HPG Eş Başkanı Figen Yüksekdağ: 'Geliyorum Diyen Bir Saldırıydı'
'Saldırıların organize edildiği merkez siyasi iktidardır'
HPG Eş Başkanı Figen Yüksekdağ, bu sabah HDP Parti Meclisi üyesi Ahmet Karataş'a yapılan saldırıyı sert bir dille eleştirdi: Partimizi hedefleyen linç kampanyasından ayrı değildir. Öfkeli bir şahsın yaptığı herhangi bir saldırı değildir.
HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ partisinin grup toplantısında konuştu. İşte Yüksekdağ'ın konuşmasından satırbaşları:
Güne alçakça bir saldırıyla uyandık. Geliyorum diyen bir saldırıydı. Partimizi hedefleyen linç kampanyasından ayrı değildir. Öfkeli bir şahsın yaptığı herhangi bir saldırı değildir. Partimiz üzerinde ısrarla oluşturulan basıncın sonuçlarından biridir. Saldırıyı gerçekleştiren, sadece o maşa, o piyon değildir. Saldırıların organize edildiği merkez siyasi iktidardır. Bu siyasetin başı günlerdir bir savaş, bir kışkırtma diliyle konuşuyor. Yandaş medya halkların gözünün içine baka baka partimizi hedef haline getirdi, bugün umdukları şey gerçekleşti. Partimizi hedef göterenler, bu saldırıyı beklemediklerini söylemesinler. Sokağa çıkma eleştirisi yapanlar, karanlık güçlerin şiddetini bizzat örgütlemiştir.
Davutoğlu “HDP siyasi parti gibi davransın.” diyor. Bize ders vermeye başlamadan önce, siz bir hükümet gibi davranmaya başlayın. Bir Hükümet, şiddet ve savaş dilini kendi yemini haline getirebilir mi? Yatıp kalkıp HDP ile uğraşmayı temel kabine görevi haline getirmişler. Sizin göreviniz bu değil Siz önce bir Hükümet gibi davranın, sonra bizi sorgulayın. HDP sizin yüklenmediğiniz yükleri sırtlanıyor.
Siz tek işinizi HDP olarak ilan ederken, bu ülkede çözüm süreci askıda bekletiliyor, işçilerin başına maden göçüyor, o işçileri günlerdir çıkartamıyorsunuz. Bu ülkenin iç siyaseti de, dış siyaseti de yarattığınız enkazın altında kalıyor.
Cumhurbaşkanı, “Sabrımızı zorlamasınlar, olabilecekleri hayal bile edemiyorum” diyor. Hükümet sözcüsü, “Artık eleştiriden fazlasını hak ediyorsunuz” diyor. Akıl ve vicdan sahibi herkes için bu sabah yaşanan saldırının azmettiricisi çok açıktır.
HDP yine bir siyasi parti olarak görevlerini büyük bir sabırla en ileri düzeyde yürütmeye çalışıyor. Birileri sürecin ruhuna El Fatiha okumaya çalışırken, biz barışı sonuna kadar savunacağımızı ilan ediyoruz. Peki hükümet ne yapıyor? Masayı sallamakla tehdit ediyor. Elinizde tek bir dal var: çözüm süreci. Onu kırmaya çalışıyorsunuz.
Duruşumuzu Hükümetin tehditleri, bugünkü gibi alçakça saldırılar bozamayacaktır. Çünkü bizim halklarımıza sorumluluğumuz var. 1 Kasım, Dünya Kobani Günü ilan edildi. 39 ülkedeki gibi biz de çağrı yaptık. Onlarca dünya kentinde sokağa çıkıldı. Ne oldu? Halkımız sokağa çıktı, demokratik direnişçi tavrını ortaya koydu, asker polis müdahaesi olmadığı için de bir şey olmadı. Demek ki siz militarist enstrümanları devreye koymadığınızda bu halk barış içinde eylem yapmayı çok iyi biliyor.
1 Kasım eylemlerini provoke etmeye çalışan iktidar, söylediklerinin boşa çıkmasndn sonra “Yanlış öngördük, özür dileriz” demeliydi. Ama fıtratlarında özür dilemek, biz de yanlış yapabiliriz demek yok.
57 ilde baskı ve kısıtlamalara rağmin yüz binler olup alanlara akanlar en değerli duruşu göstermiştir. Kobani’ye en güzel selamdır. Hükümetin bundan ders almasını dilerdim ama Davutoğlu’nun bugünkü konuşmasına bakınca... Keskin sirke küpüne zarar. Bu keskin yaklaşımlar, sizin üzerinizde durduğunuz zemini gün be gün çatırdatacak.
'Bugün farklı kılıkta Yezid orduları karşımızda'
Alevi halkı 12 imam orucunu tutuyor. Halkımızın yasını bir kere daha anıyorum. Bu anma, Kerbela’dan bugüne gelen bir direniştir. Kerbela sadece yasın, matemin değil, direnişin de hafızasını oluşturmuştur. Hz Ali zalimin galip gelmemesi inancıyla bu yoldaydı. Bu yolda acı da vardı, katliam da, ihanet de. Bugün Kerbela zulmü Kobani’dedir. Kerbela’da katliam yapanlar da Müslümanlık adına yola çıkmışlardı, bugün Şengal’de katliam yapanlar da. Bugün farklı kılıkta Yezid orduları karşımızda. Ama dün teslim olmayanlar, bugün de teslim olmamak için direniyorlar. Kobani işte bu direniş yolunu izliyor. Direniş bu kadar büyük bir erdemle yola çıktığı içindir ki, erdemsizliğin taşıyıcıları karşısına çıkıyor.
'Safınızı netleştirin'
Kobani direnişi sürüyor ama hala kör sağır ve dilsizi oynayan bir anlayış var. Kobanê’nin anlamını hala çözememişler. Diyorlar dertleri Kobani değil. Derdimiz Kobani, davamz Kobani. Asıl sizin derdiniz neden Kobani değil, cevap vermeniz gerekiyor. Aradan aylar geçtikten sonra “Suruç ile Kobani’yi ayrı tutmuyoruz” demeniz anlamsız. Safınızı netleştirin.
IŞİD’e yeni terör örgütü demeye başladınız. Öte yandan, “PYD de terör örgütüdür dediniz.” Gözünüz Muaviye ve Yezit’ten konuşuyor. Bakın, Kobani direnişinden sonra suskunluk, görmezden gelme ve Kobani’nin düşmesini bekleme ortadan kalktı. Halklarımızın kazandığı mevzileri sömürücülere terk etmedik, etmeyiz. Devlet Kobani’den gelenlere karşı görevini yapmıyor. İddiaları ispatlanmaya muhtaçtır. Hükümete sorsanız gani gani yardım akıyor. Ama Suruç’a gidip çıplak gözle bakarsanız iki AFAD kampından başka bir şey yok. Gözümüze mi inanalım, hükümetin raporlarına mı?
Şengal ve Rojava’dan gelen 3 kampta toplam 9 bin kişi var. Geriye kalan 150 bin kişiye belediyelerin kıt olanaklarıyla, halkımızın dişinden tırnağından arttırdıklarıyla yardım ediliyor. Başta başmüzakereci Sayın Abdullah Öcalan olmak üzere Kürt siyasi tarafı ve bizler parti olarak sürece katkı sunduk, kendimizi barışın bir tarafı olarak gördük.
'Manipülasyon ustası olmuşlar'
Yaklaşık iki yıl boyunca Hükümet tarafından resmi müzakere başlatılmamışken büyük çaba gösterdik. Görevdir. Kriz çıkar, çözülür. Bu sorumluluk anlayışımızın gereğidir ama hükümetin sorumluluk anlayışı yok. Erteleme politikalarını otomatiğe bağladılar. İpe un serme politikası devrede. Kobani, süreci askıya alma bahanesi olarak kullanıldı. Ama 'Kobani ayrı, süreç ayrı' diyorlar.
Manipülasyon ustası olmuşlar, müzakereyi tartışma konusu yapıyorlar, mecbur değiliz diyorlar, hadleri olmayan tartışmalar yapıyrlar. Sözünden dönmeyi meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Mert olun, sözünüzde durun ve gereğini yerine getirin.
Dört bir tarafımız kuşatılmışken. Genel Merkezimizde PM üyemiz bıçaklarıken, onlarca insanımız kurşunlanırken hala barış diyoruz. Süreç sizin tapulu malınız değil. Çözüm ve barış rehineniz değil. Barış halkların barışıdır, herkes sahip çıkmak zorundadır.
Biz bunun farkındayız ve sürece sonuna kadar sahip çıkacağız. Hükümet müzakere yürütmüyor, müsabaka yapıyor. Hem oynuyor, hem hakemlik yapıyor. Sanıyor ki düdüğü çalınca müsabaka bitecek.
Hükümet müzakere yürütmüyor, müsabaka yapıyor. Hem oynuyor, hem hakemlik yapıyor. Sanıyor ki düdüğü çalınca müsabaka bitecek. Öncelikli talepler ortada. Müzakere somut olarak başlamalıdır. Hükümet çok iyi biliyor. Sağa sola yalpalamaktan vazgeçmelidir. Hükümetin yaklaşımına bakın, dil söylem ve içeriğe. Kullanılan dil tehdit dili. Dil militarist dil.
Hükümet Hitler’in propaganda bakanının sözlerini hayata geçiriyor: Bir yalanın gerçek olduğuna toplumu ikna etmek istiyorsanız her gün 40 defa söyleyeceksiniz.
Bütçeyi polis asker bütçesi haline getiriyorlar. Yeni Türkiye söylemini dilinden düşürmüyorlar ama eski Türkiye hortluyor.
Son bir ay içinde yirmi bir basın açıklaması yapmış. Herhalde bir çok siyasi parti bir ayda bu kadar açıklama yapmıyordur. Hükümet partimizle uğraşıyor ve militarist yasaları tahkim ediyor. Ama bir taraftan da bu ülkede işçiler yaşamlarını yitiriyor. 301 maden işçisinin ölümünden sonra tüm uyarılarımıza rağmen çıkartılan torba yasayla yeni ölümlere davetiye çıkartıldı.
'İşçi ailelerine bakacak yüzünüz yok'
İstifa etmesi gereken iki bakan maden ocağında nöbet tutuyor. Sizin göreviniz o değil. İşçi ailelerine bakacak yüzünüz yok.
Cumhuriyet