Zeki İnsanlar Depresyon Gibi Mental Hastalıklara Daha mı Meyilli?
Zekanız yüksekse ve bir yandan da sürekli kaygılı ya da huzursuz hissediyorsanız, yalnız değilsiniz. Bu konuda birçok insan benzer bir ruh hali içinde olduğunu söylüyor. İnsanlar bu bağlantıyı sezgisel olarak kuruyor olsa da bilim dünyası henüz bu soruya net bir cevap verebilmiş değil. Çünkü hem zekayı hem de depresyonu ölçmek, sanıldığı kadar kolay değil. Yine de bazı teoriler, bu ilişkinin neden var olabileceğini açıklamaya çalışıyor. Gelin bakalım...
Zeka seviyemiz gerçekten depresyonu ya da kaygıyı etkileyebilir mi?
Bu konudaki araştırmaların sonuçları oldukça karmaşık ve hatta birbiriyle çelişiyor. 2009 yılında yapılan bir çalışmada, çocuklukta ölçülen düşük IQ seviyeleriyle yetişkinlikte görülen majör depresyon arasında bir bağlantı tespit edilmişti. Ancak çalışma, yalnızca 32 yaşına kadar takip edilen bir grup üzerinde yapılmıştı, bu yüzden ileri yaşlardaki etkiler hala belirsizliğini koruyor.
İlginçtir ki aynı çalışmada yüksek IQ’ya sahip kişilerin ise travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), sosyal fobi ve anksiyeteye karşı daha dirençli olabileceği belirtilmişti. Öte yandan, 2018 yılında yayımlanan başka bir çalışma bu fikri tersine çevirdi ve yüksek IQ’nun merkezi sinir sisteminde aşırı uyarılmaya yol açarak stres, iltihaplanma ve depresyon riskini artırabileceğini öne sürdü.
Sonra bir grup bilim insanı geldi ve "Hayır, o iş öyle değil" dedi.
2022 yılında Avrupa Psikiyatri dergisinde yayımlanan kapsamlı bir çalışma, önceki araştırmalardaki örneklem sorunlarını ele alarak durumu yeniden değerlendirdi. Binlerce kişinin verisine dayanan çalışmada, yüksek IQ’ya sahip bireylerin aslında daha az anksiyete, TSSB, nevrotiklik ve travma yaşadıkları ortaya kondu.
Sonuçlar, zekanın doğrudan ruh sağlığı sorunlarına yol açtığı yönündeki genellemeleri sorgulamaya açtı. Çünkü zeka sadece IQ testiyle ölçülen bilişsel bir kavram değil; kültürel geçmiş, duygusal zeka, yaşam deneyimi gibi birçok faktörle iç içe geçmiş bir yapı. Kısacası, yüksek IQ tek başına bir risk ya da koruma faktörü olarak değerlendirilemiyor.
Yani hem yüksek IQ’lu hem de düşük IQ’lu bireyler depresyon yaşayabiliyor... O zaman asıl mesele ne?

Araştırmalar, zeka düzeyinden bağımsız olarak depresyonun pek çok başka etkenle ilişkili olduğunu gösteriyor. Genetik yatkınlık, kronik hastalıklar, travmatik yaşantılar, hatta toplumsal ayrımcılık gibi birçok faktör ruh sağlığını doğrudan etkileyebiliyor.
Örneğin, LGBTQ+ bireyler gibi ayrımcılığa maruz kalan gruplarda anksiyete ve depresyon oranlarının daha yüksek olduğu saptanmış. Anksiyete bozuklukları da benzer şekilde karmaşık: sosyal fobi, panik atak, agorafobi, genel kaygı bozukluğu gibi farklı biçimlerde karşımıza çıkabiliyor. Bozuklukların her biri bireyin sosyal yaşamını, iş hayatını ve duygusal dengesini ciddi biçimde etkileyebiliyor.
Peki ya bu kaygıyla yaşamak zorunda mıyız? Elbette hayır.

Anksiyete bozuklukları tedavi edilebilir durumlar ve çoğu zaman terapiyle önemli ölçüde iyileşme sağlanabiliyor. Bilişsel davranışçı terapi (BDT) gibi yöntemler, kişinin kaygı üreten düşüncelerini yeniden yapılandırmasına yardımcı olabiliyor. Bazı vakalarda ilaç desteği de tedaviye eklenebiliyor.
Günlük hayatın içinde de uygulanabilecek yöntemler var. Derin nefes egzersizleri, meditasyon, düzenli egzersiz ve kafein tüketimini azaltmak gibi küçük adımlar bile fark yaratabiliyor. İster zeki olun ister olmayın, profesyonel yardım almaktan kaçınmayın.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
David Rosenhan.