Görüş Bildir
Yabancı Futbolcu ve Kulüplerden Soma Mesajları
Soma'da Yaşadığımız derin acı için sosyal medyadan bir çok taziye mesajı atıldı. Ünlü futbolcu ve kulüplerin facebook ve twitter hesaplarından paylaştıkları soma mesajlarını sizler için derledik
Kenan Işık'tan Sevindirici Haber
Yaklaşık 1.5 aydır hastanede tedavi gören Kenan Işık'ın sağlık durumu nasıl? Tüm Türkiye nefesini tuttu Kenan Işık'tan gelecek iyi haberleri bekliyor.Ünlü sanatçı Kenan Işık'ın sağlık durumu hakkında sevindirici haberler ise ardı ardına geliyor. Son gelen bilgilere göre Kenan Işık'ın sağlık durumu iyiye gidiyor. Yaklaşık 1.5 aydır hastanede tedavi gören Kenan Işık'ın sağlık durumu nasıl? Tüm Türkiye nefesini tuttu Kenan Işık'tan gelecek iyi haberleri bekliyor.Ünlü sanatçı Kenan Işık'ın sağlık durumu hakkında sevindirici haberler ise ardı ardına geliyor. Son gelen bilgilere göre Kenan Işık'ın sağlık durumu iyiye gidiyor. (Kenan Işık) GÖZLERİNİ AÇTI Günlerdir eşi Kenan Işık'a refakatçi olan Beril Işık, 'Gözlerini açtı. Bilincinin yerine gelmesini bekliyoruz' dedi. Işık, tiyatrocunun bilinci kapalı olmasına rağmen gözlerini açmasının, dokunmaya tepki vermesinin umutlarını artırdığını belirtti. Tiyatrocuya şiir dinleten, şarkı çalan, Kitap okuyan Işık, şunları söyledi: 'Süreç uzun olacak. Seslenildiğinde, dokunulduğunda yüz ifadesinin mutluluk tablosu çizmesi beni sevindiriyor. Şimdi gözlerini açıyor, dokunulduğunda yüzünde ve vücudunda kıpırdanmalar oluyor. Algıları açık ama bilinci açılmadı. Doktorlar umutlu konuşuyor. Bir an önce bilincinin yerine gelmesini ve bizi tanımasını bekliyoruz.' Bir aydır komada yatan Kenan Işık için doktorlarından açıklama geldi. Kenan Işık için doktorlarından sevindirici haber. Peki Kenan Işık'ın son durumu nasıl? Doktorlar Kenan Işık için ne dedi? Kenan Işık iyileşiyor mu? Kenan Işık son durumu hakkındaki tüm bilgile burada... Geçirdiği beyin kanaması sonucu yaklaşık bir aydır uyutularak tedavi edilen Kenan Işık'tan güzel haberler var. Daha önce de sevdiği türküler dinletilerek tepkisi ölçülen sanatçının bu kez de sevdiği şiirlere tepki verdiği gözlendi. Solunumunu kendisi yapan Kenan Işık'ın sağlık durumu ile ilgili son bilgiler Milliyet.com.tr'de Bir aydır komada yatan ünlü sunucu Kenan Işık, kendisinin sevdiği şiirlerin okunmasına tepki vermeye başladı. İstanbul'da geçirdiği beyin kanaması sonucu bir ayı aşkın süredir tedavi gören ünlü sunucu Kenan Işık, umut vermeye başladı. Beril Işık, eşinin sağlığında her gün biraz daha ilerleme olduğunu belirterek şöyle dedi: Refleks olarak dokunmaya ve sese bilinçsiz olarak gözlerini açıp kapatıyor. Çok sevdiği ve kendisinin de zaman zaman söylediği şiirleri dinletiyoruz. Bilinci kapalı olmasına karşın algıları açık. Kitap ve şiir okuduğumuzda yüzünün şeklinin değişmesi ve ifadesinden, okunanları algıladığını gösteriyor. Solunumunu kendisi yapıyor.Türkiye Kenan Işık'tan gelecek iyi haberleri bekliyor. Peki Kenan Işık'ın sağlık durumu şu anda nasıl? Kenan Işık'ın uyutulma kararı devam ediyor. Ünlü sunucu ve tiyatrocuya memleketinin türküleri dinletiriyor. Kenan Işık'ın sağlık durumu ile ilgili son gelişmeleri sizlere aktaracağız. Kenan Işık'ın ailesi sevenlerinden dua istiyor. Geçirdiği beyin kanaması sonrası ameliyata alınan ve tedavisine uyutularak devam edilen Kenan Işık'ın sağlık durumunda ne gibi değişiklikler yaşanıyor? Kenan Işık ile ilgili son bilgiler ne? Kenan Işık için uyutulma kararı devam ediyor. Ünlü tiyatrocunun tedavi sürecinde memleketi Malatya'nın türküleri dinletiliyor. Ünlü oyuncunun dinlediği Malatya Türkülerine fiziki olarak tepki verdiği belirtiliyor. Ünlü tiyatrocu Kenan Işık'ın yoğun bakım ünitesindeki tedavisi sürüyor. Ünlü oyuncunun uyutularak tedavisine devam edildiğini anlatan eşi Beril Işık, 'Şimdiye kadar tedaviye olumlu cevap verdi. Her olumlu cevap bir adım daha ilerlemesini sağlıyor. Fizik tedavisi devam ediyor. Malatya türküleri ve uzun hava dinletiyoruz. Bunlara da fiziksel olarak tepki veriyor' dedi. İlerleyen süreçte konuşmaya başlayarak ünlü oyuncunun tepkilerini ölçeceklerini anlatan Beril Işık, 'Sabırlı olmamız lazım. Ona dokunduğumuz zaman kıpırdayarak tepki vermesi büyük bir gelişme. Bu gelişmeler bizi sevindiriyor. Hissediyor, algılıyor ve yaptıklarımıza cevap veriyor' ifadelerini kullandı. Kenan Işık kimdir Balmumcu'daki Renaissance İstanbul Bosphorus Otel'in saunasından çıkarken, ayağının kayması sonucu yere düşerek başını sert zemine çarpan ve acilen ameliyata alınan duayen sanatçı Kenan Işık yaşıyor mu, öldü mü, Kenan Işık öldü iddiaları internette dolanıyor, resmi açıklama henüz yapılmadı, Kenan Işık sağlık durumu son durum ne, Kenan Işık kimdir? 3,5 saat süren ameliyatın ardından sanatçı, yoğun bakım servisinde tedavi altına alınmıştı ancak akşamdan beri internette konuyla ilgili öldü iddiaları dolanıp duruyor. Ünlü oyuncunun sadece donanım haber, inci sözlük ve Uludağ sözlük gibi sosyal paylaşım sitelerinde öldüğü iddia ediliyor. Umarız ortada öyle bir şey yoktur. Bu konuda henüz net bir açıklama yapılmadı. Milliyet
Tarkan'dan 'Soma' Açıklaması
Ünlü sanatçı Tarkan, Soma'da yaşanan faciadan dolayı duyduğu üzüntüyü sosyal medya adresinden dile getirdi. İşte Tarkan'ın mesajı Dün geceki konserimden sonra haberdar olduğum Soma faciasıyla ilgili derin acı ve üzüntü içindeyim. Bu faciada hayatını kaybedenlerin aile ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara ise acil şifalar diliyorum. Yıllardır maden ocaklarında çalışan işçilerin yaralandığına ve hayatlarını kaybettiklerine içimiz sızlayarak tanık olmaktayız. İnsan hayatına ve emeğine değerin az olduğu ülkemizde, bu zorlu koşullarda çalışan isçilerin can güvenliğinin sağlanması ve bu kazaların bir daha olmaması için gerekli önlemlerin alınmasını temenni ediyorum. Facia sonrası mucize beklemek yerine olası kazalara karşı tedbir alınıp bu faciaların engellenmesi gerek.
Miley Cyrus Sahneye Şişme Penis İle Çıktı
Miley Cyrus için bizi daha fazla şoka uğratamaz diye düşünürken o yine bizi şaşırtmayı başardı.Ünlü şarkıcı bu kez Londra'daki bir gay kulübünde konser verdi ve sahneye şişme penisle çıktı.Daha önce de konserlerinde ilginç şovlara imza atan genç şarkıcı kendisini dinlemeye gelen hayranlarına, 'Herkes biraz gaydir.Bazılarıysa onlardan biraz daha fazla gaydir. Bunun gerçek olduğunu biliyorsunuz' dedi.
Rihanna'dan Soma Duyarlılığı
Dünyaca ünlü şarkıcı Rihanna Twitter kapak fotoğrafınıdan Soma'ya destek verdi.Twitter hesabındaki arka plan fotoğrafını SOMA yazısıyla güncelleyen Rihanna’nın gösterdiği duyarlılığa, Türk takipçilerinden de takdir tweetleri geldi.DHA
Reklam
Reklam
Altın Portakal'a Hollywood Yıldızları da Katılacak
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, 'Altın Portakalı Türkiye'ye yakışan bir festival yapmak için çalışmalara başladık. Festivalde, Hollywood ve Yeşilçam yıldızları buluşacak' dedi.Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, yaptığı açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ve bakanlık yetkilileriyle Fransa'da düzenlenen Cannes Film Festivali'ne katılacağını söyledi. Bu festivalde film prodüktörleri, yapımcılar ve dünyaca ünlü yıldızlarla biraraya geleceğini ifade eden Türel, yıldızları Antalya'ya davet edeceğini kaydetti.Altın Portakal Film Festivali'ni eski günlerine döndüreceklerini dile getiren Türel, 'Altın Portakalı Türkiye'ye yakışan bir festival yapmak için çalışmalara başladık. Festivalde, Hollywood ile Yeşilçam yıldızları buluşacak. Festivali, Türk sinemasının kalbinin attığı bir festival haline getireceğiz ve uluslararası sinema da ağırlıklı olarak yer alacak' dedi.Cumhuriyet
Dejenerelikte Son Nokta: Miley
Her sahne şovunun ardından “artık bundan daha ilerisini yapamaz” denilen pop şarkıcısı Miley Cyrus gerçekten öncekilerden daha ilerisini yaptı ve sahnede şişme penisle şov yaptı. Londra’nın ünlü gay kulüplerinden G-A-y’de konser veren genç megastar bu kez sahneye dev bir şişme penisli çıkarak adeta sanal seks yaptı. Genç popçu, kendisini izleyen gaylere de seslenerek, “Herkes biraz gaydir. Bazılarıyla biraz daha fazla gaydir. Bunun gerçek olduğunu biliyorsunuz” dedi. DHA
Reklam
Her Hafta Öğrenci Tahtaları Böyle Bulunuyor
ABD’de Columbus Üniversitesi’nin Sanat ve Tasarım bölümünde her hafta çok ilginç ve gizli bir eylem oluyor.2 Üniversite öğrencisi yaratıcı bir eylem ortaya koyuyorlar. Her hafta bir öğrenci masasına tebeşirlerle sanatsal çalışma yapıyorlar. Kimlerin bu eylemi gerçekleştirdikleri bilinmezken sanatsal eylem grubunun ismi ise Dangerdust olarak belirtiliyor.Uzun saatler boyunca çalıştıkları belirtilen sanat eseri tahtalar için farklı boya karışımları kullanılmıyor sadece tebeşir özü bulunuyor.Ünlü kişilerin özlü sözleri ise bu sanat eserlerinin ana teması. İşte o sanat eserleri
Pawel Kuczynski'nin Günümüze Dair, İki Kere Bakılası 47 İllustrasyonu
Dünyaca ünlü Polonyalı illüstrasyon sanatçısı Pawel Kuczynski, çizimlerine ağırlıklı olarak toplumsan ve siyasi olayları konu ediniyor. Adaletsizlik, eşitsizlik, savaş vb. pek çok konuda eseri bulunan Kuczynski'nin eserlerine bakan bir daha bakıyor. İşte Facebook'ta da binlerce kullanıcının paylaştığı o çarpıcı illüstrasyonlardan bazıları...
Reklam
Avrupa Hakkında En Garip 10 Gerçek
Dünya'nın gözü Avrupa'nın üstünde. Bir çok tarihsel olaya sahne olan bu kıta hakkında ne kadar bilgiye sahipsiniz? Konumu, tarihi, siyasi, ekonomik ve kültürel yapısındaki renklilikler bu kıtayı daha da ilginç kılıyor. Avrupa kıtası hakkında daha önce hiç duymadığınız En Garip 10 Gerçek.
Reklam
Game of Thrones'u Bir de George R.R. Martin'den Dinleyin
Son yılların bir numaralı dizisi Game Of Thrones’un nisan ayında başlayan 4. sezonu, beklentileri şu ana kadar fazlasıyla karşıladı. Geçmiş üç sezonda, duygusal olarak bağlandığımız karakterlerin birer birer ölümü bizleri sarsmış olsa da, antipatik Kral Joffrey’in, geçtiğimiz bölümlerde zehirlenerek ölmesi sonucu herkes derin bir nefes aldı. Game Of Thrones, diğer dizilere bu yüzden benzemiyor. Dizide, ilk bölümden son bölüme kadar, her türlü zorluğu aşan, tehlikeleri birer birer savuşturan, herkes ölürken, kendisi hayatta kalan bir kahraman yok. İyiler her zaman kazanmıyor… en azından şimdilik. Game Of Thrones’un ait olduğu A Song of Ice and Fire (Buz ve Ateşin Şarkısı) serisini okuyanlar bilir, ileride bizi daha bir çok sürpriz bekliyor olacak. Serinin birinci cildini 1996 yılında yayınlayan ve her fırsatta, yavaş ve acele etmeden yazmayı sevdiğini belirten George R.R. Martin, bir yandan kalan iki kitabı bitirmeye çalışırken, bir yandan da dizinin getirdiği şöhretle uğraşıyor. Ünlü müzik ve sanat dergisi Rolling Stone’a bir röportaj veren Martin, çocukluğundan, Hollywood’da geçirdiği yıllara, J.R.R Tolkien’le kendisini ayıran özelliklerden, kitapların sorguladığı ahlaki değerlere kadar bir çok konuda düşüncelerini paylaştı.  Game Of Thrones’un en önemli temalarından biri aile kavramı. Karakterlere anlamlarını veren ama bir o kadar da onları yıkan şey aile. Sizin aileniz ve evinizle ilişkiniz nasıldı? 1948′de New Jersey’de; Bayonne’da doğdum. Manhattan’a otobüsle 45 dakika uzaklıkta olsa da, Bayonne kendi içinde bambaşka bir dünyaya sahipti. New York çok yakın olduğu halde pek sık gitmezdik. Dört yaşımdan itibaren, Birinci Sokak’taki sosyal konutlarda yaşadım. Babam bir Martin’di, İtalyan ve Alman asıllıydı. Annem ise Brady’ydi, İrlanda kökenli. Annemden, Bayonne tarihinde önemli bir yere sahip Brady ailesinin hikayelerini dinlemişimdir. Çok küçük yaşta fakir olduğumuzu anladım. Okuluma yürürken, annemin içinde doğduğu, bir zamanlar bize ait olan evin önünden geçmem gerekiyordu. Her geçişimde o eve bakardım, onun için de hikayelerimde kaybolmuş bir altın çağın nostaljisi vardır. Annemin bana anlattıkları, hayal gücüme yerleşti. Ailenize yakın mıydınız? Babam her zaman mesafeli biri olmuştur. Sanırım beni hiçbir zaman anlamadı, aynı şekilde muhtemelen ben de onu hiçbir zaman anlamadım. O zamanlar bu terimi kullanmıyorduk ama babamın sağlam bir alkolik olduğunu söyleyebilirim. Kendisini görüyordum ama çok az konuşuyorduk. Ortak bir noktada buluştuğum konu herhalde spordu.  Bayonne’dan üniversiteden önce mi ayrıldınız? Hiçbir zaman arabamız olmadı. Babam, içkiliyken araba kullanmanın kötü bir şey olduğunu söylerdi, ve hiçbir zaman içmeyi bırakmayacağını da (gülüyor). Yıllarca evimin penceresinden Staten Island’ı seyrettim, ışıklarına baktım. Benim için o ışıklar Shangri-La, Singapur, Şanghay ya da her neresiyse orayı temsil ediyordu. Kitap okuyordum ve kitaplardaki Mars gezegenini ve diğer gezegenleri hayal ediyordum. Sonraki yıllarda Robert E. Howard’ın Conan kitaplarını ya da Orta Dünya’nın renkli yerlerini hayal ettim.  1966 yılında Northwestern Üniversitesi’ne giriş yaptınız. Takip eden yıllarda, Vietnam savaşına olan karşı tutumunuz nedeniyle politik ve moral değişimler yaşadığınızı biliyoruz… Ben de, dönemin bir çok çocuğu gibi, bir şahindim. Amerika’nın ‘iyi’ler olduğunu kabul etmiş ve orada bulunmamızı doğru karşılamıştım. Üniversiteye girdikten sonra, Vietnam savaşı gerçekleri öğrendikçe, savaşın anlamı bana yanlış gelmeye başladı. O dönemde orduya alımlar arttı ve ben de vicdani ret için başvurdum. Tam anlamıyla bir pasifist değildim ve bunu da iddia edemezdim. Ben daha çok belirli bir savaşa karşı çıkan biriydim. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’nda görev almış olmak isterdim. Sonuç olarak, kesinlikle geri çevrileceğini düşünerek, vicdani ret için başvurumu yaptım. Bunu üç seçeneğin izleyeceğini biliyordum: ordu, hapis ya da Kanada. Ne yapardım, hangisini seçerdim gerçekten bilmiyorum. Bunlar gerçekten zor seçimlerdi ve her genç bu konuda bir karar vermek zorundaydı. Sonra bütün beklentilerimin aksine başvurumu kabul ettiler. Bana daha sonra dendiki – bu arada bunu kanıtlamamın imkanı yok – başvurumun kabul edilmesinin sebebi, muhafazakarların, vicdani reddin isteyen herkese verilmesinin yeterince ağır bir ceza olacağına olan inancıydı. Böylece, kayıtlara geçecek vicdani reddin, kişinin hayatı boyunca “komünist” ve “retçi” damgası taşımasına neden olacağı düşünülüyordu. Amerika’nın Vietnam savaşından sonra gerçek anlamda toparlanabildiğini sanmıyorum. Benim dönemimin çocukları için gerçek dışı bir tecrübeydi. Gerçeklere, adalete ve Amerikan sistemine olan inancıyla liseyi bitiren ‘ideal’ bir çocuk, üniversiteye girdiği anda gençliğinin bütün bu süperkahraman değerlerinin yıkıldığını gördü.  İlk romanlarınız ‘Dying of the Light’ ve ‘Fevre Dream’ çok beğenildi. Ancak ‘The Armageddon Rag’, bir bakıma yazarlık kariyerinizi askıya almanıza neden oldu. Daha sonra uzun yıllar Hollywood’da dizi yazarlığı yaptınız. O yıllarda edindiğiniz tecrübeler, size daha sonraki kitaplarınızda – bu durumda Game of Thrones’un da dahil olduğu ‘Buz ve Ateşin Şarkısı’ (A Song of Ice and Fire) oluyor – yardımcı oldu mu? Kesinlikle. Televizyon dizilerine senaryo yazmanın sırrı, bir roman kaleme almaktan daha kolay oluşudur. William Goldman, herşeyin strüktürden, yani strüktür ve diyalogdan oluştuğunu söylerdi. Hollywood’da bulunmuş olmam benim bu yönümü geliştirdi. Öncesinde, yıllarımı tek başıma bir daktilonun ya da bilgisayar ekranının önünde, tek başıma yazı yazarak geçirdim. İnsanların olduğu bir ofise gidip, bir fincan kahve eşliğinde dizi hakkında fikirler paylaşmak, projeyi kolektif bir şekilde geliştirmek beni canlandırdı. Bir yandan da sürekli sınırlamalarla uğraşıyorduk. Bu beni çok yordu. Sansür hakkında tartışmalar vardı, sahneler çok mu açık, ya da politik olarak hassas bir konu mu, ya da çok mu şiddet var, gibi bir çok sorun vardı. Kimse rahatsız olmasın düşüncesi hakimdi. ‘Güzel ve Çirkin’ dizisinde bunu yaşadık. ‘Çirkin’ insanları öldürüyor. Karakterin önemli bir özelliği bu. O kötü biri, bir cani. Ama CBS dizide kesinlikle kan olmasını istemiyordu, oysa ‘Çirkin’ insan öldürüyor. Bu gerçekten çok saçmaydı. Karakterin sempatik kalmasını istiyorlardı. Game of Thrones’un başlangıç noktası olarak, bir infaza şahit olduktan sonra karlı bir ormanda kurtlar gören bir çocuktan yola çıktığınızı söylemiştiniz. Bir hikaye için ilginç bir başlangıç. 1991 yazıydı. Hala Hollywood’da çalışıyordum. Menajerim fikirlerimi hayata geçirebileceğim projeler arıyordu. Mayıs, haziran aylarında yapacak hiçbir işim yoktu ve bir roman yazmayalı yıllar olmuştu. Avalon adlı bir bilim kurgu romanı üzerinde çalışmaya başladım, herşey yolunda giderken bir anda, Game Of Thrones’un ilk bölümü olacak bu sahne gözümün önüne geldi. Bran’in (Ned Stark’ın küçük oğlu) gözünden, kafası kesilen bir adamın infazına şahit olduğunu gördüm, daha sonra ormanda, kardaki ayak izlerini takip ederek bir kurtla karşılaşıyor. Sahne beni o kadar etkilemiştiki üzerine çalışmam gerektiğini düşündüm ve yazmaya başladım. Neredeyse üç günde, okuduğunuza çok yakın haliyle, kitabın birinci bölümünü yazdım.  Hikayeyi çevreleyen dünyayı inşa etmeniz ne kadar zamanınızı aldı? O yaz, neredeyse yüz sayfa yazdım. Bende bütün bu süreçler aynı anda işler. Önce dünyayı inşa edip sonra yazmam. Öncelikle yazmaya başlarım ve daha sonra bütün parçaları bir araya getiririm. Bir harita çizmek mesela yarım saatimi alabilir. Yazdıkça, hayal ettiğin şeyleri o haritaya yerleştirebilirsin. Böylece haritanın her geçen gün daha da canlandığını görürsün. Bütün bunlar olup biterken bir yandan Hollywood’da çalışmaya devam ediyordum ama aklımda sürekli bu hikaye vardı. Karakterleri ve sahneleri düşünüyordum. Bu romanı gerçekten bitirmek istediğimi anladım. O andan sonra bir üçleme olacağını biliyordum. O zamanlar herkes üç ciltlik romanlar çıkarıyordu. Bu konuda standartları Yüzüklerin Efendisi’yle J.R.R Tolkien koymuştu. 1994 yılında, yazdığım yüz sayfayı ve hikayenin olası devamını anlatan iki sayfalık bir özeti menajerime verdim. Dört yayınevi ilgilendiklerini söylediler. Bir anda hem bir avansa hem de kitabı bitirmem gereken son teslim tarihine sahip olmuştum. Böylece Hollywood’daki patronlarıma, bu romanı bitirene kadar dizi senaryolarına ara veriyorum diyebildim.  Hikayenin karmaşıklığı göz önüne alındığında, dizinin inandırıcı olmayacağından korktunuz mu? Üçüncü kitabı yazdığım dönemde Hollywood’dan teklifler almaya başladım. Bu ilgi, Yüzüklerin Efendisi beyaz perdede büyük bir başarıya ulaşınca, daha da arttı. Filmler, izleyicinin dragonlara ve o tarz yaratıklara açık olduğunu gösteriyordu. Oysa ben, yazmaya başladığım ilk günden beri, hikayenin televizyona uyarlanabileceğini bir an olsun düşünmemiştim. Bunun imkansız olduğunu düşünüyordum. Yüzüklerin Efendisi üçlemesi, benim Kılıçların Fırtınası kitabım kadar ediyor. Çok daha fazla karakter var, daha fazla şehir var, herşeyden daha fazla var, onun için filmi çekilemez dedim. Bazı insanlar hikayenin özüne odaklanmamız gerektiğini söylüyordu. Hangi karakter daha önemli? Bazıları Dany’nin asıl karakter olduğunu, diğerlerini bir kenara bırakıp onun hikayesini anlatmamız gerektiğini söyledi. Ya da Jon Snow. Bu iki karakter, herşeyin etraflarında inşa edilebileceği ana karakterler ama o zaman hikayenin yüzde 90′ını kaybediyorsunuz. Bir başkası “O zaman birinci kitabı film olarak yapalım, eğer başarılı olursak cevabını çekeriz” dedi. Ama film başarısız olursa kimse devamını seyredemeyecek ve yarıda kalmış bir hikaye olmuş olacak. Şanslıydım çünkü evimin kredisini vermekte zorluk çekmiyordum. Bütün teklifleri geri çevirdim. Uyarlanacaksa, ancak televizyon için yapılabilir diye düşündüm. Ama CBS ya da NBC için değil çünkü çok fazla cinsellik ve şiddet var. Bana göre ancak HBO için yapılabilirdi. Hikayedeki ilk şok edici olay, Jaime Lannister’ın Bran Stark’ı, Jamie’nin kardeşi Cersei’yle ensest ilişkiye girdiğini gördüğü için camdan itmesiyle yaşanıyor. İzleyiciyi çok etkileyen bir sahne oldu. Bir çok kişi, “Daha önce binlerce kez okuduğumuz hikayelerden farklı” diyerek bana bu sahnenin kendilerini diziye bağlayan sahne olduğunu söyledi. Dizi, Bran’in gözünden başlıyor. Herkes bir anda Bran’in hikayenin kahramanı olduğunu düşündü. Genç Kral Arthur. Tam bu küçük çocuğun yaşadıklarını takip etmeye çalışırken, baam! Kimse böyle bir şeyin Bran’in başına gelebileceğini beklemiyordu. O açıdan çok başarılıydık. (gülüyor) Jaime ve Cersei’nin yaptıkları çok alçakça bir davranış. Ancak çok daha sonra, Jaime’nin düşmanı olan bir kadını tecavüzden kurtardığına tanık oluyoruz. Haliyle hakkında ne düşüneceğimizi bilemiyoruz. Jaime ve daha bir çok karakterle, değinmek istediğim, geliştirmek istediğim konulardan biri de hataların telafisi, affetmek ve affedilmekti. Yaptığımız şeyin bedelini nasıl ödeyebiliriz? Telafi mümkün müdür? Gerçekten bir cevabım yok. Peki insanları ne zaman affederiz? Bunu toplumumuzda sıklıkla görebiliyoruz. Michael Vick’i affetmeli miyiz (yasadışı köpek dövüşlerine düşkün ve güçsüz köpekleri öldürdüğünü itiraf eden NFL oyuncusu)? Köpekleri çok seven arkadaşlarım var ve Vick’i hiçbir zaman affetmeyeceklerdir. Oysa Vick bir kaç senesini hapiste geçirdi ve devletin gözünde cezasını çekti, affedildi. Peki yeterince özür diledi mi? Ya da Woody Allen. Woody Allen, alkışlamamız ve övmemiz gereken biri mi, yoksa toplumun dışlaması gereken biri mi? Peki ya Roman Polanski, ya da Paula Deen. Toplumumuz, öyle ya da böyle hayatlarının bir anında yanlış yapmış insanlarla dolu ve biz bu insanlarla ne yapıyoruz? Bir kötü hareketi telafi etmek için kaç tane iyi hareket yapmamız lazım? Bir Nazi suçlusuysan ve hayatının 40 yılını sadece hayır işleri yaparak, fakirlere yardım ederek geçiriyorsan, bu senin Nazi kamplarında yaptıklarını telafi eder mi? Ben bu soruların cevaplarını bilmiyorum ama soruların üzerinde kafa yorulmaya değer olduğunu düşünüyorum. Ben bir noktada, telafinin, affın olmasını istiyorum çünkü hepimiz hayatımızda yanlışlar yapıyoruz. Onun için de herkesin affedilebilmesi gerekir. Af dediğimiz şey olmasaydı… o zaman ceza vermenin manası ne?  Jaime ve Cersei gibilerinin affedilebileceğini sanmıyorum. Cersei’nin çok sağlam bir karakteri var, Lady Macbeth gibi. Affedilme, kimin için? Bazılarının gözünde hiçbir zaman affedilmeyecek. Çocuklarına gelince, inanılmaz koruyucu bir yapısı var. Tartışabilirsin, çocuklarını gerçekten seviyor mu, yoksa kendi çocukları oldukları için mi seviyor? Cersei’de gerçek bir narsisizm var. Dünya ve toplum hakkında neredeyse sosyopatlığa varan bir görüşü var. Diğer yandan da Jaime’nin yaptıkları oldukça ilginç. Benim çocuğum yok ama olan arkadaşlarımla konuştum. Unutmayın ki, Jaime, Bran’i sıkıcı küçük bir çocuk olduğu için öldürmeye çalışmıyor. Bran’in gördükleri aslında, Jaime, Cersei ve bu ensest ilişkiden doğan üç çocukları için ölüm fermanı anlamına geliyor. Onun için de çocuğu olan arkadaşlarıma sordum “Jaime’nin yerinde olsanız ne yapardınız?”. Dediler ki “Ben kötü biri değilim, öldürmezdim”. Emin misin? Asla mı? Eğer Bran, Kral Robert’a gördüklerini anlatırsa, sen, çok sevdiğin kız kardeşin ve üç çocuğunuz öldürülecek… O aşamada bir çoğu kararsız kaldı. Muhtemelen bir çok insan “Evet, kendi çocuklarımı ve ailemi kurtarmak için, masum da olsa başkasının çocuğunu öldürmeye hazırım” derdi. Bunlar insanların zor durumlarda verebileceği kararlar ve incelenmesinin uygun olacağını düşündüm.  Konuştuklarımıza kontrast olarak, dizinin ilk sezonunda Ned Stark, ‘Night Watchman’in kellesini uçurduğunda, ya da daha sonra oğlu Robb aynı şeyi yaptığında, bu infazların ikisini de çok etkilediğini ve kayıtsız kalmadıklarını görüyoruz. Omuzlarında ağır bir yük oluşuyor. Haliyle öyle, olması gereken de bu zaten. İnsan hayatına son vermek oldukça ciddi bir iş. Orta Çağ’a yakın bir durum söz konusu. Keskin bir demir parçasıyla birinin kafasını kopartıyorsunuz, kanı üzerinize sıçrıyor ve çığlıklıklarını duyuyorsunuz. Kendimizi bundan soyutlamamız belki daha da feci bir durum doğuruyor. Bugün artık insanları, oturduğun yerden bir düğmeye basarak, dronlarla, füzelerle öldürebildiğimiz teknolojiler yaratıyoruz. Artık hiçbir zaman çığlıklarını duymayacağız, annelerini çağırarak can vermelerine tanık olmayacağız. Bunun iyi bir şey olduğundan emin değilim. Bu moral ve etik konularını tarih boyunca görebilmek mümkün. Soru her zaman bu olmuştur, savaş sırasında kazanmak için herşeyi yapmaya hazır mısın yoksa herşeye rağmen belli bir etik seviyesini ve ideallerini koruyabilir misin? İnsanlara ‘waterboarding’ (CIA’in, insanlara boğulma hissi veren, su kullanarak uyguladığı bir işkence) uygulamalı mıyız? Ya hayatlarımızı kurtaracak önemli bilgilere sahip olursak? Peki böyle bir durumda aslında kendimize ihanet etmiş olmuyor muyuz? Peki ya ikinci bir 11 Eylül’ü önleyebilecekse, işkence uygun mudur? Hayatta kalabilmek ve savaşı kazanabilmek için, korkunç cinayetler işlemeye hazır mısın? Ben bilmiyorum ama bu soruları ele almak kanımca önemli. ‘Buz ve Ateşin Şarkısı’ ve ‘Game of Thrones’ların önemli bir noktası da güç ve iktidar. Neredeyse herkesin, belki denizin diğer tarafındaki Daenerys dışında herkesin, gücünü, iktidarını kötüye kullandığını görüyoruz. Hükmetmek zordur. Her ne kadar saygı duysam da, Tolkien’e cevabım budur. Yüzüklerin Efendisi, Orta Çağ düşünce yapısına sahip, öyle ki eğer kral iyi bir adamsa, o zaman topraklar bereketli olur ve herkes refah içinde yaşar. Gerçek tarihe baktığımızda bunun bu kadar basit olmadığını görüyoruz. Tolkien kitaplarında, Aragorn’un kral olup yüzlerce yıl saltanat sürdüğünü, ne kadar iyi kalpli ve güçlü bir kral olduğunu söyleyebilir. Ama Tolkien bazı soruları sormayı unutuyor: Aragorn’un vergi politikası neydi? Daimi bir ordusu var mıydı? Kıtlık ve sel dönemlerinde ne yapıyordu? Peki ya orklar? Savaşın sonunda Sauron’dan kurtuluyoruz ama orklar pek de uzağa gitmiyorlar, dağlarda yaşamlarına devam ediyorlar. Peki Aragorn, orkların kökünü kazımak için sistematik olarak soykırıma başvuruyor mu? Peki ya küçük bebek orklar, onları da öldürüyor mu? Gerçek hayatta, gerçek kralların, ilgilenmeleri gereken gerçek sorunları vardır. Sadece iyi bir adam olmak sorunu çözmez. Çok çok zor kararlar almanız gerekir. Bazen iyi olduğunu düşünürek aldığınız kararlar, ileride tersine dönerek size karşı işleyebilir. Bu tarz durumları kitaplarımda kullanmak istedim. Benim hikayelerimde iktidar olmak hiç de kolay bir şey değil, zor bir hayata sahipler. Sadece iyi kalpli olmak, sizden iyi bir kral yapmaz. Rolling Stone'dan Çeviren: Cem Gelgün Zete
Ünlüler Photoshop Sever
Onları hergün televizyonda, dergilerde, internette kusursuz görüntüleriyle görüyoruz.Fakat sandığımız gibi kusursuz değiller.İşte ünlülerin gerçek halleri.
Hayranlarıyla Fazla Samimi Olan Ünlüler
etiket
Gösteri dünyasının ünlülerinin hayranlarına imza dağıtıp birlikte hatıra fotoğrafı çektirmesi çok sıradan... Çünkü bazıları bu 'karşılıklı sevgi alışverişini' zaman zaman öylesine abartıyor ki... Kimi sahneye fırlayan her hayranını dudaklarından öpüyor, kimi de göğsünü kalçasını imzalıyor...
Reklam