Ali Babacan'ın Danışmanından Saray Eleştirisi: 'Kibir, Gurur, İsraf'
Ali Babacan'ın danışmanlığını yapan ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın 'çok kötü bir kamu harcaması' olduğunu belirten Şeref Efe, Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile ilgili 'Bir kamu harcaması süreci olarak baktığımızda Saray'ın yapılışının tamamen kural dışı olduğu görülüyor' dedi.
Efe, LinkedIn hesabından paylaştığı 'Çok Kötü Bir Kamu Harcaması: Cumhurbaşkanlığı Sarayı' başlıklı yazısında Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na yönelik eleştiride bulundu. İşte bazı satır başları...
'Allah bunun hesabını sormaz mı?'
“Esasen her şey ortada. Bu yazı sadece ahlaki sorumluluk duygusundan kaynaklanmaktadır. Hiç bir siyasi amacı yoktur. Herhangi bir cemaat ile ilgim bulunmadığını da belirteyim ki yanlış anlaşılmasın. İmam hatip kökenliyim, ayrıca dini ilimler tahsilim oldu. Kamuda denetçilik, bakan danışmanlığı, kamu şirketlerinin üst yöneticiliği, strateji geliştirme başkanlığı görevlerinde bulundum. Bu konuda düşüncelerimi yazmazsam Allah bana bunun hesabını sormaz mı?
'Müslümanlığa sığmadığını anlatmaya gerek yok'
Cumhurbaşkanlığı Sarayımızın Müslümanlığa sığmadığını aslında anlatmaya hiç gerek yok. Kur'an'dan kendimize bir ölçü arayacak olursak bu saray inşası ile ilgili Allah'ın hoş karşılamadığı kibir, gurur ve israf gibi pek çok husus ile karşılaşırız. Kendilerinin, iktidarlarının ve milletlerinin itibarı için büyük binalar yapan kavimlerin akıbetleri hep kötü olmuştur. Devlet, Müslümanlardan topladığı zekatı (günümüzde vergi) ancak muhtaç insanlara ve halkın savunmasına harcayabilir. Bırakın sarayı, Müslümanlardan zorunlu olarak toplanan para ile cami bile yapılamaz. Sünnete yani Hz. Muhammed'in hayatına ve ondan sonra gelen dört doğru halifenin uygulamalarına baktığımızda ise fazlasıyla mahcup oluruz. Bizim halimiz, örnek alınması gereken Müslüman önderlerin değil, onların mücadele ettiği kibirli krallara benziyor.
'Saray milletin malı değildir, devletin malıdır'
Öncelikle saray milletin malı değildir, devletin malıdır. Millet ülke sınırları içindeki her varlığın asli sahibidir, ancak bu sembolik bir anlam taşır. Devlet, halka hizmet etmek için kurulmuş olan bir teşkilattır. Devlet teşkilatının faaliyetleri halkın vergileri ile yürütüldüğü için halk üzerinde bir külfettir. Her bir kamu harcaması kişilerin cebinden bir miktarına el koyulmasını gerektirir. Bu yüzden her bir faaliyet iyice düşünülüp tartışıldıktan sonra ancak halkın temsilcilerinin onayı alınarak gerçekleştirilir.
'Elimizdeki bu saray milletten gizlenerek yapılmış olup, yapılan harcamalar milletin onayından geçmemiştir''
Bir kamu harcaması süreci olarak baktığımızda Saray'ın yapılışının tamamen kural dışı olduğu görülüyor. Halkın parasının harcanabilmesi için bütçede ve yatırım programında bu faaliyetin açıkça belirtilmesi ve detaylı analizlerin de eklenmesi gerekirdi. Mevcut kurallarımız bunları öngörüyor. Oysa yapılıp bitmiş olan bu binanın odalarının sayısını hatta maliyetini dahi bilmiyoruz. Bütçeye koymadan harcama yapılması demokratik bir ülkede kabul edilemez. Çünkü, kamu harcamalarının gerçek sahibi Meclistir. Saray konusunda Meclis'in onayı olsaydı hizmetin yeri ve gereği ilgili tartışmaları planlama ve bütçeye koyma aşamasında yaşamamız ve çözmemiz gerekirdi. Sarayın maliyetini Maliye Bakanı dahi bilmiyorsa milletvekillerinin bunu bilmesi ve onaylaması mümkün değildir. Bu yüzden elimizdeki bu saray milletten gizlenerek yapılmış olup yapılan harcamalar milletin onayından geçmemiştir. Elini vicdanına koyan bütün maliyeciler bu tespite katılacaklardır.
'Nereden finanse edilmiştir?'
Sarayın inşaası nereden finanse edilmiştir? Devlet gelirleri ve harcamaları bir Hazine havuzunda denkleşir. Borçlu olan bir devletin her ilave faaliyeti borçlanarak yaptığı kabul edilir. Çünkü, o ilave masrafı yapmasaydı bu parayla borçlarından bir kısmını ödeyecekti. Devletimizin ciddi miktarda borcu olduğundan bu sarayın inşaasına harcanan para devlet olarak o kadar borçlanmamıza neden olmuştur. Dolayısıyla Beştepe'nin yapılması, Dolmabahçenin borç parayla yapılması ile tamamen aynı şeydir. Vicdan sahibi maliyeci ve hazineciler bunun böyle olduğunu bilir.
Saray bir yatırım olarak milletimizin başına gelen bir felakettir. Bu tür yatırımları eskiden ''karadelik'' diye tabir ediyorduk. 2002'den bu yana unuttuğumuz karadelik felaketi ne yazık ki yeniden ortaya çıktı.'
Şeref Efe'nin yazısının tamamına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.