Görüş Bildir
Kanser Konusunda 10 Yanlış İnanış
Kanser, günümüzde en çok korkulan ve tedavisi en zor hastalık grubu olarak görülmektedir. Dünyada ve Türkiye’de bilinen ölüm nedenleri arasında kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan kanserin görülme sıklığı, çevresel etkenler ve yanlış yaşam tarzı nedeniyle giderek artmaktadır. Kanseri önlemenin en önemli yolu ise hastalığı tanımak ve bu konuda bilinçlenmekten geçmektedir. Memorial Ataşehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Gökhan Kandemir 1-7 Nisan Kanser Haftası’nda kanser hastalığı hakkında toplumsal bilinci artırmak amacıyla yanlış bilinenler hakkında bilgi verdi. Yanlış! Kanser bulaşıcı bir hastalık değildir. Dokunma, birlikte yaşama ve oturma ile kişi kanser hastalığını başka birine bulaştıramaz. Rahim ağzı (serviks) kanseri, karaciğer kanseri gibi bazı kanserlerin nedenleri arasında virüsler vardır. Bu virüsler insandan insana bulaşmaktadır. Yanlış! Hastalığı ilerlemiş kanser hastalarında ağrı daha çok görülmekle birlikte bazı kanserler hiçbir zaman ağrıya yol açmaz. Kanser, ağrı demek değildir. Ağrısı olan kanser hastaların da ilaçlar ile ağrı kontrolü çok başarılı bir şekilde sağlanabilmektedir. Yanlış! Vücuttaki tüm hücreler enerji için şeker tüketirler. Kanser hücrelerinin normal hücrelerden daha fazla şeker tükettikleri gerçektir. Bununla birlikte şeker yemenin kanseri büyüttüğünü, hastalığın kötüleşmesine yol açtığına dair bir kanıt yoktur. Şekersiz beslenmenin de kanserin iyileşmesine bir katkısı yoktur. Fazla şekerli beslenme kilo almaya yol açar. Obezitenin de bazı kanser türleri ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Sebzelerde, meyvelerde, tahıllarda doğal olarak bulunan şekerler vücudumuz için gereklidir. Kaçınılması gereken kekler, kurabiyeler, tatlılar ve bazı içeceklerde bulunan işlenmiş şekerlerdir. Yanlış! Kanserin kendisi saç kaybına yol açmamaktadır. İleri evre durumlarda bile bu durum görülmez ancak tedavide kullanılan bazı ilaçlar saç dökülmesine sebep olmaktadır. Ayrıca beyin ışınlaması gereken durumlarda radyoterapi nedeniyle görülebilmektedir. Ancak son yıllarda kanser tedavisinde giderek daha fazla kullanılan akıllı ilaçlar ile artık saç kaybı oluşmamaktadır. Yanlış! Tüm kanserlerin sadece %5-10’u kalıtsaldır; yani ebeveynlerden alınan genler nedeni ile olabilmektedir. Buna “kanser genleri” denilmektedir. Bu durumda genellikle aile üyelerinin çoğunda aynı tip kanser gelişebilmektedir. Meme, yumurtalık (over), kalın bağırsak kanserleri kalıtsal olabilen kanser türlerindendir. Bu genleri taşımak kanserin kesinlikle gelişeceği anlamına gelmemektedir, sadece gelişme riski daha fazladır. Yanlış! Ailede kanser hikayesi görülmemesi o kişide de kanser gelişmeyeceği anlamına gelmemektedir. Kanser gelişme riskini belirleyen en önemli faktörler yaşam tarzı ve çevresel faktörlerdir. Tüm kanserlerin %90-95’i bu faktörler nedeni ile gelişmektedir. Yanlış! Yapılan çalışmalarda şimdiye kadar koltukaltı ter ve koku gidericileri kullanan ve saçını boyatan kişilerde kanser riskinin arttığı gösterilmemiştir. Yanlış! Kanserin kesin tanısı çoğunlukla biyopsi ile konulmaktadır. Biyopsi ile tümörden doku parçasının patolojik incelenmesi ile kanserin varlığı ve tipi saptanır. Ayrıca uygulanacak tedavi belirlenmektedir. Biyopsi yapılması ya da ameliyat gibi doğru prensiplere göre yapılan bu cerrahi işlemler hastalığın yayılmasına, kötüleşmesine yol açmamaktadır. Yanlış! Kanser tek bir hastalık değildir. Farklı sebepleri olan farklı hastalıklar grubudur. Her kanser farklı özelliklere sahiptir. Tümör dokusunun bu özelliklerine göre tedavi belirlenir. Hastanın yaşına; diğer hastalıkların olup olmamasına; kanserin nerede olduğuna, yayılıp yayılmadığına, ne kadar yayıldığına göre de uygulanacak tedavi değişmektedir. Kısacası kanser tedavisi, “kişiye özel tedavi”dir. Yanlış! Günümüzde kanserden korunma, erken teşhis ve tedavi yöntemlerindeki ilerlemeler ile kanser etkili bir şekilde tedavi edilmekte, sağ kalım oranları %60’ı geçmektedir. Bu oran giderek artmaktadır. Tedavilerdeki başarı teşhis zamanında hastalığın yaygınlığına, kanserin türüne göre değişmektedir. Meme, kalın bağırsak, prostat kanserlerinde erken evrelerde tedavi mümkündür. Ayrıca testis kanseri, lenfomalar gibi bazı kanser türlerinde ileri evrelerde bile iyileşme sağlanabilmektedir. Sağlık Rehberi dışında kurumsal web sitemizde hasta ve ziyaretçilerimizin dikkatine alttaki rehberler de sunulmaktadır.
Bu Testler Kansere Karşı Hayat Kurtarıyor
Acıbadem Kadıköy Hastanesi Aile Hekimliği Uzmanı Dr. Şirin Parkan, kanserin erken teşhisi için yaptırılabilecek 12 testi anlşatıyor:1-Mamografi Kadınlarda en sık görülen kanser türlerinin başında gelen meme kanserinin erken teşhisi için sürekli takip yapılması çok önemli. Meme kanseri riski taşımayan tüm kadınların da 40 yaşından itibaren her yıl düzenli olarak mamografik takiplerinin yapılması gerekiyor. Ailesinden meme kanseri öyküsü olan kadınlarınsa 25 yaşından itibaren doktor kontrolünde olmaları büyük önek taşıyor.2-Smear Testi Rahim ağzı kanseri özellikle cinsel olarak aktif tüm kadınların korkulu rüyası ve kanser nedenli kadın ölümlerinde ilk sıralarda yer alıyor. Bu nedenle tüm kadınların, cinsel yaşamları başladığı andan itibaren düzenli olarak smear testi yaptırması öneriliyor. Jinekolojik muayenenin de yılda 1 kere yapılması, erken teşhis açısından hayati bir öneme sahip.3-PSA Testi Erkeklerde en sık görülen kanser türleri arasında ikinci sırada yer alan prostat kanserine karşı her erkeğin 40 yaşında PSA baktırması önemli. PSA seviyesi 1'in altındaysa, testin 45 yaşında tekrar ettirilmesi, yine 1'in altında çıkarsa 50 yanışında tekrarlanması yeterli. Ancak seviye 1'in üzerindeyse, daha sık aralıklarla PSA testi yaptırmak gerekiyor. Çünkü bir kan belirteciyle teşhis konulabilen tek tümör prostat kanserleri. Ancak prostat kanseri erken tanısında sadece PSA baktırmak yeterli değil, hiçbir zaman doktor tarafından yapılacak rektal muayenenin yerini tutmuyor. O nedenle özellikle 50 yaşından itibaren düzenli doktor muayenesini ihmal etmemek gerekiyor.4-Kolonoskopi Kalınbağırsak kanserine karşı 50 yaşından itibaren kolonoskopi yaptırılması öneriliyor. Eğer bir polip bulunamazsa 5 yılda bir tekrarlanması yeterli. Kolon kanserinin erken teşhis edildiğinde ilk 5 yılda hayatta kalma oranının yüzde 90 olduğunu ama geç kalındığında bu oranın çok düştüğünü unutmamak gerekiyor.5-Ben takibi Özellikle çok açık bir ten rengine sahip olanlar ve vücudunda fazla ben bulunanlar cilt kanseri konusunda daha yüksek risk faktörü altında. Yapısal özellikleri bu şekilde olanların, düzenli olarak benlerini bir dermatoloji uzmanlarına inceletmeleri cilt kanserinin erken teşhisi açısından önemli.6-Kan testi Kansere karşı yapılan kan testlerinde, 'eritrosit' olarak bilinen oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri ve 'lökosit' olarak bilinen hastalıklara karşı savunmamızı sağlayan beyaz kan hücreleri inceleniyor. Yapılan testlerde, kan hücrelerin sayıları ve büyüklüklerine bakılıyor.7-Gaitada gizli kan testi Dışkıda gizli kan testi olarak bilinen 'gaitada gizli kan testi', 40 yaşından sonra yaptırılması gereken bir test. Bu test, öncelikli olarak kolon kanserinin erken teşhisi için kullanılıyor. Rutin olarak yaptırılması önerilen gizli kan testiyle, sadece mikroskobik inceleme ile görülebilen kan gaitada inceleniyor.8-İdrar tahlili İdrar yolu, böbrek ve mesanede meydana gelebilecek kanser türlerinin tespiti için 'idrar sitolojisi' ile idrar incelemesi yapmak mümkün. Bu testte,mikroskop altında incelenen idrarda tespit edilen kan hücreleri üriner sistem kanserlerinin habercisi olabiliyor.9-Tiroit testleri Tiroit kanserine karşı erken tanı için,belli bir antikora bakılabiliyor. Bunun yanında tiroit ultrasonuyla da, var olan bir nodülün varlığı ve boyutu değerlendirilebiliyor.10-Akciğer kanseri testleri Akciğer kanseri kanser türleri arasında erken teşhisi en zor türlerden biri. Akciğer filminde bile çok belirginleşmedikçe görülemeyebilen bu kanser türüne karşı, son yıllarda geliştirilen yöntemler bulunuyor. Düşük ışın dozajlı spiral bilgisayar tomografisi gibi yeni geliştirilen bu tekniklerin güvenilir sonuçlar vermesi için çalışmalar sürdürülmekte. Özellikle yoğun sigara içenlerde artık bu tomografi öneriliyor.11-Tüm vücut MR Özellikle kanser şüphesi taşıyan ya da riski olan kişilerin rutin olarak tüm vücut MR çektirmeleri öneriliyor. Açlık, idrar sıkışıklığı gibi ön hazırlık gerektirmeyen uygulamada, radyoaktif maddelerin ve X ışınlarının kullanılmaması, testi yaptıranların sağlığı açısından önemli bir avantaj sağlıyor. Baştan dize kadar olan vücut bölgesini tek başına inceleyen MR görüntüleme cihazıyla check-up yöntemi, çocuk ve hamileler dahil kanser şüphesi taşıyan herkese uygulanabiliyor.12-Genetik Check-up Tükürük örneği üzerinden DNA analizi yapılarak gerçekleştirilen Genetik Check-up ile; aralarında bazı kanser türlerinin de bulunduğu belirli hastalıklara olan yatkınlık, çocuklara geçebilecek genler, bireylerin ilaçlara farklı yanıt vermesinden ve bazı yan etkilerden sorumlu genetik faktörler tespit edilebiliyor.
Kanserin Hakkından Acı Biber Geliyor
Türk mutfağının vazgeçilmezi olan kırmızı acı biber, ağzımızı olduğu gibi hastalıkları da yakıp kavuruyor! En büyük özelliği ise kanserli hücreleri yok etmesi. Kırmızı biber ismini Yunanca'da 'ısırıyorum' anlamına gelen 'kapto' kelimesinden alıyor. Anavatanının Meksika olduğu sanılıyor. AĞRILARI DİNDİRİYOR Hint ve Meksika mutfağında çok sık kullanılan kırmızı acı biber, Türkiye'de en fazla Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetiştirilmekte ve tüketilmektedir. Bu bölgede isot olarak isimlendirilen kırmızı acı biber birçok araştırmaya konu olmuştur. Kırmızı bibere acısını veren 'capsaicin' adlı bir bileşiktir. Kırmızı biber ağrı kesici olarak da kullanılıyor. Kırmızı biber bu özelliğiyle zona ve arterit ağrılarını dindirmede kullanılabilir. Sürekli olarak tüketilmesi durumunda, beynin endorfin salgılamasını sağlayabilir ve endorfinin morfine benzer ağrı kesici etkisi görülebilir. Sağlık üzerinde olumlu etkileri olan kırmızı biber, vücudun günlük ihtiyacı olan beta-karotenin tamamı ve C vitamininin 2 katını içeriyor. Yapılan deneysel çalışmalarda kırmızıbiberin kolesterolü düşürücü etkisi görülmüştür. DÜNYADA KABUL GÖRDÜ Nottingham Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, 'capsaicin' maddesinin, hücrelerde enerji üretmekten sorumlu mitokondriye saldırarak, kanser hücrelerinin ölümünü tetiklediği belirlendi. Araştırmaya göre, 'capsaicin'deki vaniloidler, kanser hücrelerindeki protein gelişimine engel olarak hücre ölümünü tetikleyebiliyor. Los Angeles'taki Cedars-Sinai Hastanesi Kanser Enstitüsü ve California Üniversitesi'ndeki çalışmalarda 'capsaicin'in, kanserli prostat hücrelerine enjekte edildiğinde, kanserli hücrelerin parçalanarak yok olduğu belirtildi. Avustralya'daki Tasmanya Üniversitesi'nin araştırmasına göre kırmızı acı biber, uykusuzluğa iyi geliyor. Bu harika sebze, kansere ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyor. MİDESİ SAĞLAM OLAN YİYEBİLİR Antioksidanlar bakımından çok zengin ve kanseri önleyen likopen maddesi ihtiva eden kırmızı acı biberi herkes yiyemez. Acı biberin ülsere iyi geldiği yanlış ve yaygın bir inanıştır. Acı biber midesi sağlam olanlar için faydalı olabilir. Ancak ülser, gastrit gibi rahatsızlık bulunanlara acı biber iyi gelmemektedir. Ayrıca hemoroidi olanlar da acı biberden uzak durmalıdır. YAĞLARI ERİTİYOR Acı biber açlık hissini bastırıp tokluk hissi yaratır. Capsaicin maddesi mide ve bağırsak hareketlerini hızlandırır. Ödem söktürücü özelliği de olan acı biber yağ yakımına yardımcı olur. HANGİ HASTALIKLARA İYİ GELİYOR? Acı biber, bronşiti önlemeye yardımcı oluyor. Soğuk algınlığı belirtilerini hafifletip, ağrıyı kontrol altına alıyor. Kolesterolü ve trigliseriti düşürmeye, kötü huylu kolesterolü azaltmaya yardımcı oluyor. Dolaşımı hızlandırıyor. Kalp krizi ya da felce karşı koruyor. Yaşlanmayı önlüyor. Kan şekerini dengeliyor. Eklem iltihabı ağrılarına iyi geliyor.
Düzensiz Uyku Kanser Sebebi
Nüfusun yaşlanması, katkılı ürünler tüketmek, teknolojinin yaydığı elektromanyetik dalgalar ve çevre kirliliği kanserin son yıllarda giderek yaygınlaşmasının nedenlerinden. Kanserden korunmak ise imkânsız değil; ancak yaşadığımız hızlı çağa ayak uydurmak için çıktığımız koşuda molalar verip sağlığımızı ve yaşam düzenimizi gözden geçirmeliyiz. Bu şekilde kansere davetiye çıkaran çevresel faktörlerden mümkün olduğunca korunabiliriz. Kansere davetiye çıkaran çevresel faktörlerden korunmanın mümkün olduğunu söyleyen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Andaç Argon uyarıyor: ‘Pek çok teknoloji ürününün, yaydığı iyonizan olmayan radyasyon kanser riskini artırıyor. Ütü, saç kurutma makinesi, su ısıtıcısı gibi hemen her gün kullandığımız küçük ev aletleri de bunlardan. Su ısıtıcılarını bulunduğunuz ortamdan 2 metre uzaklıkta tutun. Haftada bir gün ütü yapın. Saç kurutma makinesini uzun dakikalar kullanmayın. Elimizden düşürmediğimiz cep telefonu ile 30 dakikadan fazla konuşmayın. Bunun yanı sıra uykusuzluk ile kanser ilişkisi kanıtlanmıştır. Işıksız ortamda günde 7 saat uyuyun’. Prof. Dr. Andaç Argon kanserden korunmanın yollarını şöyle sıralıyor: 30 dakikadan fazla konuşmayın Atom bombası ve nükleer bir savaş sonucu maruz kalınacak iyonizan radyasyondan çok bizi daha çok ilgilendiren iyonizan olmayan radyasyon. Bu radyasyondan ne kadar kendimizi koruyabilirsek kanser riski de o kadar düşer. Bunu başarabilmek ise mümkün. Elimizden düşüremediğimiz cep telefonundan işe başlayabiliriz. Günde 30 dakikadan fazla telefonla konuşmayın ve mutlaka kulaklıkla konuşun. Evde cep telefonu yerine ev telefonu kullanmayı tercih edin. Ütü çok ciddi oranda elektro manyetik dalgalar yayıyor. Her gün ütü yapmayın, kendinize bir ütü günü belirleyin ve oyalanmadan hızlı bir şekilde tamamlamaya çalışın. Düzensiz uyku kanser yapıyor Uykusuzluğun kanserle ilişkisi kanıtlanmıştır. Gece uykusu ciddi oranda kanserden koruyan bir faktördür. En geç gece yarısı saat 01.00’de ışıksız bir ortamda uykuya geçmemiz lazım ki bizi kanserden koruyan melatonin hormonu salgılanmaya başlasın. Erişkinlerin günde 7,5 saat aralıksız uyumaları zorunludur. Gündüz telafi uykuları aynı faydayı sağlamaz. Vücut, kanserden koruyan melatonin salgısını sadece gece ve karanlıkta salgılıyor. Bu nedenle gece çalışanlar ve uykusuz kalanlarda kanser riski düzenli uyuyanlara göre daha fazla. Kanserden korunmanın en ucuz ve en etkili yöntemi ona yakalanmamaktır. Bunun için herkesin yılda bir kere check-up programına katılması gereklidir. Meme, kalın barsak, rahim ağzı, akciğer ve prostat kanseri gibi bazı kanserlerin rutin tarama programları vardır; hekiminizle bu konuyu konuşun. Bazı aşı programları (hepatit, rahim ağzı gibi) kansere karşı koruma sağlar. Menopoza girmiş kadınlarımızın sıkıntıları için uygulanan hormon replasman tedavisi dediğimiz hormon ilaçlarının yerine başka ilaçlar kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Genetik yatkınlığı olanlar, onkologları ile risk değerlendirmelerini yapıp, gerekli önlemleri almalı. Giysilerinizi seçerken dikkat edin Kimyasallara maruz kaldığımız diğer bir alan bazı giysiler ve oyuncaklarda kullanılan azo boyalar ve tehlikeli kimyasallardır. Özellikle Uzakdoğu’dan ithal edilen çok ucuz giyecek ve oyuncaklar bu açıdan risklidir. Giysilerimizi seçerken dikkatli olmalı, bu ürünlerden uzak durmalıyız. Organik olmayan gıda maddelerinde yüksek oranda kimyasallar olduğunu unutmayın. Bu nedenle en iyisi mevsimin sebze ve meyvelerini tüketmektir. Sağlığınız için stresle baş edin Eğer yaşamımızda ciddi stres oluşturan bir faktör varsa en iyisi ondan kurtulmaktır. Bu mümkün değilse stresle baş etme yöntemlerini uygulamalıyız. Örneğin; düzenli spor yapabilir, seyahat edebilir, hobiler edinebiliriz. Sanatla ilgilenebilir, çeşitli sosyal faaliyetlerde bulunabiliriz. Bunlar bizi günün stresli rutininden kurtaracaktır. Ruh sağlığımızı tehdit eden stresler için kesinlikle profesyonel destek almalıyız. Sigaranın tek dalı öldürüyor Çalışmalar gösteriyor ki; günde tek bir tane sigara içilmesi bile kansere sebebiyet verebilir. Üzerinde öldürür yazan bir suyu kimse içmek istemez öyleyse üzerinde öldürür yazan sigara neden içiliyor? Kaç tane içtiğiniz önemi yok. Sigaradan ve sigara içilen ortamlardan uzak durulmalı. Sağlıklı bir yaşam için ideal kiloyu yakalamak şart. Tüm yaşamımız boyunca ideal kilomuzu koruyacak bir beslenme stili üretmeliyiz. Haftada yarım kilodan fazla et yememeliyiz. Unlu ve şekerli gıdalardan olabildiğince uzak durmalıyız. Mutfağımıza sağlıklı yağlar dediğimiz zeytinyağı, fındık yağı, kanola yağı ve mısır yağı dışında yağ sokmamalıyız. Her gün karışık salata, sebze yemeği ve makul ölçülerde mevsimin meyvelerinden yemeliyiz. Sucuk, salam gibi işlenmiş etlerden ve aşırı alkolden uzak durun. Tüm gıdalarımızın doğal, organik, katkı ve koruyucu maddeler içermeyen gıdalar olmasına özen göstermeliyiz. Sürekli organik ürünler talep etmeliyiz. Genetiği değiştirilmiş gıdalardan uzak durmalıyız. Yatmadan 3 saat evvel yiyecek tüketimine son vermeliyiz. Gerek ideal kilomuzu korumak, gerekse bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için düzenli spor yapmalıyız. Haftada en az 3-4 gün, ideali her gün yapılacak olan yarım saatlik tempolu koşu yeterlidir. İlaveten yapılacak aletli, aletsiz egzersizler sağlığımıza ek katkılar sağlayacaktır. İşe gidiyormuş gibi spor salonuna gitmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz.
Antik Mineral Magnezyum Yağı
Son zamanlarda teknolojinin gelişmesi, hayat stresinin artması ve katkılı gıdaların çoğalmasıyla birlikte insan sağlığı da tüm bunlardan olumsuz etkilenmiştir. Bu durum sağlık açısından doğaya ve doğal olana yönelmeyi de beraberinde getirmiştir. Bitkilerden ve doğada saf halde bulunan minerallerden elde edilen doğal yağlar birçok hastalığa iyi gelmektedir. Hastalıkların yanı sıra insan sağlığına da birçok faydası vardır yağların. Son dönemlerde ise bu yağlardan en çok dikkat çekeni Antik mineral magnezyum yağıdır. Kuzey Avrupa’da, Permiyan döneminde oluşan Eski Zechstein Denizyatağı bulunmaktadır. Yer kabuğunun 2000 metre altında yaklaşık olarak 250 milyon yıllık gerçek magnezyumlar bulunmaktadır. Bu bölgedeki magnezyum dünyada bulunan en doğal magnezyumdur. Bu magnezyumlardan özel ortamlarda üretilen Magnezyum yağı insan sağlığı için mucizevi diyebileceğimiz bir yağdır. Antik Mineral Yağı Faydaları Antik mineral magnezyum yağının faydaları saymakla bitmez. Daha çok kas ve eklem ağrıları için kullanılsa da cilt güzelliğinden sinirsel bozukluklara hatta migrene bile oldukça iyi gelir. Başlıca antik mineral yağının faydaları: Bel ve boyun fıtığı Bağ ağrısı ve migren Kramplar ve burkulmalar Eklem ağrıları Doku zedelenmesi ve burkulma Yorgunluk ve halsizlik Regl sancıları Kireçlenme Siyatik ağrıları Romatizmal ağrılar Menüsküs Ortopedinin her türlü hastalığına çare olan bu mucizevi yağı bu saydıklarımızla sınırlandırmak da oldukça yanlış olacaktır. Bunlara ek olarak bu yağ; cildi güzelleştirir, sinüzit gibi tıbbın çare bulamadığı kronik hastalıkları yok eder. Ayrıca felç gibi sinirsel bozukluklara da şaşırtıcı şekilde iyi geldiği görülmüştür. Birçok bilim adamı ve doğa bilimcileri bu mineral ve mineralden elde edilen yağ hakkında bilimsel araştırma yapmaktadır.                Antik Mineral Yağı Kullanımı Bu yağı kullanmadan önce problemi ve problemin kaynağını tam olarak tespit etmelisiniz. Daha sonra kronik rahatsızlıklarda 2-4 ay arası sabah ve akşam olmak üzere günde 2 kez kullanabilirsiniz. Burkulma, tutulma veya doku zedelenmesi gibi çok önemli olmayan durumlarda ise 1 hafta gibi bir süre ile tedavi edebilirsiniz. Yağı kullanmış olduğunuz bölgeye masaj yaparak daha iyi sonuçlar elde etmeniz mümkün olacaktır. Eğer hassas bir cilde sahipseniz su ile seyrelterek de kullanabilirsiniz
Diyet Kola Kilonuz İçin İyi, Peki Yaşam Süreniz İçin?
Tatlı diyet kolalarda kalori bulunmuyor ancak yapılan araştırmalar bu içeceklerin yaşam süreniz için değil yalnızca kilonuz için iyi olduğunu ortaya koyuyor. American College of Cardiology'nin Pazar günü yayınladığı araştırmaya göre; günde iki ya da daha fazla diyet kola tüketen yaşlı kadınların yüzde 30'unun kalp ve damarlara ilişkin beklenmeyen bir sorun ile karlaşma oranı daha yüksek ve bu içecekleri çok az tüketen kadınlara kıyasla bu haslıklarla ilişkili ölüm ihtimali yüzde 50 daha fazla. Araştırmanın başında yer alan Iowa Üniversitesi'nde kardiyovasküler hastalıklar uzmanı Ankur Vyas, 'Bulgularımızı daha önceki çalışmalar ile paralellik gösteriyor ve daha detaylı.' dedi. Araştırmada dikkat edilmesi gereken konu sonuçlar diyet kola içmek ile kalp hastalıkları arasında bir korelasyonu ortaya koyuyor, birinin bir diğerinin neden olduğu yönünde kanıt ortaya koymuyor. Diyet kola tüketimi ile kalp hastalıkları arasındaki ilişkiyi inceleyen şu ana kadarki en geniş araştırmada yaşları 50 ila 79 arasında değişen 59.614 analiz edildi. Vyas araştırmanın şu an aynı alanda uzman diğer araştırmacılar tarafından değerlendirildiğini söyledi. 340 gramın tek bir içim olarak değerlendirildiği araştırmada içecekler olarak da diyet kolalar ile diyet meyve suları incelendi. Araştırmada elde edilen veriler ile demografik niteliklere ve beden-kitle indeksi, sigara içmek, hormon tedavisi, fiziksel aktivite, enerji alımı, tuz kullanımı, diyabetler, hipertansiyon, yüksek kolesterol ve tatlandırıcı içecek kullanımı gibi kalp ve damarlara ilişkili diğer risk faktörlerine açıklama getirilmeye çalışıldı. Araştırmaya katılanların yaş ortalaması 62,8 ve geçmişlerinde kalp ve damar hastalıkları olmayan kadınlar seçildi. Bu, benzer bulguları ortaya koyan ilk araştırma değil. 2012 yılında Fransız araştırmacıların The American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayınladıkları araştırmada diyet içecekler ve Tip 2 diyabet riski arasında güçlü bir korelasyon bulundu. Araştırma 'light' içecek tüketen kadınların tüketiminin normal şekerli içecek tüketen kadınların tüketiminden yüzde 43 daha fazla olduğunu ortaya koydu. Dahası aynı miktarda bile içilse yapay olarak tatlandırılmış içecekler diyabetin gelişmesinde büyük risk ile ilişkili. İçecek sektörü ise sonuçların bir açıklamasının olduğunu belirtiyor: Amerikan İçecek Derneği sözcüsü Christopher Gindlesperger, kilo sorunu olan ve halihazırda kalp hastalığı riski taşıyanların kilolarını kontrol altında tutmak için daha fazla diyet kola içtiklerine dikkat çekiyor. The American Journal of Clinical Nutrition dergisine göre zayıflama planı kapsamında geleneksel kolalar yerine diyet kolaların (ya da suyun) tüketilmesi yüzde 2-2,5 oranında kilo kaybına neden oluyor. (İçecek devleri PepsiCo ve Coca-Cola ise açıklama isteklerimize yanıt vermediler.) Obezite oranı artmaya devam ediyor. Araştırma şirketi Gallup ve sağlık hizmetleri danışmanlık şirketi Healthways'in 2013 yılında yaptıkları 'Sağlık Endeksi' araştırmasına göre yetişkin Amerikalıların yüzde 27'si kendilerini obez olarak tanımlıyor. Washington merkezli kar gütmeyen Kamu Çıkarı Bilim Merkezi'nde beslenme politikası müdürü Margo G. Wootan yaptığı yorumda, insanlar kilolarını önemsememeye devam etse de gerçek obezite oranının nüfusun üçte birine yakın olduğunu söyledi. Diyet Coke ve diyet Pepsi gibi içeceklerde kullanılan yapay tatlandırıcı aspartame yani düşük kalorili tatlandırıcı uzun süredir sağlık savunucularını endişelendiriyor. MarketWatch'ın da haberinde yer verdiği gibi yayınlanmış araştırmaların büyük çoğunluğu farelerde kanser ve aspartame tüketimi arasında korelasyon ortaya koyuyor. Ancak Food and Chemical Toxicology dergisinde Temmuz 2013'te yayınlanan bir araştırma ise aspartame kullanımının kanser ve kardiyovasküler hastalıklar gibi sağlık sorunlarına neden olmadığını kaydetti. Araştırma şirketi 2012'de Global Industry Analysts'e göre 2012'de 1,39 milyar dolar olan yapay tatlandırıcıların global pazarının 2018'e kadar 1,68 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Yapay tatlandırıcıların popülaritesine karşın kısmen şişelenmiş su ve enerji içeceklerinden gelen rekabetin de etkisi ile diyet kolay satışları geriliyor. 15 Mart'ta sona eren yedi hafta içerisinde diyet kola satışları yüzde 7'nin üzerinde azalırken normal kola satışlarında hemen hemen bir değişim olmadı (%0,6 artış). Buna karşın aynı dönemde enerji içeceklerinin satışları yüzde 8'den fazla, maden suyu satışları yüzde 26 arttı. İçecek sektöründe son yıllarda diyet içeceklerin ağırlı oldukça fazla: Gindlesperger'a göre bugün satılan alkolsüz içeceklerin yüzde 45'i sıfır kalorili ve 1998-2010 arasında ortalama kalori ürün başına yüzde 23 düştü. WSJ Türkiye
Reklam
Okul Sütünden Sonra Kuru Meyve
Türkiye'nin üretiminde dünya lideri olduğu halde iç tüketimi yetersiz kalan kuru meyve ürünlerinde okul çağındaki çocuklara tüketim alışkanlığı kazandırılması amacıyla Ege Kuru Meyve İhracatçıları Birliği bir proje hazırladı. Türkiye'nin üretimin ve ihracatında dünya lideri olmasına rağmen ihraç ettiği birçok ülkeden daha az tükettiği kuru meyve ürünlerinde okul çağındaki çocuklara yönelik 'okul sütü' benzeri bir program için düğmeye basıldı. Ege Kuru Meyve İhracatçı Birlikleri'nin hazırladığı ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin destek verdiği programa göre ülke genelindeki 6,3 milyona yakın öğrenciye 30 hafta boyunca, haftada bir kez 40 gramlık paketlerde çekirdeksiz kuru üzüm, kuru incir ve kuru kayısı ürünleri dağıtılacak. Projeyle ilgili AA muhabirine açıklamalarda bulunan Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçı Birlikleri Başkanı Osman Öz, obezite, kalp-damar, kanser, hipertansiyon, diyabet gibi hastalıkların görülme sıklığının artması üzerinde gelişmiş bir çok ülkede sağlıklı beslenme programlarının başlatıldığını, bu diyet programlarında kuru meyvelerin vazgeçilmez konumda gösterildiğini ifade etti. Diyet programları içinde yer alan bir çok kuru meyvenin Türkiye'de üretilip ihraç edildiğini, bu ürünlerin ihracatlarında son yıllarda istikrarlı artışların görüldüğünü ifade eden Öz, buna rağmen üreticilerin iç tüketimde ihracat yapılan bir çok ülkenin gerisinde kalınmasının burukluğunu yaşadığını ifade etti. Türkiye'de özellikle okul çağındaki çocukların daha fazla kuru meyve tüketmesinin ve bu yönde alışkanlıklar edinmesinin toplum sağlığı ve eğitimde başarı ortalamasını doğrudan etkileyebileceğini kaydeden Öz, bu amaçla Birlik olarak Okul Sütü Projesi benzeri bir kuru meyve dağıtım projesi hazırladıklarını kaydetti. Projeyi Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na gönderdiklerini, ilgili genel müdürlüklerin projeye olumlu baktığını anlatan Öz, son olarak projeyi Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'ye de İzmir programı sırasında sunduklarını anlattı. Öz, 'Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekçi, projeyi olumlu karşıladı. Konuyla ilgili diğer bakanlıklar nezdinde çalışmalar devam ediyor. Umuyoruz kısa vadede karar verilir ve gelecek yıl okullarda süt gibi kuru meyve de dağıtılmaya başlanır' dedi. Kuru meyvenin okul başarısına etkisi Bakanlıklara sunulan projede büyüme sürecindeki çocukların enerji ve yeni dokularının yapımı için daha fazla miktarda protein, mineral ve vitamine ihtiyaç duyduğu belirtilerek bu dönemde kazanılan tüketim alışkanlıklarının yetişkinlik döneminde kalıcı alışkanlıklara temel oluşturduğu belirtildi. Beslenmeye bağlı obezite, kalp-damar, bazı kanser türleri, inme, şeker hastalığı, gut ve artrit gibi hastalıkların çocukluk çağı kökenli olduğuna dikkati çekilen projede şu ifadelere yer verildi 'Yetersiz ve dengesiz beslenen çocuk ve ergen, hastalıklara karşı dirençsiz olur, sık hastalanır, hastalığı ağır seyreder ve okula devamsızlık nedeniyle okul başarısı düşer. Bu nedenle okul başarısını artırmak, sınıf tekrarlarını azaltarak, eğitim ve öğretimin maliyetini düşürmek, gelecek nesillerin daha güçlü ve sağlıklı olmalarına temel hazırlamak için bu dönem çocuk ve ergenlerin beslenmesine önem verilmelidir. Bu proje ile sağlıklı bir toplum için okul çağındaki çocuklarımıza kuru meyve tüketme alışkanlığı kazandırılması hedeflenmektedir. Ülke genelinde resmi ve özel anasınıfı ile ilk okullarda okuyan 6,3 milyon civarında öğrenciye 30 hafta süresince haftada bir kez 40 gramlık paketlerde, her hafta başka bir ürün olmak üzere kuru meyve dağıtımı yapılabilir. Bu çerçevede dağıtılacak paket sayısı takriben 189 milyon adet olup birim paket maliyeti yaklaşık 30-40 kuruş arasında değişmektedir. Bu çerçevede ürün maliyetinin 56,7 - 75,6 milyon lira arasında olacağı tahmin edilmektedir.' Projenin finansmanı konusunda Sağlık Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca kurulacak bir komisyon tarafından belirlenmesinin uygun olacağının bildirildiği projede İngiltere, ABD ve Japonya'da okul çağındaki çocuklara yönelik olarak uygulanan programlar örnek gösterildi. Türkiye üretiyor ama tüketmiyor Türkiye'nin üretim ve ihracatında dünya lideri olduğu kuru incirde 65 bin tonluk üretimin ancak 6-6 bin 500 tonunu tüketebilirken ürün gönderdiği Fransa ve Almanya 9 bin ton seviyesinde tüketime sahip. sabah
Reklam
Doğanın En Büyük Hediyesi Olan 20 Meyvenin 20 Faydası
*Pektin kurşun gibi ağır maddelerin sindirim sistemine girmesine engel olur. Pektinin bir başka yararı da posa haline gelen gıdaların vücuttan çıkışını kolaylaştırmak ve toksinlerin bağırsak tarafından emilimini önlemektir.
Cilt Kanserinde Genetik Mutasyon Riski
Bilim insanları bazı insanlarda neden genetik mirasları nedeniyle cilt kanseri riskinin daha fazla olduğunu anlama yolunda bir adım attıklarını söylüyorlar. Bir İngiliz araştırma ekibi yeni belirlenen bir gen mutasyonunun, bazı durumlarda cilt kanserinin bir türü olan melanoma neden olduğunu söylüyor. Nature Genetics dergisinde yayınladıkları yazıya göre bu keşif yeni tarama yöntemlerinin önünü açacak. Melanom riski güneşe maruz kalma, cilt tipi ve genetik miras gibi çeşitli faktörlere bağlı. İngiltere'de her yıl yaklaşık 12 bin kişiye melanom tanısı konuluyor. Melanom olan yaklaşık her 20 kişiden birinde hastalığın köklü bir aile geçmişi var. İngiltere'nin Hinxton kentindeki Wellcome Trust Sanger Enstitüsü liderliğindeki bir ekip, belirli gen mutasyonları olan insanların son derece yüksek melanom riski altında olduğunu buldu. Mutasyonlar, kromozomları hasara karşı koruyan POT1 genini devreden çıkarıyor. Wellcome Trust Sanger Enstitüsü'nden Dr David Adams keşfin bir ailede kimin risk altında olduğunu ve kimin cilt kanseri için taranması gerektiğini bulmanın önünü açacağını söyledi. Adams 'Bu gendeki mutasyonlar sonucunda kromozomların ucunun zarar görmesine yol açıyor; genel olarak kromozomdaki hasarlar da kanser oluşumuna yol açıyor.' Mutasyonların bir kısmının melanom riskini artırdığı tespit edildi, fakat diğerleri bilinmiyor. Leeds Kanser ve Patoloji Enstitüsü Müdürü Prof Tim Bishop bulgular sayesinde bazı ailelerde melanomun neden yüksek oranda olduğu konusunda bilginin arttığını söyledi. Ekip bu ailelerde lösemi gibi kanserlerin de yaygın olduğunu buldu. Bu da genin sadece melanom değil diğer kanserlerin de altında yatan olabileceğini düşündürüyor. Cancer Research UK'den Dr Safia Danovi 'Bu, cilt kanserinin en tehlikeli formu olan melanomda güçlü bir aile tarihi olan kişiler için ileriye doğru bir adım' diyor.
Sağlığa En Faydalı 10 Yiyecek
Dünyaca ünlü Forbes dergisi, herkesin mutlaka tüketmesi gereken, dünyanın en sağlıklı on yiyeceğini açıkladı.  SOMON En iyi anti-aging gıdasıdır. İçerdiği Omega-3 beyni ve kalbi korur. Ruh halini dengeler ve kan şekerini düzenler. KIRMIZI ET İşlemden geçirilmemiş kırmızı et, omega-3 bakımından zengindir. Makul miktarda tüketildiğinde kanserden korur. Protein ve B12 vitamini kaynağı. NAR Antioksidan bakımından zengindir. Kan basıncını dengeler, damarları korur ve tümörlerin büyümesini engeller. ELMA Akciğer kanseri, astım ve diyabete karşı korur. Kemik güçlendiren K vitamini içerir. Yemeklerden otuz dakika önce tüketildiğinde iştahı bastırmaya yardımcı olur. BROKOLİ Tüm kanser risklerini azaltır. Mineral ve vitamin oranları çok yüksektir. Ayrıca vücudu toksinlerden arındıran kimyasallara sahiptir. FINDIK Haftada 5 kez tüketmek kalp krizi ve kalp hastalığı riskini yüzde 30-50 arasında azaltıyor. Her gün için 25 gramlık, badem, ceviz, fıstık, fındık yeter YABAN MERSİNİ Kanserden koruyan antioksidanlar içerir ve hafızayı güçlü kılar. Lif bakımından zengindir. YUMURTA Doğanın en kusursuz yiyeceği olarak tanımlanıyor. Protein bakımından zengin ama kalorisi düşük. Beyni korur ve göz sağlığını güçlendiri FASÜLYE Kiloyu dengeler, kan şekerini düzenler. Kolon kanseri ve kalp hastalığından korur. Günlük tavsiye edilen lif miktarı 25-38 gram. Bir fincan fasulye ise 11-17 gram lif içerir. SÜT Vitamin, mineral ve yararlı bakteriler bakımından zengin olan süt, kanserle savaşan CLA asidini de içerir.
Reklam
Kanserden Koruyan Aşı
Rahimağzı, penis ve makat kanserlerinden aşı uygulayarak korunmak mümkün. Uzmanlar 11-12 yaş arasında yaptırılan HPV aşılarının bu kanserleri yüzde yüz önlediğini söylüyor. Bilhassa 11-12 yaşlarındaki her çocuğa ikili HPV aşı yaptırılmasının ihmal edilmemesi gerektiği belirtiliyor. Rahim ağzı kanseri riskini azaltmak için için kadınların düzenli olarak bir uzmana muayene olmaları ve 6 ayda bir smear testi yaptırmaları gerekmektedir. Erken evrede teşhis edildiği zaman hastalığın tedavisi ameliyatla çok kolay sağlanabilmekte. Mikroskopta belirlenmiş bir kanser varsa rahim ağzının çıkartılması bile tedavide yeterli olabilir. haber kaynağı: 724saglik.org/sağlık-haberleri
Şeker Hastalığı Belirtileri Neler?
Şeker hastalığı (diyabet) belirtileri beraberinde bir çok sendromu da yanında taşımaktadır. Aşağıda yazılan sendromlar şeker hastalığının belirtileri olarak kabul edilen durumlardır: Çok sık idrara çıkma, Çok fazla susama, Bulanık görme, Halsizlik, bitkinlik durumları, Beklenmedik kilo kaybı, Acıkma hissi, Mide bulantısı, Kusma, Nefes kokusu, Sık idrar yolu enfeksiyonu, Adetten kesilme, Kuru ve kaşıntılı deri, Yaraların kolay kolay iyileşmemesi. Çok sık idrara çıkma (poliüri) hissi devamlı mevcuttur. Bunun sebebi ise, kan şekeri yükseldiğinde böbrekler emme işlevini yerini getiremediklerinde, fazla şekeri atmak için uğraşırlar. Çoğunlukla kan glukozu 180 mg a eriştiğinde idrar aracılığı ile glukoz atılmaya başlar (glikozüri). Çok uzun yıllardır şeker hastalığı olan kişilerde bu oran çok daha fazla yükselmeden idrarda glukoz çıkmayabilir. İdrarla vücuttan çıkarılan şeker ile birlikle suyun da atılımını da sağlar. Bu sayede ortaya çıkan sıvı kaybı ile aşırı susama (polidipsi) duygusu ortaya çıkar. Bu belirti genellikle hastalar tarafından yalnızca ağız kuruluğu olarak ortaya çıkar. Bulanık görme probleminde bu susuzluk periodları sırasında gözde bulunan glukoz ve su seviyelerindeki değişiklikle ilgilidir. Hücreler yakıt maddeleri olan glukozu yeterli miktarda almak için halsizlik ve bitkinlik ortaya çıkar. Bu kayıp yakıtı yerine koyabilmek için vücutta toplanan yağlar yakılmaya başlar bunun akabinde ise kilo kaybı ile beraber aşırı acıkma hissi meydana gelir. Yağ hücreleri bozulur ve bundan sonra ketonlara dönüşür. Bu ketonlar idrar aracılığı ile atılır. Kan şekeri yükselir ise, deri enfeksiyonlarında artış görülür. Şeker bakterilerin üremesi için uygun koşullar sağlanmış olur. Yüksek glukoz seviyeleri sinirlerde hasara yol açacağından geceleri ayak ağrıları ve kramplar meydana gelebilir. İnatçı hiperglisemi uzun vadede kalp-damar hastalıkları, böbrek hastalıkları ve görme bozuklukları gibi şeker hastalığının yol açtığı metabolik sendrom adı verilen komplikasyonlarına da yol açabilir. Şeker hastalığını önlemek adına; diyet, alkol kullanımı, aktivite seviyesi, stres, hastalıklar ilaçlar ve hormon oranlarındaki değişiklikler gibi bir çok etken kan şekeri seviyeleri üzerinde etkendir. Ancak bu düzey sık sık yapılacak kan şekeri testleri ile takip edilebilir. Bu sayede kan şekeri seviyelerindeki değişikliklere göre bir tedavi uygulamak mümkün olur. Beslenme: Şeker hastalığı olan kişilerde kan şekerinin normal seviyelerde devam edebilmesi için beslenme oldukça önemli rol oynamaktadır. Önemli olan, kişinin porsiyonlarının az olması değil, vücudunun ihtiyacını karşılayabilecek yiyecekleri tüketmesidir. Besinler 4 temel gruba ayrılır: Sebze ve meyveler portakal, elma, muz, havuç,ıspanak gibi… Hububatlar tahıllar ve ekmek (buğday, pirinç, arpa, yulaf gibi) , Mandıra ürünleri (süt, krema, yoğurt gibi) Etler (kümes hayvanları,balık,yumurta vs.) Bu 4 temel besin grubun her birinden hergün tüketilmeye çalışılması oldukça önem teşkil eder. Bu sayede vücudun gereksinimi olan tüm besinler alınmış olur. Gıdalardaki ana besinler: karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitamin ve minerallerdir.Karbonhidratlar vücuda enerji sağlar. Şeker hastalığı için en ideal tercih fasulye, bezelye, mercimek, tahıllar, hububatlar, sebze ve meyvelerdir. Proteinler içinde ise en uygun tercih; hafif etler ve az yağlı mandıra ürünler olmaktadır. Lif bakımından zengin gıdalar kan şekeri ve yağ düzeylerini düşürmek için en sağlıklı besinler olarak kabul edilirler. Çok fazla yağ barındıran yiyecekler şeker hastalarında çok zararlı olabilirler. Tuz tüketimini azaltmak oldukça önemlidir. Egzersiz Düzenli şekilde uygulanan egzersizler sayesinde vücuttaki fazla şekerin yakılması sağlanır. Bu sayede kan şekeri düzeyleri de düşer. Doktorun tavsiye ettiği egzersiz biçimin seçilmesi ve egzersizlerin ardından kan şekeri düzeylerinin ölçülmesi oldukça önemlidir. Fazla enerjiye ihtiyaç duyulan egzersiz biçimlerinin kan şekerini aşırı düşürebileceği de akıldan çıkarılmaması gereken bir etkendir. Stres ve Hastalıklar Psikoljik açıdan stres ya da soğuk algınlığı, grip, bakteriel enfeksiyonlar sebebi ile meydana gelen fizyolojik stres insülinin gerektiği gibi fonskiyonunu devam ettirmesini engelleyecek hormonların üretimine yol açabilirler. Kalp krizi gibi kimi rahatsızlıklar ya da büyük travmalar kan şekeri düzeylerini yükselmesine yol açabilir. Stres ve hastalık gibi hallerde kan şekeri oranlarının devamlı ve sürekli kontrol edilmesi faydalı olacaktır. Pneumococcal pnömoniye ve gribe karşı aşılanmak, bu riski azaltan bir etkendir. Alkol Alkol karaciğerden glikozun serbest bırakılmasını önler. Kan şekeri düzeylerinde çok fazla düşmelere yol açabilir. Alkol tüketilmesi gerekiyor ise makul bir düzeyde tüketilmesi ve önceden muhakkak bir şeyler yenmelidir.
TGC'den  İnternet Gazeteciliğine Ödül Yok
2013 'Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri'nin sahipleri belli oldu. Seçici kurul, internet gazeteciliği dalında ödül vermedi Bu yıl 54'üncüsü dağıtılacak 'Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri'nin sahipleri belli oldu. Seçici kurul “Gazetecilik” ve “Televizyon-radyo” dallarında 45 isme ödül verirken, “internet gazeteciliği” dalında ödül verilmedi. TGC'nin internet sitesinden yapılan açıklamada, 'Büyük Seçici Kurul bu dalda ödül vermemeyi uygun buldu' denildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC) '2013 Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri'ni kazananlar belirlendi. TGC'den yapılan yazılı açıklamaya göre, yönetmelik uyarınca ödül seçici kurulları şu isimlerden oluştu: 'Gazetecilik' dalında, Ayşe Özek Karasu (Habertürk Gazetesi Genel Koordinatörü), Bertan Ağanoğlu (Milliyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü), İsmail Ballı (İHA Genel Müdür Yardımcısı), Necdet Doğan (Hürriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü), Sevim Ertemur (Gazeteci), Turhan Bozkurt (Zaman Gazetesi Ekonomi Editörü) ve Vahap Munyar (TGC Başkan Vekili); 'Radyo TV' dalında, Engin Başçı (TRT Muhabiri-İletişim Doktoru ), Göksel Göksu (TGC Yönetim Kurulu Üyesi), Nurettin Soydan (Gazeteci), Sibel Güneş (TGC Genel Sekreteri), Suat Yılmaz (TGRT Genel Yayın Yönetmeni), Prof. Dr. Şükran Esen (Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölümü Öğretim Üyesi) ve Zafer Arapkirli (Habertürk TV Anchorman); 'İnternet' dalında Ahmet Yeşiltepe (Gazeteci), Ercüment İşleyen (Milliyet Gazetesi İnternet Yayın Yönetmeni), Erol Önderoğlu (Gazeteci), Hakan Kara (Cumhuriyet Gazetesi Haber Müdürü), Oğuz Güven (cumhuriyet com.tr Yayın Yönetmeni), Olay Tan (Olay Haber Genel Yayın Yönetmeni) ve Dr. Recep Yaşar (TGC Yönetim Kurulu Üyesi). Gazetecilik dallarında ödüle değer bulunan isimler 'Siyasal' dalında, Sözcü gazetesinde 13 Aralık 2013'te yayımlanan 'Enişteden Hükümeti Sarsacak İddialar: Bakanlığa Rüşvet Verdim' haberiyle Uğur Dündar ödüle değer bulunurken, Cumhuriyet gazetesinde 10 Eylül 2013'te yayımlanan 'AKP'li Belediye Binayı Yapıp Vakfa Bedelsiz Tahsis Edecek. Halkın Parası Deniz' başlıklı haberiyle Aykut Küçükkaya övgüye değer görüldü. 'Ekonomi' dalında, Akşam gazetesinde 7 Ocak 2013 tarihinde yayımlanan '320 Kilo Altın Böyle Uçtu' başlıklı haberiyle Süleyman Şen ödüle değer bulunurken, Taraf gazetesinde 15 Temmuz 2013'te yayımlanan 'Yine Cengiz Yine Kıyak' başlıklı haberiyle Hüseyin Özay ile Sol gazetesinde 23 Temmuz 2013'te yayımlanan 'Altından Yandaşlar Çıktı' haberiyle Yıldız Koç övgüye değer görüldü. 'Çevre' dalında, Radikal gazetesinde 1 Aralık 2013'te yayımlanan '16.9'un Yıkımına' başlıklı haberiyle Ömer Erbil ödüle değer bulunurken, Milliyet gazetesinde 25 Ağustos 2013'te yayımlanan 'Gökdelenler Baharımızı Yaza Çevirdi' başlıklı haberiyle Arif Balkan övgüye değer görüldü. 'Eğitim' dalında, Habertürk gazetesinde 20 Ağustos 2013'te yayımlanan 'Lise-Leaks Skandalı' haberiyle Sultan Uçar ödüle değer bulundu. 'Sağlık' dalında, Zaman gazetesinde 13 Ocak 2013'te yayımlanan 'Bakıma Muhtaç Engellileri Köle Gibi Alıp Satıyorlar' başlıklı haberiyle Bünyamin Köseli ödüle değer bulunurken, Radikal gazetesinde 27 Mayıs 2013'te yayımlanan 'Kanser Çetesi İş Başında' başlıklı haberiyle İdris Emen övgüye değer görüldü. 'Kültür Sanat-Magazin' dalında, Cumhuriyet gazetesinde 29 ve 30 Nisan 2013'te yayımlanan 'Kırmızı Ruja Yasak' başlıklı haberiyle Özcan Yaşar ödüle değer bulunurken, Sol gazetesinde 14 Ekim 2013'te yayımlanan 'Bilimsel Vurgun' başlıklı haberiyle Özgür Savaşçıoğlu övgüye değer görüldü. 'Spor' dalında, Hürriyet gazetesinde 19 Ekim 2013'te yayımlanan '100 Altın Uğruna' başlıklı haberiyle Celal Demirbilek ödüle değer bulunurken, Habertürk gazetesinde 14 Haziran 2013'te yayımlanan 'Lahmacunla Gelen Kupa' başlıklı haberiyle Murat Ağca övgüye değer görüldü.'Köşe Yazısı' dalında, Hürriyet gazetesinde 10 Kasım 2013'te yayımlanan 'Bülent Arınç'ın Yaptığı Bir Şahsiyet Ayaklanmasıdır' başlıklı köşe yazısıyla Ahmet Hakan ödüle değer bulundu. 'Araştırma' dalında, Zaman gazetesinde 1-5 Mart 2013 arasında yayımlanan 'İnsan Kaçakçılığı Gerçeği' başlıklı araştırmasıyla Burak Kılıç - Fazlı Mert ile Habertürk gazetesinde 4-6 Mayıs 2013 arasında arasında yayımlanan 'Mayın Kurbanı Hayatlar' araştırmasıyla Ümran Avcı - Güngör Karakuş ödüle değer bulundu. 'Röportaj' dalında Hürriyet Pazar ekinde 19 Mayıs 2013'te yayımlanan 'Annem Beni Akıl Hastanesine Kapattı' başlıklı röportajıyla Melis Alphan ödüle değer bulundu. Milliyet gazetesinde 10 Şubat 2013'te yayımlanan 'Obama: Barışçı Çözümü Alkışlıyorum' başlıklı röportajıyla Pınar Ersoy övgüye değer görüldü. 'Spor Köşe Yazısı' dalında, Habertürk gazetesinde 16 Mayıs 2013'te yayımlanan 'Ulusal Ar Damarı' başlıklı köşe yazısıyla Uğur Meleke ödüle değer bulundu. 'Birinci Sayfa Düzeni'nde, Hürriyet gazetesinin 12 Haziran 2013 tarihli birinci sayfasıyla Arif Dizdaroğlu ödüle değer bulundu, Posta gazetesinin 24 Kasım 2013 tarihli birinci sayfasıyla övgüye değer görüldü. 'İç Sayfa Düzeni'nde, Star gazetesinin 16 Haziran 2013 tarihli 12. sayfasıyla Sinan Alemdar ödüle değer bulunurken, Zaman gazetesinin 11 Ocak 2013 tarihli sinema sayfasıyla Yunus Emre Yıldırım övgüye değer görüldü. 'Spor Sayfası Düzeni'nde, Habertürk gazetesinin 16 Ekim 2013 tarihli spor sayfasıyla Emre Bilir ödüle değer bulunurken, Today's Zaman gazetesinin 13 Nisan 2013 tarihli spor sayfasıyla Kadir Özmen övgüye değer görüldü. 'Karikatür' dalında, Gırgır dergisinde 21-28 Ağustos 2013'te yayımlanan 'İstanbul 2013 Unutma' başlıklı karikatürüyle Öğünç Ersöz ödüle değer bulundu. 'Fotoğraf' dalında, 21 Foto Muhabirinden Gezi Fotoğrafıyla 'Gazeteci Gözüyle Direniş' başlıklı çalışma ödüle değer bulunurken, Reuters'tan Osman Örsal 30 Haziran 2013 tarihli 'Kırmızılı Kız' fotoğraflarıyla övgüye değer görüldü. Televizyon-Radyo dallarında ödüle değer bulunan isimler 'TV Haber' dalında TV 8 Haber Merkezi'nde 30 Temmuz 2013'te yayımlanan 'Sağlık Skandalı' konulu haberiyle Yavuz Oymak ödüle değer bulunurken, DHA'da 10 Kasım 2013'te yayımlanan 'Alın O Gavatı' haberiyle Bünyamin Yıl ile Çağlar Öztürk ve CNN Türk'te 2-6 Aralık 2013 tarihlerinde yayımlanan 'Engelsiz Kal Alanya' haberiyle Zeynep Karamustafa ile Serkan Emekçi övgüye değer görüldü. 'TV Haber Program' dalında, CNNTürk'te 24 Eylül 2013'te 5N1K programında yayınlanan 'Özel Rojava Dosyası' programıyla Cüneyt Özdemir ödüle değer bulunurken, NTV'de 23 Temmuz 2013'te yayımlanan Pasaport programının 'Kıbrıs Kayıp Kişiler' konulu bölümüyle Mete Çubukçu ve NTV'de 1 Kasım 2013'te yayımlanan Güncel Dosya programının 'Suça İtilmiş Çocuklar' bölümüyle Burcu Aydındağ övgüye değer görüldü. 'TV Belgesel' dalında, Habertürk TV'de 25 Mayıs 2013'te yayımlanan 'Dostluğun Son Kalesi-İnönü Stadı' belgeseliyle Tayfun Gönüllü ödüle değer bulunurken, Rumeli TV'de 3 Eylül 2013'te yayımlanan 'Ağına Yolculuk' belgeseliyle Bülent Uğur ve Hüseyin Özden övgüye değer görüldü. 'TV Spor Programı' dalında, TRT'de 11 Eylül 2013'te yayımlanan 'Bir Ömür Spor' adlı programı ile Ahmet Fisunoğlu ödüle değer bulundu. 'TV Kamera Çalışması' dalında CNNTürk'te 18 Eylül 2013'te 5N1K programında yayımlanan 'Halep Dosyası' çalışmasıyla Kenan Taş ödüle değer bulundu. 'Radyo Haber Program' dalında, TRT'de 5 Nisan 2013'te yayımlanan 'Ve Yazı Kaldı' programıyla Gülay Oktar övgüye değer görüldü. İnternet dalında ödül verilmedi Seçici kurul “internet gazeteciliği” dalında ödül vermedi. TGC'nin internet sitesinden yapılan açıklamada, 'Büyük Seçici Kurul bu dalda ödül vermemeyi uygun buldu' denildi. Nezih Demirkent Özel Ödülü Rıdvan Akar’a TGC Yönetim Kurulu, 2013 Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri Yönetmeliği kapsamında 'Nezih Demirkent Özel Ödülü'nün 'Gezi Parkı' olaylarını 'titiz' ve 'yansız' biçimde ekrana yansıtan CNNTürk televizyonundan Rıdvan Akar 'ın 'Hayatın Tanığı' programının 'Gezi Parkı' konulu bölümüne verilmesini oy birliğiyle kararlaştırdı. 54'üncüsü düzenlenecek 'Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri' töreninin yeri ve zamanı daha sonra açıklanacak. T24
Reklam
Obezite Nedenleri ve Obezitenin Zararları
Gelişen teknoloji, getirdiği olumlu yönlerin dışında, insanların beslenme alışkanlıklarını da olumsuz yönde etkilemiştir. Beslenme alışkanlığındaki değişiklikler ve fiziksel hareketlerin yetersizliği gibi bir çeşitli olumsuz şartlar bir araya geldiğinde bütün Dünya’da ortaya çıktığı gibi Türkiye’de de obezite (tedavi edilmesi gereken şişmanlık) sorununun görülme sıklığı oldukça hızlı artmaktadır. Yapılan çalışmalar ve araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye’de fazla kilolu olma ve obezite yaygınlığının neredeyse %10–00 oranında arttığı ve obezitenin özellikle çocuklar ve gençleri etkisi altına almaya başladığı görülmektedir. Obezite ile mücadele aslında, obezitenin yol açtığı bir çok hastalıkla da mücadeleyi kapsar. Bunun sebebi ise obezite, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum sistemi hastalıkları, kas-iskelet sistemi hastalıkları vb. pek çok sağlık probleminin – ki bunlara metabolik sendrom ismi verilir.- meydana gelmesine temek oluşturur. Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı açıklamaya göre, obezite sağlığı bozacak ölçüde vücutta normal olmayan ya da aşırı yağ birikmesi“ olarak tanımlanmıştır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18′i, kadınlarda ise %20-25′ini yağ dokusu meydana getirmektedir. Erkeklerde bu oranının %25, kadınlarda ise %30′un üzerine çıkması durumu obezite olarak kabul edilir. Dünya Sağlık Örgütü’nün obezite sınıflandırması belirlemek için çok sık bir şekilde Vücut Kitle İndeksi (BMI) kullanılmaktadır. BMI, kişinin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun (m cinsinden) karesine (BKI= kg/m2) bölünmesiyle ortaya çıkan bir değerdir. “BMI boyuna göre vücut ağırlığının tahmin edilmesinde kullanılmakta, vücutta yağ dağılımı hakkında veri sağlamaz. Vücuttaki bütün yağ oranından çok, yağın vücutta bulunduğu bölge ve dağılımı çok önem teşkil eder. Bunun sebebi ise vücuttaki yağın yer aldığı bölge ve dağılımı, hastalıkların morbidite ve mortalitesi ile bağdaştırılmaktadır. Bölgesel yağ dağılımı genetik olarak erkek ve kadınlarda farklılık göstermektedir. Android tip (erkek tipi) obezitede yağ ilk olarak göbek bölgesinde karında ve cilt altında, jinoid tip (kadın tipi) obezite ise gluteus ile femurlar üzerinde ve cilt altında toplanmaktadır. Bu dağılımın saptanmasında bel/kalça oranı kullanılmakta ise de, bel çevresinin yalnız başına kullanımının karın bölgesindeki yağ dağılımı için daha doğru ve daha basit bir yöntem olduğu kabul edilen bir durumdur. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ise bel/kalça oranı kadınlarda 0.85′den ve erkeklerde ise 1.0′den fazla ise android tip obezite olarak kabul edilmektedir. Bu durumda tip 2 diyabet, hipertansiyon ve iskemik kalp hastalığı açısından risk etmenleri oldukça artmaktadır. Yalnız başına bel çevresinin de erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cm’nin üzerinde olması (Uluslar arası Diyabet Federasyonu (IDF) 2005′de bu rakamları 94 ve 88 cm’ye çekmiştir) kardiyovasküler hastalık riski ile bağlantılıdır. Obeziteye yol açan etkenleri tamamen ve net olarak açıklanamamakla beraber aşırı ve doğru olmayan beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği obeziteye yol açan en önemli sebepler olarak kabul edilmektedir. Bu etkenlerin dışında genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik gibi oldukça etken birbiri ile bağlantılı şekilde obezitenin ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Bütün Dünya ülkelerinde özellikle çocukluk çağında ortaya çıkan obezite problemindeki artışın yalnızca genetik yapıdaki değişikliklerle açıklanamayacak denli çok olması sebebi ile, obezitenin meydana gelmesinde çevresel etkenlerin rolünün ön planda olduğu kabul edilmektedir. Obezitenin ortaya çıkmasında başlıca risk etkenleri aşağıda verildiği gibidir Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları Yeterli olmayan fiziksel aktivite Yaş Cinsiyet Eğitim düzeyi Sosyo – kültürel etmenler Gelir durumu Hormonal ve metabolik etmenler Genetik etmenler Psikolojik sorunlar Sigara- alkol tüketimi durumu Kullanılan bazı ilaçlar (antideprasanlar vb.) Doğum sayısı ve doğumlar arası süre Obezitenin bu denli yayılmasında dikkat edilmesi önemli olan etkenlerden biri de yaşamın ilk senelerindeki beslenme şeklidir. Yapılan çalışmalarda, obezitenin ortaya çıkma sıklığının anne sütü ile beslenen çocuklarda, anne sütü ile beslenmeyen çocuklara nazaran daha düşük oranlarda olduğu, anne sütü emme süresinin, tamamlayıcı besinlerin çeşidi, miktarı ve başlama zamanlarının obeziteyi ortaya çıkardığı ve etkilediği bilinmektedir. DSÖ ve UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) tarafından yayımlanan birçok belgede 6 ay yalnız başına anne sütü verilmesinin, 6.ayın ardından emzirmenin devam etmesi ile beraber güvenilir ve uygun kalite ve miktarda tamamlayıcı besinlere başlanılmasının ve minimum 2 sene emzirmenin sürdürülmesinin kısa ve uzun dönemde obezite ve kronik hastalık riskini azaltabileceği belirtilmiştir. Şişmanlığın yani obezite adı verilen tedavi edilmesi gereken şişmanlığın üzerinde durulması gereken, hayati tehlikeye yol açan, kalp damar hastalıklarında çok önemli bir etken olduğu herkes tarafından kabul edilmiş bir tıbbi veridir. Kolesterolün yüksek olması, tansiyon yüksekliğine ve damar tıkanıklığına sebep olmaktadır. Bu durumda kalp krizi geçirme ihtimali daha fazla artar. Kilo kaybını sağlamak ve verilen kiloyu muhafaza etmek, bu hastalıklarda düzelme sağlar. Erişkin tipi şeker hastalığına yol açan en büyük etken, şişmanlık yani obezitedir. Kişi ne denli çok kilolu ise, şeker hastası olma ihtimali de o denli fazla olmaktadır. Yağ oranı fazla kişilerde karaciğerde aşırı yağ artışı kaynaklı olarak yağlanmalar görülür. Kas ve iskelet sistemi de obezite kaynaklı zarar verici etkilerinden etkilenir. Ağır bir yükü taşımak durumunda olan kas ve kemiklerde dizde ve kalçada kireçlenme, varisler, kas zayıflığı ve fıtık meydana gelebilir. Yağlar, kanın kalbe dönmesini güçleştirir. Obezite problemi olan hastaların, zamanın büyük bir kısmında nefes alırken güçlük çektikleri görülür. Bunun sebebi ise, solunum için obezite hastalığı oldukça zor taşınan bir yüktür. Kandaki karbondioksit oranı artar. Solunum yapmak oldukça güç bir hal alır. Uyku hali ortaya çıkabiliir. Özellikle gençlerde ortaya çıkan obezite sorunu, psikolojik açıdan da problemlere yol açar. Obezite problemine sahip olan kadın hastalarda doğum yapmak riskli ve zor bir süreç olmasının yanında, kişiye ve bebeğe de zarar verebilir. Hatta kısırlığa dahi sebep olabilir. Adet düzensizlikleri sık karşılaşılan bir sorundur. Safra kesesinde taş olma riski artar.Yara ve deri hastalıkları artar. Ayakta mantar görülebilir. Bütün bunların yanında obezite kişinin hayat kalitesini düşüren bir durumdur. Hastanın hayatını zorlaştırır, çabuk hareket etmesini engeller. Yaşam süresinin kısalmasına sebep olan bir sorundur. Muhakkak tedavi edilmelidir.
Instagram'ın Popüler Ninesi
Zach Belden (18), akciğer kanseri teşhisi konulan büüykannesinin fotoğraflarını instagramda paylaşmaya başlaması ile birlikte büyükannesi birden popüler olmaya başladı. Belden ilk başlarda çevresindekilerin büyükannesin görmesi için fotoğrafları paylaştığını söylüyor. Binlerce takipçisi olması ile birlikte telefonları çalmaya başlayan ve bir çok televizyon programına konuk olan büyükanne şimdi biraz zorlansada selfie çekmeyi öğreniyor. Şuan 400 binden falza takipçisi olan büyükannenin tüm fotoğrafları ve videoları için tıklayınız.
Reklam
Meme Kanseri Belirtileri
Meme kanseri kadınların korkulu rüyası olmasına rağmen gelişmiş görüntüleme teknikleri sayesinde erken teşhis edildiğinde hastaların %98′i başarıyla tedavi edilebildiği gibi, memelerinin bile alınmasına gerek kalmayabiliyor. Bununla birlikte geçmişte meme kanseri menopoz sonrası kadınların hastalığı gibi algılanırken, artık 20′li yaşlarda teşhis konan kişilerin sayısının artmasıyla bu algı da değişmeye başlıyor. Bu yüzden her yaşta, herkes için erken teşhis hayat kurtarıyor. Erken teşhis için ergenlikten itibaren her ay elle kontrol ve yılda bir doktor kontrolü öneriliyor. 40 yaş sonrası kadınlar için mamografi ve ultrason ile bu kontroller yapılıyor.Meme içinde kanserleşen bir hücrenin, bir tümör oluşturması ve bir uzmanın muayene sırasında anlamasına ya da radyolojik incelemede belli olmasına kadar hayli uzun zaman geçmesi gerekiyor. Kadınlar genellikle en az 1 cm. büyüklüğüne ulaşmış bir kitleyi, elle kontrol yöntemi sayesinde fark edebiliyorlar. Ancak bazı hastalarda bu belirtilerin hiçbirisi olmuyor ve kanser yalnızca, mamografi incelemesiyle tespit edilebiliyor. Aşağıdaki belirtilerden en az biri varsa, vakit geçirmeden uzmana başvurulması gerekiyor. Memede veya koltukaltında ele gelen kitle (sertlik, şişlik) Memebaşından akıntı (tek kanaldan kanlı veya şeffaf renkli) Memebaşında içe doğru çekilme, çökme veya şekil bozukluğu Memebaşı derisinde değişiklikler (soyulma, kabuklanma) Meme cildinde yara veya kızarıklık Meme cildinde ödem, şişlik ve içe doğru çekintiler olması (portakal kabuğu görünümü) Memede büyüme, şekil bozukluğu veya asimetri ya da renginde değişiklik (kızarıklık vs.)
Dünyanın En Sağlıklı 12 Besini
ABD’de yayınlanan Forbes dergisi, sağlık sayfalarında “Dünyanın en sağlıklı 12 yiyeceği” ne yer ayırdı. Liste, Amerikalı ünlü beslenme uzmanı Jonny Bowden tarafından kaleme alınan ve haftalarca çok satanlar listesinde kalan The 150 Healthiest Foods On Earth (Dünyanın En Sağlıklı 150 Yiyeceği) isimli kitaptan derlendi. İşte dünyanın en sağlıklı gıdaları:
Arkadaş Arıyorum, Arkadaş!
Eskileriniz hatırlar, telefonun ahizesini kaldırıp rasgele çevrilen numaralar ile karşımıza çıkan kişiyle muhabbet etmeye başlardık. Gece başlayıp uzun saatler boyunca devam eden tanımadığımız kişi ile yaptığımız arkadaşlıkları sevdik. Telefonun ardından çıkan telsiz ile yeni sohbet odalarımız “Arkadaş arıyorum, arkadaş”ları da çok sevdik. Gençlerin ilgi gösterdiği çağının bu modern oyuncakları ya evrim değiştirip yeni biçim aldılar ya da mazide yittiler.Mektup ile başlayan “arkadaş arıyorum odaları” teknolojinin gelişimiyle vücudumuzun bir parçasıymış gibi yaşamımızda her dönem farklı formasyonla yer aldı. Farkındalık peşinde koşan genç bireyler kendisine yakın hissettiği kişilerden arkadaş grupları oluşturmak istemişlerdir. Bulunduğu çağın modern aletleriyle arkadaşlıklar kuruldu, topluluklar oluşturuldu. Günümüze kadar değişerek gelen alet edevatlar arasından fırlarcasına ortaya çıkan internet, sosyal medyada etkin bir kullanım aracı oldu. İnternetin halka sunulması ilearkadaşlık odalarına ilgi arttı. İnternetin ucuzlaması ile ilgi, alakaya dönüştü.Her yerden sinek gibi türeyen sohbet grupları ve topluluklardaki çeşitlilik ebeveynleri ve halkları yönetenleri endişeye sevk etti. İlk başlarda sosyal bir faaliyet gözüyle bakılan bu aktivitelerin istismarlara açık olması, dezenformasyonun oluşması, ebeveyn olarak çocuğun bir toplum içinde yaşamaya uyum sağlayamaması vb. sorunların görülmesi toplumlarda dejenerasyonun oluşmasına yol açtı. Sorunun çözümü için internetin ortadan kaldırılması yerine kullanımını sınırlandırarak devlet okullarında ve pek çok eğitim kurumlarında bilgisayar ve internetin faydalarının anlatılması, disiplinli bir şekilde kullanılmasının öğretilmesi ile doğabilecek bir yozlaşmanın önüne set çekileceğini umduk.Fakat alınan önlemler yeterli olmuyor. İnternet işyerlerinden evlere, evlerden sokağa taşıyor… İnternetin sokağa dökülmesinin müsebbibi olarak gördüğüm bir zamanların chat odalarının şimdiki sosyal medya kavramının altına gizlenen “Arkadaş arıyorum, arkadaş!” sohbetleridir. Geceleri çalan telefon ardından gelen sohbet ve devamında her türlü istismara açık olan araç, günümüzde kullanılan internet ile benzerlik gösteriyor. Kendisinden önceki araçların işlevini alan internet, görevini üstlendiği her aracın da olumsuzluklarını aldı.İnterneti ve ardında bulunan bilgisayar ve türevlerini yasaklamak, sonlandırmak olumsuzlukları ortadan kaldırmaktır. Yapılabilir mi? Nasıl ki telefonu yasaklamadık interneti de yasaklamayacağız. Çünkü teknolojinin çıkış amacı belli bir çevrenin (bu devlet de olabilir) güç elde etmek olduğu sürece bizler için üretilen teknolojik oyuncakların zararları görünmezden gelinecek ve bu zararlar toplum içinde yüksek sesle dile getirene kadar susulacaktır. Ne zaman ki karşıt sesler yükselir o zaman devlet ya da o gücü elinde bulunduranlar tarafından oluşan yankının etki nispetince çözüm üretilir.Çözüm için karşıt seslerin olmasına gerek olmayabilir, bazen üretilecek çözümden elde edilecek kazançlar da belli grupları çözüme odaklı çalışmaya sevk edebilir. Örneğin kanser hastalığın iyileştirilmesi yönünde yapılan çalışmalar kanser hastalığını artıran ürün/hizmetlerin engellenmesinden çok daha fazladır. Dünyamız için doğal afetlere sebep olabilecek “Küresel Isınma” sorununa yaklaşımımız gibi.Bizler için tehlikeli olabilecek bu ürünleri hayatımızı kolaylaştırdıkları sürece vazgeçmeyeceğiz. Domino taşı gibi birinin faydası diğerini de kullanmamıza etki edecek ve modern olarak tanımlanan kalıba girmiş olacağız. Kalıp içinde bizi şekillendirmelerine (mecburen) göz yumacağız. Batılıların sevdikleri Zombi filmlerinde olduğu gibi bir ısırık bu kalıba girmemiz için yeterli olacak.Kaçış yok mu, iyileştirme ise onların istedikleri yönde olunca bizlerin yapması gereken şey ısırılmayı beklemek mi olacak? Evet... Ama üzülmeyin, bu yazıyı internet üzerinden okuyanlar, siz zaten ısırıldınız.
Lösemi Hastalarını Umutlandıran Gelişme
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fuat Bigat, 'Çocukluk çağı lösemisi tedavi edilebilen bir hastalıktır' dedi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fuat Bigat, 'Çocukluk çağı lösemisi tedavi edilebilen bir hastalıktır' dedi.  Halk arasında kan kanseri olarak da bilinen lösemi, çocukluk çağındaki kanser vakalarının en büyük kesimini oluşturuyor. Löseminin kemik iliği hücrelerinin kanseri olduğunu, kemik iliğinde bulunan bazı hücrelerin (lenfoid ve myeloid) çoğalıp kana geçmesi ile hastalığın kendini gösterdiğini söyleyen Bigat, 'Kanser hücreleri çoğalarak öncelikle kemik iliğini, daha sonra tüm organları istila etmesi söz konusudur. Bu nedenle erken teşhis ve tedavi oldukça önemlidir. Her yaşta görülebilen bir hastalık olan lösemi, daha çok 1-5 yaş arasındaki çocuklarda görülür. Erkeklerde hastalığa kızlardan biraz daha sık rastlanır (1,3/1). Tek yumurta ikiz eşinde lösemi olması riski arttırır. Çocukluk döneminde görülen lösemide genetik nedenler önemlidir. Ayrıca; çocuğun bedeninde kanseri engelleyen genlerde değişimlerin olması, radyasyona maruz kalma, virüsler, DNA tamir bozukluğu ile giden hastalıklar, bağışıklık eksikliği olan hastalıklar ve kimyasal maddeler de risk faktörleri arasında yer alır' dedi. Dr. Fuat Bigat, akut lösemilerde bulguların tanıdan ortalama 2-6 hafta önce ortaya çıktığını söyleyerek belirtileri şöyle sıraladı; İştahsızlık, kansızlık, kilo kaybı, ağız içinde yaralar, karın ağrısı, kemik ağrıları, lenf bezi büyümesi, cilt altı kanamaları (ciltte kırmızı noktalar veya morarmalar), burun ve dişeti kanamaları ve ateş. Bigat ayrıca; baş ağrısı, kusma ve görme bozuklukları gibi merkezi sinir sistemi bulgularının yüzde 4 oranında, erkek çocuklarda da testiste ağrısız kitle şeklinde kendini gösteren testis tutulumunun yüzde 10 oranında görülebileceğini belirtti. Tanıda rutin kan tetkikleri yanı sıra kemik iliği örneğinin alınması gerektiğini belirten Dr. Fuat Bigat, 'Çocukluk çağı lösemisi tedavi edilebilen bir hastalıktır. Hastalığın türüne göre bazı tedavi protokolleri uygulanmakta, uygun tedavi ve destekle iyi sonuçlar alınmaktadır. Akut miyeloid lösemilerde (AML) prognoz akut lenfoblastik lösemilere(ALL) göre daha kötüdür. Son yıllarda tanı ve tedavi olanaklarının artmasıyla birlikte akut lenfoblastik lösemilerde 5 yıl ve üzerinde tam remisyon (iyileşme) yüzde 70-80 oranında elde edilebilmektedir. Lösemi tedavisinde; Kemoterapi (ilaç tedavisi), radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemik iliği nakli yapılabilir' dedi.
Reklam