Görüş Bildir
Haberler
TV
RTÜK'ün Ceza Verdiği 'Duygusuz Seks' Ne Kadar Mümkün?

RTÜK'ün Ceza Verdiği 'Duygusuz Seks' Ne Kadar Mümkün?

Rtük'ün Ceza Verdiği 'Duygusuz Seks' Ne Kadar Mümkün?

İnsan ruh sağlığı açısından birine bağlanabilme kabiliyetimiz üzerinde çok çalışılmış konulardan biridir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), ‘Arkadaştan Öte’ adlı filmin TV tanıtımlarında kullanılan “Benden seksten başka bir şey istemeyeceğine yemin eder misin?” cümlesini çocuk ve gençlerin ahlakını bozucu olarak değerlendirdi. Böylece seks eylemi bir kez daha kirletici ve insan ahlakını bozucu bir yakınlaşma olarak tescillenmiş oldu.

Peki, insan beyni açısından bakarsak içinde duygu barındırmayan bir seks yaşantısı ne kadar mümkün?

İnsanlar için cinsel yakınlık anlık ya da mevsimsel bir aktivite değil. 'Libido' adını verdiğimiz cinsel olarak uyarılmışlık enerjisi ile yakınlık arayışı neredeyse gündelik yaşamın bir parçası. İster evrim diyelim, ister yaratılış, görünen o ki cinsellik hem bir başkası ile yakınlaşabilme, hem de bir bağlanabilme deneyimi. Çünkü kişi için akılda kalıcı bir haz deneyimine neden olan cinsel yakınlıklar bağlanma eğilimlerini tetikliyor.

İnsan ruh sağlığı açısından birine bağlanabilme kabiliyetimiz üzerinde çok çalışılmış konulardan biridir.

Dünyaya yeni gelen bir bebek anneye bağlanabilme kabiliyeti ile doğar. Arno Gruen, doğumdan hemen sonra annenin karnına yüz üstü bırakılan bir bebeğin, ilk beş dakika içinde kollarından aldığı destekle kafasını kaldırıp anne ile göz göze gelme eğiliminde olduğunu söyler. İlk beş dakika içinde kurulan bu ilk temas bebeğin sakinleşebilmesi için çok hayati görünmektedir. Bebek 72 saat sonra artık anneyi tanımış olacaktır, onu diğer kişilerden ayırabilir, onu görünce ya da dokununca sevindiğini gösteren tepkiler verir.

İlk temel bağlanma sistemleri, bu temas yaşantıları sırasında oluşacak ve devamında kazanılan deneyimlerin toplam bilgisi, anne dışındaki kişilerle ilişki kurarken kullanılacaktır.

Temas ve bağlanmayı bu kadar önemli kılan salgıladığımız hormonlar. Bu hormonlardan bir tanesi; sarılma, şefkat ve bağlılık hormonu olarak bilinen oksitosin.

Kadınlarda çok kolaylıkla salgılanan bu hormonun bedendeki önemli etkilerinden biri döllenme ve doğum sırasında rahim yolundaki kasılmalara sebep olması. Böylelikle spermler, asidik ortamı nedeniyle daha kolay öldükleri rahim yolundan alkali bir ortam olan rahme daha hızlı geçebilirler. Oksitosin doğum sırasında da rahmin kasılmasını sağlar. Ve sonunda da anneden süt gelmesine neden olur. Bebeğin süt emerken meme ucunu vakumlaması da bu hormonu tetikler ve bu kez de süt kanalları kasılarak sütün bebeğe ulaşmasını sağlar.

Biri ile sarılmak, okşanmak oksitosinin üretilmesini sağladığı için anne tarafından sık sık kucaklanan ve okşanan bebek, dünyaya gelirken en güçlü duyu organı olan teni sayesinde hissettiği duygular aracılığı ile bu hormonu salgılar ve anneye bağlanır. Yeterince ten teması kuramayan bakımhane bebeklerindeki erken bebek ölüm oranı daha yüksektir.

Erkekler de birisi ile temas sırasında oksitosin salgılarlar. Orgazm olabilme sürecinde etkin bir rol oynayan oksitosin, orgazm sonrasında hemen bozunmaya başlar. Çünkü erkek gövdesinde etkin olan yüksek düzeyli dişil bir hormon uzun vadede olumsuz etkilere sebep olacaktır.

Bu nedenle 'genel olarak', erkekler orgazm olduktan sonra kendi içlerine kapanır, konuşmak ya da temas kurmak istemezler. Oysa 'genel olarak' kadınlar daha çok sarılmak, bağlantıda kalmak isterler çünkü oksitosin dişi hormon sisteminin doğal bir parçasıdır ve bedendeki etkinliği sistem tarafından desteklenir. O halde cinsel ilişkiden sonra partnerinden uzaklaşan ya da çok eşli kadın ve erkeklerin bu eğilimlerini oksitosin seviyeleri ile mi açıklayacağız? Bunu söyleyebilmek için geçerli bir sebebimiz yok.

Anımsanmalı ki, örneğin, sarılmak oksitosin salgılanmasına neden oluyor ve oksitosin seviyesi ise bağlılığı sürdürebilme ve pekiştirebilme kabiliyetimizde etkin. Bir döngü ile karşı karşıyayız.

Şöyle bir örnekle açıklarsak; komik bir uyarana kahkaha ile yanıt verebilmemiz ne kadar mutlu olduğumuz yani serotonin düzeyimizle çok yakından ilgilidir. Ancak mutluluğu sürebildiğimiz sürece daha fazla serotonin üretiriz ve daha da mutlu olabiliriz. Buradaki döngü, tüm duygusal süreçlerimizde geçerlidir. Bu sistem, baskın bir ruh hali ve davranış değişimine neden olur; Sonunda yüksek sesle güleriz veya ağlarız ya da öfke ile bir şeyi parçalayıp 'sakinleşiriz'.

(Aslında organizmalarımız, yaşamı sürdürmeyi amaçlayan denge halini koruma çabasındadır. Çünkü bir günle sınırlı olan zaman ve enerjimizi, olabildiğince doyurucu bir oranla uyumaya, beslenmeye, ilişkide olmaya, yalnız kalmaya, üretmeye ve dinlenmeye ayırmak zorundayız. Bu dengenin bozulması halinde depresyon, psikotik atak, anksiyete bozukluğu gibi tıp tarafından hastalık olarak tanılanmış, yaşam dengemizi bozan durumlar ortaya çıkar.)

Temelde birbirine dokunmaya dayanan cinsel yakınlık bu nedenle her iki cinsiyet için de ruh sağlığı üzerinde sabır, hoşgörü ve sakinlik gibi etkileri olan oksitosinin salgılanması için oldukça önemli bir yaşantı.

Bu açıdan bakınca 'Benden seksten başka bir şey istemeyeceğine yemin eder misin?' cümlesi, RTÜK gibi sansür kurullarınca değil, günümüz insanlarının neden yakınlaşmayı reddettiklerini ve bu yakınlığın yarattığı hazzı kısa kesmek istediklerini anlamaya çalışan bilim insanlarınca değerlendirilmeli gibi görünüyor.

T24

Mahmut Şefik Nil

Kaynak: http://t24.com.tr/haber/rtukun-ceza-v...
İçeriğin Devamı Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1
0
0
0
0
0
0