Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Çocuk Psikolojisine Dair Yaşanmış 10 Hikaye
Bakalım hala çocuk isteyecek misiniz?
1. "Hayır" kelimesinin büyüsü
2. Bey çabuk koş çocuğun karakteri oturuyor!!
Bu sefer olacak dedik ikinci çocuk olunca. Bu sefer onu örnek bir birey olarak yetiştireceğiz ve kendimizle gurur duyacağız. Bunun için kitaplar aldık, internette sörf üstüne sörf yaptık ve gereken bütün doneleri toparladık. Bir gün işte geldiğimde eşimin 'bugün ne okudum inanamazsın' çığlıkları ile karşılaştım. Herhalde geçmişimdeki bir iki karanlık nokta internete düştü diye panikledim, internette yazan her şeye inanma bebeğim diyerek tedbirli bir giriş yaptım. Ancak eşim profesörler söylüyor deyince, benim eski kız arkadaşımla adalar'da çimenlikte yaşadığım maceranın bilim dünyasının bu kadar ilgisini çekebileceğine ihtimal vermeyerek, hayırdır? dedim.
Çocuğun karakter yapısı 3 yaşına gelinceye kadar oturuyormuş, ondan sonra ne yapsan boş diye tir tir titrediğini gördüm. Haa dedim, demek bizim oğlan o yüzden böyle oldu. Biz ebeveynliği öğrenene kadar eleman aradan çıkmış desene diyerek gevrek gevrek güldüm. Gerizekalı gerizekalı davranma diyerek beni kendime getirdi ve kızı kurtarmalıyız diyerek nasıl zorlu bir mücadelenin içine girdiğimizin sinyallerini verdi. Çocuğu neyden kurtaracaktık, acaba evlatlık verme planları mı vardı, bizim elimizde 3 yaşına kadar bu çocuğu mahvederiz mi demek istiyordu derken elime bir liste tutuşturdu. 3 yaşına kadar yapılacaklar listesinin uzunluğu beni de germişti.
O günden sonra, hızlandırılmış çocuk yetiştirme kursuna katılmış gibi bünyemizde ne kadar güzel, örnek alınmalık, takdir edilesi bilgi, davranış, birikim varsa resmen çocuğa kustuk. Çocuk halıya sıçsa pozitif güdüleme yaptık, vazoyu gözümüze baka baka kırsa, yansıtma yapıyor dedik, gece odamızı tam hanıma elim gitmişken ortalığı yıksa çocuktur dedik. Bugün 4 yaşına geldi, psikolog bizi karşısına almış 'bu çocuğa ne yaptınız?' diyor. Örnek bir nesil yetiştirdik kavas! diye de bağıramıyorsun ki? Ama eşim tüm modernliği ile cevap verdi; 'N'olmuş? bozulmuş mu?'
Amerika'da olsak sosyal hizmetler o çocuğu çoktan almıştı bizden.
3. Ben nasıl oldum?
Hanıma kırk kere söyledim. Dedim ki şu pedleri ortada bırakma, çocuk görecek. Aman görsün be peçete zanneder onları diyerek beni hep geri püskürttü. Ta ki bir gün çocuk bana 'bana annem neden sürekli şu beyaz şeyleri kullanıyor' diye sorana kadar. Sürekli kullanmıyor ki gibi yuvarlak bir cevapla yırtabilirim diye düşündüm, aydan aya diye ekleyerek detay verdim ki sorusunu ciddiye aldığımı düşünsün. Çok komik baba, ama neden diyerek beni babalığımdan utandırmasıyla hatamın farkına vardım ve hemen çocuğu karşıma alarak 'git bunu onları ortalık yere koyan anana sor' gibi her modern babanı vereceği bir cevap verdim.
Çocuk annesine gitti, yaklaşık 15 dakika sonra yanıma geldi ve bana 'baba ben nasıl oldum, annemin karnına nasıl girdim?' diye bir soru sordu. Artık hanım çocuğa nasıl bir cevap verdiyse, 6 yaşındaki çocuk benim 14 yaşında öğrendiğim şeyleri merak eder hale gelmişti. Bir dakika deyip hanımın yanına koştum, sen bu çocuğa neler anlattın? dedim, çocuk bana bildiğin seks soruyor ne diyeyim dedim. Mütebessüm bir şekilde gözlerime bakarak, sen babasısın uygun bir dille anlat işte dedi.
10 dakika sonra çocuk annesine gitti; 'anne saplamak ne demek?' şükür ki modern bir aileyiz.
4. Eyvah çocuğum Hıncal Uluç oldu!
Sanırım benim oğlanın başını çektiği bir çocuk türü bu, parkta oynayan çocukları mal gibi seyreden çocuk türü. Ne zaman parka gitsek el alemin çocukları kurdukları grup ile coşarken, oyundan oyuna koşarken benimki onları mal mal kenardan izleyip gülüyor, eğleniyor, kızıyor. 'Oğlum hadi git sende oyna kardeşlerle' diyorum, o zaman sanki çok mutluymuş gibi 'ama ben zaten oynuyorum' deyip önündeki toprağı kazmaya devam ediyor. Sanırım yakında “bir asosyal yetiştirmenin el kitabı” isimli eserimi yazmaya başlayacağım.
Çocuk değil sanki Hıncal Uluç, hiçbir şey yapmıyor ama yapan çocukları kenardan eleştirmeye, onları değerlendirmeye, yol göstermeye bayılıyor. Saklambaç oynarken ebe olan çocuğa navigasyon gibi bilgi veriyor. Yanında ben olmasam sobelenen çocuklar ağzını burnunu kıracaklar farkında değil. Gidip oynamak yerine kenardan onların eğlencelerini izlemek daha çok hoşuna gidiyor.
Şimdi psikologa götürsem, adım gibi eminim bir şey sendromu olduğunu söyleyecek bana, bir sürü ünlünün aslında çocukken bu sendromdan mustarip olduğunu, ama ileriki yaşlarında bunun izlerinin kalmadığından falan bahsedecek. İyi de arkadaşım ben çocuğumun ünlü olma ihtimalinin olmadığını biliyorum. Belki Ajdar gibi, Alihan gibi bir ünlü olabilir ama bir Rosevelt, bir Bakunin, bir Al Pacino olmadığını farkındayım. Bana ne birçok ünlü mal gibi izleme müptelasıysa, bana çözüm öner de diyemiyorsun ki, O zaman da ebeveyn olarak sizde sorun olduğunu söyleyip iyice kilitliyorlar.
Demem o ki, eğer aranızda parkta akranları neşe içinde oyunlar oynarken kenarda mal mal izleyen çocuğu olan arkadaşlar varsa buluşup oyun gurubu yapalım. Belki hepsi izleme meraklısı olursa mecburen oynamak zorunda kalırlar. Yemin ediyorum şu çocuk Amerikan olsaydı ya 16 yaşında okulunu basardı ya da 22’sinde seri katil olurdu. Allah'tan anneanne, babaanne gibi kişiler var da çocuk yırtıyor.
5. Ödip kompleks sancıları.
Açıkçası ben bu çocuk işine ‘belli bir yaşa kadar büyütürüm, ondan sonrası çorap söküğü gibi gelir’ inanışıyla girdim. Atıyorum ilkokula başlayana kadar sıkıntısını çekerim, sonra bir şekilde ufak tefek sorunlarla mürüvvetini görürüz planları yaparak başladım bu işe. Hoş 35 yaşında hala ayın sonunu göremeyince babasını arayan bir evlat olarak neden böyle düşünmüşüm şimdi bana da garip geliyor, ama o zamanlar öyleydi.
Oysa öyle olmadı, olacak gibi de değil. Bokunu hediye olarak görmesiyle başlayan yolculuğumuz bugünlerde Ödip kompleksi dediğimiz batasıca psikolojik durum ile devam ediyor. Evde tam bir çocuk terörüne maruz kalıyorum. Bırak annesine yemek yaparken arkadan sarılmayı, elinden çay alırken bile mideme çok tatlı yumruklar yiyorum. 6 yaşındaki sabi ile karı kız kavgası yapar hale geldiğime inanamıyorum.
Annesi, 'o daha küçük sen idare edeceksin' dedikçe, kendimi aldatılmış, ikinci plana atılmış gibi hissediyorum. Çocukla aktivite yapamaz hale geldim, çünkü rakibimi her alanda ezmek istiyorum. 'Kadınıma göz koyarsan bedelini ödersin' gibi manyak bir havaya girdim. Hani millet ‘eşime 10 yıl aradan sonra yeniden aşık oldum’ diyor ya, işte sebebi bu. Bunu diyen adamlara bakın mutlaka erkek çocuk sahibidirler, karısını çocuğundan geri kazanmak için bir savaş içine girmiş ve bu savaş sonunda kazandığı eşine yeniden aşık olmuştur. Başka türlü 10 yıllık eşine neden aşık oluyorsun? Aksi mümkün değil.
Demem o ki çocuk işi zormuş. Büyüdükçe dertleri de büyüyor diyenlere kulak asmıyordum ama daha ergenlik var arkadaş. 6 yaşında karımı elimden almaya çalışan, ergenlikte iblis olur, lucifer olur başka yolu yok. Ama yok öyle yağma, kendimi hazırlıyorum. Nasıl bugün ödip kompleksine karşı planlı, stratejik bir savaş veriyorsam ergenlikte de alırım façasını aşağıya hiç kaçarı yok.
-Baba kardan adam sarı olsun bence
-Sarı kardan adam olur mu oğlum
-Kırmızı olsun o zaman
-…Daha kar ne renk ondan haberin yok, ama karımla arama girmesini biliyorsun çakal...
-Mor olur mu?
-Olur olur… olmaz mı… salak şey
6. Daha bunun ilk okulu, lisesi var...
-Hadi oğlum altı üstü bir ördek boyayacaksın
-Yoruldum ben ama
-Bilgisayar oynarken yorulmuyorsun ama
-Başım da ağrıyor
-Yavrum iki renk boya yapacaksın 15 dakika sürmez
-Yarın yapsam
-Yarın okul var
-Akşam yapsam
-Akşam banyo yapacaksın, erken yatacaksın
-……ben annemle yapmak istiyorum.
Yahu arkadaş, bir çocuk ödev yapmamaya daha anaokulunda başlar mı? Ödev dediğim de iki boyama, 3 fark bulma, çizgi ile eşleştirme. Adama bunları yaptıramıyoruz, yok başı ağrıyor, yok çok yorgun oluyor, yok uykusu oluyor. Yemin ediyorum ilkokul 2’de okulu kırmaya, orta birde sinemaya kaçmaya, orta ikide sahte karne hazırlamaya başlar bu.
Daha bir kıçı kırık ördeği boyayamayan, yorgunum diye çizgi alıştırması yapmayan çocuğu 10 dakika sonra koltuktan zıplarken gördükçe bu yaşta sanayiye veresim geliyor. Evlattan soğuttu beni…
-Evet, hadi bak yardım ediyorum 3 çilek 4 çilek …..5 çilek…evet
-Annem gelse ya
-6 çilek…7…
-Başım ağrıyor
-Yavrum bu yaşta migren mi oldun nedir?
7. İnatlaş-ma
Çocuk yetiştirme kitapları okumadığı, başında bir büyüğünün olmadığı çok belli olan ebeveyn davranışıdır bu. 4-5 yaş bir çocuğun evladınız olsa ki öyle, çekilmeyeceği bir yaş grubudur. O cırtlak sesiyle ne anlıyorsa her boka itiraz ettiği, ergenlik provaları yaptığı bir yaş grubudur.
Siz ne derseniz hayır demeye programlanmış bir bünye düşünün, nasıl mı? bakın bir örnekle izah edeyim.
Bebe-ben su istiyorum
Baba-ne anlamadım? su mu dedin
Bebe-hayıraaahh! su diyil işte!!
Lan afedersin manyak az önce sen su istemedin mi? ben sorunca neden fikir değiştirip çemkiriyorsun? İşin kötü yanı bunu ona söyleyince anlamıyor oluşu. Üstelik sizi darp etmeye de başlayabiliyor. Çile bülbülüm çile şarkısı 4 yaşında çocuğu olan bir baba tarafından bestelenmiş olabilir. Eğer sizin de sinirleriniz yıpranmışsa, iş yorgunluğu üzerinize çökmüşse bir hata edip 'hayır benim dediğim olacak' diyorsunuz ki sıçtığınızın resmidir. O bebe sizi ağlatana kadar bırakmaz peşinizi, hatanızdan çabuk dönün ve tamam deyip orta yol arayın ama lütfen arayın. İnatlaşmak mı tövbe!
Bebe-uykum geldi benim
Baba-yatalım hadi
Bebe-hayıroahhh
Baba-ama uykum geldi dedin
Bebe-yatmadan uyuycam ben
Allah bildiği gibi yapsın seni. Uyu da çabucak büyü emi. Bir de 'aa 4 yaşında mı tam sevilecek yaşları' diyen tipler yok mu suratlarına doğru hayırraaaohhh diye bağırasım geliyor. Neyi seviyorsun ya neyi?
8. İyi polis kötü polis.
“Çocuğun anne-babadan birinden korkması gerekir” dedi eşim. Neden diye sormama fırsat vermeden açıklamaya başladı; “çocuk anne-babadan birinden korkmalı ki disipline edilmesi daha kolay olsun, anne ve babanın ikisinden de yüz bulursa çok şımarır'. Hele tek çocuk ki önünü alamayız, onun için birimizden korkmalı, çekinmeli” dedi. Sunacak bir karşı tezim olmadığı ve eşimle inatlaşmamayı yıllar içinde öğrenmiş olduğum için sesimi çıkarmadım, peki dedim.
Kimin iyi kimin kötü olması konusunda ise herhangi bir ihtilaf yoktu. İkimiz de kötü olanın ben olmam gerektiğini biliyorduk. Aslında ben bilmiyordum ama bir yerde kötü bir şey varsa onun ben olmam gerektiğini yine yıllar içerisinde öğrenmiştim. Eşim melek gibiydi benim, o hiç kötü olabilir miydi? İyi oldu haliyle.
Arkadaş bir rol bu kadar mı iyi oynanır? Resmen kötü ebeveyn rolüne kendimi öyle vererek oynuyorum ki çocuğu ağlatmadığım gün yok. Bazen bu rolün üzerime yapışıp kalmasından korkmuyor değilim. Çocuk şımarmasın, söz dinlesin, delirmesin diye evin içinde terör estiriyorum. Hani oyuncular derler ya rolümü çok benimsedim, içine girdim diye aynen başıma gelen bu. Rol bana kalıp gibi uydu, yıllardır içimde biriktirdiğim ne varsa kusuyorum arkadaş. Kendimi tutamayıp eşimle bile dalaştığım oluyor. Barışması da kolay oluyor, 'çocuk söz dinlesin diye yapıyorum…' dedin mi işlem tamam.
Ama çocuk dediğin akıllı anacım. Olayları kavraması ve yeni duruma göre vaziyet alması uzun sürmüyor. Şimdilerde ben iyice piç gibi dışarı itildim. Çocuk benden korktuğu için midir yoksa 'sen kimsin lan anam var burada, kadın anam' dediği için midir bilmiyorum beni bir dışladı görseniz gözünüz yaşarır. Benimle bir şey yapmak istemiyor, paso eşimin kıçının dibinde. E hani dedim, iyi ebeveyn kötü ebeveyn olacaktık, çocuk söz dinleyecekti, hepimiz mutlu olacaktık? Piç gibi kodunuz beni ortada?
Şimdi geri de dönemiyoruz, bu sefer o kötü ben iyi olsam çocuk ambale olacak diye kalakaldık.
evin içinde Yaprak Dökümü'ndeki Sami Tekinoğlu gibi kalakaldım...
9. Ben yapamadım bari çocuğum yapsın.
Türk eğitim sisteminin yarattığı, ben yapamadım bari çocuğum yapsın zihniyetine sahip kişilerin düşüncesidir. Sistemin kendisine sunduğu her şeyi çocuğuna standart olarak yüklemeyi baştan kabul etmiş, ulan çocuk bunu istiyor mu, buna meyilli mi? gelişiminde bunun ne gibi faydaları olur diye pek de kafa yormayan ebeveyn davranışıdır. Çocuğun piyano, bale, drama kursuna gitmesinde, yazın yaz okuluna, kışın kayağa, sınav öncesi hızlandırılmış kursa iştirak etmesinde ne gibi sakıncalar olabilir ki diye düşünmektedir. Bu ebeveyne göre çocuğun futbol okulundan çıkıp, terli terli dershaneye gitmesi, oradan çıkıp blok flüt dersine yetişip eve geldikten sonra ismek’te ahşap boyama kursuna koşması, onun gelişimi için idealdir.
Benim çocuk daha yuvaya gitmesine rağmen, ben de bunlardan birine dönüştüm sanırım. Çocuk kendisine sunulan her imkandan istifade etsin diye diye ne bok yediğimi şaşırdım arkadaş. 5 yaşındaki sabi bir gün binicilik okulunda, bir gün buz pateni pistinde, bir gün yüzmede, başka bir gün basketbol kursunda. Hafta sonları babamla gezer miyiz diye bakıyor ama drama kursuna kim gidecek biz gezmeye gidersek? İyiden iyiye “bizim zamanımızda bunlar yoktu” diyen babama dönüşmeye başladım. 5 yaşındaki çocuğu yakında dershaneye yollarsam, kendi adıma hiç şaşırmayacağım.
Akşam olunca keyifle koltuğuma kurulup, 5 yaşındaki sabiye “ee anlat bakalım binicilik dersi nasıl geçti?” diye sormuyor muyum, o an kendime karşı bir soğuma geliyor bana. Çocuk atlar iyiydi demekten öte bir yorumda bulunamasa da ben “eheh meheh hadi bakalım” diyerek kafasını okşuyorum. Bir binici, yüzücü, basketbolcu, sahne yeteneği olan müzisyen yetiştirme gayretindeyim. Çocuğun ilgisi var mı? kabiliyeti var mı? anatomisi uygun mu? hiç düşündüğüm yok. Bir fırsat var, ondan istifade etsin diye çırpınıyorum. Bu çocuk bana ileride sövecek bunun da farkındayım ama kendime engel olamıyorum.
Çocuk “baba top oynayalım” diyor ertesi gün soluğu futbol okulunda alıyorum, çocuk taklit yapıyor, drama okullarının kapısın aşındırıyorum, eline leğen almış vuruyor, çevremizde perküsyon okulu var mı nete girip araştırıyorum. Lan yoksa diyorum, ben sakın 'bu çocuk benden uzak olsun da ne bok yerse yesin' mi diyorum? Babalığımı sorguluyorum, sonra bakıyorum 5-7 yaş felsefe okulu var mı bu civarda…
Amerika’da olsaydık, bu çocuğun seri katil olması için her şey elinin altında mevcut. Amerikan filmlerindeki dini bütün, koyu katolik, nefes aldırman babalara döndüm sanırım. Çocuk binici olacak diye beklerken at hırsızı olmasın da tek dileğim bu. Film falan demişken, sinema okulu neden daha önce aklıma gelmedi benim?
10. Kademeli ağlatma.
-Uvaaaaaaaaaaaaaa!.....
-Çocuk ağlıyor galiba
-Yatırdım da ondan
-E bakmayacak mısın?
-Yooo
-Ağlıyor ama
-Ağlasın susup uyur birazdan
-Uvaaaaaaaaa
-Susmadı ama
-Ee anlatın neler yapıyorsunuz?
-Uuvaaaa
-Ee napalım işte……ağlıyor dimi
-Yahu ağlasın boş versene
-Emin misin çok ağlıyor….
Gece boyu diken üstünde oturdum çocuk ağlayacak da bizim arkadaş kalkıp bakmayacak diye. Çocuğu aldı, odasına götürdü, yatağına yatırdı ve geldi. Bir daha arkasına dönüp bakmadı bile (Yaşar Usta gibi). Eve gidince eşim hemen atladı “ay o nebçim anne öyle”, “çocuk o kadar ağlatılır mı?”, “kucağa alsaymış ya”, “pışpışlasaymış ya”, “neymiş o öyle”…
Bugün anlıyorum ki o arkadaşın, o ebeveynin t..aklarını yiyim ben, ne kadar güzelini, doğrusunu, akıllıcasını yapmış meğer. Çocuğu yatağına, odasına alıştırmak için en fazla bir hafta ağlamasını kayıtsızca dinlemek gerekiyormuş meğer. Her ağlamasında yanına koşup 'aman da aman ağlar mıymış benim cicim' dememek gerekiyormuş. Sabır, sebat işiymiş bunlar.
Yol gösterenimiz olmadı bizim. Kitaplardan okumayla, uygulamalı olarak görmek bir mi? Kitap da diyor 'kademeli olarak ağlatın' diye ama çocuk yan odada götünü yırtarken anasını tutamıyorsun ki? Zaten o değil miydi 'ağlıyor bu, yuvadan alalım' diyen?
Bu bizimkinin annesi, bunu üniversiteye başka şehre de göndermez, şimdiden yolunu bulmak gerek.
Sonuç şu ki çocuk sahibi olacak gençler, çocuğu alın, odasına götürün, yatağına koyup çıkın. Bırakın ağlasın, emin olun 1 hafta çekersiniz yoksa benim gibi hala 4 yaşında yanına uzanıp uyutayım derken sızar kalırsınız.
Bonus - "Tutturma paspası" alsak mı?
'Süper dadı' izliyor eşim, baktık ki süper dadı her işini çivit mavisi tutturma paspası kullanarak hallediyor. Hanımla dedik ki biz de bu eve kurallar koyalım, bir de tutturma paspası alalım çocuk yetiştirme ile ilgili hiçbir sıkıntımız kalmasın!
Eminönü'ne gittim, üzerine hoş geldiniz yazan mavi bir paspas aldım. Eşim gelen misafirleri mi oturtacaksın buna deyince ufak bir tartışma yaşadık ama aldırmadım, önemli olan rengi bence dedim, kabul etti. Paspası köşeye koyduk ve çocuklara evin kurallarını anlattık, bir daha dedik, bu evde tuttursan olursa o paspasa gidecek ve 4 dakika bekleyecek, ardından bizden özür dileyip boynumuza sarılacak...
Şu an uygulamanın ilk haftasının sonuna yaklaşıyoruz, eşim paspasın üstünde ağlıyor. Süper dadı büyük yalansın!
Yorum Yazın
Harikaa.. Hoşuma giden bir paylaşım gördüğümde "yayınlayan kim ki" diye bakmadan önce tahmin ediyorum "kesin diazepam'dır bu".. Eline, aklına sağlık çok çok ... Devamını Gör
ofiste bilgisayarın arkasında sessiz güleyim diye epey çaba sarfettim ama olmadı :D harika yazı olmuş! henüz 1 yaşında neler yaşıyoruz daha neler göreceğiz b... Devamını Gör
Pişmanlıklar arttı baya :D Nüfus azalmaya falan başlamasa bari :))