onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Polis, Asker, Siyasetçi Fark Etmez! Güvendiklerimizi Tekrar Sorgulatacak Soru: Quis custodiet custodes ipsos?

Polis, Asker, Siyasetçi Fark Etmez! Güvendiklerimizi Tekrar Sorgulatacak Soru: Quis custodiet custodes ipsos?

Aslında kendi kendimize sorduğumuz birçok soru dönüp dolaşıp buraya geliyor...

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Kaynak: Müzehher Erim, Latin Edebiyatı Tarihi, 1993

Öncelikle sözün sahibi olan ve 1 ile 2. yy'lar arasında yaşamış Juvenalis'i kısaca tanıyalım istedim. Kendisi bizim edebiyat derslerimizden de hatırladığımız Nef'i gibi bir hiciv ustası.

Öncelikle sözün sahibi olan ve 1 ile 2. yy'lar arasında yaşamış Juvenalis'i kısaca tanıyalım istedim. Kendisi bizim edebiyat derslerimizden de hatırladığımız Nef'i gibi bir hiciv ustası.

Ancak efendim, Latin'de buna hiciv değil, satir diyorlar. Satirist şair Juvenalis'in yaşamı hakkında oldukça az şey bilinse de günümüze kadar ulaşan satirlerinden anlaşıldığı üzere Roma satiristlerinin içinde en acımasız ve en zalim olanı imiş. 

'Peki, satirlerde ne anlatıyor bu adam?' diye sorarsanız; Roma yaşamındaki rezaletler, sefahat, çılgınlıklar, budalalıklar, yolsuzluklar ve bunlar gibi şeylere sert ve öfkeli bir şekilde saldırırmış. Her ne kadar bu saldırı geçmiş dönemlere yönelik olsa da Juvenalis'in anlatımında bu tür durumların kendi döneminde de yaşandığı bellidir.

Nedense şu şiiri çok tanıdık geldi bana, bilmem siz de benimle aynı fikirde olur musunuz?

Nedense şu şiiri çok tanıdık geldi bana, bilmem siz de benimle aynı fikirde olur musunuz?

“Daedalus’un yorgun kanatlarını çıkardığı yere gitmeyi düşünüyorum,

saçlarıma yeni yeni kırlar düşerken, yaşlılığın başında bana yakışırken,

evirip çevireceği bir şeyi kalmamışken Laches’in,

hâlâ bastonsuz ayaklarımın üzerinde dururken,

kalkıp gidelim bu memleketten, Artorius’la Catulus

yaşasın orada, siyahı beyaza döndürenler kalsın,

su taşkınlarını boşaltmak, odun yığınlarına ceset taşımak için

tapınağı, nehirleri ve limanları müteahhide vermenin,

ve hükümran bir kargının altında

bir kelleyi satılığa çıkarmanın kolay geldiği o insanlar.'

Şimdi Atatürk n'alaka diye sorabilirsiniz, hemen açıklayayım: Hani, "Sağlam kafa sağlam bedende bulunur." diye bir söz vardır ve Atatürk'e atfedilir ya...

Şimdi Atatürk n'alaka diye sorabilirsiniz, hemen açıklayayım: Hani, "Sağlam kafa sağlam bedende bulunur." diye bir söz vardır ve Atatürk'e atfedilir ya...

İşte bu söz Juvenalis'e ait. Ve daha da garibi kendisi aslında insanların Tanrılardan istedikleri garip şeyleri eleştirerek şöyle demiş 'Eğer tanrılardan bir şey isteyeceksen sağlam bedende sağlam kafa iste.' Ancak nasıl olmuşsa olmuş bu söz, dilimize az önce bahsettiğimiz şekilde girmiş. 

Açıkçası Atatürk'Ün doğrudan Juvenalis okuyup okumadığına emin değilim; ancak kendisinin iyi bir sözlük okuyucusu olduğu bilinir ve bu sözlüklerin arasında Latin Dili Etimoloji sözlüğü de var, belki de burada okudu, kim bilir? Hazır Atatürk'ten ve Juvenalis'ten bahsetmişken ikisinin de üzerine titrediği çocuklara dair Juvenalis'in bir sözünü aktarayım: 'Maxima debetur puero reverentia.' yani 'Çocuğa en büyük saygı gösterilmelidir.'

Evet, geldik "Quis custodiet custodes ipsos?" deyimimize. Juvenalis'in neredeyse 20 yy. önce söylediği ve günümüze kadar her yerde her zaman söylenen bu söz aslında bağlamından biraz koparılmış.

Evet, geldik "Quis custodiet custodes ipsos?" deyimimize. Juvenalis'in neredeyse 20 yy. önce söylediği ve günümüze kadar her yerde her zaman söylenen bu söz aslında bağlamından biraz koparılmış.

Tam olarak çevirisi, 'Gözcülerin kendilerini kim gözleyecek?' olarak verilen deyim, Müzehher Erim'in bize aktardığına göre aslında kadınların ahlakı ile ilgili bir satirde söylenir ve bu deyimde kadını gözlemek için başka bir gözcü koymanın anlamsızlığı vurgulanır. Araştırmacıların Juvenalis'e atfettikleri kadınlar için söylenmiş bu dizeyi de içeren mısraları şöyle Türkçeleştirebiliriz:

'Arkadaşlarım bana her zaman tavsiye verir:

'Onları içeri alın ve kısıtlayın!'

Ancak gözcülerin kendilerini kim gözleyecek?

Karın (senden) önce planlar ve ilk olarak onlarla (gözcülerle) başlar.'

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Çizgi romanlara biraz aşina olanlar, resimdeki "Watchmen" üyelerini tanımış olmalı. İngilizce'de bu söz şöyle çevriliyor: Who watches the watchmen?

Çizgi romanlara biraz aşina olanlar, resimdeki "Watchmen" üyelerini tanımış olmalı. İngilizce'de bu söz şöyle çevriliyor: Who watches the watchmen?

Tabii ki söz sadece çizgi roman karakterleri için söylenmiyor; ancak Batı ya da Doğu kültürü fark etmeden günümüzde ahlaki bir soruşturma içeriyor. Çünkü 'Toplumun bir arada barış ve huzur içinde yaşamasını tesis edecek olan devlet aygıtının birimlerini kim denetleyecek?' sorusu gerçekten mühim bir soru. Ve üzerine biraz kafa yorduğunuzda sanki sonu gelmeyip her cümle 'Peki onu...' ile devam ediyor...

Mesela; 

Polisi kim denetleyecek? Amir.

Amiri kim denetleyecek? Müdür.

Müdürü kim denetleyecek? Bakan.

Bakanı kim denetleyecek? Başbakan.

Başbakanı kim denetleyecek? Cumhurbaşkanı.

Cumhurbaşkanını kim denetleyecek? Yargı.

Yargıyı kim denetleyecek? ...

Polis, din adamı, yargı mensubu, öğretmen, asker, siyasetçi vesaire istediğiniz her meslek grubuna bu soru bir şekilde yöneltilebiliyor ve sanırım bütün cevaplar tek bir yere varıyor.

Polis, din adamı, yargı mensubu, öğretmen, asker, siyasetçi vesaire istediğiniz her meslek grubuna bu soru bir şekilde yöneltilebiliyor ve sanırım bütün cevaplar tek bir yere varıyor.

Orası da vicdan... Hani yine Atatürk'e atfedilen bir söz vardır, 'Herkesin polisi kendi vicdanıdır.' diye sanırım bu soruyu sormaya başladıktan sonra bir noktada vicdan ve güven kavramları devreye giriyor mecburen. Yoksa sürekli bir güvensizlik ya da kime güveneceğine emin olamama durumu ile birlikte tabii ki bir yurttaş olarak diken üstünde olmak oldukça rahatsız edici gibi görünüyor.

Bu arada vicdanın yanına yasa ya da din de konulabilir. Kişinin vicdanı toplumsal iyi ile kötüyü ayırt edemiyordur belki ancak devletin ya da dinin yasalarından korktuğu için kötü bir şey yapmıyordur. Ya da tam tersi de mümkün! Ha, geldik yine asıl soruya, 'Kim kimi kontrol edecek, vicdan mı yasayı yasa mı vicdanı?'

Bu arada dilimize bu sorunun muadili olarak geçmiş oldukça güzel bir söz var: "Et kokarsa tuzlarsın ya tuz kokarsa?"

Bu arada dilimize bu sorunun muadili olarak geçmiş oldukça güzel bir söz var: "Et kokarsa tuzlarsın ya tuz kokarsa?"

Aslında bu sözün derinliğini biraz daha hissettim belki de kültürün getirisindendir. Tuzun kokması karşısında yapılabilecek bir şey olmadığı aşikar. O halde ne yapmak lazım? Tuzun kokmamasını sağlamak için baştan önlem almak. Yoksa tuz koktuğu zaman onun kokusunu başka bir tuzla kapatmak imkansız hale gelir. 

Aslında et neden kokar? Bakteriler yüzünden. Tuz ise bakterilerin üremesini engeller ya da geciktirir. Bu açıdan tabii ki tuz kokmaz; ancak ya kokarsa endişesi bizim insanlar olarak genel güvensizliğimizin bir göstergesi. Bu güvensizlik ise belli ki çağlar boyunca aradığımız, aramaya da devam ettiğimiz güvenli bir limanın göstergesi.

Neyse... Mecburen "neyse" diyoruz öyle değil mi? İçeriğimizi "Olacak O Kadar"ın efsane Gündoğarken bestesi ile bitirmek istedim efendim; çünkü gerçekten niyetim kimseyi üzmek değildi...

Bu içerikler de ilginizi çekebilir.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
97
26
9
3
1
1
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
felsefibiloderler

Vicdan ile inancı karıştırıyoruz.Allah kelamı dilinden düşmeyen ya da kutsal kitap ile gezen birine koşulsuz güveniyoruz ve tüm bunlar sonucunda hep yarı yol... Devamını Gör