Bir Güzel Haber Daha: Fizik Dünyasında İmkansızı Başarmış, Gurur Duyulası Bir Türk Mete Atatüre
Son dönemlerde sadece acı, ölüm ve üzüntü haberleri duymaktan yorulan, bitap olan zihinlerimize şifa olabilecek bir haber aldık.
Mete Atatüre, 1975 yılında doğdu. Siyasetçi bir baba ve ressam bir annenin çocuğu olan Atatüre, babasının mesleği nedeniyle ilkokulu dört farklı okulda okudu.
Yeni ortamına ayak uydurması çok uzun zaman almayan Atatüre’nin, notları iyiydi fakat derslere nedense pek ısınamıyordu. Özellikle de fizik derslerine.
Mete teklifi kabul etti ve kitabı baştan itibaren çalışmaya başladı. Fakat kitabın sayfalarını karıştırınca gördü ki, kitaplar yalnızca fizik problemlerini içermiyordu.
Lise eğitimi için tekrar Türkiye’ye dönen Atatüre’nin zihninde tek bir fikir vardı: Fizikçi olmak.
Amacına giden yolda tercihini Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü’nden yana kullandı Mete Atatüre. Fizik dünyasının harikalar diyarı olarak bilinen kuantuma merak saldı. Üniversite eğitimini başarıyla bitirdi ve tekrar Amerika’ya döndü. Hâlâ Atomsal, Mezoskopik ve Optik Fizik Grubu başkanı olduğu Cambridge Üniversitesi’ne ise 2007’de geldi. Doçent unvanı aldığı bu üniversitede, on beş kişilik ekibiyle yeni teknolojiler geliştirme üzerine çalışmalar yürüttü.
Yıllardan beri kuantum fiziği üzerine çalışmalarını sürdüren Doç. Dr. Mete Atatüre, ölçülmesi imkânsız olarak kabul edilen ‘ışık seviyesinin gürültü ölçümü’nü başarıyla yaparak tarihi bir başarı gerçekleştirdi.
Atatüre’nin başarısı, dünyanın ileri gelen bilim dergilerinde duyuruldu. Işığı ‘sıkıştırma’ denen yöntemle ölçümü uygulayan Atatüre, bunu yaparken atomdan 100 kat daha güçlü bir süper atom elde etti.
Peki, nedir bu ışık seviyesinin gürültü ölçümü?
1981 yılında fizikçiler ortaya bir teori attılar. Teoriye göre tamamen karanlık olan bir ortamda bile ışığın bir gürültüsü var ve bu gürültünün şiddeti, ışığın şiddeti ile doğru orantılı bir şekilde artıp, azalıyor.
Yaklaşık 35 senedir bu gürültünün varlığını kanıtlamaya çalışan fizikçiler, maalesef bir sonuca varamamıştı. Ta ki Mete Atatüre’ye kadar.
Atatüre ve ekibi, bu çok küçük ama çok temel kuantum etkiyi gözlemleyebilmek için önce doğal atom yerine, kuantum nokta denilen yarı-iletken nanomateryal kullandı.
Böylece ışıkla etkileşimi tek bir atomdan 100 kat daha fazla olan bir ‘süper atom’ elde etmiş olundu ve yıllardır gözlenemeyen bu kuantum gürültüsü böylece net bir şekilde ortaya çıkarılmış oldu.
Doç Dr. Mete Atatüre, çalışmalarındaki amacı ve hedefleri konusundaki soruya şöyle cevap verdi: “Doğayı ya da ışığın doğasını daha iyi anlamak. Yani, CERN deneyleri ile aynı kategoride denebilir.”
Kısacası bu buluş, matematiksel olarak iddia edilen bir teorinin doğada karşılığını bulması demek. Bir anlamda insanın doğayla konuşması, sorduğu soruya cevap alması demek...
Doğa ile aramızdaki ilişkiyi düşününce (HES, ağaç katliamı), onunla konuşabilmek adına bu buluşun değeri daha da artıyor.
Geçen günlerde Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Aziz Sancar’dan sonra, Atatüre’nin de gelecekte Nobel ödülüne aday olması çok da uzak bir ihtimal olmasa gerek…
Başarılarının devamı dileğiyle güzel insan…