti. Ama çivitle o kadar çok yıkamıştı ki kirli gibi duruyordu. O gün ceketimi satıp iç çamaşırı aldım kendime. Bu olay nasıl içime işlemişse, şöhret olduktan sonra durmadan atlet, kilot alıyordum. Hastalık haline gelmişti bende. Sinemada çılgınca işler yaptınız. Özel hayatınızda da var mıydı böyle delilikleriniz? Olmaz mı? Bir keresinde Paris’te Ajda’nın misafir edildiği köşkte yemeğe davetliyiz. Hülya Koçyiğit, Erkan Özerman falan da var. Baktık at üstünde bir adam geldi davete. Otomobil daha icat edilmemiş miydi? (Gülüyor) Cüneyt Arkın’dan dayak yemek ister misin İzzet? O kadar da yaşlı değiliz. Neyse adam elmas kralı Tosunyan’mış. Masadakilere elmas dağıtmaya başladı. Ben de biraz içmişim. “Ulan” dedim kendi kendime “Sen atla gelirsin de ben gelemez miyim”... Eyvah eyvah! O kafayla çıktım evden. Paris’te şiir gibi bir pazar yeri vardır, meyveler sebzeler atlı arabalarla gelir. Oradan bir at satın aldım. Atladım sırtına, Ajda’nın evinin kapısına dayandım. İnan oraya kadar nasıl geldim bilemiyorum. Ajda’nın o anki suratı hâlâ gözümün önünde (gülüyor). Yılmaz Güney’i aratmıyorsunuz kafanıza eseni yapmak konusunda. Yılmaz müthiş bir insandı. Bazen bana gelirdi, oturup içerdik. Anadolu geleneklerine göre saygı icabı kadehi alttan tokuşturmak gerekir. Kim daha alttan vurursa karşısındakine o kadar saygı duyuyor demektir. Kim kazanırdı bu “yarışı”? Sen daha alttan vuracaksın, ben daha alttan vuracağım derken bir gün baktım Yılmaz evin bodrumuna inmiş. Oradan aşağısı yok ya (gülüyor)... Öylesine güzel dostluğumuz vardı ki... 12 Mart döneminde Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz’ın hak ettiği ödülü siyasi nedenlerle ona değil bana verdiler. Ben de reddettim tabii. Tavrı ne oldu? “Ağam helal olsun, içkiler benden” dedi. Artist dergisinin yarışmasında neler oldu? Aslında ondan önce Eskişehir’de askerlik yaparken, bizim kışlanın yakınında Göksel Arsoy ile birlikte “Şafak Bekçileri”ni çeken Halit Refiğ ile tanışmıştım. Yarışmaya girmemi Halit Abi istedi. Kazanınca da “Gurbet Kuşları”nda verdiği rolle sinema maceram başladı. Peki Dr. Fahrettin Cüreklibatur’u Cüneyt Arkın yapmak kimin fikriydi? Artist dergisinin yöneticisi Recep Ekicigil, Cüneyt Gökçer’in Cüneyt’ini, Arkın Kitapevi’nin sahibi Ramazan Arkın’ın da Arkın’ını birleştirip beni öyle lanse etti. Çapkınlık günleri de başlamıştır şöhretle birlikte herhalde. Vallahi hiç vaktim yoktu çapkınlığa falan. Cumartesi pazar dahil günde 16 saat çalışırdım. Senede 24 film çektiğim olurdu. (O ana kadar sessizce bizi dinleyen eşi Betül Hanım lafa giriyor...) - B.A: Şah döneminde Cüneyt, İran’da öyle meşhurdu ki kadınlar Fahrettin diyorlar başka bir şey demiyorlardı... Evli miydiniz o zaman? B.A: Gizli gizli çıkıyorduk. Beni etrafa sekreteri diye tanıştırıyordu. O aralar İran’dan Stella Sait diye bir kadın geldi, prensesmiş. Kadın nasıl aşık bizimkine anlatamam. Cüneyt’e hediye etmek için avuç dolusu mücevher getirdi. C.A: Meğer mücevherler kraliyet ailesine aitmiş. Hepsini iade ettik tabii. Kadın inanılmaz zengin, saçını yaptırmak için sabah kalkar uçakla Tahran’dan Paris’e gidermiş düşünsene. B.A: Sonunda Cüneyt için bileklerini kesip intihar etmeye kalktı. Nasıl sabrettim bütün hepsine bilmiyorum. C.A: İlber Ortaylı bir gün yemekte bunlardan bahsetti bana. “Ulan sen nereden biliyorsun?” diye sordum. “Senin yüzünden neredeyse İran’la Türkiye arasında savaş çıkacaktı” dedi. B.A: Vallahi güzel de kadındı ha. Evet deseydin, bütün İran şimdi senindi. C.A: Demek seni ne kadar seviyormuşum ki gözüm hiçbir şey görmüyormuş. Betül Hanım, nasıl tanıştınız Cüneyt Bey’le? B.A: Bir toplantıda karşılaştık. Biri Hanya’dan, diğeri Konya’dan gelmiş iki insandık... Herkes Cüneyt Arkın diye peşinden koşuyor, ben bir köşede oturmuş hiç ilgilenmiyorum. Bu tavrım dikkatini çekmiş olmalı ki, geldi dansa davet etti. C.A: Yahu ben öyle yalnızdım ki o kalabalığın içinde. Halbuki en popüler olduğunuz günler... C.A: Kiminle konuşacaksın ki? Atıf Yılmaz, Lütfi Akad, Halit Refiğ ile zaman zaman şiirden, edebiyattan falan bahsederdik. Onların dışında kafa dengim kimse yoktu. O gün baktım Betül de yalnız, dikkatimi çekti. Betül Hanım’ın ailesi tepki gösterdi mi kızlarının Türkiye’nin en meşhur jönüyle birlikte olmasına? B.A: Hem de nasıl! İlk günlerde “Asla olmaz böyle şey” diye kıyameti kopardılar. C.A: Sonra babası beni tanıdı; doktorluk geçmişimi, Anadolu geleneğimi falan öğrendi de öyle razı oldu. Cüneyt Arkın’a “Nayır” diyen kadın oldu mu hiç? Hiçbir kadınla o kadar yakın ilişkiye girmedim, öyle bir cevap alacak teklifte de bulunmadım. Duyan da karşımda bir melek oturduğunu sanır... Bir kanatlarınız eksikmiş Cüneyt Bey... (Gülüyor) Sözü hep çapkınlığa getirmeye çalışıyorsun ama vallahi yoktu o taraklarda bezim. Betül’le nişanlı olduğumuz dönem birkaç ufak maceram olmuştur o kadar. Zaten bu yüzden yapmadık dedikodu bırakmadılar arkamdan. Ne tür dedikodular? Bir ara ayrıldık Betül’le. Tek başıma dolaşıyorum geceleri, birkaç duble içip eve dönüyorum. Kadınlarla hiçbir ilişkim yok, kapatmışım o defteri. Bir gün arkadaşlarla oturuyoruz; “Sen şey misin?” dediler. Şey ne demek? Eşcinsel mi? Zamparalık yapmayınca etrafa da bu dedikoduyu yaydılar. Zaten öyle çok yalanlar yazılıp çizildi ki hakkımda... Bir gazete patronu Türkan Şoray ile aşk yaşadığımı söylememi bile istedi. Durup dururken neden aşık olacakmışsınız Türkan Şoray’a? Gazetenin tirajı düşüyormuş, bunu hazmedemiyorlardı. Sansasyon lazımmış. Birden kafam attı, “Ben nişanlıyım, Türkan da Rüçhan Adlı ile beraber. Siz bizi kendiniz gibi mi sanıyorsunuz? Şöhret uğruna gururumuzu feda etmeyiz” dedim ve vurdum kapıyı, çıkıp gittim. Arkamdan “Cüneyt, bittin oğlum sen, öldün. Bak gazeteler hakkında neler yazacak” diye bağırmaya başladı. “Türkan Şoray uğruna intihar etti” diye yazamayacakları kesin.... Onu yazmadılar ama o günden sonra gazeteler en iğrenç iftiralarla saldırdılar. En kötüsü de “Cüneyt Arkın, karısı ve çocuklarının olduğu evde erkeklerle seks partisi yapıyor” diye yazmalarıydı. Gerçekten fazla abartmışlar... Neyse aradan birkaç yıl geçti, Gülşen Bubikoğlu ile film çekiyorduk. Setin dışında müthiş bir kalabalık, bizi görmek için toplanmış. Baktım bu meşhur gazete patronu geldi. Kalabalığa şöyle bir baktı; “Gerçekten halkın sevdiği sanatçıya, kimsenin gücü yetmezmiş. Yenildik!” dedi. Sonra bir de utanmadan “Sizin şöhretiniz benim de param ve gücümle Türkiye’de neler yaparız kim bilir” demez mi! Cevap bile vermedim, çünkü değmezdi. Şöhretin bedelini ruhen olduğu kadar biraz fiziksel olarak da ödediniz sanırım... Biraz lafı hafif kalır. Malkoçoğlu’nun çekimleri sırasında balkondan atın sırtına atlayacaktım. At ürküp kaçtı, kıç üstü betona çakıldım. İnanılmaz bir acı duyuyordum. Alt tarafım tutmuyordu. Doktordum, anladım omurgam kırılmış, felç olmuştum. Korkunç bir duygu olmalı... Tek düşündüğüm şey çalışamayacak olmamdı... Karım ve iki oğlum açlığa mahkum olacaklardı. Ertesi gün teşhis kondu, sol bacağım artık benim değildi. Geceleri uyuyamıyordum. Betül sabahlara kadar ağlıyordu. Bir gece aklıma delice bir şey geldi. İntihar değil herhalde? Dur da dinle... Sürünerek mutfağa gittim, titriyordum, boğuluyordum. Masanın üzerindeki ekmeği aldım, öptüm alnıma koydum. Boğazlanmış bir hayvan gibi “çalışmalıyım, çalışmalıyım” diye ağlıyordum. Kararımı verdim, ayağa kalkıp... (Cüneyt Arkın’ın burada gözleri doluyor, konuyu değiştiriyoruz). Kaç kırık var vücudunuzda? Kalbim hariç her yerimde kırık var (gülüyor). Şaka bir yana bu işi yapmak için ya sevdalanacaksın ya da manyak olacaksın. Bir dönem alkol problemiyle de “boğuştunuz”... Düşün daha 25-26 yaşındayken girdim bu dünyaya. Yılın neredeyse 365 günü çalışıyordum. Ayda bir-iki kadeh içmek hakkım bile yoktu. Her sabah 7’de sağlıklı, refleksleri saat gibi çalışan bir şekilde sette olmam lazımdı. “Benim” diyen dublörden fazla at üstünde koşturup, oradan oraya zıplıyordunuz üstelik. Mecburen 45 yıl 72 kiloda kaldım. Trombolinlerim, yüksek atlama sırığım, atlarım, hepsi bu kiloya göre ayarlanmıştı. Bedenim değil ruhum yorulmuştu. Kendime ait hiçbir şey yoktu hayatımda. “Şişede balık olayım” bari mi dediniz? Önce akşamları birkaç duble ile başladı. Altı ay sonra şişeleri dipliyordum. Bir gece Safa Önal boş şişelere bakıp “Sen sarhoş olmak için değil ölmek için içiyorsun, intihar ediyorsun” demişti. “Yolun sonuna” yaklaştığınızı ne zaman fark ettiniz? Bir gece Kulüp 12’nin kapısındaki iri yarı adam sinirime dokundu. “Buranın fedaisi misin?” dedim “Evet, haracını da ben yerim” deyince “Silahın var mı?” diye sordum. Bir Smith&Wesson çıkardı, elinden alıp kurşunlarını boşalttım sonra içine tek bir kurşun koyup namluyu kafama dayadım. Filmlerde çok gördüm ama gerçek hayatta Rus ruleti oynayan biriyle ilk kez konuşuyorum. Çektiniz mi tetiği? Çektim ama patlamadı. Silahı fedaiye uzattım “Şimdi sıra sende” dedim. Korkudan gözleri büyümüştü. O an anladım ki artık ölüm hakkımı kullanıyorum. Kırılma noktası bu olay mı oldu? Evet. Ardından bir psikiyatra gittim, durumu anlattım. Adam “Sonun ya ölüm ya intihar, kendinden öç alıyorsun” dedi, “Senin yaşında genç bir adam bütün bunları kaldıramaz”... Sonradan bu acı tecrübeleri gençlere ders vermek adına paylaştınız. 20 yıla yakın Türkiye’nin dört bir yanını gezdim. Gençlere alkol ve uyuşturucu konusunda bilgiler verdim, ailelerle dertleştim. Çünkü aile değerleri sağlam olursa çocuklar da bu belalardan uzak kalıyor. James Bond olmayı reddettiğiniz konusunda bir şehir efsanesi dolanır dillerde. Efsane falan değil, gerçekten reddettim... Adamlar buraya kadar geldiler ama ben sıcak bakmadım. Benim yerime de Roger Moore’u James Bond yaptılar. Hoppala! Ayağınıza kadar gelen fırsatı niye elinizin tersiyle itiyorsunuz? Hollywood’da özel hayat falan kalmıyor. Ne istediğin gibi gezebiliyorsun ne de dostlarla bir-iki laf edebiliyorsun. Burada da özel hayatım yoktu ama milletimin içindeydim en azından. Kendi çöplüğümde ötüyordum. Yıllar sonra bir davette Ömer Şerif’le karşılaştık. “Her şeyim var ama vatanım yok” dedi bana. O dolarları kazanabilmek için vatansız olacaksın arkadaş. Bu da bana uymaz. Biraz da hayal kırıklıklarınızdan söz edelim. “Dünyayı Kurtaran Adam” gelmiş geçmiş en kötü filmler arasında gösteriliyor. Türk sinemasında o kadar kalitesiz filmler çekildi ki “Dünyayı Kurtaran Adam” onların yanında zemzemle yıkanmış gibi kalır. O filmde emek vardır, absürddür, saçmadır ama kötü değildir. O peluş canavarlar dillere destan... İskeletleri de, canavarları da gece sabaha kadar uğraşıp ben yapıyordum. Sabah olunca da çekimlerde parçalıyordum. Bunca film arasında neden hiç kötü adamı oynamadınız? Oynamaz olur muyum? “Yaralı Kurt”taki topal kiralık katil rolüyle ödül bile aldım. Yeni filmim “Panzehir”de de bir kez daha kötü adamım çok şükür. Niye “Çok şükür” dediniz? (Gülüyor) Artık kötü adamlıkta para var. Bizim oğlan (Murat Arkın) girdi önce “Panzehir”e. “Baba birlikte oynayalım mı?” dedi. Onunla oynamak büyük zevk benim için. Bir de mafyayı çok iyi tanırım ben, hayatım onların içinde geçti. Rolün hakkını verebileceğimi düşündüm. Yönetmenimiz Alper Çağlar da çok iyi bir iş çıkardı. Hollywood ayarında sıkı bir film oldu. Konusu ne filmin? Çağa ayak uydurup “kurumsallaşan” acımasız bir mafya babasını canlandırıyorum, bizim oğlan da benim gençliğimi oynuyor. Filme, Türkiye dışında Norveç, Amerika, İtalya, Fransa ve Almanya olmak üzere beş ayrı ülkeden oyuncular katıldı. Çatışma sahnelerinde polise 12 ihbar yapılmış, hatta Bülent Ersoy da Zincirlikuyu’dan geçerken gerçek sanıp “Niye dövüyorsunuz çocukları?” diyerek çekimleri durdurdu (gülüyor).T24
Buse Terim'in Merak Edilen Kına Gecesi
Son dönemlerde bütün zamanını düğün hazırlıklarına ayıran Buse Terim gösterişin eksik olmadığı bir kına gecesi yaptı. Burcu Esmersoy ve Sienm Kobal gibi ünlü isimlerinde bulunduğu kına gecesini Dubai'de yapan Buse Terim kıyafeti ile dikkat çekti.kaynak:http://gecce.com/
Aziz Yıldırım Avrupa'yı Sarsacak Bir Golcünün Peşinde
Akşam gazetesi yazarı Alaattin Metin Fenerbahçe'deki son gelişmeleri yazdı.Fenerbahçe'nin önemli bir golcü transferi hazırlığında olduğunu iddia eden Metin'in yazısı şu şekilde; 'Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu erken ilan etmesi, stres yüklü taraftar ve futbolcuları rahatlattı. Durumdan memnun olanlar, “Yıllarca son maçlara kadar stres yaşadık. İlk kez bu güzelliğin keyfini çıkarıyoruz” diyorlar. Ama bazıları ise “Şampiyonluk ile lig havasının kaybolduğunu da” söylüyor. Trübünlere baktım. Yağmura rağmen tıklım tıklım doluydu. Gelin gibi süslenen stada sanki maça değil, düğün evine gidiliyormuş gibi herkes mutluydu. Futbolcuların sahaya ayak bastıkları an, santra yuvarlağında “Ligin kralı biziz” duruşları sevginin doruğa çıktığı andı… Ersun Yanal kendi stadındaki kapanış maçını “iyi sonuçla bitirmek için” takımını tam kadro sahaya çıkardı. Ersun Yanal demişken söyleyeyim; Gelecek sezon için kolları sıvadı. Ekibi ile harıl harıl çalışıyor. Plan, program yapıyor. Yakında Başkan Aziz Yıldırım ile masaya oturup, düğmeye basarlar… Hedef golcü transferi Ne mi olacak? Şampiyonluğu yaşayan her Fenerbahçelinin kafasında transfer var. Başkan Aziz Yıldırım’ın hırsını ve 16 yıllık tecrübesini bilenler, Başkan bizi heyecanlandıracak, havaya sokacak iyi transferler yapar” diyorlar… Bende duydum. İsim bilmiyorum ama, Avrupa çapında, ses getirecek çok ünlü bir oyuncu ile temaslar başlamış… Sadece oynadığı yeri öğrenebildim; GOLCÜYMÜŞ… Sakin Emenike, Kuyt, Sow var demeyin. Dünya kupasına gidecek oyuncular var. Onlar ligin ilk haftalarında olmayabilirler. Bir de biliyorsunuz, başkan açıkladı, garanti değil ama, Fenerbahçe’nin gelecek sene Şampiyonlar Ligi’ne katılma ihtimali olduğunu söyledi. Herhalde bir bildiği vardır… Mesela, gerekçeli karar daha açıklanmadı. UEFA’da da sıkıntıların olduğu söyleniyor… Ne kadar doğrudur bilemem ama, “Bir ihtimal“ de olsa o açık kapı insanı heyecanlandırıyor. Fenerbahçe seneye Avrupa ya giderse, gitmeyecekmiş gibi rahat hareket eden kulüplerin vay haline.. Galatasaray'dan Caner misillemesi Bonservisi elinde olan Caner için GS devreye girmiş. Caner’in de yakınlarına Oynadığım futbol belli. F.Bahçe’de kimin ne aldığını da belli… 3,5 milyon eurodan aşağıya imza atmam” dediği konuşuluyor. Maç öncesi locaların koridorunda dolaşırken, çok inandığım ve güvendiğim transfer piyasasının kulağı delik kişileriyle karşılaştım. Konu Caner’di… Birisi, benim de bildiğim, Beşiktaş’ın hocası Bilic’in Caner’i çok istemesiydi… Ama bir başkası daha farklı söylemde bulundu. O da Galatasaray’ın da gizliden gizliye devreye girdiği…” Şaşırdım. İki kulübün arası bu kadar gerginken, olsa olsa Caner ile misilleme transfer dedim. Hayır” dedi. Gerekçe olarak da Caner’in bonservisinin elinde olmasını, Galatasaray’ın Caner gibi savaşçı bir oyuncuya ihtiyacı bulunmasını” anlattı… Ve bir şey daha duydum; bonservisi elinde olan Caner, her ne kadar Ben Aziz Yıldırım’ın karşısında para konuşmam. Başkanıma saygım sonsuz” dese de, yakınlarına 'Oynadığım futbol belli. Fenerbahçe’de kimin ne aldığını da belli… 3,5 milyon eurodan aşağıya imza atmam” diye de söylemde bulunuyormuş. Sakın kimse bu sözlerim arkasında bir neden aramasın. Ben sadece konuşulanları söylüyorum. Ama Caner ile Fener’in 2.5 milyon euroya el sıkışacağı da ifade ediliyor'Eurosport
Reklam
Bu Yaz İstanbul'u Konser Maratonu Bekliyor
Geçen sene Gezi eylemleri gerekçesiyle iptal edilen birçok konserin ardından bu sene İstanbul birbirinden ünlü isimlere ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Türkiye’ye ilk kez gelecek Lady Gaga, Justin Timberlake, Pixies gibi sanatçı ve grupların yanı sıra Bob Dylan, Metallica, Manu Chao, Massive Attack ve Kaiser Chiefs‘in yolları da bir kez daha Türkiye’den geçecek. Yaz konserlerinin sıralı tam listesini gazeteci ve müzik yazarı Çetin Cem Yılmaz kendi blogunda listeledi.
Guardian'dan Sanat Tarihinin Unutulmaz 10 Yüzü
Mısır’ın kudretli kraliçesi Nefertiti’den gizemli Mona Lisa’ya, doğanın ‘ çığlığını ‘ hisseden Perulu totemden Marilyn Monroe’ya… The Guardian’dan Jonathan Jones, sanat tarihinin unutulmaz yüzlerini derledi.
Reklam
Selim Sesler'i Kaybettik...
ÜNLÜ klarnetçi Selim Sesler İstanbul’da kalp yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Cenazesi, memleketi Edirne’nin Keşan İlçesi'ne getirilecek olan Sesler, öğleden sonra toprağa verilecek.Roman müziğinin önde gelen isimlerinden olan 57 yaşındaki Selim Sesler, kalp yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğü İstanbul’daki özel bir hastanede dün akşam hayatını kaybetti. Evli ve 3 çocuk babası olan Selim Sesler, bugün öğle vaktinde Edirne’nin Keşan İlçesi’nde bulunan İki Minareli Çarşı Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Enez Yolu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. SELİM SESLER KİMDİR? Roman kökenli Türk müzisyen ve klarnet virtüözü. Edirne’nin Keşan İlçesi’nde doğdu. Dramalı (Yunanistan) profesyonel bir zurnacı ailesinden gelmektedir. 1923'te mübadele sonucu Keşan'ın İbriktepe Köyü'ne yerleştiler, daha sonra Keşan'ın Yenimescit Mahallesi'ne taşındılar. Sesler önce zurna çalmayı öğrendi, ancak 1960'larda davul-zurnacı ailelerden gelen birçok genç, ince çalgı enstrümanlarını öğrenmeye başladığı sırada o da klarnete geçti. 14 yaşındayken köy düğünlerinde ve panayırlarda çalmaya başladı. 1980'lerde, daha büyük merkezlerde çalmaya giden Roman müzisyenlerine katılarak, müzik yeteneğini geliştirmek üzere İstanbul'a gitti. İstanbul'da, restoranlarda fasıl heyetlerinde, Ferhan Şensoy tiyatrosunun müzikallerinde, Romanlar'ın ve Roman olmayanların düğünlerinde çaldı ve birçok kayıt yaptı. 1998'de Brenna MacCrimmon ile birlikte Kanada turnesine katılarak Türk Romanları'nı ve kendi Rumeli kökenlerini temsil etti. Zengin müzikal deneyimleri sonunda, bölgeye ait zengin bir repertuar ve çalma tarzı edinerek, canlı bir arşiv niteliği kazandı. Gerek Romanlar gerek Roman olmayanlar arasında, doğaçlamalardaki ustalığı ile hem düğün havalarının, hem de günün dans ezgilerinin baş yorumcusu olarak ünlendi. Fatih Akın'ın Duvara Karşı ve İstanbul Hatırası filmlerinde müzikleri yer almaktadır. Ünsal YÜCEL/KEŞAN (Edirne), (DHA)
Aşık Veysel Müzikali Ünlü Ozanın Memleketinde Sahnelendi
Karabük Üniversitesi'nde eğitim gören 20 öğrenci, ünlü halk ozanı Aşık Veysel'i, memleketi Sivas'ın Şarkışla ilçesinde sahneye koyduğu müzikalle anlattı. Öğrenciler, Şarkışla'daki Seyfettin Soysal Konferans Salonu'nda, ünlü ozanın hayatını ve sanatını, sahneye koydukları müzikalde canlandırdı. Gençler, oyunu, çocuklara ayrı, ilçe protokolüne ayrı olmak üzere iki ayrı seansta sahneye koydu. Şarkışla Kaymakamı Davut Gül, AA muhabirine yaptığı açıklamada, müzikali çok beğendiğini belirterek, 'Karabük Üniversitesi'nden Şarkışla'mıza gelen yaklaşık 20 kişilik bir grup, bugün Şarkışla'da Aşık Veysel'i sahnede sergiledi. Bu hem Aşık Veysel anlamında ilk müzikal hem de Şarkışla'da sergilenen ilk müzikal. Ben bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum' dedi. Gül, gençlerin yetenekli olduklarını söyledi. Şarkışla Belediye Başkanı Ahmet Turgay Oğuz, bu güzel programı ilçede icra eden bütün öğrencilere teşekkür ederek, 'Böyle bir değerimizin varlığı tabii ki bizi gururlandırdığı gibi bütün Türkiye'yi de gururlandırıyor. Burada bu sanat icra edilirken şunu anladım ki biz gerçek manada Aşık Veysel'i tanıtamıyoruz. Bu kardeşlerimiz gerçekten güzel bir tanıtım yaptılar' diye konuştu. Müzikal sırasında gözyaşlarını tutamayan Aşık Veysel'in torunu ve projenin danışmanı Nazender Süzer, çok anlamlı bir müzikal olduğunu belirterek, şunları kaydetti: 'Aşık Veysel'i yaşamayan, sadece kitaplardan tanıyan, televizyonlardan tanıyan gençler, Aşık Veysel'i o kadar güzel yansıttılar ki, o kadar güzel ifade ettiler ki ve Aşık Veysel'in müzikalini, Aşık Veysel'in doğduğu toprakta sevenleriyle paylaştılar. Bu anlatılmaz bir tarifti. Önce öğrencilerle dolu olan bir salonda, sonra da il protokolü ve Şarkışlalı'larla dolu bir salonda anlattılar. Hemşehrileri Aşık Veysel'i yalnız bırakmadılar, unutmadıklarını gösterdiler.'Müzikalin yazarı ve yönetmeni Numan Çakır da, gösterilen ilgiden memnun olduğunu dile getirerek, 'Aşık Veysel müzikalinin ilk turnesine Şarkışla'dan başladık. İstanbul'da devam edeceğiz. İyi ki de Şarkışla'da başlamışız. Çünkü Aşık Veysel Sivaslı. Bütün Şarkışla halkına ve Şarkışla Kaymakamı Sayın Davut Gül'e, yöneticilere teşekkür ediyorum. İyi ki varlar' ifadelerini kullandı.CNN Türk
Reklam
Dünya'nın En Tehlikeli 5 Yürüyüş Parkuru
Gezgin kişi hayatında en azından bir kere de olsa tüm korkularına karşı gelerek adrenalini olanca coşkusuyla hissetmek ister. Sizler için derlediğim nefes kesen, adrenalin garantili yürüyüş rotaları. Korkularınızla yüzleşmeye hazır mısınız?
Ünlülerin Egzersiz Sırları
Hep formunda olan ünlülerin en büyük sırları tahmin edebileceğiniz gibi spora olan düşkünlükleri. Peki ama kim, hangi egzersiz yöntemini tercih ediyor ve ne kadar uyguluyor? Pegarose.com sizi ünlü yıldızların spor salonuna götürüyor. İşte ünlülerin zayıf kalma sırları ve tercih ettikleri sporlar… Kate Middleton Kate Middleton’ın izinden gitmek, bir prenses fiziğine sahip olmak demek. Yapmanız gereken, egzersiz topu ile dambıl sahibi olmak ve spora 60 dakika ayırmak. Her gün bir saat çökme (squat) hareketi, kol egzersizi ve mekik hareketini içeren bir egzersiz kombinasyonu yapmak. Gwyneth Paltrow İkin çocuk annesi olan oyuncu, ikinci çocuğunu dünyaya getirdikten sonra kilo vermekte biraz zorlandı ama bir antrenör eşliğinde özel bir egzersiz çalışmasıyla kilolarından kurtuldu. Gwyneth Paltrow sporu eğlenceyle birleştirmeyi seviyor. Dans etmekten büyük keyif aldığını söyleyen oyuncu, kız arkadaşlarıyla diskoya gittiğini ve Michael Jackson klasikleri eşliğinde dans ederek hem stres hem de ter attığını söylüyor. Bu tarzı sevdik doğrusu! Natalie Portman Siyah Kuğu (Black Swan) filminde bir balerini canlandıran Portman, bu role hazırlanırken haftanın altı günü, günde beş saat bale çalışması yaptı. Azmine hayranız! Aynı zamanda formda kalmak için mat üzerinde yer hareketleri ve kardiyo yaparak kaslarını güçlendirdi. Cameron Diaz Cameron Diaz tam bir spor insanı! Sörften tutun da pilatese, koşuya ve yürüyüşe kadar her tür egzersizi yapıyor. Diaz’ın egzersiz sırlarını paylaştığı bir kitabı bile var.Jessica BielJessica Biel, bale ile aşk yaşıyor adeta. Zarif vücudunu baleye borçlu! Sadece bununla yetinmiyor. Spor eğitmeni eşliğinde yoga ve tırmanma sporları yapıyor.Naomi WattsNaomi Watss, harika poposunu ve incecik belini özel bir egzersiz programına borçlu. Pilates topu üzerine uzanıp diziyle göğsüne doğru tekme hareketi yapıyor. Siz de deneyin. 20 tekrardan sonra poponuzda yanma hissedeceksiniz.Victoria BeckhamFit vücuduyla her zaman göz dolduran Victoria Beckham, kişisel egzersiz koçu Mandy Ingber’ün yogalazofi denilen tekniği ile çalışıyor. Yogalazofi, egzersiz ile gerilme hareketlerini, duygusal enerji kanalı ile kombine eden bir spor türü.Reese WitherspoonReese Witherspoon, gün aşırı yürüyüş ve koşu yapıyor. Bunun dışında spor hocası eşliğinde koşu, yoga ve pedal çevirme egzersizlerinden oluşan bir özel program da uyguluyor.Megan FoxMegan Fox tam bir spor tutkunu. Uyguladığı egzersiz programında en az beş dakika kardiyo ile ısınma, beş dakika dinlenme şeklinde başlıyor spora. Sonra üst beden hareketleri ile karın sıkılaştırıcı hareketler ve dinlenme şeklinde bir program uyguluyor.BeyonceÜnlülerin spor eğitmeni olarak bilinen Marco Borges’in Power Moves felsefesine dayanan bir programını uygulayan Beyonce, böylece aynı anda birden fazla kas grubunun çalışmasını sağladı. İnterval (aralıklı) egzersiz yaparak, yani koşu bandında birbirini izleyen şekilde hızlı koşu ve normal koşu yaparak daha kısa sürede daha fazla kalori yaktı. Beyonce birkaç dakikası dahi olduğunu bilse, nerede olduğu fark etmeden, fazladan kalori yakmasını sağlayacak çömelme, zıplama, şınav hareketleri yapabiliyor. Azmine hayran olmamak elde değil!Kelly Osbourne Kelly Osbourne’un düzenli fitness başarısının sırrı, son zamanların popüler egzersizi “bar yöntemi”ni tercih etmesi. Vücudu sıkılaştırıcı bu metot, yoğunlaştırılmış bale ve pilates karışımı egzersiz anlamına geliyor. Osbourne, 2010 yılından bu yana, haftada üç kez, 60’ar dakikalık antrenmanlara katılıyor. Bar yöntemi, beli inceltip, bacak kaslarını sıkılaştırıyor. Bu egzersizi yaptığından beri Osbourne şimdiye kadarki en iyi vücut şekline sahip.Jennifer HudsonHudson’a göre kilo verme hedefinde motivasyonunuz için en etkili şey, kötü yiyeceklerden kaçınmak. Diğer önemli mesele de dayanıklılığı artırmak, yani vücuda kas eklemek ve hareketli olmayı sürdürmek. Hudson, “İstediğim kilodayım. Ama hep ‘Daha fazla kilo verme, bitir şunu’ dediklerini duyuyorum. İnsanlar benim hala kilo vermekte olduğum izlenimini sürdürüyorlar ama ben kilo vermiyorum” diyor. Şimdi kilosundan memnun olan Hudson, hala düzenli olarak kardiyo egzersizi yapıyor ve tartıdaki kilosunu korumaya devam ediyor. Siz de Hudson gibi hedeflediğiniz kilodaysanız, haftada iki ya da üç kez spor yapmaya devam edin.
İspanyollar RTÜK'ü Eleştirdi
İspanyollar Shakira ile Rihanna’nın birlikte söylediği “Can't remember to forget you” adlı video klibi eşcinselliğe çağrışım yapıyor gerekçesiyle yasaklayan RTÜK’ü eleştiri yağmuruna tuttu. İspanyollara göre RTÜK’ün gerekçeli kararının yazılı içeriği videokilpten daha erotik. Shakira’da videoklibinin yasaklanması ile ilgili ilk defa konuşarak “gelişmeleri izliyorum” açıklaması yaptı. Türkiye’de Shakira ve Rihanna’nın videokliplerini yayınlayan üç televizyon kanalına ceza verildiğini hatırlatan ABC gazetesi, “iki kadın sanatçı ellerini sık sık bacaklarının arasına götürüyor, duvara yaslanarak bellerini ve kalçalarını kıvırtmaya başlıyorlar ,aynı yatağın içine transparan bir giysi ile beraber giren bu kişiler göğüslerini saçları ile kapatarak ritmik hareketlerle kıvrılmaktalar” bu sözler Türkiye’de bu videoklibi yasaklayan RTÜK’e ait hangisi daha erotik yorumunda bulundu. La Razon gazetesi ise, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği başkanı olan Cem Keçe’yi eleştirerek Shakira’nın videoklibinin yasaklanmasında bu kişinin görüşünün önemli rol oynadığını belirtti. Gazete eşcinselliği tabiata aykırı gören ve bunu ailedeki yetiştirme tarzına bağlayan Cem Keçe’nin hükümetin vizyonunu yansıttığını ileri sürdü. Barselona’da çocuğu Milan ile yürüyüş yapan Shakira’nın etrafını çeviren gazeteciler de ünlü sanatçıya Türkiye’deki yasaklama ile ilgili sorular sordu. Olaylardan haberdar olduğunu belirten Shakira polemiğe girmek istemediğini ve gelişmeleri sadece izlediğini söyledi.  (DHA)
Reklam
Eski 'Hacker' İnternet Partisi Kurdu
Kim Dotcom'ın hikayesi 'hacker'lıkla (bilgisayar korsanlığı) başladı ve multimilyoner bir yatırımcılığa doğru ilerledi. Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Virginia eyaletinde hakkında bir dava açıldı. Dotcom, milyon dolarlık internet sitesi 'Megaupload' ile internette yaygın bir 'telif hırsızlığı' yapmakla suçlanıyordu. Hala devam eden davada, 'suç örgütü kurmak'tan yargılanan Dotcom, 20 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor. Yaşadıklarını ise şöyle dile getiriyor: 'ABD böyle bir ülkeye dönüştü ve ben bir sabah bu yeni ABD'ye uyandım.' 'Kendime 'yaşadığımız dünya böyle bir yer ve artık ben de bu dünyanın mağduruyum' dedim. Ve birinin buna karşı durması, bu durumla mücadele etmesi gerekiyordu.' Kim Dotcom, gerçekten de bir sabah farklı bir gerçeğe uyandı. 2 yıl önce bir sabah, Yeni Zelanda'daki evine gelen polisler etrafını sardılar ve ellerini kelepçelediler. Garajındaki tüm lüks arabalarına el kondu. Farklı ülkelerdeki banka hesapları donduruldu. İnternet sayfası 'Megaupload' kapatıldı. Dotcom'un yargılaması böyle başladı. Savcılar, Kim Dotcom'u 'kullanıcıların telif haklarını ihlal ederek bazı içerikleri yüklemesine ve paylaşmasına izin vermek ve hatta bunu desteklemek' ile suçluyorlar. Dotcom ise kullanıcıların yaptıklarından sorumlu olmadığını ve yasadışı bir içerikten haberdar olduklarında onu sayfalarından kaldırdıklarını belirtiyor. Polis baskınından beri Dotcom müthiş bir hukuki mücadele veriyor. Bu mücadeleyle bazı arabalarını ve parasının bir kısmını geri almayı başardı. Ayrıca 'Mega' adlı yeni bir internet sayfası açtı. 'Mega', eski internet sayfası 'Megaupload' ile çok benzer bir hizmet veriyor. Elbette daha detaylı ele alınmış hükümler ve koşullarla. Ayrıca çok daha iyi bir yazılımla. 'Mega'nın şimdiden 100 milyon dolardan fazla ettiği belirtiliyor. Dotcom, herkesi şaşırtarak, kendi siyasi partisini kuracağını açıkladı. Dotcom'un partisi, internet politikalarını temel alan bir siyaset izleyecek. Kendisi 'İnternet Partisi adaletsizlikten doğdu' diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: 'Beni o mutlu dünyamdan çekip çıkardılar. O, benim yarattığım ve yenilediğim bir dünyaydı. Bu benim tamamen başka bir gerçekle yüzleşmeme sebep oldu.' 'Partimizin talebi sosyal adalet, özgürlük ve insan hakları. Biz hükümetlerin insan haklarına saygı göstermesini istiyoruz. Özellikle de gizlilik haklarına. Bu yüzden uluslalararası kamuoyunda büyük bir ilgi göreceğimizi düşünüyorum.' Dotcom, 'İnternet Partisi'nin amacını ise şöyle özetliyor: 'İnternet şu an bir saldırı altında ve biz interneti bu saldırıdan kurtarmalıyız.' Asıl adı Kim Schmitz olan ünlü işadamı, 1974 yılında Almanya'da doğar. 2005 yılında 'Dotcom' soyadını alır. Gençlik yıllarında 'hacker'lık yaparken yakalanır. Ancak bilgisayar güvenliği alanında çalışanlara yardım etmesi karşılığında anlaşma ile serbest bırakılır. Daha sonra iç ticaretle ilgili bir faaliyeti nedeniyle hüküm giyer ve Almanya'yı terk eder. Tayland'da kısa bir süre geçirdikten sonra, Hong Kong'a yerleşir ve meşhur internet sitesi 'Megaupload'u kurar. 2010 yılında Yeni Zelanda'da oturma izni alan Dotcom, burayı 'güvenli cenneti' olarak kullanmaya başlar. Ancak polis baskını sonrası her şey değişir. Dotcom artık devlete ve daha da önemlisi ABD'ye karşı duran biridir. Milyoner işadamının hala Yeni Zelanda'da yaşamasını telif hakkına ilişkin yasalardaki reformlara ve bunun işleri üzerindeki olumlu etkisine bağlayanlar var. Ancak kendisi bu iddiaları reddediyor: 'Burada kalmamın ardında kişisel gerekçeler yok.' 'Telif hakları mevzuatını değiştirmek öncelikle korsan içeriğin üretilmesine dair sorunları çözecektir.' Dotcom'un bir yasa teklifi de var. Eğer herhangi bir film stüdyosu İngilizce bir film yayınlarsa, bu film aynı zamanda Yeni Zelanda'da yayına girmeli. 'Eğer bunu yapmazsanız, ve bir kişi internette korsan versiyonunu bulursa, insanları o içeriği yükledikleri için suçlayamazsınız. Bu neticede sizin hatanız olacaktır.' Siyasete atılacağını açıklayan işadamı, Yeni Zelanda'daki Mana Partisi'ne birleşme teklifi götürdü. Ve etkileyici konuşması sayesinde, Mana Partisi bu teklifi oylamaya açma kararı aldı. Dotcom'un hedefi, Eylül ayında yapılacak seçimlerde parlamentoda birkaç koltuk alabilmek. Yapılan anketler, Dotcom'a desteğin giderek arttığını gösteriyor. Dotcom'a göre bu artan desteğin mimarı Edward Snowden: 'O benim kahramanım. Onun yaptığı fedakarlıklar, bu zamanların en kahramanca hareketleri olarak hatırlanacaktır. Tek başına bütün dünyanın gözlerini adaletsizliğe açtı. Şimdi biz ne yaşandığını biliyoruz ve artık bu konuda bir şey yapabiliriz.'BBC
Reklam
Bunları Mutlaka Yapın! Trabzon'da Gezilecek Harika 10 Yer
etiket
Tarihi ve doğasıyla muhteşem bir şehir olan Trabzon'da gezilecek yerleri sizin için bir araya getirdik. Gerek Trabzon merkezde gerekse turistik yerler ve yaylalarda gidebileceğiniz, eğlenceli şeyler yapabileceğiniz mekanları, doğal güzellikleri sizinle paylaşıyoruz. Haaa, unutmadan Trabzon'da ne yenir diyorsanız hamsili pilavı, martı döneri yemeden dönmeyin!Trabzon gezi rehberimiz sizinle!
19 Mayıs'ta Mykonos
Yunan adalarının en ünlüsü olan Mykonos, her daim ilgi gören ve yoğun turist akınına uğrayan bölgelerden biri. Bu nedenle tüm Yunan adaları turlarında adı geçiyor. Büyük seyahat gemileriyle ulaşım sağlanabilen adaya Kuşadası’ndan düzenlenen turlarla da gidebilirsiniz. Renkli bir gece hayatına sahip olan Mykonos, dar sokakları, küp şeklinde evleri ve taş kaldırımlarıyla en çok seyahat edilen yerlerden biri. Plajlarıyla adından söz ettiren adanın güney kıyısı en iyi kumsallara ev sahipliği yapmaktadır. Mykonos kasabından 4 kilometre uzaklıkta bulunan Platis Gialos bu kumsallardan biri. Adanın başlıca plajlarından olan kumsalın çevresinde pek çok otel ve restoran bulmak mümkün. Pek çok dalış okulunun da yer aldığı plaj, dalış meraklıların uğrak noktası oluyor. Dilerseniz Platys Gialos’tan hareket eden taksi tekneler ile diğer koyları gezebilirsiniz. Mykonos’un en güzel plajları arasında Paradise, Agrari, Super Paradise, ve Elia gelir. Çeşitli kafeler, barlar ve diskoların yer aldığı Paradise, adanın en ünlü plajlarından biridir. Su sporlarına yönelik zengin alternatifler sunan plajda keyifli vakitler geçirebilirsiniz. Tekne turlarının son durağı olan Elia, diğer plajlara göre daha sakin olmasıyla bilinir. Eğer rüzgar sörfü tutkunuysanız Korphos plajı sizin için ideal bir seçim olabilir. Adanın en dikkat çeken özelliklerinden biri ise Çıplaklar Kampıdır.Turistlerin meraklı gözlerine tanıklık eden çıplaklar kampı gerçekten çılgın bir deneyim yaşatabilir. Kendine has bir güzelliği olan Mykonos, beyaz evleri, koyu mavi kapıları, mor-pembe begonvilleriyle müthiş bir görsel şölen sunuyor. Gezilecek en güzel yerlerden biri ise dar sokakları, şapelleri ve taş kaldırımlarıyla ünlü, başkent Hora. Mykonos pek çok tarihi güzelliğe ev sahipliği yapar. Kliseler, müzeler, yel değirmenleri ve eşsiz plajlar Mykonos’ta gezilecek yerler arasındadır. Yel değirmeni, Folklor müzesi, Delos Adası, Arkeoloji müzesi görülmeye değer yerlerdendir. Adanın simgesi olan Yel değirmenleri, hilal görünümündeki limanın ilerisinde bulunmaktadır. Günümüzde işlev görmeyen ard arda sıralanmış beş değirmen, koya ayrı bir hava verir. Değirmenin yer aldığı tepeye çıkarak eşsiz liman manzarasını seyredip Mykonos’un rengarenk begonvilli evlerine hayran kalabilirsiniz. Mykonos’ta her türlü damak zevkine hitap eden restoranlar bulabilirsiniz. Venedik koyu yakınlarında veya sokaklardaki evlerin arasında pek çok restorana rastlayabilirsiniz. Yunan mutfağından lezzetlerden tatmak istiyorsanız koyun en eski mekanlarını tercih etmenizi öneririz. Türk mutfağından izler taşıyan yemekleriyle öne çıkan Yunan mutfağı, musakka, imambayıldı, cacık ve geleneksel Türk tatlılarından baklava gibi lezzetlerle hem gözünüze hem damağınıza hitap eder. Yunan Tavernalarında, nefis Ege mezeleri eşliğinde balıkların tadına vararak felekten bir gece çalabilirsiniz.
5 Yıl Sonra Nerede Olacaksınız?
etiket
Mülakatlarda vazgeçilmez sorulardandır, 5 yıl sonra kendinizi nerede gördüğünüz. İş yerleri bunu merak eder çünkü sizin çalışma azminizi, hırsınızı, tutkunuzu, kendinizi nasıl gördüğünüzü bilmek isterler. Bugün biz size bu soruyu sormuyoruz, onun yerine cevabını veriyoruz. 5 yıl sonra nerede olacaksınız?
Chantelle Büyük Beden İç Giyim Koleksiyonu
etiket
Fransa’nın ünlü iç giyim markası Chantelle, yeni sezon büyük beden koleksiyonunu tanıttı. Kampanya yüzü olarak Avustralyalı büyük beden manken Robyn Lawley’i seçen marka, başarılı bir çekim gerçekleştirdi. Dantel detaylarının ön plana çıktığı koleksiyonda mor ve zümrüt yeşili gibi iddialı renkler kullanılmış. Koleksiyonda renkler ve desenler öne çıksa da siyah ve beyazın vazgeçilmezliği de yerini her zamanki gibi koruyor.
Reklam