Görüş Bildir
Haberler
70'lerden Bu Yana Değişmeyen Dünya: Enflasyonun Yükü Yine Garibanın Sırtında!

70'lerden Bu Yana Değişmeyen Dünya: Enflasyonun Yükü Yine Garibanın Sırtında!

Enflasyon oranları yeni zirveler görürken dünyada sağ görüşlü uzmanlar 70’li yıllarda savundukları argümanlara döndüler. Sorunun, enflasyon oranında zam talep eden ‘açgözlü’ çalışanlardan kaynaklandığını söylüyorlar. 

Savundukları argümana göre işçiler yüksek maaş talep etmezse enflasyonun artış gerekçeleri artan enerji maliyetleri ya da tedarik sıkıntıları ile kısıtlı kalacak ve enflasyon geçici olacak. 

‘Gelir-fiyat sarmalına’ girmek üzere olduğumuzu, artan fiyatlar karşısında çalışan maaşlarının da arttığını, bunun da daha fazla enflasyonu tetiklediğini söylüyorlar.

Kaynak: Birgün

İşçilere 'yüksek maaş talep etmeyin' ricası!

İşçilere 'yüksek maaş talep etmeyin' ricası!

Tribune Mag'de Grace Blakeley imzalı habere göre, İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey da geçen hafta bu tür bir argüman yürütmeye çalışarak tepki çekti. İngiliz işçilere seslenerek ‘yüksek maaşlar talep etmemelerini’ rica etti. Söylediği ikiyüzlü olmanın yanı sıra (çünkü Bailey senede yarım milyon sterlinden fazla kazanıyor) serbest piyasa yanlısı IFS kuruluşundan, ticaret sendikalarına birçok tarafın dile getirdiği gibi, iktisadi temelden de yoksundu.

Tabii bu ‘maaş-fiyat sarmalı’ argümanına ilk atıf yapan Bailey değil. Serbest piyasa yanlısı düşünce kuruluşları ve çeşitli medya kuruluşları bu söylemleri yıllardır pazarlıyorlar. İşçi Partisi Milletvekili Wes Streeting, Adam Smith Enstitüsü tarafından yürütülen bir araştırmadan alıntı yaptı ve enflasyonun sebebinin ‘maaş-fiyat sarmalı’ olduğunu savundu. Wall Street Journal gazetesi de son zamanlarda benzer bir söylem benimsedi.

Enflasyonu yükselten işçiler mi?

Enflasyonu yükselten işçiler mi?

Financal Times gazetesi biraz daha ‘nüans’ bir duruş sergiliyor. Maaş artışı baskısının ağırlıklı olarak ‘işgücü sıkıntısı’ yaşanan sektörlerde baş gösterdiğini, diğer sektörlerde ise maaşların yatay seyrettiğini yazıyor. Fakat FT de uyarıda bulunmaktan geri durmuyor: “Maaşlar fiyatların gerisinden geliyor fakat artış hızları enflasyon hedefinin aşılması için yeterli olabilir” diyor.

Tüm bu argümanlar ‘tarafsız’ ve ‘nesnel’ duyulan akademik ekonomi diliyle sunuluyor. Hâlbuki konu son derece politik. Politika yapıcılar enflasyonu körükleyenin işçiler olduğunu söylediklerinde, enflasyonun bedelini işçilere ödetecek müdahalelerin zeminini hazırlıyorlar demektir.

Maaş artışlarının arkasında çaresiz patronlarından yüksek maaşlar talep eden açgözlü, militan sendikacıların olmadığı açık. Böyle bir durumu ancak sermayenin kurgusal dünyasında görebilirsiniz ve günümüz koşulları da bu tür bir tablodan uzak.

Maaşlı çalışanlar sıkışmış durumda!

Maaşlı çalışanlar sıkışmış durumda!

Ticaret Sendikaları Kongresi tarafından İngiltere’de yürütülen bir araştırmaya göre enflasyondan arındırılmış reel gelirler geçtiğimiz sene yüzde 1,8 düşüş kaydetti, bu da son on yılda kaydedilen en yüksek gelir kaybına işaret ediyor. Tabii yaşanan finansal kriz neticesinde gelirlerin on senedir yerinde saydığını da unutmayalım.

Maaşlı çalışanlar, yerinde sayan gelirler ve artan tüketici fiyatları arasında sıkışmış durumda. Haliyle toplumun yoksul kesimleri temel ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlanır hale geldiler. Maaş artışlarının toparlanma sürecini olumsuz etkiliyor olabileceği argümanını sayfalarına taşıyan Financial Times, birkaç gün sonra yayınladığı farklı bir haberde Birleşik Krallık’ta neredeyse beş milyon insanın temel beslenme ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığını yazdı.

Enflasyon artışında n daha az etkilenenler de var!

Enflasyon artışında n daha az etkilenenler de var!

Tabii varlıklı haneler bu tür baskıları daha hafif atlatıyorlar ve bunun birkaç sebebi var. Bir defa ‘profesyonel’ çalışanların pazarlık gücü daha fazla ve maaş artışı talep etmeleri mavi yakalara kıyasla daha kolay. İkincisi, yakıt veya gıda fiyatlarının artmasından daha az etkileniyorlar çünkü gelirlerinin daha küçük bir payını bu tür temel ihtiyaçlara harcıyorlar.

Son olarak da bu tür hanelerin genellikle kenara ayrılmış birikimleri oluyor ve bu birikimler çoğu zaman gayrimenkul ya da hisse senedi gibi salgın esnasında değer kazanan varlıklara yatırılmış oluyor. Bu tür varlıkların değerlenmesinin başlıca gerekçesi ise merkez bankalarının uyguladığı varlık alım programları.

Değerlenen varlıkların yarattığı zenginleşmenin bir kısmı enflasyon vasıtasıyla geri alınacak. Merkez bankaları faiz arttırarak trendi yavaşlatacaklar. Bununla birlikte varlıklı hanelerin mevduat kazançları istikrar kazanacak ve borçlu haneler süreçten yine zararla çıkacak. Unutmayalım ki Birleşik Krallık’taki hanelerin üçte biri temel giderlerini karşılamakta halihazırda zorlanıyorlar. Dört milyon hane temel ihtiyaçlarını karşılamak için borçlanmak zorunda kaldı bile.

Problemlerin bedeli, yine işçilere mi ödetilmeye çalışılıyor?

Problemlerin bedeli, yine işçilere mi ödetilmeye çalışılıyor?

Sosyalistler ‘maaş-fiyat sarmalı’ denen şeyin tanımını doğru yapmalılar. Sermayenin yarattığı problemlerin bedeli, yine işçilere ödetilmeye çalışılıyor. Sonuçta, devletler ve şirketler iklim çöküşünün yarattığı tehlikeleri zamanında tanısalar ve karbon bağımlılığını azaltmak için yıllar önce işe koyulmuş olsalar, fosil yakıta bağımlılığımız daha düşük bir düzeyde olurdu.

Finans sektörünün sorumsuz uygulamalarının bedelini 2008 sonrasındaki süreçte işçilere ödettikleri gibi, salgının bedelini de yine emek gücüne ödetmeye çalışıyorlar. Bu defa hesabı ödeyenler, elinde ödeme imkanı olanlar olmalı.

Oxfam’ın geçtiğimiz ay yayınladığı bir rapora göre dünyanın en zengin on adamı, salgın esnasında gelirlerini ikiye katladılar. Geriye kalan yüzde 99’un gelirleri ise düşüş kaydetti. Bu esnada içinde yaşadığımız krizin mimarları olan fosil yakıt şirketlerinin gelirleri de rekorlar kırıyor. BP, Chevron, Exxon Mobil gibi şirketlerin gelirleri son sekiz yılın en yüksek düzeyine ulaştı. Yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak yine elde ettikleri kazançları varlıklı hissedarlarına aktarıyorlar.

Maaş-fiyat sarmalı argümanları en son konuşulduğunda 1970’li yıllardaydık. O döneme sunulan argümanlara birçok sosyalist de razı olmuştu ve neticede işçi hareketlerine yönelik savaş kampanyası yürütülmesine önayak oldular. Aynı şeyin tekrar yaşanmasına izin veremeyiz.

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın