Öldüğünüzde, ertesi sabah gene uyanacak mısınız?
Robert Lanza
Wake Forest Üniversitesi Tıp Profesörü
Bir bilim adamının gözlemine göre, bütün geçmiş kuşaklar ilüzyonlar dünyasında yaşayıp öldüler. Bu sözler, Einstein’in görecelik kuramı, kuantum mekaniğinden, atom ve DNA’nın keşfinden önce söylendi.
21.yy’daki bizler de farklı değiliz. Sabahları uyanıyor ve sihirli bir şekilde orada olduğumuzu sanıyoruz. Ancak mikroskoplarla nelerden yapılmış olduğumuzu inceleyen bilim adamları ancak onları gözlemlediğimiz zaman birdenbire varolan parçacıkları keşfettiler.
Görünüşe göre dünya sabahları uyanmayı hayal ettiğimiz o katı, soğuk yer değil aslında. Bilardo masasında sağa sola seken bilardo topları gibi küçük ölü madde toplarından oluştuğumuzu sanıyoruz. Belirsizlik ilkesiyle meselenin böyle olmadığını gösteren Werner Heisenberg bir keresinde “eskisine oranla bugün modern bilim, bir kez daha gerçekliği mental süreçlerle kavramanın olasılığı sorusunu önümüze getiriyor” demişti.
Bilim adamları bir zamanlar kuantum teorisinin deneysel sonuçlarının (meselâ maddenin eş zamanlı olarak farklı yerlerde bulunması gibi sonuçların) atomaltı nesnelerle sınırlı olduğunu düşünüyordu. Bu; sizin, benim ve Schrodinger’in kedisi gibi yaşayan canlıların aynı zamanda canlı ve ölü olabileceği mantıksal sonucunu kabul etmekten bizi kurtarıyordu. Ama ne yazık ki… Vienna Üniversitesi’ndeki bilim adamları bir deney yaparak bu kuantum tuhaflığın büyük dünyada da geçerli olduğunu gösterdi. Markus Arndt ve çalışma arkadaşları 400’dan fazla atomdan oluşan bir mamutun organik moleküllerini inceleyerek bu tuhaf kuantum düalitesinin (yani maddenin hem olasılık dalgaları hem de parçacık olarak varoluşunun) içinde yaşadığımız insan-ölçekli dünyaya dek uzandığını kanıtladı.
Ancak biz bilim adamları gerçekliğin yüzeyinden içeri daha yeni ulaşıyoruz. İnsanlığın geri kalanı gibi her sabah şimdiki zamanda uyanıyoruz. Tırmanmış olduğumuz merdivenler var altımızda; bilinmeyen geleceğe doğru yükselen merdivenler de var. Ama zihinlerimiz içinden girdiğimiz kapıda duruyor ve her gün hatırlayıp durduğumuz anılar veriyor bize. Herşey düzenli, ve her şey tahmin edilebilir bir özellik taşıyor. Her sabah kapıdan görünen guguk kuşları gibiyiz. Saat düzeneğinin de zamanın başlangıcında kurulduğunu hayâl ediyoruz.
Yüz yıl önce Einstein uzay ve zamanın mutlak gerçekler olmadığını gösterdi. Ama o zamandan sonra; çift yarık deneyi, kuantum dolanıklık ve evrenin bütün kanunları, güçleri ve sabitlerinin yaşam için ayarlanmış olduğu gözlemi gibi, dikkate değer ve hiç beklenmedik keşifler oldu. Biyomerkezlilik bir sonraki adımı atarak dünya görüşümüzü gerçeklerle uyumlu bir duruma getiriyor. Uzay ve zaman gözlemciye görelik özelliği taşımakla kalmıyor yalnızca, aslında bunlar herşeyi bir arada tutmak için zihnin kullandığı araçlar aslında- bunlar bilincin dili.
Çok seneler önce Einstein bir düşünce deneyi yaparak bir ışık hüzmesi-ışın üzerinde gitmenin nasıl bir şey olacağını hayâl etmeye çalıştı. Bu geleneğin ruhu adına ben de dün gece bu düşünce deneyini yatağımda gözlerim kapalı yatarken yapmaya çalıştım. Zihnimde birkaç ışık lekesi belirdi. Yoğunlaştıkça bu lekeleri çok net, üç boyutlu yapılara dönüştürebildiğimi farkettim. Daha fazla çaba harcamadan onları zaman içinde hareket ettirebiliyordum, hatta kaleydoskop tarzında döndürebiliyordum. Bu da bir doktor olarak zaten bildiğim birşeyi kanıtlamış oldu: rüyalarda ya da şizofrenide, uyuşturucu kullanımında ya da- zihnin şu anda deneyimlediklerimiz kadar kanlı canlı zaman-mekân gerçeklikleri yaratma kapasitesi olduğu gerçeği.
Bu, beni bu yazının ana fikrine geri getiriyor- yani bütün deneysel gerçeklerin, uzay-mekân gerçekliğinin aslında gözlemcinin belirlediği bir olgu olduğu fikrine. “Kara delik” ve “solucan” gibi terimleri ilk kez kullanan bilim adamı olan büyük fizikçi Johnm Wheeler’ın söylediği gibi “hiçbir fenomen onu gözlemleyen birisi olana dek fenomen değildir”.
Artık, nihayet, kendimizin hayâli sınırlarına ulaştığımız yerde, masallarda tilki ve tavşanın birbirine iyi geceler dilediği o tahta huduttayız. Ölümde hepimiz biliyoruz ki bilinçte bir kırılma meydana geliyor; aynı anda zaman ve mekân bağlantısının sürekliliğinde de bir kopma yaşanıyor. Uzay ve mekân olmaksızın Newtoncu düzen ve güven kavramları öngörüsünün hiçbir anlamı yok. Gerçeklik içerisinde, geçmiş ya da gelecek herhangi bir zamanı düşünce çerçeveniz olarak alabilir ve diğer bütün olayları bu yeni çerçeveye göre tahmin edebilir, ölçebilirsiniz.
O zaman, öldüğünüzde kendinizi nerede bulacaksınız? Emerson’ın söylediği gibi, “Hermes’in ayla zar atıp kazandığı, Osiris’in doğabileceği” , her yere eklemlenebilen merdivenlerde.
Öldüğünüz zaman şimdiki zamanda uyanacaksınız- bu sabah olduğu gibi.
--Resim: Kara Thrace / Battlestar Galactica
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
YANİ HER GÜN ÖLÜYOR VE TEKRAR UYANIYOR MUYUZ ? BU ÇOK FELSEFİ BİR BAKIŞ AÇISI OLURDU...OYSA SOMUT GERÇEKLİK NEDİR ? İHTİYACIMIZ OLAN CEVAP BU...ZİHİN SADECE ... Devamını Gör