onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Gazetecilik… Nereden nereye?

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

Gazetecilik… Nereden nereye?

mustafa aksoy
06.10.2017 - 18:34

Gazetecilik… Nereden nereye?

Günlük gazete manşetleri, haberler, fotoğraflar, ekler…

Hemen her duyumuza hitap edebilecek noktaya gelmiş gazete/gazetecilik…

Kahvaltının vazgeçilmezi, esnafın sadık dostu, futbolun hayali transferi,

öğrenci sofrasının sağlam zemini… Hayatın her anına eşlik eden gazete nasıl bu

hale geldi, neydi, ne oldu? Başladığı noktaya dönüp şöyle bir bakınca üzerine

daha fazla düşüneceksiniz, belki de üzüleceksiniz. Doğumundan bugüne

gazetecilik turuna buyrun!

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Insanların bir şeyleri başkalarına aktarma isteği tarihin ilk dönemlerinden beri var olagelmiştir. Gördüğünü, duyduğunu paylaşınca ona daha fazla değer atfetmektedir ki durum böyledir de biraz. Sadece kendimizin bildiği bir şey nasıl bir anlam ifade edebilir ki? Bu belki ilk neden olabilir ancak başka bir gerekçe de var belli ki.

1700’lerin ortalarında İngilitere’de bazı fabrika işçileri

verilmeyen haklarını almak adına seslerini duyurmak istediler. Günün koşullarında

bunun teknik imkanlarını düşünmek çok zor olmasa gerek. Henüz hak arama yolları

oluşmamış, deneyimlenmemiş ve büyük bir muamma varken... Hatta “hak arama”

kavramı bile piyasada yok. Grev yapmıyorlar mıydı? diye bir soru sorulabilir

ancak hak talep etmek bile o güne dek tecrübe edilmediyse grev’in bir yol

olması da hayal ürünü tabii ki.

Peki tüm bu “işçi hakları” diye gruplandıracağımız kavramlar nasıl ortaya çıktı? Cevap; Gazetecilik ile…

İngiltere’nin Manchester şehrinde birkaç fabrikada işçiler

ücretlerini alamamalarını gerekçe göstererek seslerini duyurmak istediler.

Ancak sayıyı artırmak adına diğer fabrikadaki işçilere ulaşmaları gerekiyordu

ve bunun yolu da biraz zahmetliydi. Tarihten öğrendikleri bazı “haber” yayma

pratiklerini hayata geçirmeye karar verdiler. Kaç işçi ne kadar zamandır

nelerden mahrum bırakılmış bunları yazalım dediler ve anlayacağınız tarzın

dışında ilk gazeteyi çıkardılar. Anlayacağınız tarzın dışında diyoruz çünkü

görseydik eğer “bu gazete değil ki, bildiğin tek sayfalık lise ödevi” derdik

muhtemelen. Evet, görüntü ve hacim olarak bir lise ödevi gibi olabilir ancak

oluşturduğu etki ve tarihe damga vurması açısından bugünkü gazetelerin kat be

kat üzerinde bir kaliteye ve içeriğe sahipti.

Neydi bu tek sayfalık gazetelerin isimleri diye aklımıza

takılan sorular çok yerinde olur. Çünkü gazetenin bir ismi yoktu ve gazetelere

isim vermek de basit bir iş değildi. Kendini ve etki alanını yansıtan isimler

bulmak gerekiyordu. Elinizde tuttuğunuz, her gün alıp okuduğunuz gazetelerin

isimleri rastgele verilmemiştir. Tümünün bir altyapısı ve başka başka anlamları

vardır. Işte bu doğrultuda işçiler önceleri tek sayfa ve resimsiz bastıkları

gazetelerine isim vermeye başladılar. Ne isim versek diye düşünürlerken, hak

aradıkları, yoksul insanları savundukları akıllarına geldi ve bilinen ilk

gazete ismi bu şekilde ortaya çıktı. Aşağıda da ilk nüshalarından birini

görüyoruz. “Yoksul Adamın Savunucusu”

“Poor Man’s Guardian” bugünün “The Guardian”ına dönüşene dek

başına gelmeyen kalmadı tabii. Işçiler önceleri sadece kendileriyle ilgili

haberleri yazıp yayımlıyorlardı. Sayfa sayısı artmaya başlayınca halkın

sorunlarına da değinmeye başladılar ve baskı sayısını artırdılar. Ancak

istedikleri kadar basamıyorlardı çünkü matbaa makinelerine ulaşmak onlar için

çok pahalı ve neredeyse imkansızdı. El marifetiyle gazete basmak oldukça zor ve

zaman alan bir şeydi. Haftalık basılan bu birkaç sayfalık gazeteler diğer

şehirlerdeki fabrikalara da ulaştı ve Liverpool gibi şehirlerde işçiler kendi

gazetelerini çıkarmaya başladılar. Artık işçi sınıfı sesini duyurmaya

başlamıştı ve bu tahmin edebileceğiniz gibi çok da kabul edilebilir bir şey

değildi. Her zaman bir üst sınıf vardı ve bu kez işçilerin gazetelerine göz

dikmeye başlamışlardı. Işçilerin birlikte hareket etmeler işlerini zora

sokuyordu ve ihtiyaç duydukları işçi sınıfını gözden çıkaramadıkları için “yola

sokmaya” karar verdiler. Bu gizli ama bir o kadar da güçlü sınıfa “baronlar”

deniyordu.

Baronlar işçilerin bilinçlenmesinden rahatsız oldular ve onların zekasına hitap edecek şekilde bir teklifte bulundular. Bazı baronlar oldukça naif yaklaştılar “işçi gazetecilere” ve onlara hem fabrikada çalışmaya devam etmeleri hem de fabrika ürünlerinin reklamlarını yapmalarını teklif ettiler. Hem de bunun karşılığında iyi de ücret alacaklarını söylediler. Bu, gazetecilik tarihi açısından milattı ve belki de sonun başlangıcıydı. Teklife sıcak bakan bazı işçiler, gazetelerine ilk reklamları aldılar ve tabiri caizse işçi haklarını reklama sattılar.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Baronlar hedeflerine ulaşmıştı. Artık işçiler aleyhlerindehaber yazamıyor ve haklarını savunurken oldukça yumuşak bir dil kullanıyorlardı.

Gittikçe zayıflayan gazetecilik baronlar tarafından satın alınmaya başlandı ve

artık gazete, işçilerin değil baronlarındı. Buna direnen, illegal yollardan

dağıtımı yapılan gazeteler hayatlarını sürdürmeye devam etti ancak ipin ucu

kaçmıştı artık. O günden bugüne gazetecilik bir daha eskisi gibi olmayacaktı.

Nitekim tarihe baktığımız zaman bunun kanıtını binlerce kez görebiliriz.

Gazeteciliğin bilinçlendirme faaliyeti olarak başladığı yıllar özü itibariyle

hak ettiğini yaşıyordu ve gazete isimlerine de yansımıştı bu. Halkın

aydınlanmasını işaret eden “The Sun”, haklarını savunmayı ilke edinmiş “The

Guardian” ,özgürlük-bağımsızlık bilinciyle hareket eden “Independent”,

gerçekleri arayan gözlerle habercilik yapan “Observer”…ve daha niceleri.

Gazete isimleri gazeteciliğin özünü yanısıtırken içerik hiç de öyle tatmin edici değil artık. Öyle ki mesleğin yozlaşması için ellerinden geleni yapanlar da var. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gazetecilik, mizahı yapılamayacak kadar ilginç bir duruma gelmiş görünüyor. Bunda suçlu, gazeteciler mi, patronlar mı yoksa halk mı? Bunun cevabını vermek çok da kolay değil.

Yine de gazetecilik ayakta kalmaya çalışıyor. Manşetlerin inadına ;).

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın