Karısını Şapka Sanıyordu! Tarihte Eşine Benzerine Rastlanmayan Garip Psikolojik Vakalar
Psikoloji bilimini ileriye taşıyan araştırmalar İngilizce’de case study diye tabir edilen vakalardır. Bu vakalar bilim insanlarının beyin ve insan psikolojisinin işleyişiyle ilgili daha önceden hiç bilmediği bilgileri edinmesinde yardımcı olur. Bu yazıda sizler için ilginç psikolojik vakaları bir araya topladım.
İyi okumalar dilerim.
1. Anne karnına geri dönme ve hiç doğmamış olma isteği taşıyordu.
2. Başka kimsenin duymadığı müzikal halüsinasyonlar duyuyordu.
3. Kadın Game of Thrones'ta yaşıyormuş gibi ejderhaları görüyordu.
4. Nesneleri tanıyamayan adam karısını şapka sanıyordu.
İngiliz nörolog ve yazar Oliver Sacks, çalışmalarında karşısına çıkan birkaç vakayı bir kitapta toplamıştı. Bunlardan biri de karısını şapka sanan bir adamdı.
Görsel agnozi yani nesneleri tanıyamama bozukluğundan muzdarip adamın beyninde hasar vardır. Nesneleri ve hatta insanları tanıyamıyordu. Örneğin, karısına baktığında bir şapka görüyordu. Ayrıca hiçbir yüzün olmadığı yerlerde de yüzler görüyordu.
Kitabın yazarı Sacks, 'Sokakta park sayaçlarının başlarını okşayabilir, bunları çocukların başları olarak kabul edebilir; mobilyalardaki oymalı düğmelere samimi bir şekilde hitap eder ve yanıt vermediklerinde hayretler içinde kalırdı,” diye yazıyor.
5. 20 parçaya ayrılmış bir hayatı vardı.
Christine Costner Sizemore'a 1950'lerde, çoklu kişilik bozukluğu teşhisi kondu. Bozuklukla ilgili o sırada geçerli olan düşünce, Sizemore'un küçük bir çocukken üç ay içinde iki ölüme ve korkunç bir kazaya tanık olması sonucunda birden fazla kişilik geliştirdiğiydi. Sizemore vakası 1957 yılında Havva'nın Üç Yüzü filmine konu oldu. Ancak tedavi sırasında 3 benlik değil, 20'den fazla kişiliği olduğunu fark ettiler. Çeşitli tedavilerden sonra terapistler kadının kişiliklerini bir kişilik içinde toplamayı başardılar.
6. Tıp ve nöropsikoloji bilimine çok katkısı oldu ancak bunun bedeli hafıza kaybıydı.
Henry Molaison yaklaşık 10 yaşlarında bir ilkokul öğrencisiyken, epileptik nöbetleri yüzünden zor günler geçirmeye başladı. Yetişkin biri olduğunda da nöbetler şiddetlenerek devam etti. Epileptik nöbetlerini iyileştirmek için çok yüksek dozlarda çeşitli ilaçlar alan Henry, kullandığı ilaçlara rağmen hala nöbetler geçiriyordu. Henry 27 yaşındayken, 1953 yılında beyin cerrahı William Beecher Scoville öncülüğünde bir ameliyat geçirdi. Bu ameliyatta Henry’nin hipokampüsünün büyük bir kısmı da dahil olmak üzere medial temporal loblarının bazı kısımları alındı. Operasyon Henry'nin epileptik nöbetlerini sonunda ortadan kaldırmayı başardı. Ancak Henry’nin beyninden çıkarılan hipokampüsün önemi çok geç olsa da anlaşıldı. Hipokampüsün beynimizin ''arşivi'' de diyebileceğimiz uzun süreli bellek oluşumu için çok önemli olduğunu fark ettiklerinde Henry için çok geçti. Henry 2008 yılında ölene kadar hafıza kaybı yaşadı. Henry’nin hayatı sadece 30 veya bazen de 60 saniyelik olaylardan ibaretti.
7. Doktorların değerlendirmesine göre 10 milyonda 1 olasılığa sahip bir olaydı.
Bir demiryolunda inşaat ustası olarak çalışan Phineas Gage kazara yanağına ve beynine bir demir sırık saplandı. Sırık kafasından beyninin sol frontal lobunu parçalayarak geçmiştir. Gage, bir süre baygın kaldıktan sonra, bilinci yerine gelip ayaklanır. Herkesin şaşkın bakışları arasında bir at arabası çevirir ve yardım almak üzere çok da uzak sayılmayan bir doktorun muayenehanesine gider. Doktorunun gayretleriyle sağlığına kavuştuğu düşünülen Gage ayaklanır, fakat bambaşka bir insan olmuştur. Sene 1948 ve henüz sinirbilim diye bir dal yoktur. Dr. John Martyn Harlow, raporunda sol gözünü kaybeden Phineas Gage’i tanıyanların onun bambaşka bir insana dönüştüğünü söylediğini yazar. Geçirdiği öfke nöbetlerinde insanlara saygısızca davranan, küfür eden, şiddete eğilimli bir portre çizer. 1860 yılında da geçirdiği şiddetli epilepsi nöbetlerinden sonra ölür. İngiliz sinirbilimin kurucu babalarından Dr. David Ferrier, ön frontal korteksin işlevsel olmayan bir beyin alanı olmadığını tersine kişilikle ilgili olduğunu ortaya koyar. On yıllar sonra bu kestirimin ne kadar doğru olduğu deneylerle de saptanır.
8. 21 yaşında “Anna O.” takma adıyla psikanalizin ilk hastası olarak tarihte yerini aldı.
Anna O, asıl adıyla Bertha Pappenheim, bir tıp doktoru olan Breuer’e vücudunda paralizler, öksürme, görmede ve konuşmada bozukluk, halüsinasyon ve bilinç kaybı gibi rahatsızlıklarla gelmiştir. Breuer, Anna O’ya ‘histeri’ tanısı koyar yani zihinsel rahatsızlıkların, bastırmaların vücutta hastalıklara ve tepkilere yol açtığı bir psikolojik rahatsızlık.
Anna O’ya tedavisinde önce hipnoz uygulayan Breuer, hastasının kendi kendine konuştuğunu fark edince, hipnozdan vazgeçip onu ‘konuşma terapisi’ ile tedavi etmeye karar verir. Ancak psikanalizde hastanın en derin arzularını terapistine yansıttığı transferans, Anna O ile Breuer arasında geçince, Anna O, Breuer’den hamile olduğunu düşünmeye başlar ve mide bulantıları hisseder. Breuer da itibarı için Anna O’yu tedavi etmeye bırakır. Anna O'nun tedavisi gerilemeye başlar ve sonunda akıl hastanesine kaldırılır.
Yorum Yazın
Ben de anne karnına geri dönmek ve hiç doğmamak istiyorum. Ama nerdeeee
çoklu kişilik bozukluğunda, diğer kişiliğim eğer mutlu olacaksa bunun adı hastalık değil ödül olur.
Split filmin de çoklu kişilik bozukluğu olan bir adamı canlandıran ünlü oyuncu James McAvoy hayranlıkla izlemiştim. Sanıldığı gibi güzel bir ödül değil😂 Hem ... Devamını Gör
Hafıza kaybı yaşayan ve ölene kadar sadece 30 veya 60 saniye öncesini hatırlayan adamın durumu üzücüymüş.