Katillere Götürecek 300 Belge Yok Edildi
Alman gazeteciler Stefan Aust ve Dirk Laabs’ın kaleme aldığı kitap, istihbarat teşkilatının; sekiz Türk’ü öldüren neo-Nazi örgüt ile bağlantısı olan muhbirlerin dosyalarının nasıl silindiğini anlatıyor
Almanya’da, 2001-2007 yılları arasında sekizi Türk kökenli olmak üzere 10 kişinin öldürüldüğü neo-Nazi seri cinayetlerinde istihbarat teşkilatının rolünü ortaya koyan bir Kitap yayınlandı. “Heimatschutz - Der Staat und die Mordserie des NSU” (Vatan Koruma - Devlet ve NSU cinayetleri) adlı kitap, Der Spiegel dergisinin 2004-2008 yılları arasında genel yayın yönetmenliğini üstlenen, “Der Baader Meinhof Komplex” kitabının yazarı Stefan Aust ve araştırmacı gazeteci Dirk Laabs tarafından kaleme alındı. Kitap, Alman istihbaratı Anayasayı Koruma Dairesi’nin (BFV) iddiasının aksine cinayetleri işleyen Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) üyelerini 1990’lı yılların başından beri izlediğini, bu bağlantıyı kanıtlayan belgelerin silinmesi emri verildiğini aktarıyor. Kitaba göre, bir yılda 300 belge silindi.
1996’dan beri izleniyordu
4 Kasım 2011’de Thüringen eyaletinde bir araba içinde NSU üyesi Uwe Mudlos ve Uwe Böhnhardt’ın cesedi bulunmuştu. Arabanın içinde seri cinayetlerin işlendiği silah da yer alıyordu. 8 Kasım’da ise NSU örgütünün üçüncü üyesi olduğu belirtilen Beate Zschaepe polise teslim oldu. Olay, 11 Kasım’da kamuya yansıdı. Polis, Mundlos ve Böhnhardt’ın banka soyduktan sonra paniğe kapılarak kendilerini öldürdüklerini açıkladı. Seri cinayetlerin neo-Naziler atrafından işlenmesi kamuoyunda şok etkisi yarattı. Zira Alman istihbaratı ve polisi cinayetlerde aşırı sağ şüphesi olduğunu reddetmiş, Türklerin arasındaki sorunlardan kaynaklandığı üzerinde durmuştu. İstihbarat teşkilatı da NSU’nun cinayetleri işlediğinden haberdar olmadıklarını söylemişti.
Kitaba göre ise istihbarat en azından 1996’dan beri NSU’yu yakından izliyordu. 1993’te BFV neo-Nazilere yönelik faaliyetlerini artırdı. Türklerin öldürüldüğü Mölln ve Solingen’deki kundaklamaların ardından neo-Nazilerin organize terör şeklinde hareket ettiklerine dair kanı oluştu. Aşırıcı faaliyetlerden sorumlu olan İkinci Birim, birçok genç ajanı işe aldı. Bunlardan biri de ‘Lothar Lingen’ kod adlı ajandı. 34 yaşında olan Lingen, genç neo-Nazilerin muhbir olarak teşkilata çalışmalarını sağlayan birimin başına getirildi. Lingen ve ekibi kısa sürede çok sayıda muhbir buldu. ‘Primus’, ‘Tarif’ ve ‘Corelli’ kod adlı ajanlar ise en başarılarıydı. Nazi çevrelerinde olan biten her şeyi istihbarata bildiren bu üç muhbir NSU örgütüne de çok yakındı. Yıllar içinde NSU ile doğrudan bağlantısı bulunan muhbirlerin sayısı 20’yi aştı.
İki saat sonra başladı
Zschape’nin teslim olmasından iki saat sonra Lingen, BFV’nin veri tabanında NSU üyeleri ile bağlantısı bulunan muhbirleri aramaya başladı. 37 dosya incelenirken Lingen 6 ismi şüpheli buldu. 9 Kasım’da Lingen’ın ekibinden biri arşivi arayarak bu muhbirlerin dosyalarının silinmesini istedi. Özellikle silinmesi istenen kişi ise ‘Tarif’ idi. Arşivdeki görevli belgeleri silmeyi reddedince Lingen’ın imzasını taşıyan yazılı bir emir çıkarıldı. İmha Haziran 2012’ye kadar devam etti. Muhbirler ve NSU üyelerinin ilişkilerine yönelik 300 dosya silindi. Cinayetin ortaya çıkmasından sonra istifa etmek zorunda kalan istihbarat şefi Heinz From ise kendisinin 2012’den sonra imhadan haberdar olduğunu söyledi.
İpucuna rağmen izleri sürülmedi
Kitabı kaleme alan gazetecilerden Dirk Laabs, 2013’te ‘Tarif’ kod adlı muhbir Mihael See’yi İsviçre’de buldu. See, NSU üyelerinin saklanacaklarını Federal Polis Bürosu’na ilettiğini ancak üstlerinin bu izi sürmesini istemediğini aktardı. Yazarlar, bu davranışın Lingen gibi bir kişinin tarzına uymadığına dikkat çekiyor, Federal Polis’in neden NSU üyelerini tuzağa düşürme fırsatını kaçırdığı sorgulanıyor. NSU ile yakın olan ‘Corelli’ kod adlı ajan Thomas R. ise bu yıl evinde ölü bulunmuş, ölüm nedeni ‘gizli şeker’ olarak açıklanmıştı. Kitapta, davada önemli bir rol oynaması beklenen Corelli’nin ise NSU üyeleri ile 1995’ten bu yana bağlantısı olduğu aktarılıyor.